1. YAZARLAR

  2. Sedat Doğan

  3. Kürdistan ve Türkiye’de barış’ı yakalamak zor ama belk
Sedat Doğan

Sedat Doğan

Hekib - Heybe
Yazarın Tüm Yazıları >

Kürdistan ve Türkiye’de barış’ı yakalamak zor ama belk

A+A-

Türkiye’de Kürt sorununun çözümü ve ona bağlı gelişen şiddetin sona ermesi konusunda 1980’den bu yana üç-dört defadır ciddi bir hayal kırıklığı yaşanmasına rağmen son günlerde tekrar gündeme geldi.

Umuyor ve diliyoruz ki bu sefer bu topraklarda yeni bir hayal kırıklığı yaşanmaz ve artık kan ile gözyaşları birbirlerine karışarak dökülmez. Barışın ipini yakalar ve bırakmayız. Yine kaçırırsak bir daha yakalar mıyız onu bilemeyiz.

Ancak bu işler öyle sanıldığı kadar kolay değildir. Bomba ve kurşunların konuştuğu bir alan her türlü ard niyet ve provokasyona açık bir alandır. Ruhlarını şeytana satanlar yine bu işi provoke edeceklerdir. Bu kesine yakın bir ön tahmindir. Ancak  şundan  eminiz barışı isteyenlerin sayısı savaş, kaos ve kandan beslenmek isteyenlerin sayısından çok daha fazladır. Çünkü bu meselede en çok onlar, onların çocukları öldürülüyorlar. Bu nedenle onların inadına barış, inadına silahların değil fikirlerin, diyalog ve müzakerenin konuştuğu bir alanda diretip sahip çıkmaları gerekiyor.

Buradaki tek eksik güçlü bir iradedir. Bu irade gösterilir ve güçlü bir umutla harmanlanırsa bu iş çözülür. Eskiler, can çıkmayana kadar ümidi yitirmemek gerekir, demişler. Zira ümidimizi yitirdiğimiz an bitmişliğimizin resmi görünür aynalarda. Onun için yarınlara dair daima bir umut payı ile ama gerçekçi bir umut gözüyle bakmak gerekir.

Yüreğimizdeki bu umut parıltısına rağmen attığımız başlığın soğukluğunun farkındayız. Ama barıştan bile söz ederken bizi bu soğukluğa itenlere bedduamı okuyalım, bilemiyorum.

Bu topraklarda kurulan her güzel bir hayal sonrasında korkunç bir yıkım yaşatılıyor insanlara. İnsanların güzel bir hayal kurup sevecen bir umut taşımalarını bile çok görüyorlar. Çünkü yaklaşık 100-150 yıllık bir kavganın içindeyiz. Bu kavgada belki milyonlar öldürülmüştür. Ama buna rağmen biz bu kavganın ne adını, ne sebeplerini ne de içinde yaşananları tam olarak biliyoruz. Fakat şunu çok iyi biliyoruz ki, bu öldürülmelerin çoğu son 80 yıllık süreçte ve Kürt nüfusa yönelik yaşanmıştır.  Özellikle Türkiye’de kurtuluş savaşı sonrası, yaşanan Kürt isyanlarında ve son otuz yıllık devlet-PKK savaşında hemen hiç kimsenin onaylamadığı 40-50 bin kişilik insan ölümlerinin soğuk ürpertisi, belleklerimizdeki canlılığını korumaya ve büyütmeye devam ediyor. Buna Irak, İran ve Suriye’de yaşanan Kürt isyanlarında meydana gelen Kürt ölümlerini de eklersek tablo daha da netleşir. Bunu yaparken bir Kürt milliyetçisi falan olmaya gerek yok. Sağlıklı bir tarih analizi becerisine sahip, namuslu bir insan olmak yetip artıyor bile. Zira  onurlu bir bir tarih yazımı son derece  objektif tir ve hiçbir manipülasyona tenezzül etmez.Çünkü yaşananların  kendisi ortadadır.

Neden mi söz ediyoruz?

Kimilerinin Şark,kimilerinin Kürt,kimilerinin terör,şiddet,faşizm,ırkçılık,PKK,güneydoğu,geri kalmışlık,köylülük veya feodalizm,..diye adlandırdığı,oysa en gerçekçi adı:

“Ortadoğu’da Kürdistan Sorunu veya Türk, Arap ve Farsların şu anda sahip oldukları ve konforunu yaşadıkları bütün meşru hak ve talepler çerçevesinde Kürtlerle ya adam gibi bir arada yaşama temelinde ya da onları hatırı sayılı birer komşu olarak kabul edip etmeme Sorunu”dur.

