1. HABERLER

  2. DÜNYA

  3. Macron, Merkel ve May İran savaşında Trump’a karşı durdu
Macron, Merkel ve May İran savaşında Trump’a karşı durdu

Macron, Merkel ve May İran savaşında Trump’a karşı durdu

Akıl hastası Trump en yakın müttefiklerini bile ikna edemedi.

A+A-

 

Rus blog yazarı İvan Danilov, ABD’yi İran’la imzalanan ‘nükleer anlaşmadan’ çeken ve dünyanın ciddi jeopolitik aktörlerinin tümünün doğrudan ya da dolaylı olarak katılmak zorunda kalacağı büyük Ortadoğu savaşı senaryosunu yeniden gündeme getiren ABD Başkanı Donald Trump’ın aslında uluslararası arenada yalnız kalmaya mahkûm olduğunu belirtti.

Crimson Alter bloğunun yazarı İvan Danilov, ADB'nin eskiden Avrupa ülkelerini jeopolitik serüvenlerine dâhil etmeyi başardığını, ancak şimdi Fransız ve Alman diplomatlar bir kenara, (İngiltere Dışişleri Bakanı) Boris Johnson dahi İran'la zıtlaşma stratejisine şüpheyle yaklaştıklarına dikkat çekti.

'TRUMP'IN İLK KURBANI DÜNYA DÜZENİ YA DA ONDAN GERİYE KALAN ŞEY'

Danilov, Financial Times'ın artık var olmayan ‘kolektif Batıya' kitabe olarak adlandırılabilecek bir yazı yayınladığını vurgulayarak, şu alıntıyı yaptı:

 

"Trump'ın kararının ilk kurbanı dünya düzeni ya da ondan geri kalan şey oldu. Şu anda ABD, İsrail ve Suudi Arabistan'la birlikte yalnız kalan bir grup olarak uluslararası hukukun ihlal edildiği tarafta bulunuyor. Diğer taraftaysa Çin, Rusya, Avrupa ve İran var. Bu listeye neredeyse kesin olarak Japonya, Hindistan, Avustralya ve Kanada'yı eklemeliyiz. Bu boşluğun büyümeyeceğini hayal etmek zor. Trump, en yakın Amerikan müttefiklerinin ortak ricalarına kulak vermedi. Oraya giden ve son 2 hafta kendi pozisyonlarını savunan Emmanuel Macron ve Angela Merkel dahi, oradan elleri boş döndüler."

'ABD, AVRUPALI MÜTTEFİKLERİYLE DOĞRUDAN ZITLAŞMAKTAN ÇEKİNMİYOR'

Danilov, yazısına şöyle devam etti:

"Yaklaşık bir yıl önce ABD'nin İran'la kaçınılmaz bir askeri çatışmaya doğru ilerlediğini ve bu çatışmanın Amerikan siyaset yapısının özelliklerinden, Trump'ın seçim kampanyasının özgünlüğünden ve ABD'nin jeopolitik ihtiyaçlarından kaynaklandığını yazmıştık. Mayıs 2017'de Suriye ve Kuzey Kore'de tırmanan gerilim ortamında böyle bir senaryo pek olası görünmüyordu. Uygulamada, yayınlanan tahminin ve motivasyonunun doğru olduğu görüldü. Suriye ve Kuzey Kore'deki potansiyel serüvenler Trump'ın idaresine artıdan çok eksi getiriyor, ancak İran'a yapılacak bir saldırıda çıkar ve risk bilançosu tamamen farklı bir hale geliyor. Trump Kuzey Kore için Pyongyang'ın en önemli jeopolitik koruyucusu olan Çin yönetimiyle uzlaşmanın yollarını arıyor. İran konusundaysa Trump, meselenin askeri çözüm olasılığını yaklaştırmak adına uzlaşma aramamanın da ötesinde, ABD'nin Avrupalı müttefikleriyle doğrudan zıtlaşmaktan dahi çekinmiyor. Bu durumda, ABD Başkanı'nın şimdilik sadece yaptırımların söz konusu olduğu yönündeki ifadelerini tamamen görmezden gelmek gerekir."

'IRAK'TAKİ SAVAŞI ANDIRIYOR'

Financial Times yazarlarından Edward Luce'tan alıntı yapan Danilov, ‘durumun Irak'taki savaşa yapılan hazırlıkları çok andırdığını', ancak bu kez ABD'nin Avrupalı müttefikleri olmadan hareket edeceğini aktardı ve şöyle devam etti:

 

"Bu durumda, ABD Başkanı'na destek vermek istemeyenlere yönelik geleneksel medya ve kamu üzerinden baskı taktiklerinin işe yaramaması dikkat çekici. İsrail yönetiminin sunduğu ve bazı Batı medya araçlarının azimle yazdığı ‘İran'ın nükleer programıyla ilgili gizli belgeler' beklenen etkiyi yaratmadı, (Rothschild ailesinin de dâhil olduğu İngiliz oligark ailelere ait olan) The Econoicst dergisiyse, ‘Benyamin Netanyahu'nun İran'ın nükleer anlaşmayı ihlal ettiğine dair kanıtları sunamadığını' kaydetti. Bu durum, Trump'ın ‘nükleer anlaşmadan' çekilmesine engel olmadı, fakat uluslararası İran yaptırımları rejiminin eksiksiz bir şekilde yeniden canlandırılması aslında yerine getirilmesi mümkün olmayan bir görev.

'AB YANIT VERECEK'

Ciddi bir ekonomik zararı sağlamak için ABD'nin, İran petrolünün en baştaki alıcıları olan AB, Çin ve Hindistan'ı yaptırımlara katılmaya ikna etmesi gerekecek. ABD Maliye Bakanlığı'nın İran ile işbirliğine devam edecek olan Avrupalı petrol şirketlerine ve bankalara kısıtlama uygulama ya da ceza kesme çabaşarı, AB ile ABD arasındaki zıtlaşmanın daha da büyümesine ve muhtemelen AB'nin yanıt olarak Amerikan şirketlerine karşı kısıtlamalar getirmesine yol açacak.

 

Bu arada, Trump yönetiminin yaptırımlar üzerinde yoğunlaşmayıp, mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde askeri çatışma evresine geçiş yapacağı senaryo da dışlanmamalı. Eğer bu gelişmelere pragmatik açıdan bakılacak olursa bu durum Rusya'nın yararına. Petrol fiyatları artıyor ve jeopolitik gerilimle birlikte Rusya'nın silahlarına ve diplomatik desteğine yönelik artan bir talep var. Üstelik ABD'nin çirkin davranışları göz önüne alındığında, jeopolitik diyalogda aklı başında ve güvenilir ortaklara olan talep, Avrupa'da bile büyüyor. Tüm bu olumlu gelişmelerin Rusya için somut malzemeye ve siyasi çıkarlara dönüştürülmesi teknik bir iş. Vladimir Putin kesinlikle bunun üstesinden gelebilir."

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.