KONTROLSÜZ GÜÇ
“Güç ve iktidar hırsı değişikliğe uğradı, ama o aynı yanardağ hala yanıp duruyor; sabırsızlık ve sınırsız sevgi kurban istiyor; ve önceleri 'tanrı aşkına' yapılan şeyler, şimdilerde para uğruna yapılıyor ki bu da en yüksek güç ve iktidar duygusu ve iyi hissetmeyi sağlıyor.” diye söze başlıyor Friedrich Nietzsche.
Her çağ kendince bir ‘iktidar’ nesnesi üretmiş durumda. Uzunca bir süre iktidarın nesnesi kılıç olmuşken, barutun ve matbaanın icadı bu iktidarı alaşağı ederek kendi gücünü üretmiş. Savaşlarda uçak teknolojisini ilk kullanabilenler veya arazide en etkili tankı üretenler, buradan iktidar da devşirmişler. Sonra bilginin güç olarak belirdiği bir döneme girilmiş, istihbarat ve propaganda en büyük iktidar nesnesi hâline gelmiştir.
Günlük hayatta ise para, makam, hitabet, şöhret, beğenilme arzusu, saygı görme talebi ya da ikna kabiliyeti gibi unsurlar antik çağlardan bu yana hep geçer akçe olmuşlar. Bütün bunlar bir kişinin güce ulaşmasını ve buradan başkalarını etkileyecek bir iktidar devşirmesi için gerekli şartlar olarak görünüyor. Ancak; bunlar dönem dönem değişseler dâhi, büyük ya da küçük iktidar sahiplerinin yaşadığı ‘güç zehirlenmesi’ni tek başlarına açıklamıyorlar. Bu sebeple mesela Kur’an’da Karun’un yaşadığı güç zehirlenmesi anlatılırken, “Karun ise: O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi, demiştir” (Kasas, 78) ifadeleriyle servet sahibi olmasının değil, servet sahipliğiyle ilgili bulunduğu varsayımın daha etkili olduğunu vurguluyor.
Philip Zimbardo, 1971 yılında iktidar ilişkileri açısından popüler deneyiyle, 'kişilerin kendilerine biçilen rolden ne kadar etkilendiği ve kendi davranışlarının bulundukları rolü nasıl şekillendirdiğini' gösterdi. Stanford Üniversitesi'nde kurulan bir hapishane ortamındaki denek öğrencilerin yarısına gardiyan, yarısına ise mahkûm rolü verildi. Ve iki hafta sürmesi planlanan deney, altıncı günde son buldu. Neden mi? Çünkü işler çığırından çıktı; gardiyan rolündeki öğrenciler, mahkûm rolündeki öğrencilere akıl almaz boyutlarda şiddet uyguladı.
İşin tuhafı, hapishane müdürü rolündeki Zimbardo da bu trajediye dahil oldu. Rolüne kendini öyle kaptırdı ki deneyde işlerin yolundan çıktığını, ancak altıncı günün sonunda sevgilisi tarafından uyarıldığında fark etti ve deneye son verdi.
Buradan da anlıyoruz ki, ahlaksız güç, güç değildir, zulümdür. Selahaddin Eyyubi'yi tarihin öznesi yapan ve bugün gönlümüzde ona dair sevgi ve muhabbet var eden, onun ahlakı ve adaletidir. Doğu ve Batı dünyasının, bugün girdiği çıkmazın en temel sebebi, ahlaksız güç ve ahlaksız inanç sorunudur. Geldiğimiz nokta, ahlaksız gücün yönettiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu “AHLAK” denen şey ne kadar da önemliymiş, onu görüyoruz. O kaybolunca, insanın kaybedecek zaten bir şeyi kalmıyormuş.
Mesleğimiz, işimiz, meşguliyetlerimiz, eğilimlerimiz bize sevdiriliyor. Muhtemelen yapacağımız, belki kaderimizde yazılı şeyler de... İlerleyip, tecrübe kazandıkça, muhtelif dozlarda bir “güç” hissediyoruz. Güç arttıkça, başarılar nispetinde tehlike, zirvelerdeki iktidar sarhoşluğu başlıyor. Belli bir oranda başarı da muhakkak mevcut, hayat çizgimiz gereği; dolayısıyla riskler de.
2003 yılında, üç üniversite öğrencisinin katılımıyla bir deney yapılıyor. Üç öğrenci arasından tesadüfî olarak seçilen iki kişiden, bir konuda kısa bir rapor yazmaları; üçüncü öğrenciden de "kontrol eden" olması, yani raporları okuyup diğer iki öğrencinin başarısını ölçmesi isteniyor. Yarım saat süren deney sonunda deneyi yapan araştırmacı, kahve ve kurabiye ikram ediyor ancak masada deneyi yapan görevli ile birlikte 4 kişi olmasına rağmen tabakta beş kurabiye bulunuyor. Herkes kahvesinin yanında bir adet kurabiye yiyor. Peki, tahmin edin, beşinci kurabiye kim tarafından yeniyor? Bir süre önce tesadüfen "kontrol eden" konuma seçilen öğrenci tarafından! Üstelik deney defalarca tekrar edildiğinde de sonuç aynı.