Bunun dışındaki bütün tanımlamalar iyi niyetli bile olsa sorunu saptırmadır. Çözümden kaçmak için yan an çizmedir. Sorunun adı doğru konulmayınca doğal olarak doğru çözümler de ortaya çıkmıyor. Yukarıda yaptığımız tahlillerle sorunun asıl adını koymaya çalıştık.

Her hangi bir gurup veya devlet olarak Bu hoşumuza gider veya gitmez. Ezberlerimizi, tabularımızı veya çıkarlarımızı mı bozar. işin orası o kadar önemli değil çözüm arayıcısı için. Asl olan realitedir. Sorunu anlamak için çok yakın tarihe, yani Osmanlının son dönemlerine bakmak işimizi kolaylaştırır.

Osmanlının Balkan savaşlarından itibaren yıkılışını,toprak kaybetmeye başlamasını ve 1.ci dünya savaşında yitirdiği topraklarının batının emperyal güçleri tarafından cetvelle paylaşım serüvenini iyi tahlil ettiğimizde o anaforda nelerin nelere kurban edildiğini çok net bir şekilde görürüz.

Dolayısıyla Osmanlının parçalanıp buharlaşan toprakları (Kürdistan toprakları) üzerinde başta Türkiye, iran, ırak ve Suriye gibi çoğu sanal devletlerin sınırlarının ortaya çıkışı esnasında tarihi bekraundu olan Kürdistan coğrafyasının ve Kürdistan eyaletinin bütün değerleriyle nasıl buharlaştırılıp yok edildiğini de görmüş oluruz.

İçinde bulunduğumuz son yüzyılda ve özellikle son otuz kırk yıldır, hemen her gün çeşitli boyutlarını konuştuğumuz ama nedense adını bir türlü koyamadığımız asıl mesele budur.

Türkiye’nin, Iranın, Irakın, Suriye’nin, Doğunun. Batının, ABD, AB, BM ve NATO’nun… Kısacası Dünyanın ister açık-kapalı ortamlarda, ister iç, ister dış siyasette konuştukları ve herkesin kendine göre bir takım çekincelerle adını bir türlü koyamadıkları asıl mesele budur.

“Ortadoğu’da Kürdistan Sorunu veya Türk, Arap ve Farsların eşit haklarla hakkaniyet ve adalet çerçevesinde Kürtlerle birlikte ya da onlarla komşu olarak yaşamayı isteyip istememe Sorunu. Kürtleri kendi eşitleri olarak görerek algılayıp algılamama sorunu”dur, diyebiliriz…

Bu tespiti yaparken şunu da  vurgulamalıyız..20’inci asırda dünyada meydana gelen  değişim dönüşümler Kürdistan coğrafyasını da çok yakından etkilemiştir.Bu etkileşim sonucu Kürdistan sorunu kendisini,kalıcı çözüm için Kürdistan coğrafyasının bütün parçalarına dayatmış durumda.

Bu coğrafya artık o eski klasik faşizan, baskıcı, inkârcı, imhacı veya asimilasyoncu politikalarla yönetilemez hale gelmiştir. Somut örnekler var önümüzde. Irak, Suriye ve diğer Arap dünyasında yaşanan hadiseler bunun en bariz işaretleridir. Bu gün artık yanı başımızda devletleşmeye giden bir Irak Kürdistan’ı olayı, Suriye Kürtlerinin fiili statü durumları var. Bütün bu gelişmeler sıcağı sıcağına güncelliğini korurken Kürt meselesi ve ona bağlı talepleri getirip PKK terörü bahanesinin içinde boğmaya çalışmak en hafifiyle çözümden kaçmak, hem Kürtleri hem de kendimizi kandırmaktır. Şunu da iyi tahlil etmemizde fayda var. PKK terör yapmak için kurulmuş bir örgüt değildir. Kürt sorununu dile getirirken terör ve şiddete başvurmuş bir örgüttür. Ve PKK, Kürt sorununun varlığından doğmuş bir yapıdır.

Kürdistan coğrafyasının en büyük parçasını şuanda Türkiye yönetmeye çalışıyor. Kürtlerin en temel meşru haklarının gaspına ve bu nedenle Kürtlerin ortaya koydukları onca isyanlarına rağmen fiili durum bu. Türkiye bunu bu şekliyle uzun süreli sürdürebilir mi? Somut örneklere bakıldığında aklı başında hiç kimse buna inanmaz.

