1. YAZARLAR

  2. Kutbeddin Nurlubaş

  3. Kürt meselesi neden yerinde sayıyor?
Kutbeddin Nurlubaş

Kutbeddin Nurlubaş

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt meselesi neden yerinde sayıyor?

A+A-
Hangi platfomda olursa olsun, Kürt meselesi tartışılırken, ister gazeteciler, ister bu konuda uzmanlar veya siyasi parti temsilcileri, hep duygusal kopma yaşanmıştır söylemini tekrar ederler. Sonra buna dair çözümünüz nedir? Özellikle anadilde eğitim ile ilgili bakışınız nedir sorulunca, anadilde eğitime karşıyız denilmektedir. En son 27.06.2012 tarihinde CNNTurk’te Tarafsız Bölge programında Anamuhalefet Genel Başkanın katıldığı programda şu aşağaıdaki haber başlığı dikkat çekmişti;

“Kürtçe eğitim:

- Kürtçe öğretime evet ancak Kürtçe eğitimi uygun görmüyoruz - Çok etnik kimlikli bir ülkeyiz ama üst kimliğimiz Türk'tür. Eğer eğitimi çeşitlendirirseniz bölünmeye yol açar. Belçika'nın hali ortada.-Yasaklarla bu zamana kadar sorun çözülmedi.” (ilgili haber, ufkumuz.com)

Bir izleyici olarak, bu tezata bir türlü anlam veremiyorum; bir yandan bu meseleyi çözmek istiyoruz, duygusal bir kopuş yaşanmış ve sadece bir güvenlik sorunu değil bir sürü faktörleri olan bir sosyal sorundur deniliyor. Bir yandan bu duygusal kopuşun, bu sosyal yönün ve çözüm girişimlerinin olmazsa olmazı olan; 1-Kürtleri millet olarak tanıma, 2-Anadilde eğitim ve 3-Kadim coğrafyaları olan Kürdistanda idari-siyasi otonomi, eyalet veya federatif şekilde yönetimleri konusunda hala ciddi bir kabullenme yaşandığı görülmemektedir. Fakat son cümlede ifade edilen, “Yasaklarla bu zamana kadar sorun çözülmedi” ve son dönemde yaptığı çözüm için diyalog atakları, mecut düşünüşlerin, soruna çözüm olamayacağı izlenimi de vermektedir.

01.01.2009 tarihinde TRT 6 (ŞEŞ) ile başlayan rahatlama, medyada Kürtçe yayın serbestisi ve en son olarak 5. Sınıftan itinaran Kürtçenin(kurmanci ve zazaki) seçmeli ders olarak kabul edilmesi, çok az da olsa birer merhale olmakla beraber, bahsettiğimiz sorunun nihayi çözümüne ilişkin olmaktan çok uzaktır.

Sıradan bir insan olarak şunu söyliyeyim ki, yukarıda ifade ettiğim üç durum kabul edilmedikçe Kürt meselesi çözülmez. Ne sadece, Kürt kimliğinin tanınması, ne sadece eğitim, ne de sadece yerel yönetimleri güçlendirme bu işi çözecektir. Üçü birlikte ancak, çözümü sağlayacaktır. İşin ilginç yanı hala, bu üçünden biri hakkında bile, en azından siyası aktörler tarafından kabule yanaşılmamıştır.

Bu çevreleri yanıltan aslında Kürtlerin tarih boyunca olan tutumudur. Hakim Devletlerin Kürtlerin bir kısmı ile değişik yollarla işbirliği yapmasıdır. Yani ister istihbari, ister ekonomik ve  ister siyasi olarak fert fert olarak, aşiret aşiret veya bölge bölge ettikleri kürtlerin işbirliğine güvenerek, diğer muhalif mücadele verenlere karşı sağlıklı ciddi adım atamamışlar. Hem kendileri çok zarara uğramış hemde Kürtler çok felaketlere düçar olmuşlardır. Şöyleki;

1 - 1071 de Melzgirt zaferinden beri iç ve batı anadoluya giren selçuklu Türkleri, o zaman Türkiyenin  şimdiki Doğu ve Güney doğu bölgesinde hüküm süren Mâlâ Badê’yi, Nubihar yayınları arasında çıkan Osmanlı ordusu subayı daha sonra Irakta  Ulaştırma Bakanlığı yapan “Kürtler ve Kürdistan Tarihi” kitabını Kürtçe kalema alan Muhemmed Emin Zeki bey’in bildirdiğine göre; Daha önce Mervanilerin veziri olan bir zatın komutasında askeri güç gönderilerek Mervaniler yıklımıştır. Mâlâ Badê veya Mervaniler; Miladi 984 tarihinde Bir Kürt aşiretinden olan Bad(z) tarafından Erçişten başlayarak kurulmuş, 1085 te Selçuklular tarafındann yıkılmıştır. Tarihçilerin bildirdiğine göre yaklaşık 10.000  kuvvetle Mervaniler, Bizanslılara karşı savaşan Müslüman Seşçuklu Türklerine Melazgirtte yardım etmiştir.