İktidara yaklaştıkça, elde etme ve tutma isteği/ aldanma ve aldatma arzusu büyüyor. Kişi bambaşka bir sihire kapılıyor. Güç hırsının sonu yok. Maskeliyoruz, normalleştiriyoruz ve tırmandırıyoruz. Bazen bütün değerleri, mefkûreyi, toplumsal idealleri hiçe sayacak kadar...
İnsan yaşarken EGO oyun oynamayı sürdürür, tüm yaşamı boyunca başarı iktidar ve bunların sayesinde elde edecekleri kabul görmenin maddi zenginliğin, saygının peşinde koşan insanlar vardır. Çoğu zaman bu iktidar hırsı çok çalışmak adı altında neredeyse bilinçsiz olarak saklanmaya çalışılır. Ama eylemlerin temel nedenini bu arzular belirler.
İktidar arzusu rekabet ile beslenir ve kıyaslama olmadan var olamaz. Ancak tüm eğitim sistemlerinin, tüm dogmaların, tüm kültürlerin altında mutlak mutluluk arayışı ve güç isteği yatar. Aslında sana verilen şeyler, senin isteyip istemediğin sana sorulmadan dayatılır.
Güç odaklı olmadığında, iktidar arzusuyla başkalarıyla yarışmadığında, başkalarına hükmetme arzun kalmadığında neşeli huzurlu ve mutlu olursun. Diğer insanlar üzerinde hakikati yaşamadan, onları buyruk altına almaya çalışmak, diğer insanları bir araca indirgemek çok çirkindir. Bu kişinin derinlerde bir yerde içindeki boşluktan çok korkmasıdır. Onun kendi varlığını devam ettirebilmesi için başkalarına ihtiyacı vardır. İktidar hırsının kaynağını, insan içindeki boşluk ve aşağılık hissi oluşturur. İktidar hırsına yenilen insanlar sürekli olarak kendilerinden uzaklaşır kaçarlar. Çünkü eğer kendi isteği ile yüzleşecek olursa artık ego yaşayamaz. Ego, iktidar hırsı, çatışmalar, gerginlikler, endişeler; Sen hiçliğinle yüzleştiğinde son bulur.
Kendini zayıf hisseden, aşağılık gören insanlar başkalarının üstünde güç kullanarak kendilerini ispat etmeye çalışırlar. Hiyerarşi böyle oluşmuş, pek çok otorite böyle yaratılmıştır.
İnsan hiçliğiyle yüzleşmedikçe, içindeki güç dönüşüme uğramayacaktır. İnsan rekabet halindeyken, hırs içindeyken saygınlık, para, güç, iktidar için hep mantığa, düşünmeye ihtiyaç duyar, eylemlerini planlar. İktidar hırsını, sistemin oyununu fark ettiğinde eylemsiz eylemi de anlar. O zaman gereksiz çabaya gerek kalmaz, onun yerine, anlayış, sevgi ve huzur olacak. Yarışın anlamsızlığı, yerini kendin olmanın sorumluluğunu almanla yaratıcılığını, anlamını bulur. Her anın değerini yaşarsın, kendini zorla disiplin etmeye çalışmana, kendine eziyet etmene, sahte bir kişilik oluşturmak için çabalamana, iradeni güçlendirmene ihtiyaç kalmaz.
İrade egonun kullandığı isimlerden biridir. Başkalarından daha üstün olmana, daha başarılı olmaya çalışmana, daha kutsal biri olmana, “daha, daha” olmana gerek yok. Daha söz konusu olduğu sürece ister bir iş yaşamında, ister dağ başında bir manastırda ol fark etmez. Mücadelen zirveye çıkmak, sonra zirvede kalmak içindir.
Ne kadar çok rekabet, kaygı, stres varsa, ne kadar çok mücadele ediyorsan, başarı peşinde ne kadar çok koşuyorsan, kendinden o kadar uzaklaşırsın.
Giderek daha endişeli, daha mutsuz olursun, korkun büyür. Başarılı olmak büyük başarısızlıktır. Kimse başarılı insanlar kadar başarısız olmamıştır. Çünkü her an başarısızlık korkusu yaşamak, başarıyı hedeflemek, bir şeyler elde etmek için, ideallerin, gölgelerin peşinde koşarsan hayatı kaçırırsın.
Farkındalığın şu anda olursa rahatlarsın. Sürekli kendini yormana, zihnini meşgul etmeye çalışmana, mutlu olma çabasına, aktivitelerle oyalanmana gerek yok. Sadece şu anın içinde olman yeterlidir. Herhangi bir gelecek tasarısı yerine şu anın içinde rahatlamaya, farkında olmaya başlarsan mutluluğu içinde duyabilirsin. Başka birisi olmak zorunda olmadığını keşfettiğin an gevşersin.
