1. HABERLER

  2. MAKALELER

  3. Kürd Sorunuyla İlgili Bazı Konular ve Duruşumuz
Kürd Sorunuyla İlgili Bazı Konular  ve Duruşumuz

Kürd Sorunuyla İlgili Bazı Konular ve Duruşumuz

Kürd sorununda müdahil taraflarKürd ulusal hareketlerinin başarı ve başarısızlığında silahlı yöntemin rolüKürd ulusal hareketleriyle şiddet arasındaki ilişkiÖlüm ve öldürme üzerine kimlik inşa etmeTürk solu ile İslamcı Türklerin Kürd solu ve İslamcı Kürdl

A+A-

Zeki Savaş

Tarihi derinliği olan devasa bir sorunla ilgili doğal olarak sayısız makale ve kitap yazılmış demektir. Böyle bir konu, bir derginin muayyen sayısında ana tema olarak işlendiğinde, konuyu ihata etmek mümkün olmayacaktır. Kuşatıcılığı bir yazıya  sığdırmak ise imkânsızdır. Dolayısıyla bu yazıda Kürd meselesiyle ilgili altı konu analiz edilebilmiş ve her biriyle ilgili çıkarımda bulunulmuştur.

Kürd Sorununda Müdahil Taraflar

Tarafları ikiyle sınırlı sorunları çözmek, çok taraflı sorunları çözmekten daha kolaydır. Maalesef Kürd sorunu, bölgesel ve küresel ölçekte çok taraflı bir problemdir.

Sorunun bir tarafı Kürdlerdir. Bu bir taraf da kendi iradeleri dışında dörde bölünmüş olmaları nedeniyle zaman içinde kaçınılmaz olarak tarihsel, kültürel, jeo-politik ve jeo-ekonomik farklılıklar kazanmışlardır.

Sorunun öbür tarafı ise bir hayli kalabalık.

Birinci grupta bölgesel aktörler yer almaktadır. Yani Türkiye, İran, Irak ve Suriye. Bu dört aktörün kendi Kürdleriyle bir tür ilişkisi, diğer parçalardaki Kürdlerle bir başka tür ilişkisi vardır. Örneğin Suriye, kendi Kürdlerine kimlik vermezken, dört yüz bin kadar Kürd vatandaşlık hakkına bile sahip değilken ve evlerinin üzerine 'malüddevle, meyınbeğ' devlet malıdır satılamaz yazılarak mülkiyet hakları ellerinden alınırken yıllarca Türkiye Kürdlerine destek vermiştir. Irak, kendi Kürdlerini kimyasal silahlarla vururken, İran Kürdlerine destek vermiştir. İran, kendi Kürdleriyle iç savaş yaşarken Irak Kürdlerine destek vermiştir.

Kendi ülkesinin dışındaki Kürdlerle en az ilişkili olan Türkiye idi. Türkiye, ne kendi Kürdlerini ne de başka Kürdleri tanımıyordu. Son on yılda bu siyaset değişti. Türkiye de Irak Kürdlerini tanımakla kalmadı, onlarla güçlü bir ittifak geliştirdi; kendi Kürdleriyle de dolaylı ve doğrudan masaya oturdu.

 

Bölgesel aktörlerin geleneksel Kürd siyaseti, kendi Kürdünü bastır, öteki Kürdü komşuna karşı kullan şeklindeydi ve hala da büyük ölçüde öyledir.

İkinci grupta küresel aktörler yer alır. Amerika, Rusya ve Avrupa. Avrupa da kendi içinde İngiltere, Fransa ve Almanya olarak üçe ayrılır. Yani Kürd sorununun karşı tarafında dokuz ayrı aktör bulunmaktadır. Kürd tarafını da dört aktör sayarsak tam on üç aktörlü bir sorunla karşı karşıyayız.