2 - Haçlılarla mücadele ve Kudüsü tekrar feth etmenin neticesi olarak, dönemin en güçlü ve nufuzlu imparatorluğu olması bakımında, insiyatifin kendi bünyesinde olması itibariyle, Eyyubi Devleti dönemi, Kürtler açısından farklı bir şekilde değerlendirilmelidir. 1171 yılında zayıflıyan Mısır Fatimi Devletinin daveti üzerine, Selçuklu Atabegi olan Mahmut Zenginin, Selehaddin’i bir askeri güç komutanı olarak mısıra göndrilmesiyle, dikkatleri üzerine çeken ve bir çok meziyetleri kendisinde barındıran karekteriyle Fatimi vezirliğine, oradan da son halife olan Adid’in vefatıyla idareyi eline alarak Eyyubi devletini Kurmuştur.  

Diyarbakır dahil diğer Kürdistan beylerini kendine tabi kılarak, fazlasıyla Kürtlerlerin içinde bulunduğu ordusuyla, 1187 de Kudüsü tekrar feth edip, 3. Haçlı seferini bertaraf ederek, Batı dünyasında en fazla tanınan doğulu sultan muhteşem Selahaddin’in kurduğu Kürt-İslam Eyyubi İmparatorluğunun,(Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukları Resmi dilleri Türkçe olmayıp, Farsça ve Arapça olduğundan tarif için Türk-İslam devleti diyebiliyorsak, Eyyubilere de bu isim uygundur) 1193 te vefatından sonra, kardeşleri ve evlatları arasında çekişme devam etmekle birlikte, tekrar bir düzen sağlanmıştır. Ve hatta 1248 de 7. Haçlı seferini de defetmişlerdir.

Eyyubi ordusunun bir kısmının Memlüklerden oluşan generallerinin suikasti sonucu 1250 de öldürülen son Eyyubi sultanından sonra idare, askeri darbe ile Memlüklerden(Kölemenler) müteşekkil ordunun eline geçmiştir. Şam, Halep ve Meyafarkin(Silvan) Eyyubileri ise, 1258 de Abbasiler dahil, bütün doğu İslam dünyasını kasıp, kavuran ve viraneye çeviren Moğal istilasından kurtulamamıştır. Hasankeyf Eyyubileri ise 1524 yılına kadar değişik devletlere bağlı kalarak kadar devam etmiştir.  1260 tarihinde Filistinde, Aynı Calut savaşında Eyyubi Ordusunun devamı olan Memlükler, her tarafı yakıp yıkan Moğalları mağlup ederk, Mekke, Medine ve Mısır(Afrika) islam dünyasını işgalini engellemiştir. Görüldüğü gibi Kürt Eyyubileri İslam tarihinin en kritik döneminde, yani hem Batılı Haçlı Seferlerine, hem Doğulu Moğal istilasına karşı da en kutsal görevi yapmış ve yapmasına sebep olmuştur.

3 - Kürtler, Kürdistan bölgesi, 1502 yılından kurulan, İran merkezli Şii Safevi Devleti nüfuzu içinde beylikler halinde iken, Osmanlı Sultanı Yavuz Selimin 1514 tarihinde Çaldıranda, Safevi Şahı İsmaili mağlup edince, Osmanlı sarayında danışman bulunan, Kürt İdrisi Bitlisi’nin çabalarıyla, 25 Kürt Beyi Amasyada imazlanan anlaşma ile, sunni(ehli sünnet) osmanlıya bağlanmışlardır. Asker talebi olduğundan Osmalıya asker verilecek , Osmanlı da Kürtlere herhangi bir saldırı olması halinde, himaye edecek şeklindeki bir anlaşmayla  Kürt beyler tek tek ve  iç bağımsızlıklarını koruyarak tabi olmuşlardır.

