1. YAZARLAR

  2. M. Latif YILDIZ

  3. Kürdler aydınlarına sahip çıkamıyor
M. Latif YILDIZ

M. Latif YILDIZ

sorgu / yuksekovahaber
Yazarın Tüm Yazıları >

Kürdler aydınlarına sahip çıkamıyor

A+A-

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e “Gladyo” Vedat Aydın, Ape Musa, Mehmet Sincarların suikastlarını planlarken Kürd halkı onlara sahip çıksaydı Tahir Elçi şimdi yaşıyor olacaktı. Çünkü Kürd halkının aydınlarını, önderlerini seçerek çok kurnazca katlediyorlar. Kürdler de olanları seyretmekle yetiniyor.
Hayatımın en acı ama en gerçekçi, en doğru başlığını attığıma inanıyorum. Kürd halkı tarih boyu aydın ve önderlerine sahip çıkmıyor, çıkamıyor. Onları korumuyor, kollamıyor. Bu duyarsızlıklarına rağmen Kürd aydını Allah’ın emriyle yatağında ölse ya da suikasta, cinayete kurban gitse o aydınların ardı sıra yüreklerinin kan ağlayarak büyük bir acı ve ıstırap içinde kahir Kürd’ün samimi gözyaşı döktüklerini de biliyorum.

Kürdlerde bu çelişki genlerinde mi var ne! Tıpkı dünyada kendi ırkına düşman tek canlı olduğunu bildiği için “Kev nesli” (keklik nesli), ya da “dare kurme ji dareye” (ağacın kurdu ağaçtandır) gibi bin yıllık tarihî sözcükleri kendilerine yakıştırmaları ve son 30 yılda bunu fiilî yaşamaları gibi. Herhâlde bu da genseldir. Bilim adamları araştırsa kesin haklı çıkarım.

Konuyu Şeyh Said’e, “Bedirxan” Beylere kadar götürmeme gerek yok. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devlet içinde var olan ve adına “Gladyo” dediğim gizli örgütlenme Vedat Aydın, Ape Musa, Mehmet Sincarların suikastlarını planlarken Kürd halkı onlara sahip çıksaydı Tahir Elçi şimdi yaşıyor olacaktı. Çünkü Kürd halkının aydınlarını, önderlerini seçerek çok kurnazca katlediyorlar. Kürdler de olanları seyretmekle yetiniyorlar.

Karanlık yüzlü devletin Kürd aydın ve önderler hakkında Kürdlerin bildiğinden çok daha derin bilgilere sahip olduğunu anlamak, kavramak istemiyoruz. Son suikasttan yola çıkacak olursak; Tahir Elçi savunma işini yaparken asla korkmuyor; başına ne gelecek diye endişe duymadan gerçeğin peşinde koşuyordu. Kürd halkının hak talebini her şeyden çok önemsiyordu. Kendini ne devlete, ne bir partiye, ne bir örgüte, ne bir cemaat, ne de bir sınıfa değil; zulme uğrayan Kürd ve tüm insanlara karşı sorumlu hissediyordu.

Yiğit, yürekli, insan haklarının yükselen; hukukçu olarak savunan sesi, barışın, adaletin inanılmaz savunucusu, avukatıydı. Halkların birarada yaşamasını savunan, ayrışmayı önleyen, barış tohumlarını ölümünden dakikalar öncesine kadar savunan barışın elçisiydi.

Nerede bir insan hakları, özgürlükten yana bir eylem ya da bir mahkeme varsa o hiçbir güce boyun eğmeden zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayanların yanı başındaydı. JİTEM ve benzeri karanlık devlet orijinli örgütlerden, gizli servisler, rütbeli paşalardan korkmadan Kürd tarihinin en karanlık davalarının savunucusu ve avukatıydı.

Tahir Elçi, 1993 Lice, 1994 Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin bombalanması davaları; Cizre’de (ki ölümünden 10 gün önce suçsuz bulunup tahliye edilen) Jandarma İlçe Komutanı emekli Albay Cemal Temizöz ve yerel işbirlikçilerinin hukuk takipçisiydi.

Sadece bunlar mı; O, 21 Kasım 2004’te Kızıltepe’de öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve baba Ahmet Kaymaz’ın; 19 yaşındaki Medeni Yıldırım’ın, 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ın, 10 yaşındaki Cemile Çağırgan’ın da avukatıydı. Roboski, Cizre, Şırnak, Yüksekova, Silvan, Nusaybin ve daha birçok Kürd şehirlerinde süren hak ve tarih ihlallerinin de avukatıydı. Dört Ayaklı Minare’ye verilen zarar yüzünden tarihe sahip çıkmak için orada değil miydi? Caniler Kürd halkı ve Kürd tarihi ile “hak” sorunu yaşayan herkes ile 1980’den 2015 Kasım’ın 28’i saat 11:00’e kadar insani bağlar kurduğu için onu hedef seçtiler.

PEKİ, KÜRDLER ONUN İÇİN NE YAPTIK?
Askerî vesayetten, günümüzde yaşanan sivil vesayete kadar yargının hak ve hukuku tasarlayan statükolara göre karar verilenlere karşı Tahir Elçi tek başına mücadele ederken Kürdler onun için ne yaptık? Hiç. Evet, onu geliyorum diyen suikasta karşı koruyamadık.

Kürdlere ait hukuk dışı icraatlar, eylemler, keyfî tutuklamalar, gözaltılar ve her cinayetten sonra “Gizlilik” ile “Devlet Sırrı” yasaklarına Tahir Elçi bizi savunarak karşı çıkarken Kürdler onu yalnız bırakıyordu. Polis, Jandarma, MİT, JİTEM, TCK, TMK, hâkim, savcı, sivil bürokrat, siyasetçi o şehir senin bu şehir benim koştururken Kürdler ne mi yaptı? Kocaman bir hiç! O’nun hayatta kalmasını bile sağlayamadık.