Bölgesel aktörler, hiçbir zaman kendi ülkeleriyle ilgili Kürd sorununun ve çözümünün gündeme gelmesinden yana değiller. Onların her birine göre kendi ülkelerinde Kürd sorunu diye bir şey yoktur; komşularında vardır. Bölgesel aktörlerden hiç biri, komşularındaki Kürd sorununun adil bir şekilde çözümünden de yana değildir. Zira komşuda sorun çözülürse, bu çözüm şekli kendilerine de sirayet edebilir. Hakeza bu bölgesel aktörlerden hiç biri, komşularındaki Kürd sorununun bitmesini de istemiyor. Çünkü o zaman komşusuna karşı kullanacağı bir silahı yitirmiş oluyor. Ne yazık ki, her bir ülkenin Kürdleri, diğer üç bölgesel aktör için Demokles'in kılıcı gibidir. Komşular sorun çıkarırsa, kılıcı sallamaya başlıyorlar. Bölgesel aktörlerden her biri için en iyi çözüm, kendi Kürdlerini bastırmak, öteki Kürdleri devamlı kullanıma hazır bir sorun olarak tutmaktır.

Küresel güçlerin Kürd siyaseti de bölgesel güçlerinkinden farklı değildir. Onlar da Ortadoğu'daki çıkarları hangi ülkeye baskı yapmayı gerektiriyorsa, o ülkenin Kürdlerini, istedikleri imtiyazı alana kadar desteklemek, gerekli imtiyazı aldıktan sonra Kürdleri yalnız bırakmaktır.

Küresel güçler, Kürd sorununun çözümünü Kürdler için istemiyor. Çünkü Kürd sorunu onlar için de Demokles'in kılıcı görevini görüyor.

Küresel güçler, Kürd sorununun çözümünü ancak kendi çıkarlarının temini şartıyla isterler ama her birinin çıkarı ötekinden farklı olduğu için ve bölgedeki müttefikleri olan aktörlerle de çıkarları kesişmediği için kendi çözümlerini uygulayamıyorlar. Küresel aktörler yerine bir tane güçlü aktör olsaydı, muhtemelen en kısa sürede sorunu kendi çıkarına uygun çözüm yoluna gidecekti.

Kürd masasının karşı tarafında çıkarları birbiriyle uyuşmayan ama hepsinin de Kürd meselesinde çıkarı olan dokuz aktör bulunuyor. Dokuz bilinmeyenli denklem gibi bir sorun.

 

Kürd masasının karşı tarafındaki bu kalabalığın olumsuz etkileri, her hangi bir parçadaki sorununun çözümü masaya geldiğinde de kendini gösteriyor. Çarpıcı bir örnek olarak Rojhat'ın tanıklığına başvurmak açıklayıcı olacaktır. Şöyle diyor Rojhat:

"Ben size basit şaşırtıcı bir örnek vereyim. 1990’lı yıllarda biz kendi içimizde kardeş kavgası yaşadık. 1994-1998’e kadar devam etti. Ankara’da toplantılar oluyordu Kürtler kendi aralarında barışsın diye veya savaşsın diye. Şam diretiyordu barış Ankara’da olmaz, Şam’da olması gerekiyor diyordu. Bu sefer o toplantı Şam’a taşınıyordu. Ama bu sefer de Tahran ‘toplantı Şam’da olmaz Tahran’da olmalı’ diyordu ve toplantı Tahran’a taşınıyordu. Sonra Avrupalılar devreye giriyordu. Avrupalılar, ‘Ankara, Şam ve Tahran'ı denediniz olmadı, buyurun Paris’e gelin’ diyordu. Paris’te de oldu o toplantılar ama barış yine gerçekleşmedi. Toplantılar sonra Dublin’e taşındı anlaşma oldu ama o anlaşma bir telefon ile bozuldu. Katılanlardan birine geldi o telefon, nereden geldi derseniz söyleyeyim, Şam’dan geldi."

Rojhat Kimdir?

Rojhat Türkiye-Kürdistan Demokrat Partisi geleneğinden gelen Türkiyeli bir Kürt ve Erbil’de yaşıyor. Diyarbakırlı. KDP çizgisine yakın gruplarla beraber Avrupa’da ve Türkiye’de uzun yıllar siyaset yapmış biri.

Oslo görüşmelerinin akamete uğraması  ve iki yıl süren barış görüşmelerinin savaşla bitmesi de benzer gelişmelerin sonucunda oldu. Zira bölgesel aktörlerden biri şu veya bu şekilde kendi Kürd sorununu tek başına çözmeye kalktığında, diğer sekiz aktör, süreç dışında kaldıkları için çözüm sürecinin aleyhlerine gelişeceği gerekçesiyle devreye giriyor ve ellerindeki tüm kozları kullanmaya başlıyor ve çözüm sürecini sekteye uğratıyor.