Görüldüğü gibi Osmanlı, Yavuz Sultan Selim döneminde bile özerklik verirken toplu güç olmaması için tek tek merkezden atanan Diyarbekir veya Van Beylerbeyliğine bağlı kalmışlardır. Bu nedenle Kürtlerin merkezi bir otorite sağlanmasını engellemiştir. Yalnız itiraf edelim ki, 25 Kürt Beyinin imzasıyla İdrisi Bitlisi vasıtasıyla Osmanlı Sultanı Yavuz Selime gönderilen mektupta, Kürt Beyleri birbirine güvenmediklerinden, tek bir Kürt beyinin otoritesine razı olmayı uygun görmemekte, hepsi teker teker Osmanlıya bağlanmayı talep ettiklerini ifdade etmektedirler. ( Osmanlı arşivinde bulunarak, Ahmet Akgündüz’ün aslıyla birlikte latincesini neşrettiği sözkonusu mektubu, bir kitapçıkta okumuştum)

4 - 1514 ten itibaren de sürekli 1639 Osmalı İran sınırını belirleyen tarihe kadar da hem osmanlılar hem safeviler, Bir kısım kürt bey ve aşiretlerini birbirlerine karşı kullanmışlardır. Genellikle Safeviler kendi tarafındaki Kürt aşiret ve beylerini asker olarak istihdam edip, Osmanlıya bağlı Kürt bölgelerine saldırmışlardır. Osmanlılar da kendi tarafındaki Kürt beylerini organize ederek asker toplayıp, safevilere karşı savşmışlardır. 1639 da yapılan ve günümüze kadar hala süren Kasri Şirin anlşaması yapılmış diye, elbette ki, savaş çıkmamış ve bu sınırlar ihlal edilmemiş demek değildir. Bu karşılıklı savaşlar, o kadar çoğalmış ve Kürt coğrafyası ve halkı o kadar zarar görmüştür ki, bu anlaşmadan 11 sene sonra 1650 de Doğubeyazıt’ta  doğan Ahmedi Xaniye, kürtlerin bu perişan ve ayak altında ezilen topraklarını ve dökülen kanlarının durması için millet olarak birlik fikrini ve tek bir hükümdar altında organize olmalarını, ciğeri yanmış gibi feryadu figan derek Mem û Zin’inde terennüm etmesine sebep olmuşlardır;

Bif‘kir, ji ‘Ereb heta ve Gurcan
Kirmancî ye bûye şubhê burcan
Düşün, Arabistandan Gürcistan’a dek,
Kürtler dayanmıştı çelik kale tek.
Ev Rom û Ecem bi wan hesar in
Kirmanc-i hemî li çar kinar in
Kürtler dört yanda da kılmıştı karar,
Rum’la Ecem ona olmuştu duvar.
Her du terefan qebîlê Kirmanc
Bo tîrê qeza kirîne amanc
Kurmanci kabilelerini her iki taraf,
Kaza oklarına etmişti hedef.
Goya ko li serhedan kilîd in
Her ta’ife seddek in sedîd in
Kürtler sınırlarda sanki kilitti
Her bir aşiret de çeperdi, setti.
Ev qulzimê rûm û behrê tacîk
Hindî ko bikin xurûc û tehrîk
Rom ve Fars deryası karşılaşanda
Kükreyip coşanda, aşıp taşanda
Kirmanc dibin bi xwîn mulettex
Wan jêk ve dikin misalê berzex
Kürtler kan içinde yüzer, kalırdı
Boğaz tek ortadan parçalanırdı.
****
****
Hindî ji seca‘etê xeyûr in
Ewçend ji minnetê nefûr in
Ne kadar mertliğe düşkünse onlar
O kadar minnetten nefret duyarlar.
Ev xîret û ev ‘uluwwê himmet
Bû mani‘ê hemlê barê minnet
Erdemi, erliği; bu tabiatı
Bırakmaz üstüne alsın minneti.
Lew pêk ve hemîşe bêtifaq in
Da‘im bi temerrud û siqaq in
Birbirine karşıt, hasımlar ancak
Odur ki, arada yoktur ittifak.
Ger dê hebûya me ittifaqek
Vêk ra bikira me inqiyadek
Şayet birlik nasip olsaydı bize,
Sırt-sırta verseydik birbirimizle
Rûm û ‘ereb û ‘ecem temamî
Hemiyan ji me ra dikir xulamî
O zaman Rom, Arap, Ecem cümleten
Hizmetkarlık ederdi bizlere hepten.
Tekmîl dikir me dîn û dewlet
Tehsîl dikir me ‘ilm û hikmet
Biz de tamamlardık din ve devleti
Biz de öğrenirdik ilmi, hikmeti.
****
****
Bextê me ji bo me ra bibit yar
Carek bibitin ji xwabê hişyar
Bahtımız bizlere gönüldeş olsun
Bir kere uykudan kalkıp uyansın.
Rabit ji me jî cihanpenahek
Peyda bibitin me padişahek
Bizden de bir chan sığınağı kalksın
Kendi padişahımız tezahür etsin
Şîrê hinera me bête danîn
Qedrê qelema me bête zanîn
Hüner kılıcımız hakkına ersin.
Kalem değerimiz artık bilinsin
Derdê me bibînitin ‘ilacê
‘Ilmê me bibînitin rewacê
Artık derdimize ilaç edilsin.
Bizim ilmimiz de revaç edilsin

