1. YAZARLAR

  2. Hatice Kübra BAYTAP

  3. Kültür Emperyalizmi-Festivaller-Yataklı Sinemalar...(İstanbul Sözleşmesi)
Hatice Kübra BAYTAP

Hatice Kübra BAYTAP

Yazarın Tüm Yazıları >

Kültür Emperyalizmi-Festivaller-Yataklı Sinemalar...(İstanbul Sözleşmesi)

A+A-

 

 

Gençler üzerinde yürütülen kültür emperyalizmi ve kapitalizm, İstanbul Sözleşmesi kapsamında güçlendirilmektedir. Söz konusu anlaşmanın ana maddelerinden biri olan toplumsal cinsiyet adı altında cinsiyetsiz toplum projesini de yaygınlaştırmak, aynı çerçevede dünya vatandaşı olma (Kimliksiz toplum oluşturma) projeleri yer almaktadır.

 

Dünyanın en büyük iki projesi bilinen bu faktörlerin ne denli aktif yürütüldüğünü türeyen yeni nesil gençlerini gözlemlemekle de anlamak mümkün. Hızla artan tüketim çılgınlığı, eğlenceye düşkünlük, ünlü olma arzusu üretilen malzemelerden sadece birkaçıdır. Okul öncesi eğitimden başlayarak ‘’Her çocuk bir birey’’ gerçeğine ifade özgürlüğü şemsiyesi altında özgüven dozunu aşırıya kaçırarak enjekte edilmiş bir jenerasyon meydana getirilmiştir. Yani aslında gençlerimiz aniden bir değişime kapılmış değiller. Sağlam zeminlere oturtulmuş projelerin faaliyet sürümüdürler. Belirlenen hedefe kestirmeden ulaşmanın bir yolu da yasalardan geçer.

Karşı gelinmez yasaları dayatabilmek için, bir toplumun sindirilmeden önce sömürülmesi gerekir. Önce manevi değerlerimiz eğitim çatısı altında sömürüldü ardından ekonomi yönüyle biz sömürüldük. Biz vatandaşların asıl belini kıran manevi sömürgedir. Uzun uzadıya aktarılabilecek detaylar arasından birkaçına değinmek istiyorum.

 

Festivaller; Gerek yaşadığım konum itibarıyla gerekse de Türkiye ve dünya çapında önem arz eden bir yer olması sebebiyle Bursa üzerinden ele almam gerekir. ‘’Dünyayı sev, geyiği öp, festivale gel.’’ sloganıyla 2015 yılında ilki gerçekleştirilmiş olan Bursa Nilüfer Kamplı Müzik Festivali 50.000 katılımcıyı hedefleyerek ilkini bağışlarla başlattığı festivalde 100.000 gibi yüksek sayıda katılımcıyı ağırlayarak beklenenin üzerinde takdir ve övgüyle karşılaşması bu projeyi yürütenleri daha da cesaretlendirmiş, hedeflerinin yükselmesine vesile olmuştur.

Neden Türkiye ve dünya çapında önem arz ediyor? Projeyi güçlendirip cesaret katan tek unsur katılımcılar mı? Bunlarla sınırlı değil elbet. Batı güçlerinin verdiği destek ile ilerleme kat ediliyor. Buna sirayetten Bursa Nilüfer Kamplı Müzik Festivali, ‘’YOUROPE’’ a üye olmuş tek kamplı müzik festivali. Bu yılda 5.si düzenlenecek olan bu festival, sosyal medya aracılığıyla da edindiğim bilgiye göre Türkiye’nin en büyük kamplı müzik festivali unvanına sahip. Ayrıca International Excellence CSR Awards Sosyal Sorumluluk Ödülü’ne layık görülmüş. Sosyal Demokrat Belediyeler Derneği’nce de (SODEM) sanat, kültür ve turizm dalında ödüllendirilerek Türkiye halkına ekonomiye katkı sağladığı imajı lanse ederek, Batı güçlerinin amaç ve hedefleri kamufle ediliyor.