Fişleniyordu, tehdit ediliyordu, damgalanıyordu, davaları, dosyaları gizleniyordu. Buna rağmen Tahir Elçi olaydan olaya, davadan davaya koşturuyordu. Çünkü o hak ve hukuk savunması yaparken onun da hakkında davalar açılıyor ama asla sinmiyordu. Yargının, derin devletin paletleri altında ezilme pahasına mazlumun yanında faili meçhul, faili belli davaların izini sürdü; köy yakma, boşaltmalarını bıkmadan takip eden bir yiğitti.

Peki, Kürd halkı o yiğit Elçi için ne yaptı? Kocaman bir hiç!

O’nun için hiçbir şey yapmayan o halka kendisini adamış bir aydın, bir hukukçuydu. Öyle ki devletle sorunu olan her insana kapısı açık biriydi. Ölümü karanlıkta kalan insanların aydınlık kapısıydı. Köyü yakılan çileli köylünün dert ortağıydı. Kürdler bu yiğit hukukçuyu tıpkı diğer aydınlar gibi koruyamadı. Başına bir gün bir iş gelirse diye davalarımız için para vermiyoruz, bari yanında olalım, fedailik yapmasak bile belki faydamız olur bile demediler ve onu hep yalnız tek başına korumasız bıraktılar.

Kürd coğrafyasında hukuk ve insan hakları davalarında yararı dokunmayan tek insan bırakmayan Tahir Elçi “PKK terörist değil, siyasal bir örgüttür” dediği için hedef alındı. Dört Ayaklı Minare’de yanı başında “Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun” dedikten beş dakika sonra peş peşe silahlar patladı, bir Allah’ın kulu onu olay yerinden uzaklaştırmayı akıl edinmek bir yana, yere yatırıp gövdelerini siper ederek korumadılar bile.

Bütün TV ve gazeteler iki polis için “şehit” derken (itirazım yok) insanları, ağaçları, kuşları savunduğu gibi tarihî savunmak için gelen ve orada şehit olan Tahir Elçi için “şehit” demeyenlere Kürdler bir olup mail, telefon, sosyal medyaya tepki vermekte sessiz kaldılar.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu Diyarbakır’da Elçi’nin tabutuna sözde omuz vermişti. Bir gün sonra da Hürriyet’ten Ayşe Arman’a verdiği demeçte “Orada bulunan sivil polisler terörle mücadeleden değilmiş. Güvenlik şubesindendi. Yani onlar çatışma tecrübesi olmayan polisler. Sadece bir asayiş için kuvvet çağırmak için oradalar. Saldırıya karşı tedbir alacak durumda değiller. Kime ateş edeceklerini şaşırmış bile olabilirler” diyordu.

Fevzioğlu’na hatırlatırız. Silahı mükemmel kullanmasını bilmeyen adamı asla polis yapmazlar. Kürd coğrafyasına, özellikle çatışmanın yüksek olduğu Diyarbakır’a, hele hele Suriçi ve Dört Ayaklı Minare’ye silahını kullanamayacak polisi gönderecek kadar devlet aptal değil. Peki, “Siz Baroler Birliği Başkanı olarak Elçi’yi mi savunacaksınız; yoksa polislerin avukatlığını mı yapacaksınız?” diyen Kürd halkının yüksek perdeden tepki verdiğini duydunuz mu? Kürd aydın ve önderleri verdikleri savaşta Kürd halkı onları yalnız bırakıyor. En yakın meslektaşları ölülerini bile 2. kez arkadan hançerliyor ve Kürdler sessiz kalıyorsa ne diyebilirim ki?

Ya HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a Elçi’nin cenaze töreninden sonra Başbakan Davutoğlu’nun ölçüsüz ve insafsız saldırıları sonucu onu da hedef göstermesine Kürd halkı ne cevap verecek? Tahir Elçi’den esirgenen koruma ordusunu Demirtaş’a tahsis etmeyi düşünüyorlar mı? Doğrusu çok merak ediyorum.

Öyle ki, Elçi için “iki ateş arasında kalarak, çatışmada öldü” diyerek olayı örtbas etmek isteyenlere gereken cevabı Kürdler verebilecek mi? Ape Musa, Vedat Aydın, Mehmet Sincar gibi Tahir Elçi suikastında farklı olan onca görüntü ve kameraya rağmen karanlıkta bırakmak istediklerini görebiliyorlar mı?

Kürd aydınları barış, kardeşlik dese de, savaşsız yaşamayı, operasyonlar dursun, elleri tetikten çekin diyerek barışın felsefesini kursa da; söylemlerini ayak bağı gören savaş vampirleri onları hedef alıyor. Onları bilinçli ve seçerek katlediyorlar. Çünkü Türk ve Kürd halklarının ondan yararlanacak çok şeyleri vardı. Barışı isteyenleri Elçi’den yoksun bırakmak için O’nu katlettiler, yaşamasını istemediler.

Çünkü Elçi, Kürdlerin yaşadığı insanlık ve hak ihlallerinin adaletli biri olarak “hukuk, siyaset ve insan hakları” çerçevesinde çözüleceğine inanıyordu. Bu sacayağı ülkeye hâkim olsa Elçi’nin yerine kendi cenazelerinin kalkacağını bildikleri için Elçi’yi ensesinden vurarak katlettiler. Tekrar tekrar üzülerek belirtmek isterim ki Kürdler bu değere sahip çıkamadılar.

*Araştırmacı Gazeteci – Yazar
[email protected]


 
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.