Masalın Bittiği Yer Roboski
Savaşın kızışmasını arzulayan karanlık güçler tekrar sahneye çıktılar. Geçimlerini sınır geçişlerinde hayatlarını tehlikeye atarak sağlamaya çalışan mazlum halkın gencecik evlatları nereden geldiklerini bilmedikleri tonlarca ağırlıktaki bombaların gürültüsüyle hayatlarını kaybettiler. Kürdistan coğrafyası yeniden acılara büründü. Bu kaçıncı katliam emri, bu kaçıncı acı ve dram Allahım! Zalimin rengi, dini ve dili değiştiği halde mazlum yine aynı kişi ve aynı halk…
“Size ne oluyor da Allah yolunda ve "Ey Rabbimiz bizi, halkı zulme sapmış şu kentten çıkar; katından bize bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder!" diye yakaran mazlum ve çaresiz erkekler, kadınlar, yavrular için savaşmıyorsunuz!” ayeti zihnimi allak bullak etmektedir. Çaresizce olayları izlemek ve hiçbir şey yapamamak, çaresizliğin, sessizliğin ve acizliğin emarelerini üzerimizde taşımak en büyük zül dür bize.
Türkiye deki islami cemiyetler ve sivil toplum örgütleri olarak Filistin, Çeçenistan, Bosna, Sudan, İran vb. islam coğrafyaları direniş kalelerimizdi. Katliamlara sessiz kalmazdık. Sesimizi tüm yurt genelinde haykırırdık. Zalimlerin sembollerini ayaklarımız altında ezer çiğnerdik. Ama şimdi uzaklardaki zulümler bitti. Kardeşlerimiz kendi egemenliklerini kazanıp rahat bir yaşama kavuştular. Üzerimizdeki sorumluluk(!) hafiflemişti. Yeryüzündeki zalimler bizden görünmeye başladılar. Biz buna zamanında Amerikan İslamcılığı diyorduk. Bu reformist İslamcılık işimize de geliyor doğrusu. Ekonomik kalkınmaysa, ekonomik kalkınmada bir numara olduk. Mevki de hayal edemeyeceğimiz noktalarda yer aldık. Şan, şöhret, yüzeysel içi boş iltifatlar ve övgülerle zalime gün geçtikçe yaklaştık. Zalimin zulmünü fark edemeyecek derecelere düştük. Bizim destek verdiğimiz güç sahipleri hata yapamazdı. Hele zalim hiç olamazlar. Onlar zalimlerin yerine geçen halkın ve mazlumun içinden çıkan kurtarıcılardı…
Kurtarıcılarımız kaçıncı defadır mazlumun kanına girme yanlışına düştüler. Karşılarında yer alan büyük düşmanı göremeden onların eline düşmüş gariban insanları cezalandırma yolunu tercih ettiler. Ergenekon masalı bitti. Mekanizmanın tamamını ele geçiremeden zafer sarhoşluğuna düştüler. Kendilerine yüklenilen sorumluluğu büyük bir kibir sergileyerek yanlışları görememe zavallılığına düştüler. Kürt sorunu çözdük, PKK yı bitirdik yanılgısına kapıldılar. Yüzlerce yıllık kronik bir sorunu aynı yöntemlerle çözebileceklerine inandılar. Daha önce de belirttiğimiz gibi ölmek ve öldürmekle bu işin çözülemeyeceğini maalesef anlamadılar ve anlatamadılar. Birilerinin oyununa gelen çıraklar seviyesine geldiler. Ustalık dönemleri başlamadan çıraklığa geri döndürme tokadını bilinçizce yiyen bir acziyet içerisine sokuldular. Darbe yedikçe mantıklı düşünme yetilerini kaybettiler. İntikam yeminleri ederek yıkıp yaktılar. Ebrehenin filleri gibi böğürdükçe böğürdüler. Ellerindeki devasa güce güvendiler. Gözleri bir şeyi göremez hale geldiler. Darbenin nereden geleceğinin hesaplayamadılar. Çılgınca bir güç ve ihtirasla iktidarlarının çekiciliği ve süsüne kapıldılar. Maalesef geldikleri nokta sonlarını getirecek seviye oldu.
Tekrar itibar kazanıp mazlumların hakkını savunan bir duruma gelmek istiyorlarsa, yapmaları gereken ya bu işin faillerini bulup deşifre etmek ya da bunu yapamıyorlarsa Türk ve Kürt halkından özür dileyip olayların perde arkasını izah etmeleridir.
“Sakın, Allah'ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Yalnız onlarla hesaplaşmayı gözlerin şaşkınlıktan donakalacağı bir güne erteliyor.” Ayetini gözlerimizin önüne getiriyoruz. Zulme uğrayan, ölen ve öldürülen her mazlumun yanında olduğumuzu, elimiz ve dilimizin yetersiz kaldığı anlarda kalbimizle yanlarında yer aldığımızı Allah’ı şahit tutuyoruz. “Biz ancak O’ndan geldik ve yine ancak O’na gidicileriz.”…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.