M. Latif YILDIZ

M. Latif YILDIZ

sorgu / yuksekovahaber
Yazarın Tüm Yazıları >

 Katliam

A+A-

Doğrusu ne diyeceğimi, ne yazacağımı, kime/kimlere “durun yahu, ateşe benzin dökmeyin” diyeceğimi bilmiyorum/bilemiyorum. Bir süre öncesine kadar (12 Haziran 2011 seçimine kadar) dindar, cemaatçi, muhafazakar, ulusalcı, milliyetçi, BDP’li, sağcı, solcu, hatta PKK’li Kürd cenahı ve de duyarlı, demokrat Türk tarafın 30 yıldır süren kanlı kardeş savaşına dürüst, gerçekçi, dostça, samimi haber ve makaleleri ile insanları ortak paydada buluşturan bir gazetenin 15 aydır kulvarından sapması doğrusu içimi acıtıyor.

Hangi gazeteden söz ettiğimi az çok tahmin etmişsinizdir. Hani bir ata sözü vardır. “Tabak sevdiği deriyi yerden yere çarpar.” Galiba bir zamanlar yere göğe sığdıramadığım, köşemde 44 yıllık gazetecilik- yazarlık hayatımda hiçbir kurum, kuruluş, kişiye yapmadığım methiyeler dizdiğim için olsa gerek son 15 aydır Taraf gazetesine eleştirisel yoğunlaşıyorum.

Bazıları beni eleştirebilir, haksız bulabilir, çok acımasız olduğumu söyleyebilir. Ama benim gibi 44 yıl bölgeden başlayarak adliye, emniyet, ekonomi, magazin, aktüel, sosyal, spor vb. hemen her alan ve branşta gazetecilik mesleğini ve köşe yazarlığını yapanlar gözlemlerim ve hislerimle neyi, niçin kastettiğimi, bu duruşu sergilediğimi sanırım anlar ve bana hak verir.

Bakınız 2 aya yakın bir süredir Şemdinli – Çukurca güzergahında çok ciddi şeyler oluyor. Hükümet derin bir sessizliğe bürünmüşken BDP eş başkanı Demirtaş “PKK 400 metre karelik alanın kontrolünü elinde tutuyor” diyor.

700 gerillaya karşılık 100 bin tam teçhizatlı asker ve de tank, top, uçak, helikopter gibi çağın en ağır silahları ve donanımına sahip TC ordusu dururken; Taraf gazetesinin en akıllı, en duyarlı, Kürd halkının haklarını savunan Taraf yazarları bu konuda bakınız neler diyorlar!

Markar Esayan: “Hükümet yalpalayan bisiklette ne yaptığını bilmez bir görüntü sergiliyor. …Devlet bölgeyi PKK’ya mı terk etti?” Kışkırtıcı, provoke edici cümlesini AKP sevdalısı ve koruyucu hoşgörü, sevdirici şu cümleyle tamamlıyor “ Yoksa PKK’nin tuzağına düşmemek için, daha fazla PKK’li ve asker ölmesin diye mi itidalli davranıyor.” Ve “ TSK’ nın, bu hattı PKK’ya cebren terk ettiği savı ne kadar doğru? Orada neler oluyor?” Diyor.

Bu tek paragraf içinde geçen onlarca tezat, gerçekle bağdaşmayan, TSK, Devlet ve Hükümet’i tahrik eden anlam ve sözcükler olarak okumadınız mı? Ben öyle okudum. Çok değil bu yılın Mart ayında tamamı kadın 15 Kürd gerillasını mağarada kıstıranlar; Şemdinli cephe savaşında “115 PKK li öldürdük” derken itidalli ( aşırıya kaçmadan yumuşak demektir) mı davrandılar? O yüzden mutlaka vardır bir planları.

Durum bu iken Markar’ın kuşkusu olmasın; PKK ya da Türk askeri ölmesin diye kimsenin endişe falan duyduğu yok. 30 yıllık savaşta yüzlerce operasyonda yaşananlar bunu yeterince ispatlıyor. Yani bu sessizliğin hiç hayra alamet olmadığını düşünüyor ve “katliam olmadan” ne yapabilir; yada nasıl önlem getirilebilir anlamında yazılar, haberler, makaleler ve hatta hükümeti sıkıştıran telkinlerde bulunmak gerekmez mi?      

Mesela en azından suya sabuna dokunmayan Erol Katırcıoğlu “Selahattin Demirtaş’ın 400 kilometrelik alan PKK’nın kontrol ettiğine ilişkin açıklamalarını barışa hizmet eder mi?” Cümlesi gibi daha duyarlı ve ancak uyarıcı bir dil kullanılamaz mı?

Son günlerde Taraf gazetesinde çıkan bir çok yazı beni düşündürmekte ve barışa hizmet etmediği konusunda bu gazeteye yakıştırmadığım için eleştirilerimi sıralıyorum. Öyle ki bu süreçte Taraf’ta beni hayal kırıklığına uğratan tek kişi de Ahmet Altan oldu.

            29 Ağustos’ta “400 kilometre” başlıklı yazısında.

“Herhalde, BDP Eş Başkanı Demirtaş’ın cümlesi tarihe geçecek. “Çukurca-Şemdinli arasındaki 400 kilometre PKK’nın kontrolü altında” dedi. 400 kilometre dediğiniz mesafe, İstanbul’la Ankara arasındaki mesafe kadar, Demirtaş’ın söylediğine göre böylesine geniş bir bölge PKK’nın denetiminde. Demirtaş, o bölgede ordunun “operasyon yapmadığını, operasyonu PKK’nın yaptığını da” söyledi. “Ordu ancak havadan karakollara lojistik destek götürebiliyor,” dedi.