Tespit ve tahlilleri kabul gören pek çok uzman ve stratejiste göre Türkiye’nin,kendi Kürt sorununu çözmesi için  iki yol öneriyorlar.:Ya küçülerek veya büyüyerek çözüme ulaşmak..

a)Küçülerek. Topraklarının kendini Kürt kabul eden kısmını hastalıklı görüp, bir ameliyatla kesip atarak. Ver kurtul. Bir ameliyatın sancısı onun büyüklüğü ve niteliğiyle doğru orantılı olsa gerek. Bunun nelere yol açacağını söylemeye gerek yok.

b)Büyüyerek. Dışarıda kalan Kürtleri de kendi bünyesine katarak. Bunun yolu da Kürt ve Kürdistan sorununu bütün Kürtlerin onayını alarak bütün Kürtlerle masaya oturarak yirminci asrın kendine özgü yeni bir demokrasi ve haklar beyannamesi yazarak yapılabilir. Burda hem devletin hem de Kürtlerin geleceği iyi okuyabilen dürüst iradeleri belirleyici rol alacaktır. Zor ve silahın bu işte çözümleyici olmayacağı gün gibi ortadadır. Ve Türkiye hak temelli örnek bir demokrasi modeli ortaya koyduğunda hemen bütün Kürtlerin buna sıcak bakacağını bilmemizin çok faydalı olacağına dair inancımı korumak istiyorum.

Türkiye’deki Kürt sorununa baktığımızda, yukarıda da vurgulamıştık. Türkiye’nin tıpkı Kürdistan coğrafyasının diğer parçaları gibi bir Kürdistan Sorunu veya Kürtlere verilmesinden imtina edilen medeni ve temel insani haklar sorunu var. Kürtlerin ve bu haklarının inkârı sonrası illegal bir şekilde Kurulan bir PKK sorunu ve PKK ile devlet güçleri arasında hem birbirlerine karşı hem de sivil halka karşı şiddet, terör ve silah kullanma sorunu var. Soruna bu çerçeveden bakılırsa çözüme daha kolay ulaşırız.

Türkiye’nin esas derdi gerçekten de Kürt sorununu çözmekse, önce bir saha temizliği yaparak işe başlamalı.Kürtlerin şu anda gasp edilmiş haklarını pazarlıksız bir şekilde yaşamlarında kullanıma sunarak iyi niyet gösterisi yapmalı.Bu konuda bir muhatap arıyorsa muhatap  bu hakların mağduru olan,nüfusu yirmi-yirmi beş milyonu bulan bütün Kürtlerdir:Bu kitleyi barışa ikna etmesi için:.

1-Kürtçe ikinci resmi dil haline getirilmeli. Kürtçe, Anadil eğitimi, ana okuldan başlayarak yaşamın bütün alan ve evrelerinde serbest hale getirmeli. Başta eğitim olmak üzere kamusal alan buna göre yeniden organize etmeli.

Kürdistan’ın kadim geleneğinde var olan kurumlarının aktif hale gelmesine izin verilmeli. Kürdistan medreseleri, tekke ve dergâhlar meşru, yasal hale gelmeli.

Çok dilli bir yaşam modeli ile Kürdistan’da ve Anadolu’da yaşayan diğer halkların kendilerini özgürce ifade edebilmelerine imkân tanınmalı. Kürdistan coğrafyası ve Kürtlere ait olan her şeyin Kürtçe adlandırılmasına izin verilmeli.

2- Kürtler, bu ülkedeki ikinci büyük halk olmaları hasebiyle özgürlükçü bir anayasa ile kurucu unsur olarak kabul edilmeli. Devletin çoklu yapısı içinde Kürtlerin yerel irade ve idaresi kabul görmeli. Kürt coğrafyasında devletin ve Türk ırkçılığının dayatmacılığını sembolize eden her şey söküp atılmalıdır. Anayasada devletin tekçi ve ırkçı zihniyetini değil halkların özgürlük ve refahını esas alan bir anayasa yapılmalı. Şiddete başvurmamak kaydıyla Kürtlerin kendilerini yönetme veya ayrılma hakkını dahi serbest bir şekilde konuşabilmeli.

3-Kürt coğrafyasında 40 yıldır yaşanan yıkım derhal tamir edilmeli. Yapılacak genel nüfus sayımı içerisinde Kürtlerin nüfus sayımının yapılmasına izin verilmeli. Böylece bir şehir efsanesi halindeki Kürt nüfusu reel bir durum kazanmış olacak. Yakılan, yıkılan köylerin zarar-ziyanları güncel veriler üzerinden yeniden hesaplanmalı. Mağdurların sıkıntıları giderilmeli. Bu meseleden dolayı ister şehirlere göçüp geri dönemeyen, ister geri dönen, isterse köyünden çıkmamış ama mağdur olmuş insanların mağduriyetleri gerçekçi bir rakam üzerinden giderilmelidir. Bu mağdurlara yönelik, içinde rüşvet ve adam kayırmanın dönmediği gerçekçi bir istihdam paketi ile Kürtlerin kaderi haline gelmiş yoksulluk ve işsizlik ortadan kaldırılmalıdır.

