KAVRAMLAR, KURUMLAR VE KURALLAR
Her toplumunun kendine has kavramları, kurumları ve kuralları vardır. Her toplum kendisine ait olan bu kavramlar, kurumlar ve kurallar dâhilinde varlığını sürdürebilir, geliştirebilir. Kendi kavram ve kurumlarını kuramayanlar, kendi kurallarını oluşturamayan veya oluşturup ta uygulama alanına koyamayan toplumlar, halklar, milletler kendi varlıklarını sürdüremezler. Şayet sürdürürlerse de başkasının kavram, kurum ve kuralları dâhilinde kalarak yaşamaya devam ederler. Elbette ki böyle bir durumda, söz konusu toplum kendisi olmaktan çıkar, uymuş olduğu kuralların sahibi olan toplum veya toplumların bağımlısı, sömürgesi, kölesi olur.
Bu gün İslam ümmetinin genel durumuna baktığımızda, kendi kavramlarını yitirmiş, kendi kural ve kurumlarını kaybetmiş durumdadırlar. Hatta mevcut küresel hegemonyanın kavramlarını kullanmakta, küresel hegemonyanın kural ve kurumlarına teslim olmuş duruma gelmiş bulunmaktadır.
Birkaç asırdan beri, batı menşeli kültürün, kavram, kural ve kurumlarına karşı herhangi bir varlık gösteremeyen Bu gün İslam âleminin pek az bir kısmı hariç, ne yazık ki ölümcül bir uykuya dalmış bulunmaktadır. Bu uyku ve gaflet halidir ki; pek çok insanımızın zihin dünyasını iğfal olmuş, kültürel hegemonyanın içimizdeki eli kolu haline gelmişlerdir.
Batı emperyalist hegemonyanın üretmiş olduğu “Demokrasi” kavramı bu gün bütün dünyada karşılık bulma aşamasına gelmiştir. Aynı şekilde (güya) insan hakları, modernizm, laisizm, liberalizm, konformizm, kapitalizm, sosyalizm, materyalizm, realizm, rosyonalizm sekülerizm …gibi düzinelerce kavram, çağdaşlık olarak adlandırılmakta ve uygarlık maskesi altında bütün dünya halklarına şamil kılınmaya çalışılmaktadırlar.
Batı paradigmasının kendi dışında hiçbir halka, millete hayır getirmeyeceği gerçeği, ne yazık ki bu gün gereği üzere anlaşılamamaktadır. Nice işgallerle, katliamlarla, zulüm ve işkencelerle dünyayı adeta bir cehenneme çeviren batı hegamonyası, kendi ihtirasları doğrultusunda geliştirmiş olduğu kavramlarla bu gün dünya milletlerinin zihin dünyasını da, pratik hayatını da alt üst etmiş bulunmaktadır.
Osmanlı’nın çöküşüyle beraber meydanı boş bulan batı; tam da müstekbirane tutum ve davranışlarını had safhaya getirmiş bulunmaktadır. Ki bu müstekbirliğini çeşitli kavram oyunbazlıklarıyla içimize kadar sinmiş bulunan yerli uşakları eliyle, ümmet içerisinde son derece rahat bir şekilde uygulayabilmektedir.
Batı mamulü olan demokrasi kavramı, insanlık tarihinin en büyük yalanı dolanı, en büyük zulüm aracı haline gelmesine rağmen; hala bütün dünyaya bir kurtuluş reçetesi olarak sunulmaya devam edilmektedir! Pek çok çevre tarafından de sorgusuz, sualsiz bir şekilde kabul edilmekte ve adeta kendi halklarının, toplumlarının infazına davetiye çıkarmaktadırlar.
Din düşmanlığından kaynaklı olarak hayat sahnesine çıkarılan bütün … izmler, batının kafa yapısını, ruh yapısını yansıtmaktadırlar. Öyle ki, kendi dışındaki halkların ahlak yapılarını, eğitim sistemlerini, insan ilişkilerini, ekonomik ve sosyal aktivitelerini; kısaca tüm hayatlarını esir almış bulunmaktadır!
Batının geliştirmiş olduğu bu kavramlar, bir taraftan masum ve mazlum dünya halklarını kahrederken; diğer yandan batının adeta çağdaş “HELVADAN PUTLARI” haline gelmiş bulunmaktadır. İşlerine geldiği zaman kavramlarıyla, kurallarıyla, kurumlarıyla tam tapınırlarken/kurallara uyulurken; işlerine gelmediği zaman ise bu kavram, kural ve kurumlardan eser kalmamacasına lokma lokma yemeğe/asla aldırış etmemeye kalkışıyorlar! Haliyle özgürlüğün, insan haklarının, demokrasinin, modernizmin… tamamı kendi menfur faydalarına, çıkarlarına endeksli bulunmaktadır.
Batının bakış açısıyla hayat parçalara ayrılmış, darmadağın olmuş bulunmaktadır. Kendi zihin dünyasının altyapısın taşımakta olan yılbaşı, noel türünden belli günler ve haftaları, çeşitli kutlamaları “evrenselleştirme” gayretine düşen batı istikbarı; bu yolla kendi üstünlüklerini kanıtlama yoluna gitmektedirler. Tam bir Siyonist bakış açısıyla kurmaya çalıştıkları “hegamonik” yapılarını; ne yazık ki demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi dünya halklarını aşağılayıcı, kandırıcı kavramları kurallaştırıyorlar. Yine ne acıdır ki birtakım ahmaklar da bunlara balıklamasına atlayarak, çağdaşlaşmaya(!) gayret gösteriyorlar.
Unutmamamız gerekir ki; batı ürünü olan hiçbir kavram; İslam’ın “ADALET” kavramıyla asla kıyaslanamayacak kadar kısır, sönük ve cılız kalmaktadır. Ama ne yazık ki pek çok aydınımız(!), İslam’ın bu adalet kavramından gafil bir şekilde batının “insan haklarına, özgürlüklerine, liberalizmine…” sarılmayı kurtuluş reçetesi olarak görmektedir.
Batının geliştirmiş olduğu hiçbir kavram, İslam’daki “KARDEŞLİK” kavramıyla kıyaslanamaz! Bu kardeşlik kavramının içeriğini hiç bir batılı kavram dolduramaz.
Batılı hiçbir kavram; İslam’daki “İNFAK” kavramıyla kıyaslanamaz! Batının tasavvur dünyası, tamamen bencilliğe, çıkara, faydaya dayanmaktadır. Ama İslam’da infak yürekten gelen; sosyal adaletin, insanlar arasında sevgi, merhamet, şefkat gibi güzelliklerin hayata geçirilmesinin teminatıdır.
Batı mamulü olan hiçbir kavram, İslam’daki sağlam aile yapısını, sağlam toplumsal yapısını “SILAİ RAHM” kavramıyla asla kıyaslanamaz. Zira sılai rahm, sağlıklı bir toplum olmanın sağlam bir akraba ilişkisini kurabilmenin, geliştirebilmenin ve idame ettirebilmenin temel taşı mesabesindedir. Batının zihin yapısında bu tür bir kavramın yer etmesi imkânı yoktur. Zira batı kapitalizminin böyle bir sorun ve endişesi de zaten yoktur!
Evet, elbette ki bu örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Ama maksat bu kadar örneklemelerle hâsıl olmuştur sanırım.
Müslümanlar olarak kendi kavramlarımızı, kurumlarımızı ve kurallarımızı yeniden inşa etmek, bu inşa üzere yaşamak dua ve temennilerimle…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.