Kaynak: Ahmedî Xanî, Mem û Zin, http://cizrelim.net/Forum.asp

5 - 1839 yılında ilan edilen Tanzimat fermanına kadar sözkonusu Beylikler değişik sebeplerle yavaş yavaş azlarak böyle devam etti.  Daha sonraki yıllarda azalan bu tek tek beylikler de kaldırılarak merkezden valiler gönderilmeye başlanmış ve Kürtlerin sisyasal bakımdan hiç bir tasarrufu artık kalmamıştır. 1806 yılında Babanzadelerin isyanından başlamak üzere, 1840 yılında bastırılan Bedirhanilerin isyanı dahil, irili ufaklı, 1925 şeyh Said isyanına kadar yaklaşık 20  isyan çıkmıştır. Aynı sayı kadar da, Şeyh Said hadisesinden sonra devam etmiştir.
Sultan Abulhamit zamanında kurulan Hamidiye Alayları da, merkezi olarak Osmanlıya bağlı olduğundan, bu yapılanma da fayda yerine birbirine düşmelerinden dolayı, Kürtler zarar görmüştür ve nihayetinde lağv edilmiştir.

6 - Cumhuriyet sonrası özellikle 1925 tarihi, işin kırılma noktası değil kopma noktasıdır. Kürtler, Milliyetleri ile birlikte eğitim, kültür ve tarihleri inkar edilmiş ve yasaklanmıştır. Bu öyle bir yeni durumdur ki, Dünya Tarihinde daha önce hiç benzeri yaşanmamış bir durumdur. Eskide imparatorluklar, yeni bir memleketi fetih veya işgal ettiğinde, o yörede mevcut yönetim veya yönetimlerden bağlılık alınırdı. Veya o saltanata son da verilirdi katliam yapılırdı, fakat yine o milletin milliyeti, dili ve eğitim ve kültürü yasaklanmazdı. Bu bütün diğer imparatorlık ve devletler için geçerli olduğu gibi Osmanlı Devleti için de geçerlidir. Çünkü 1514 ten ta 1839 tanzimata kadar tek tek beylikler halinde olsa da yine siyasi otoritelerini tanımıştır. Bu tarihtan sonra tek tek olan beyliklerine yani siyasi otoritelerine son verilse bile, milliyet oluşları ve dilleri ve kendi içindeki kültür ve eğitimleri yasaklanmamıştır.

1925 Şeyh Said hadisesinden sonra, Kürt ve kürçe yok sayılmış ve bu çok kolay uygulanabilir olmadığından askeri operasyonlarala katliamlara girişilmiş, sürgünler yapılmış ve Kafkasya ve Balkanlardan getirlien göçmenler Kürdistanın, özellikle Ermenilerden boşalan yerlere iskan edilmiştir. Böylece  Kürt nüfusunun homojenitesi kalmamış olması hedeflenmiştir. Özellikle, Erzurum, Dersim, Elazığ hattı, Kürt Nüfuzunun etkisinin kırılması için tampon hat olarak değerlendirilmiştir. Bütün bunları, 1925 tarihli Şark Islahat Planı ve  1935 tarihli İnönü Şark illeri raporundan anlaşılabilmektedir.