4-Bütün ülke sathında olduğu gibi, din ve vicdan özgürlüğü, kişinin dini inancını yaşama özgürlüğü sağlanmalı. Siyasi partiler yasasında değişikliğe gidip seçim barajı kaldırılmalı. Kürt coğrafyası tekli parti ve örgütlerin baskısından kurtarılmalı. Kürtler ya devlet ya da sadece ona muhalif olmak için kurulmuş yapılara mahkûm olmaktan kurtarılmalı. Gerçek anlamda demokratik bir siyasetle herkese istediği alan ve programla ve istediği isim ile siyaset yapabilme hakkına kavuşmalı.

Türkiye bu konuda bir rol model arıyorsa kendi geçmişi olan Osmanlı’nın farklı etnik yapılara ve azınlıklara tanıdığı hakları referans alabilir. Yeterki ortada bir samimiyet olsun.

Türkiye bütün bunları yaptıktan sonra bu meselede silaha başvurmuş PKK yetkilileri ile elbette görüşür. Görüşmelidir. Bu konuda tek muhatap kendileridir. Zira silahı kullananlar kendileridir.

 Karşılıklı bir çatışmasızlıktan başlayarak silahların susması, temelli bırakılması için yapılması gerekenler. PKK’nin gerek dağlarda gerekse cezaevlerindeki militanlarının durumları bunların sivil yaşama katılım şartları ve rehabilitasyonları konusunda konuşur ve karşılıklı bir karar verir… Bunları bir takvime bağlar. Bunun kadar doğal bir şey yoktur aslında. Çünkü şiddet ve çapı en büyük savaşlarda bile savaşın en şiddetli anında ölülerin gömülmesi konusunda savaşı yürütenler kısa süreli bir ateşkesle bu sorunu çözerler.

İster devlet ister PKK kanadı olsun,hiç kimsenin bu işten kendilerine özel bir paye  çıkarmaya,,ucuz  ve sanal kahramanlıklarla birilerini yendik veya yenildik psikozuyla toplumu laf ebeliğine boğmaya ne  hakkı vardır ve  ne de bu halin kimseye bir  faydası olacaktır...Toplumların kafasını fuzuli şeylerle kirletmenin de kimseye bir yararı olmayacaktır. Bu saatten sonra ayak oyunları da kimseyi kurtaramayacaktır. Çünkü bu toplum yeni bir hayal kırıklığını kaldıramaz hale gelmiştir. Onun için bu süreçte herkesin çok hassas davranması gerekir. Söz ve fillerinin nelere mal olacağını görmesi gerekir.

Takip edilecek yol bellidir. Herkesin temel derdi kan ve gözyaşlarının artık durması ve insanların onurlu bir barışla başları dik yaşayabilecekleri yarınlara kavuşmalarına gayret sarf etmektir. Hem Kürtleri hem Türkleri insan yerine, adam yerine koyup bu sorunu herkesin yararı için dürüst bir irade kararlı bir şekilde insanca çözmek. Kan ve gözyaşına el birlik son vermek. Elbirlik insanca yaşamanın yoluna döşenmiş mayınları temizlemek.

Ya karar vericilerimiz dürüst bir şekilde ellerini kan dökmekten çekip, insanca bir yaşam için barışa gidecek yola döşenmiş mayınları samimi bir şekilde temizleyecekler. Ya da bu kanlı kanser daha da büyüyüp hepimizin yaşamını cehenneme çevirmeye devam edecektir. Alabildiği kadar hepimizin körpe canlarını alacaktır. Yakabildiği kadar hepimizin yüreğini yakacaktır. Bunun başka türlü izahı yoktur.

Sanırım bu meselede söylenmemiş veya yazılmamış söz kalmamıştır. Eksik olan tek şey herkesin yaşam ve haklarına saygılı dürüst ve merhametli bir iradenin olmayışı. Hep bir tarafa yontan faşizan anlayışların karar vericilerin basiret ve merhamet damarlarını esir almasıdır. Bu aşılırsa gerisi kolaydır.

Bu nedenle kan ve gözyaşlarının ebediyen toprağa gömülmesi için ve çocuklarımıza güzel yarınlar bırakmak için güzel umutlar beslemeyi elbirlik elden bırakmamalıyız. 

ufkumuz.com

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.