KÜRT SORUNU ÜZERİNE
Bir toplumsal, siyasal ya da dini sorunu doğru anlamanın önündeki en büyük engel indirgemecilik ve seçmeciliktir. İndirgemecilik ve seçmecilik çok boyutlu toplumsal olayları tek boyuta indirgeyerek açıklama çabasıdır. Böylece olaya etki eden faktörlerden biri öne çıkarılarak, diğer faktörler görmezden gelinir ve ihmal edilir. Olayı temellendirilmede kullanılan o faktör doğru olsa da olayın tanımlanmasını ve anlaşılmasını imkansız hale getirir. Böylece ortaya birbiriyle çelişen çok sayıda açıklama çıkar. Hepsi olaya etki eden faktördür ancak olayın tek nedeni değildir.
Kürt sorunu siyasi, toplumsal, kültürel, uluslararası ve terör boyutları olan bir sorundur. Bu sorunlardan birinin öne çıkararak yapılan seçmeci ve indirgemeci yaklaşım, zamanla ideolojik körlüğe neden olmakta ve sorunun tüm boyutlarını değerlendirmeyi engelleyici bir işlev görmektedir.
Gelinen noktada Türk ve Kürt nüfusunun heterojen oluşu, bağımsız devlet veya federasyon fikrini işlevsizleştirmiştir. Yapılacak olan yeni bir sosyal sözleşmedir. Kuşku yok ki, bu durumu aşmanın yolu demokratik bir anayasa yapmaktan geçmektedir.
Elbette terör örgütü PKK, Kürt sorunun önünde var olan engellerden birine dönüşmüştür. Ancak bir sosyal sorunu incelerken şu sorular sorulmalıdır:
1-Terör olayın nedeni mi, yoksa sonucu mudur?
2-Sonucu ortadan kaldırmak tek başına olayı çözer mi?
Olayın sonucu olarak ortaya çıkan silahlı terör, belirli siyasal ve kültürel nedenlere bağlı, çoğunlukla onları bir siyasal anlayış etrafında harmanlayarak kitleyi harekete geçiren kurtuluş ideolojisi olarak ortaya çıkar.
Kürt sorununu terör sorununa indirgemek, olayın sosyal ve siyasal sonuçlarını ihmal etmektir. Bu nokta da sorunu çok boyutlu ele alacak yeni ve özgün bir yaklaşıma ihtiyaç vardır.
Kürt sorunu hakkında geleceğe ait çözüm üzerine kafa yoranların unutmaması gereken ön bilgiler şunlar olmalıdır:
1- Kürtlerin büyük çoğunluğu Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerdedir.(Bu anlamda İstanbul en büyük Kürt kentidir.)
2- Batı illerinde hatırı sayılır bir Kürt burjuvazisi oluşmuştur.
3- Milyonlarca Türk-Kürt evliliği vardır.
4- Çatışmanın en yoğun olduğu dönemlerde bile köyleri boşaltılan Kürtler Türklerin yoğun olarak yaşadığı batı illerine göçmüştür.
5-Türkiye'deki Kürt nüfusu heterojendir.
HDP çevrelerinin Kürtler içinden çıkan ve çıkma potansiyeli olan partileri İşbirlikçi, davaya ihanet eden, Kürtlük bilincine ulaşamamış, hain olarak tanımlamaları kuşkusuz ideoloji örgüt dilinin yansımasıdır. Örgüt dili dışlayıcı, ötekileştirici, yok edicidir. Bu tutum neredeyse tüm partilerde hakim bir siyasal dildir.
Eski bir HDP milletvekiline HDP- PKK ilişkisini sordum. Cevabı şu oldu: "Yüzde yüz bir aynıdırlar. Bakın yüzde yüz demiyorum, üzerine basarak söylüyorum, yüzde yüz bir." Buna kanıt olarak da milletvekili adaylarının belirlenme sürecini anlattı. Milletvekili listeleri önce Kandil, sonra İmralı'ya götürülmüş ve öyle belirlenmiş.
"Parti'nin hiç etkisi olmadı mı?" şeklindeki soruma verdiği cevap şu oldu: Örgütün onayı alınmadan hiçbir aday belirlenemedi, parti sadece belirlenmiş listelerde ki bir kaç milletvekilinin sırasını değiştirebildi.
Sanıyorum HDP'de yaşanan( Ayhan Bilgen örneği) sorun büyük ölçüde burada. Kuşkusuz HDP'nin PKK etkisinden uzaklaşarak sivilleşmesi, Kürt siyaseti açısından büyük bir kazançtır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.