‘’Kafanı değiştir dünya değişsin.’’ sloganıyla Bursa kamplı müzik festivali projesini yürütenlerin asıl hedefleri Avrupa Festivaller Takvimi’nde yer almak. Böylesi güçlendirilmiş bir yapının arkasında kirli el ve emellerin olmaması imkânsız. Gençleri tahrik eden haber kaynakları, TV reklamları, broşürlerde sosyal etkinlikler, çeşitli aktiviteler ve sadece eğlenceden ibaretmiş gibi görsel duyurular eşliğinde davet ettikleri festivallerin perde arkasında olup bitenler hakkında hiçbir beyana rastlamak mümkün değil. Reklamların amacı da teşvik zaten. ‘’Bu yıl daha çok geyik seveceğiz, daha çok geyik sohbetleri olacak.’’ İfadeleriyle teşvik edilen alanda ayrıca en güzel ‘’geyik’’ kostümü yarışması düzenleyerek 1.lik ödülü verilmekte. Bünyesinde subliminal mesaj barındıran bu sloganların masum olduğuna katılmıyorum. Aklıma ‘neden geyik?’ sorusu düşerken yine kendi kendime şöyle cevaplamış oluyorum; malumunuz en boş, gereksiz sohbetlere denir geyik muhabbeti. En azından bana tarihte geçen bir olayı anımsatıyor. Olayın ne olduğunu hatırlayacak olursak; Hasan Sezai Hazretleri’ni çoğumuz duymuşuzdur. Yaptığı işlerden, günahlardan pişman olmuş, tövbe etmiş bir kadın Hasan Sezai’ye giderek dergâhına sığınması, kadınlara ayrılmış bölümde yer olduğunu öğrenip bir odayı da bu kadına tahsis edilmesi münasebetiyle, Edirne vilayetinde iğrenç dedikoduların yayılmasına neden olmuş. Sabırla sükûnetini koruyan Hasan Sezai’nin dergâh kapısına hadlerini aşarak geyik boynuzunu asarlar. Buna da hiç sesini çıkarmadan sabır gösteren Hasan Sezai sadece geyik boynuzunu asıldığı yerden indirip içeri aldırır. Halkın alay ve dedikodusuna maruz kalan dergâh Allah için ibadetlerine devam eder ve görevlerini aksatmaz. İlerleyen zamanlarda sadece dedikoduyu yayıp boynuzu asanlar değil, bunlarla birlikte olaya karışmamış olanlar da yalnız dinleyici kalıp sustukları için bile (Dergâhtakiler hariç) tüm vilayet Allah tarafından uyuz hastalığına musallat olur. Kötülüğe fiilen ve de sessiz kalarak hizmet eden bu insanlar çaresizce kaşınarak ıstırap çekerler. Öyle ki işlerini yapamaz hale gelirler. Aslı daha uzun olan bu hikâyenin sadece bizi ilgilendiren kısmını örnek vermek gerektiğini düşünerek, üstünkörü anlatmaya çalıştım. Dolayısıyla yukarıda belirttiğim sloganların içerisinde subliminal mesaj barındırdığını düşünüyorum. Kimlerin katıldığına dikkat ettiğimizde LGBT, Eş Cinseller ve çoğunluğu oluşturan 18 yaşından küçük Çocuklar. Onlarca davet edilen yerli ve yabancı müzisyenler, sanatçılar ve müzik guruplarının yer aldığı bu festivalde fast food ürünlerinin satılması yasak. Fast food un bu metinde ne işi var? Özellikle Almanya’da dilencilere ve sokak köpeklerine verilen değersiz, zararlı, ucuz yiyecekler olduğunu ön görürler. Bu festivalde ise, seçilmiş anne yemeklerini hazırlayıp katılımcıları ev ortamında hissettirmek için, özel çalışacak olan sadece bayanlar ocak başlarında yer alacak. Toplum cinsiyeti (Cinsiyetsiz