Kim olursan ol, kendin olma ve kendini gerçekleştirme sorumluluğunu aldığın zaman zenginliğe, iktidar hırsına, saygınlığa, tanınmaya, kabul görmeye ihtiyacın kalmaz. Dışarıdan herhangi biri olabilirsin, ama sen kendinin farkındasın ve kendinle mutlusun. Zirveye tırmanmak arzusu, sürekli rekabet halinde olmak, içindeki hırsı şiddeti, öfkeyi, güç arzusunu iktidar elde ettiğinde göstermek içindir. O yüzden ne zaman iktidar ele geçirilse, geçmiş ve tepkiler, ezilmişlikler ve hırslar ortaya çıkar.
İktidar, senin potansiyelini gerçekleştirmen için büyük bir fırsattır. Ama ne yazık ki çoğu insan kendi içindeki boşluğu, bilinçsizliğini, içgüdülerini tatmin etme ihtiyacını gidermek amacıyla iktidarı arzular. İktidar; çoğunlukla kötüye kullanılmıştır çünkü onu kullananlar içlerinde çirkin, arzularına yenik olarak yaşamışlardır. Şayet sen şu andan büyük bir keyif alıyorsan, bilinçaltında zehirli, yıkıcı şeyler yoksa, hiçliğinle yüzleştiysen iktidar sana bir şey yapamaz. Anlayış geldiğinde ne iktidar hırsı kalır ne de güçlü olma arzusu.
Sıradan insanlar doğal olarak iktidar sahibi değildir. Onlar sadece iktidar sahibi insanlara uzaktan bakıp, "Aynı onur, aynı kabul bana da verilmiş olsaydı, ben de önemli birisi olurdum. Ben de zamanın kumsalında ayak izlerimi bırakırdım" derler. Onları iktidar hırsı kaplar. Ancak, Gautam Buda gibi doğuştan iktidarda olup bunun kesinlikle anlamsız bir eylem olduğunu görerek ondan vazgeçen insanlara bak. İçeride aynı insan olmaya devam edersin. Milyarlarca doların da olsa senin içinde hiçbir değişiklik yaratmayacak.
Bu yüzyılın en büyük psikologlarından birisi olan Alfred Adler tüm kendi psikolojik analiz sistemini; insanın tüm problemlerinin iktidar hırsından kaynaklandığı basit olgusuna dayandırmıştır. O birisi, özel birisi, diğerlerinden üstün, başkalarından daha kutsal birisi olmaya çalışır. Onun pazaryerinde mi yoksa bir manastırda mı olduğunun bir önemi yoktur; mücadele zirvede olmak içindir.
Ne kadar savaşırsan ve ne kadar başarılı olursan kendi varlığından o kadar uzaklaşırsın çünkü daha çok ve daha çok endişeli, daha çok ve daha çok yetişkin olursun. Yaşamın sürekli bir mutsuzluk haline; başaramama korkusuna dönüşür. Başarmış bile olsan birisinin seni pozisyonundan uzaklaştırabileceği korkusu... Bir şey elde etmek için yaşayan bir insan asla huzurlu olamaz
Gautam Buda gibi insanların elindeki iktidar çürümez; tam tersine insanlığın bilincini yükseltmesine yardım edecektir. Cengiz Han'ın elindeki iktidar insanları yok eder, kadınlara tecavüz eder, insanları canlı canlı yakar. Tüm köyler insanların dışarı çıkmasına izin verilmeden yakılır. Bu iktidar değildir. Bu adam, Cengiz Han tüm bu arzuları içinde taşıyor olmalı.
Şayet insanoğlu derin psikolojik anlayışa ulaşırsa ve insanın bilinçaltını değiştirirse böylelikle tohumlar kalmaz, iktidar yağmaya devam eder ama hiç çürüme çiçekleri olmaz. Aksi takdirde iktidar her zaman kötüye kullanılacaktır. Ve iktidarı insanların ellerinden alamazsın; birileri anne olmak zorundadır, birileri baba olmak zorundadır, birileri öğretmen olmak zorundadır.
Güzel olmak iyidir. Güzel gibi görünmek çirkindir. Çekici olmak iyidir fakat çekici olmayı becermek çirkindir. Bunu becermek fırsatçılıktır. Ve insanlar doğal olarak güzeldir! Hiçbir makyaja gerek yoktur. Tüm makyajlar çirkindir. O seni daha çok ve daha çok çirkinleştirir. Güzellik basitliktedir, masumiyettedir, doğal olmaktadır, kendiliğindenliktedir. Ve sen güzel olduğunda bu güzelliği güç politikası olarak kullanmazsın. Bu ona küfretmektir, bu kutsal bir şeye saygısızlık etmektir.
Güzellik yaratıcının bir armağanıdır. Paylaş ama onu hiçbir şekilde hükmetmek ve başkalarına sahip olmak için kullanma. Ve senin aşkın bir ibadet haline gelecektir ve senin güzelliğin yaratıcıya adanmış olacaktır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.