İran devriminden hemen sonra yeni yönetimle İran Kürdleri arasında bir dizi görüşmeler oldu ve belli bir çerçeve üzerinde anlaşma da sağlandı ama İran Kürdlerine destek veren Bağdat rejiminin devreye girmesiyle çözüm süreci savaşa dönüştü ve bir daha da masaya dönülemedi.

Bölgesel aktörlerin silahlı Kürd ulusal hareketleri üzerindeki etkilerini en önemli nedeni, bu hareketlerin silahlı mücadele veriyor olmasıdır. Çünkü her silahlı Kürd hareketi, bölgesel aktörlerden birine, ikisine veya üçüne birden mutlak manada muhtaç duruma gelir. Bölgesel aktörlerin desteği olmadan silahlı bir Kürd hareketi hiçbir şekilde manevra alanı bulamaz. Acı ama gerçek, bağımsızlık için yola çıkan her Kürd hareketi, kendi Kürdlerini bastıran diğer üç aktörden birine veya tümüne bağımlı hale gelmektedir. Dolaysıyla hiçbir silahlı Kürd hareketi bağımsız değildir, bağımsız karar alma gücüne sahip değildir.

 Bu nedenledir ki, herhangi bir silahlı Kürd hareketi, barış masasına otursa, perde arkasında da kendisine destek veren aktörlerle masaya oturmak zorunda kalıyor. Elinin güçlü olması ve gücünü koruyabilmesi için, destekçilerini korumak zorunda kalıyor. Onları dışlarsa, gelecek hamleler karşısında zayıflayacağı için barış müzakeresi yaptığı ülkenin de masayı devirmesinden ve böylece çok yönlü bir kuşatma altında imha edilmekten korkuyor. Destekçilerinin onayını almadan barışamayacağı için gerekli desteği alamadığı zaman yolun bir yerinde masayı devirmek zorunda kalıyor.

Sonuç şudur: Bölgesel aktörler istemeden herhangi bir silahlı Kürd hareketi barış yapamaz. Silahlı Kürd hareketleri, bu söylediklerime istedikleri kadar itiraz edebilir ve kızabilirler ama bu söylenenlerin gerçeğin ta kendisi olduğunu da en iyi onlar bilir.

Silahlı bir Kürd hareketi bir şartla kendi iradesiyle barış yapabilir. Müzakere yaptığı ülkeye tam güvenirse ve gerçekten müzakereci ülke de onlara ihanet etmez ise ve müzakereci hareketi koruyacağının teminatını verirse, o zaman silahlı hareket, bölgesel aktörleri dinlemeden anlaşma yapabilir. Böyle bir güven de Kürdler ile mücadele ettikleri ülkeler arasında mevcut değildir.

Kürdlerin epeyce bir kısmının ideali bağımsız Kürdistan’dır. Ne var  ki, bu ideal bir asırdır reel-politik duvarın önünde beklemektedir.

İster Kürdistan’ın dört parçasından birinde isterse dört parçada birden kurulacak Kürdistan bağımsız devleti veya devletleri idealinin önünde Kürdlerin bugüne kadar aşamadığı engeller vardır. Bölgesel aktörlerin dördü de bu ideale mutlak surette karşıdır. Gerektiğinde bu idealin hayata geçmesini engellemek konusunda yardımlaşmadan çekinmemişlerdir ve çekinmeyecekler de. Bu durum, bugüne kadar aşılamamış ve bundan sonra da aşılması kolay olmayan reel-politik bir mevzudur.

Dünyanın herhangi bir yerinde sınırların değişimiyle yeni bir devletin uluslararası camiaya katılabilmesi için BM Güvenlik Konseyi'nin ve BM'nin onayı gerekir. Bu onay olmadan yeni bir devlet teşkil edilemez. Güvenlik Konseyinde veto hakkı olan ve küresel düzeyde aktör olan beş ülkenin çıkarı ortak bir noktada kesişmediği sürece de BM'den onay çıkmaz.

 

Yazının devamı için tıklayın...

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.