Toplum) savunmasında çelişki oluşturan bu yaklaşım gençler üzerinde güven duygusu, önem hissi oluşturma algısı yerleştirerek kazanmak için imtiyazla düşünülmüş bir oyun. Bu oyuna araç kılınmış argümanlardan biri mutfak kısmı ve gıda tüketim yöntemi. Buna gönül boyaması diyorum ben. Öte yandan cinsellik ile şehvetin ön plana çıktığı alanda 3 gün boyunca kamp kurulması projenin boyutunu genişletiyor. Alkol, uyuşturucu, fuhşun meydanlardan (Affedersiniz) tuvaletlerin içine kadar taşan organizasyonda çocuk istismarı da yapılıyor. Evet çocuk istismarı, çünkü çoğunluğu 18 yaşından küçük çocuklar oluşturuyor bu kamplarda. Geçmişte çocuk yaşta evlenmiş ailelerin tüm çabalarına rağmen, LGBT’nin önergelerini kapsayan İstanbul Sözleşmesi maddelerince müdahale edip kurulu düzenli yuvaların yıkımına karar verirken, toplum ahlakını zedeleyen, gençlerin fiziğini ve zihnini zehirleyen, aile kültürünü hiçe sayan ortamlara çocuklarımızı peşkeş çekiyorlar. Bu vebalin altından kalkamayacak mevcut yönetimin herhangi bir müdahalesinin bulunmaması kendi yönetimlerinin, ülke değerlerinin, kültür değerlerimizin, aile yapılarının yok olmasına destek sağlıyor. Altyapısı yüz yıl öncesine dayanan LGBT önergeleri, dijital kimlik jenerasyonu ile doğal kimlikten soyutlamayı planlamış dünya vatandaşı olma projesinin maddeleri, cinsiyetsiz toplum projesinin ön gördüğü yasalar, tüm bu tehlikeli yapıların çalışmaları, farklı ülkelerde tek tük birkaç maddeleri kendi yasalarına yerleştirmiş olsalar da tümünü ele almayan bu kararların toplam bütünlüğünü oluşturan yasaları, İstanbul Sözleşmesi başlığı altında dünyada ilk neden Türkiye’nin imzaladığına yönelik bir açıklama hala yapılmamıştır. Daha önce ‘’Gölgelerin Gücü Adına Mı Her Şey ve Feminizm’’ başlıklı yazımda üç-beşlerden dem vurarak oluşumların azınlıkmış gibi görülmesinden yakınmıştım. Biraz geriye dönerek dikkatleri rakamlara yöneltirsek… 50.000 ile başlayan, 100.000’e ulaşan şimdi de 120.000 gibi söz edilen bir artış var. Bu artışın Türkiye’nin diğer bölgelerinde de devam ettiğini düşünürsek (ki 2019 yılı sadece İstanbul'da 10'nun üzerinde çeşitli başlıklarla aralarında kamplı programlanan festivaller düzenlenecek) ortaya korkunç rakamlar çıkacaktır. Bu sadece festival bünyesinde elde edilen bilgiler. Bir de Doğu bölgelerine kayarak Türkiye geneline yayıldığını hesaba katarsak, ilerleyen oluşumların ürkütücülüğünü kavramış oluruz. Demem o ki mevzu sadece Bursa değil. Türkiye’nin hangi bölgesi olursa olsun konuya duyarlılık göstererek üzerimize düşen görevi tepkiyle yerine getirmemiz gerekir. Bu anlamda örnek teşkil eden Van Gevaş festivalinin iptalini sağlayan Van halkını ve basın açıklaması yapan yetkilileri kutluyorum. Darısı 7-8-9 Eylül’de yapılması planlanmış ve hazırlıkları hızla süren Bursa Nilüfer Kamplı Müzik Festivali’nin ve diğer bölgelerin başına. Devlet yetkililerinin sesimize kulak kabartmakla yetinmeyip gereğini yerine getirmelerini bekliyoruz.