7 - Şimdiki dönemde, özellikle Ak Partisine verilen Kürt oyları sanki, hiç Kürtlüğe dair hiçbir talebi barındırmıyor gibi algılanmaktadır ki, kısmen doğru olsa da bütünü için, bu çok yanlış bir algıdır. Yani sözkonusu Partiye verilen bu Kürt oyları, belki bu sorunu çözer diye verilirken, içinde hiç Kürdi bir talep barındırmıyor diye yorumlanmaktadır. Kürtlerin Ve Kürdistandaki oyların neredeyse % 50 si bu partiye gitmesi, bu yalnış algı ve yorumlamadan; bunlar bizim her zaman kuvvetimiz ve dayanak noktamızdır gibi, çözüm için daha ileri adımların atılmasına engel olunmaktadır.  Halbu ki  Kürdistanda bir şekilde herbirisi rejimin bir seceyasını müdafaa eden diğer iki Partiyi marjinalleştirmeleri, buna karşılık bu partiye yapılan teveccüh, sivil insanları resmi ideolojiye tepkisinden kaynaklanıyor ki, buda kemalizmin dini değerler dahil, dinin de kabul etmediği ulusalcı bir temel üzerine oturtulan ve diğer milletleri, özellikle Kürtlerin temel hak ve hürriyetlerin inkar ve yasaklamasına bir tepki olarak teveccuh etmiş olduğu her halükarda anlaşılabilir bir gerçektir.

Görünen o ki bu parti dine saygılı bir görünüm vererek ve bir takım muhafillerle mücadeleye girmekle beraber, milliyetçilik konusunda diğer iki parti gibi anadille eğitim ülkeyi böler ve benzer diğer milliyetçi söylemleri, kendisinden ümit bekleyen insanları nispeten, hayal kırıklığına uğratmıştır. Ve hiç bir vicdanın, insanın ve hakperest müslümasnın kabul etmeyeceği bir milletin resmen inkarı ve tabii hakların verilmemesi noktasında kemalizmin devam ettiricisi ve himayecisi görünümüne girdiği zannına sebebiyet vermektedir. Çünkü bölünme endişesini, Kürtlerin yaradılıştan haklarının verilmesine bağlamak bir Kemalizm düşüncesidir.Birliktelik pek ala haperest çok farklı yöntemlerle yapılabilir. Birileri rahat edecek diye başkasının zülme maruz kalmasını kabul etmek, insani vicdani ve islami olmamaktadır.

8 - Bundan sonraki süreç, hiç eski tarihi süreçlere benzemiyor; Eskide Kürtlerin çoğunluğu kırsal kesimde yaşıyordu. Eğitim oranı çok azdı. Tarım ekonomisine dayanıyordu. Genellikle İstanbulda hammallık yapanlar hariç, dünya ile irtibatları olmayan Kürdistan dağlarında yaşıyorlardı. Şehirde fazla olmadığından sosyal ve siyasal talepleri fazla gözükmüyordu.

Şimdilerde ise, Kürtler bir kısmı asimile olmakla beraber, eğitim seviyesinin ve oranının artmasıyla bilinçlenme artmış bulunmakta ve artmaya devam etmektedir. Ekonomisi bütün dünya nasıl ise, Kürtlerin ekonomi dünyası da artık öyledir. Dünyadaki teknolojik, ulaşım ve haberleşme imkanları, eskide olmayan faktörlerdir. Şimdi başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın her tarafında varlar ve Türkiyede olmayacak imkanlarla, Kürtlük üzerine organize olmuşlardır. Ve dünya gündemi  ve konjöktürüne göre hareket kabiliyetine sahip hale gelmişlerdir.

Bütün bunları nazara aldığımızda, Türkiye cumhuriyeti, Kemalist projesi gereği bir kısım Kürtleri asimile etse, veya münasebetler içerisnde bulunup bereber hareket edeceği kontrolünde ki önemli bir kısım Kürtlere güvense de, önemli ve daha fazla Kürt kesimlerde kontrol ve ideolojisne muhalefet edip temel hak ve hürriyetlerinin talebine devam edip zorlayacaklardır.

İşte tam bu aşamda, eğet Türkiye insan hak ve hürriyetine ve Kürtlerin fıtrattan gelen millet oluşuna, Anadilde eğitimine ve Coğrafyalarında demokratik bir şekilde yönetim erkine, kendisi bizzat imkan sağlasa, hem Türkler, hemde Kürtler kazanacaktır ve dış güçlerin müdahelesine fırsat verilmemiş olduğundan, çok ucuz bir şekilde fazla pahalıya mal olmadan çözüme kavuşacaktır. Son günlerdeki görüşme trafiği de bu ihtiyaçtan kaynaklandığını his ediyorum. Eğer bizzat Türkiye, kendi meşru kurullarında, bu işe çözüm sunmazsa, bu günkü şartlar eskisi gibi olmadığından ne Türkiye rahat edecek ne de Kürtler rahat yüzü görecek,  netice ne olursa olsun, bunun tahribatını getirileriyle kıyas yapıldığında fazla yararı olamayacaktır.

UFKUMUZ.COM

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.