1. YAZARLAR

  2. Mehmet Can

  3. Kürt hakim sınıflar mı, Türk hakim sınıflar mı?
Mehmet Can

Mehmet Can

hurbakis
Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt hakim sınıflar mı, Türk hakim sınıflar mı?

A+A-


Geçmişin arabalarıyla hiçbir yere gidemezsiniz.
 
                                                      Maksim Gorki


Franz Fanon sömürgecilik ile alakalı olan birçok kitabında, sömürgeci kişiliğin ve onun ortaya çıkardığı özgüveni tahrip edilmiş bireyin özellikle altını çizmiştir. Onun gibi düşünmek, onun giydiği kıyafetleri giymek, ona benzemeye çalışmak, onun gibi okumak, onun gibi konuşmak vs bunun gibi birçok şey Özellikle Kürt tarih okuması, Kürt tarih yazımı veya egemen olan Kürt Siyasal Hareketi birçok alanda Franz Fanon’un söylemlerinin dışına taşamayarak, kendisini ötekileştiren siyasal çizginin farklı bir biçimde takipçisi olmuş, onun örgütlenme anlayışını takip ederek ( Tek Adam, Tek Parti, Tek Tarih ) yolundan gitmeye çalışmıştır.
 
 
Ona benzemek, onun gibi olmak ama bütün bunları Kürtçe yapabilmek. Aradaki tek fark bu. Rojava pratiğini bu genellemenin içine katmıyorum. Çünkü Rojava’da hala yaşanmakta olan, devam etmekte olan bir süreç var. Kürdün her alanda yapacağı bu kopuş ancak Kürdün yeni bir şey yaratmasına neden olacak ve kendi özgürleşmesini, kendi tarihsel ve kültürel kökleriyle buluşmasını sağlayacaktır. Örneğin; Kürt Siyasetinin üst kademesinde yer alanların tarihi konular hakkında yaptığı açıklamalara baktığımız zaman, resmi ideolojinin, resmi tarihin dışında veya onu sarsacak bir dili kuramadıklarını, Lozan ve 1921 Anayasasına sıkışan bir dili sürekli tekrarladıklarını görüyoruz. 1919-1923 arası olan döneme ise Kürt tarih okumasının ‘’Kurtuluş Savaşı’’ demesi ise ayrıca üzerinde düşünülmesi ve tartışılması gereken bir konu.
 
 
Hikaye’yi birçoğumuz biliriz… Kemalistlerin, Türk Hakim Sınıflarının iktidarı nasıl aldıklarını ve iktidar üzerinde talebi bulunan diğer toplumsal kesimleri ise nasıl sürecin dışına ittiklerini. Özellikle Mustafa Kemal’in Lozan’a gidecek olan bir kadroyu hazırlamak için nasıl bir çaba içerisinde olduğunu. I. Meclis ile II. Meclis arası geçen dönem Türk Siyasal Hareketi için bir dönüm noktasıdır. Bu dönem 23 Nisan 1923’te yeniden başlayan konferans görüşmeleri ve burada Mustafa Kemal’in üzerinde mutabık kaldığı kararlar sürecin ne yöne çevrileceği noktasında bize ipuçları vermektedir. Mustafa Kemal ve onun liderliğini yaptığı Müdafaa-i Hukuk Grubu üzerinde mutabık kalınan, anlaşılan kararların I.Meclis’ten geçmeyeceği korkusunu yaşamaktadırlar. Bu korku Mustafa Kemal’in meclisten kendi çıkarı doğrultusunda kararlar almasının önünü açacak kadar büyük bir korkudur.
 
Seçimlerin yenilenmesi ve ikinci meclis üyelerinin seçilebilmesi için yeniden seçime gitme kararını Mustafa Kemal ve Müdafa-i Hukuk Grubunun baskısı sonucu 1. Meclis alır. 2. Meclis seçimlerinde ise Kürt ve Solcu adayların hemen, hemen hiçbirisi listeye giremez, kasıtlı olarak Mustafa Kemal tarafından, seçimlere gidilir ikinci meclis için ve Mustafa Kemal’in tepeden hazırladığı ve belirlediği ağırlıklı olarak Müdafa-i Hukuk Grubuna bağlı üyeler 2. Meclise seçilir. Bir nevi Lozan Antlaşması’na ve burada alınan kararlara biat edecek bir kadro yaratılır.
 
