1. YAZARLAR

  2. Hilâl Kaplan

  3. Kurucu Cumhurbaşkanı Erdoğan
Hilâl Kaplan

Hilâl Kaplan

Yenişafak
Yazarın Tüm Yazıları >

Kurucu Cumhurbaşkanı Erdoğan

A+A-

Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'ustalık' döneminden 'reis'lik dönemine geçti. Cumhurreis olarak dün mazbatasını aldı ve yeminini etti.

En başta zihinlere giydirilen fraklara meydan okuyan bir geçmişten gelmesiyle tutarlı olarak ilk kez frak giymeden yemin eden Cumhurbaşkanı olarak da tarihe geçti.

CHP de son yıllardaki terbiyesiz çıkışlarına birisini daha ekleyerek tarihe geçti.

Erdoğan'ın, Ak Parti Genel Başkanı olarak yaptığı son konuşmasında tüm muhalif kesimleri tokalaşmaya, beyaz bir sayfa açmaya çağırmasına rağmen, CHP'li vekillerin halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanına olduğu kadar halka da saygısızlık edip, Meclis iç tüzük kitapçığını fırlatarak meclisi terk etmesi 'yeni CHP'nin eski Türkiye'de kaldığının göstergesiydi.

Bitmeyen bu kötücül öfke, dinmeyen bu ergen hırçınlığının muhalefeti getirdiği nokta ortada. Ana muhalefet bu kadar pespaye ve patolojik vaka olunca, usülüne ve normlara uygun davrandıkları için MHP ve HDP'yi de kutlamak gerekiyor sanırım.

'Yeni Türkiye', bölücü denilen HDP'nin devlet teamüllerine sahip çıktığı, 'devleti biz kurduk' diye böbürlenen CHP'nin ise onları hiçe saydığı bir yer aynı zamanda.

Türkiye tarihinin en hızlı aktığı günlerden geçip geldik bugüne.

Çarşamba günü Ak Parti'de devir teslim töreni vardı, dün de Çankaya Köşkü'nde...

Danıştay cinayetinden Hrant Dink suikastine, Ceylan Önkol'dan Uludere katliamına çok karanlık hadiselerden geçip gelindi.

Balyoz darbe planlarından e-muhtıralara, kapatma davalarından parti bölme/dizayn etme çabalarına kadar çok mücadelelerden geçip gelindi.

Bir yıl içinde bir toplu kalkışma, bir yargı-emniyet darbesi atlatan Erdoğan hak ettiği makama geldi.

Erdoğan liderliğinde siyasî istikrara ekonomik kalkınmanın eşlik etmesi restorasyon sürecini mümkün kılan ilk etkendi. Ardından kişisel hak ve özgürlüklerin tesisi geldi. Başörtüsü yasaklarının kaldırılması da Kürt meselesinin barışçıl yollardan çözüm yoluna sokulması da 'eski Türkiye'nin arızalarının giderilmesi anlamına geliyordu. Bu sorunlar aşıldıktan sonra, 'paralel yapı' denen millî güvenlik sorunu ortaya çıktı ve mücadele devam ediyor.

Daha kurulalı 13 yıl olan bir parti, bu süreçte beş seçim, iki referandum kazandı. İçinden üç başbakan ve iki cumhurbaşkanı çıkardı. Ancak bu sürecin taçlanması hiç kuşkusuz kaçması için Malezya'dan Sudan'a ülkeler beğenilen, eline kelepçe takmaktan boynuna yağlı urgan geçirmeye kadar her tür darbecinin tehditlerine maruz kalan, evinden çalışma ofisine kadar basılmaya çalışılan bir liderin, halkın oylarıyla devletin başına geçmesidir.

Fakat kayda geçirmek gerekir ki Erdoğan, kurduğu ve 'sevdam' dediği partisine, Türkiye siyasî tarihine şu sözlerle damgasını vurarak veda etti:

'Bu büyük dava, bu kutlu hareket, altını çizerek söylüyorum, mensuplarıyla şereflenmez; tam tersine, mensuplarına şeref verir. 'Ben yoksam, dava da yok' diyenler, daha en baştan kaybetmiş olanlardır. 'Ben olmazsam, dava ilerleyemez' diyen, davanın ruhunu, özünü anlayamamıştır. 'Bu dava ancak benim ismimle ayakta kalabilir. Ancak benim ismimle şereflenebilir' diyen, kibir tuzağına düşmüştür.'

Otoriterlikten kişi kültlüğüne envai çeşit analiz kasanların, bu ifadeleri nasıl izah edeceğini de merak ediyorum doğrusu.

Önceki ve Sonraki Yazılar