 

Sinema; Mars Cinema Group bünyesindeki Cinemaximum sinema zincirini satın alan Güney Koreli CI CGV tarafından Türkiye’de ilk yataklı sinema açılmış oldu. Sinema projesinde ilk 5 büyük şehir listesinde Bursa da yer alıyor. Pek gündeme gelmemiş yataklı sinemalar batı kültür emperyalizmi ve kapitalizmin üstlendiği rollerden yine bir tanesidir. Tek kişilik bilet satışı olmayan çift kişilik yataklı sinemalarda reklam arası verilmemesi, sınırsız mısır ve içeceklerin dağıtılması teşvik için oldukça ideal bir yöntem. Kültürümüzle bütünleşen edep, adap, ahlak, karakterler bu tür projelerle yerle bir ediliyor. Cinsiyetsiz toplum çalışması burada da kendini göstermiş oluyor. Fuhuş ve cinsiyetsiz birliktelikler için daha rahat ve konforlu ortamlar sağlanarak normalleştirilmiş halde ileri boyutlara kadar taşınmış olacak (Daha ne kadar ileri gidilecekse artık!). Türkiye ekonomisine büyük katkı sağladığı bu tür çalışmaların aynı zamanda maddi baskı oluşturduğunu ve manevi değerlerimize zincir vurulduğunu anlamamız gerekir. Eric Hoffer’in Kesin İnançlılar kitabında yer alan ‘’İnsanları isyana teşvik eden şey fiilen çekilen sıkıntı değil, daha iyi şeylerin tadını almış olmalarıdır.’’ İfadeleri tam da günümüze hitap ediyor.

Okul öncesinden itibaren çocuklarımıza eğlenceye yönelik kültür karmaşası yaşatarak, batı kültürü empoze edilmiş yeni nesil gençlerimize söz geçirmek oldukça zor bir hale getirilmiş. Okul öncesi eğitim bitiminde okuma bayramı, ana sınıfından başlayarak büyümüş psikolojisi enjekte edilerek kep fırlatmaları, orta okul sonu veda partileri, lise mezuniyeti balo ve kep fırlatmaları haliyle, üniversiteye varana dek eğitimin çivisi atmış şekilde çığırından çıkan öğrenciler mezuniyetin hazzını, önemini, eğitimin değerini nasıl anlasınlar?

 

2011 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin ardından adeta bir kaos yaşanıyor. Kamplı festivaller, ABD’ye açılan bir kapı olarak değerlendirilen yataklı sinema gibi daha birçok projeler sözleşmenin ardından faaliyete geçmiştir. Belki çocuk yaşta evliliklerin önüne geçilmiş fakat çocuk istismarları artmış. Aile birliğinin yıkıldığı, boşanmaların arttığı ve dahası olumsuz süreçlerin yaşanmasına müsebbip İstanbul Sözleşmesidir. Sırf ülke ekonomisine katkı sağlayacak anlayışıyla bu tür faaliyetlere kör, sağır ve dilsiz kalmak çözüm yerine çöküntü getiriyor. Gerek maddi gerek manevi gerekse kültürel değerlerimize sahip çıkmak adına sözleşmenin derhal feshedilmesi gerekir. LGBT önergelerini barındıran gölge raporlarının, Türkiye’nin itibarını düşürmesine izin vermeden fesih bölümünde yer alan İstanbul Sözleşmesi’nin 80. Maddesindeki fesih hakkını kullanarak İstanbul Sözleşmesi feshedilebilir.

 

Starbucks: Moda deyince akla ilk gelen ürün genelde giyim olur. Ezberi bozup gıda modasına yönelelim biraz da. Her çeşit moda ile markalara gösterdiğimiz ilgi, merak ve düşkünlüğümüzden, bilinçsiz tüketim sergileyerek yerel ve kültürel mali değerlerimizi de yitiriyoruz maalesef. 'Altı - üstü bir kahve, ne önemi var?' türünden burun kıvırmalar meydana gelebilir. Neticede bir önemi yoksa, neden yoğun ilgi ve rağbet görüyor?

Kudüs Fonundan tutun Eş Cinsel Medya Kuruluşu  'Out. TV' ile ortak çalışmalarına varan kabarık bir dosyaya sahip Starbucks firma sahipleri.

Siyon askerlerine destek sağlayan Yahudi kökenli Starbucks firmasını ayrıntılarıyla değerlendirebilmem için ayrı bir metin yazmam gerekecektir. Onun için, detaylı bilgi ve yorumları aktarmak üzere (İnşallah) Starbucks konusuna virgül bırakarak bir sonraki yazıma erteliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.