Bu kadro Lozan’da her şeye eyvallah diyen, İngilizlerin ve Fransızların hemen hemen bütün isteklerini kabul eden bir kadrodur. Bu kadro genelde asker ve sivil bürokrasiden oluşan bunların çıkarı doğrultusunda hareket eden bir kadrodur. Bu kadro’nun dayandığı toplumsal sınıflar ise geniş halk tabakasından öte ağa, şeyh, toprak ağaları, komprador  ticaret burjuvazisi, mülk sahibi sınıflardır. II. Meclis veya ondan sonraki meclislere bakıldığı zaman sınıfsal olarak bu dediğimi doğrular niteliktedir.  Kürt Ulusallaşması Türk Hakim Sınıfların yerine Kürt Hakim Sınıfları koymak istemiyorsa, dayandığı toplumsal sınıfsal taban geniş toplumsal kesimler, yani ezilen halk tabakası olmalıdır. Sınıfsal olarak ezilen Halk tabakasını, Kürt yoksullarını, Kürt işçilerini baz almayan bir ulusal program süreç içerisinde Kürt burjuvazisinin, Kürt asker ve Sivil bürokrasisinin kısacası Kürt mülk sahibi sınıflarının egemen olduğu bir tablonun ortaya çıkmasına neden olacaktır.
 
Kürt halkı’nın sadece gasp edilmiş ulusal ve milli hakları yoktur, aynı zamanda Kürt halkının toprak sorunu, mülkiyet sorunu, Kürdistan’da yaratılan zenginliklerin ve değerlerin hangi ellerde olacağı sorunu vardır. Kürt halkı; gerek ulusal anlamda, gerek sınıfsal anlamda derin bir yoksulluğu yaşamaktadır. Bu yoksulluk nedeniyledir ki Kürt emekçi sınıfları yazın mevsimlik işçi olarak batı şehirlerine çalışmaya gitmektedirler çok düşük ücretler ile..! Burada bu yolculuğa çıkarken çektikleri sıkıntılar ise cabası. Yani sorun Kürdistan’ın zenginliğinin hangi ellerde olacağı sorunudur da bir nevi, geniş toplumsal kesimlerde mi  yoksa Kürt hakim sınıflarında mı? Bir ulusal hareketin dayandığı sınıfsal taban, öne çıkardığı toplumsal sınıfsal öğeler, ortaya çıkan siyasi ve politik program o ulusal hareketin kuracağı oluşturacağı siyasal sistemde belirleyici olacaktır. Kürt yoksullarının sırtında kırk yıldır, Kürt Ulusal Hareketi mücadele vermektedir. Kürt hakim sınıfları verilen bu mücadelenin üzerine oturmak istemekte, kendi çıkarı doğrultusunda siyasetler üretmektedir. Son yıllarda Kürt Siyasal Hareketinde oluşmuş olan bu kast sistemi, bu merkeziyetçi bürokratik oligarşi yine Kürt yoksullarının işin içine aktif bir şekilde girmesiyle ortadan kalkar ancak. Halkın özneleşeceği politik süreçler ancak siyasetler içindeki iktidar alanlarını yıkar, oluşmuş olan bürokrasiyi alaşağı eder. Bunun dışındaki diğer gidişatlar, halk adına, halka rağmen yapılan işler olur. Bitirirken tıpkı yazının başı gibi, bitişini de Cezayir halkının sömürgeciliğe karşı verdiği mücadele ile sembol ismi haline gelmiş olan Franz Fanon’un sözleri ile bitirmek istiyorum.
 
‘’Beyaz’a benzemek, onun gibi olmak istiyor siyah insan. Bir tek yol, bir tek kader var Siyah insanın önünde: Beyaz olmak. Siyah insan uzunca bir zamandan beri Beyaz’ın tartışılmaz üstünlüğünü kabul etmiş durumda; bu öyle olduğu içinde, bütün gayretiyle Beyaz insanın değerler örgüsüyle yoğrulmuş bir varoluş hamlesi gerçekleştirmek eğiliminde. Biri kalkıp da bana siyah adamın en az Beyaz kadar zeki olduğunu ispata çalıştığı zaman, ona derim ki: Zeka kimseyi kurtarmamıştır şimdiye kadar. Evet! öyle derim, çünkü zeka ya ve felsefeye insanların eşitliğini ispat etmek için başvurulacaksa eğer, onlara insanların imhasını meşrulaştırıcı silahlar olarak da sık sık başvurulduğu unutulmamalı asla. Şu kendini yok etmeye çalışan dünyada tek görevim Siyah gerçeği vazetmek mi olacak? Hayır! Kendimiz için ve insanlık için yeni bir başlangıç yapmalı yeni bir düşünce tarzı geliştirmeli ve yeni bir insan yaratmaya çalışmalıyız.’’
 
Franz Fanon


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.