Hükümet susarken ilk kez biri Şemdinli’yle ilgili bir açıklama yapıyor. Bu açıklamaya rağmen “Şemdinli esrarı” sürüyor. O bölgede, söylenenlere göre 700 PKK’lı var. Yüz bin civarında da asker ve korucu. 700 kişi, yüz bin kişinin elinden 400 kilometrelik bölgeyi nasıl aldı? 700 kişi, 400 kilometrelik bölgeyi nasıl denetimi altında tutuyor? Kilometre başına “iki PKK’lı bile” düşmüyor bu hesaba göre.

Eğer Demirtaş’ın dediği doğruysa, bu devletin bittiğini de ilan edebilirsiniz. 400 kilometrelik bölgeyi 700 kişilik bir güce kaybeden devlete “devlet”, orduya “ordu” denmez çünkü. Ordu fiilen yok demektir. Ya PKK 1500 kişiyle gelseydi ne olacaktı? Ankara’ya kadar denetimi ele geçireceklerdi herhalde.”

Bu paragrafların sizde yaptığı çağrışımı ve anlamını sormak aptallık olmaz mı? Sayın Altan TSK, Devlet, Hükümet ve dahi Türk halkını provoke etmek, beş kuruş etmeyen devlet, bir asker, bir hükümet, bir halk değilsiniz diyerek tahrik etmiyor mu? Bu yaklaşım ve dil Kürd sorununu çözer mi? Hem de Kürdleri en iyi anlayan Türk dediğimiz bir aydın ve yazardan.

Daha bitmedi sayın Altan’ın Türk hükümeti, kurumlarını ajite etmesi. Bir gün sonra 30 Ağustos Zafer Bayramı günü “gerçek ve zorlama” başlıklı makalesinde de sürdürüyordu:

“…Otuz yıllık savaş süresince ben ilk kez PKK’nın böyle geniş bir alanı denetimine aldığını duyuyorum. Demirtaş, “söylediklerime itirazı olan bir bakan varsa gelsin birlikte oraya gidelim” diyor. Zaten şu ana kadar kimse de Demirtaş’ın söylediklerini yalanlamadı.

Peki, PKK o bölgeyi nasıl kontrolü altına aldı? Bugüne kadar hiç olmamış bir iş nasıl oldu? Ordu nasıl karakollarına hapsedildi? O bölgeyi PKK’ya nasıl terk etti? PKK o bölgeyi 700 kişiyle nasıl kontrol ediyor? Bunlar sorulması gereken sorular. Bir devletin kendi sınırları içinde bir bölgenin denetimini kaybetmesi çok sık rastlanır bir durum değildir.”

            Fazla söze ya da yorum yapmaya gerek var mı?

Taraf gazetesi ve yazarları gerçekten Kürd sorununa duyarlılarsa ve bu kanın akmasın istiyorlarsa; 2011 Haziran seçimleri öncesi gibi yeniden güven duyulan kulvara çekilmeliler.

Tarafların gerçekten çıldırdığı ve travma yaşadığı şu günlerde iyi bir gelecek için adım atılmasını istiyorlarsa Türk devlerini, TSK, Hükümet ve halkı gaza getirecek, provoke edecek yazı ve haberler yerine savaşı durduracak, barışa zorlayacak yazı, haberlere ağırlık vermeliler.

15 Kürd kızını mağarada kıstıran operasyonlar da “onca Heron, onca istihbarat, onca silah ve asker üstünlüğüne rağmen PKK nasıl sınırda sızar?” Taraf’ın kışkırtıcı haberler ve yorumlar sonucu gerçekleştiğini zerre kadar vicdanı olanlar unutmuş değil.

Önemli olan ölümlerden sonra ağıt yakmak değildir. Önemli olan yeni ölümlerin olmaması için ne yapılabilir. Türk – Kürd fay hattı her geçen gün kırılganlaşırken hedef gösterecek, provoke edecek, şiddeti tırmandıracak değil; barışı zorlayacak haberler yapmaktır.

Önemli olan devlete, TSK’ya, Hükümete askeri stratejik açıklarını ajite ederek gaza getirmek, acizliklerini servis ederek kışkırtmak değildir. Aksine askeri ve silah açısından ne kadar üstün olurlarsa olsunlar çözümün şiddette olmadığını taraflara tarihten örnekler vererek çatışma ve operasyonlardan onları vazgeçirtmektir. Önemli olan tarafları savaş konseptinden müzakere ve barış konseptine zorlayan bir duruş sergilemektir.

Naçizane inancım Türk medyası ne zaman taraflar arasında diyalogu başlatacak ve barışa zorlayacak bir kampanyayı aydınlar, sivil toplum ve halkla katarak başlatırsa bu kanlı günler yerini konuşma ve çözüm için çare üretmeye bırakacaktır.

Medyanın görevi tarafları çatıştırmak değil, barışa zorlamak olmalıdır. Duyarlı vicdanların endişe duyduğu bir katliam olmadan bir an önce buna el atmalılar. Değilse çok geç kalmış oluruz. 

UFKUMUZ.COM

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.