1. HABERLER

  2. DOSYA

  3. Karanlık Oda GLADİO-1-2-3-4
Karanlık Oda GLADİO-1-2-3-4

Karanlık Oda GLADİO-1-2-3-4

A+A-

 

KARANLIK ORDU GLADİO -1

Türkiye 2007 yılından bu yana Ergenekon Davası ile geçmişin karanlık yüzüyle hesaplaşmaya çalışırken, çok yakın zamana sığan başka karanlık planlarla da karşılaştı. AK Parti ve Fetullah Gülen'i Bitirme Planı, Kafes Eylem Planı bunlardan bazıları. Ancak hiç biri Emniyet'e gelen bir ihbar kadar etkili olmadı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a yönelik suikast şüphesiyle başlayan soruşturma bir zamanların Özel Harekât Komutanlığı şimdinin Seferberlik Tetkik Kurulu'na kadar ulaştı. Adı daha önce Özel Harekât Komutanlığı olan birim nasıl ve neden kuruldu, Türkiye'de neler yaptı? Bu ve benzer sorulara cevap bulabilmek için diğer Avrupa ülkelerindeki muadillerine bakmakta fayda var. Çünkü Türkiye eğer kontrgerillayı tasfiye edecekse başka ülkelerin deneyimlerinden faydalanmasında fayda var. Soğuk Savaş döneminin sona ermesinden sonra Avrupa'da birçok ülke geçmişle hesaplaşmaya girdi. Bu hesaplaşmanın adresi ise devlet içinde gizli yapılanma olan Gladio'ydu. 1990 yılında Avrupa Parlamentosu'nda Yeşiller Grubu'ndan İtalyan milletvekili Enrico Falqui konuşmasında, “Eğer, biri açık ve demokratik, diğeri gizli kapaklı ve gerici iki devletle birden yaşadığımız fikrini yok edemezsek, gelecek diye birşey olmayacak. Bu nedenle, geçtiğimiz yıllarda Avrupa Topluluğu'nun üye ülkelerinde kaç Gladio şebekesi oluştu, bu şebekeler nasıl yapılandı, bu soruları yanıtlamamız gerekli” dedi ve Parlamento 22 Kasım 1990'da, Gladio yapılanmalarını şiddetle kınama kararı aldı. Bu kararı, gizli örgütlerin nitelikleri, yapıları, amaçları ve bu tip yeraltı yapılanmaları ve bunlardan kopan muhalif hiziplere ilişkin tüm diğer ayrıntıların soruşturulması çağrısı izledi. Aradan geçen 20 yılda Avrupa genelinde Gladio tam olarak bitirimiş değil. Bugün hâlâ bazı ülkeler içinde varlıklarını sürdürüyorlar. Bu dizi Gladio'nun doğuşunu başta İtalya olmak üzere Avrupa ülkelerindeki faaliyetlerini ve tasfiye süreçlerini kısaca hatırlatmaya ve Türkiye için bir yol haritasının ipuçlarını sunmaya çalışacak.

 

* * *

Gladio, Latince 'gladius' kelimesinden geliyor. 'Hançer, kılıç benzeri keskin silahlar' anlamını taşıyor. Bu, NATO'nun İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Varşova Paktı ülkelerinin Batı Avrupa'ya karşı olası bir saldırısına karşı geliştirdiği 'karanlık/gizli ordulara' verilen isim. Gladio, sadece İtalya'daki NATO'ya bağlı gizli birimlere, 'Gladio Operasyonu' ise Avrupa genelinde oluşturulan tüm gizli ordulara verilen genel bir ad oldu.

Gladio Operasyonu, ilk defa 1948'de, NATO kurulmadan önce müttefik ülkeler arasında oluşturulan Batı Birliği'nin Gizli Komitesi (Clandestine Committee of the Western Union - CCWU) olarak ortaya çıktı. 1949'da NATO kuruldu. 1951'de, CCWU, NATO'nun içinde Gizli Planlama Komitesi (Clandestine Planning Committee - CPC) adı verilen bir daireye dönüştürüldü. CPC, Fransa'da Avrupa Müttefikler Yüksek Merkezi (Supreme Headquarters Allied Powers Europe - SHAPE) tarafından yönetiliyordu. 1957'de CPC'ye paralel olarak, Müttefik Gizli Komitesi (Allied Clandestine Committee - ACC) kuruldu. ACC'nin görevi, Gladio şebekelerinin yönetmeliklerini hazırlamak, gizli faaliyetler yürütebilme kapasitelerini arttırmaktı. Bu amaçla, ABD ve İngiltere'de üsler kuruldu. Almanya, Belçika, Danimarka, Fransa, İspanya, İtalya, Hollanda, Lüksemburg, Norveç, Portekiz ve Yunanistan'da olduğu Türkiye'de de Gladio'nun yapılanmasında ACC etkili oldu. Tüm NATO ülkelerinin içinde yer aldığı Gladio operasyonunun esas unsuru, Avrupa devletlerinin orduları ve askeri istihbarat servisleriydi.

PARAMİLİTER MANGALAR VE TOPRAĞA GÖMÜLÜ SİLAHLAR

Gladio operasyonu çerçevesinde, Avrupa genelinde, paramiliter mangalar oluşturuldu, gerçek bir savaş olsa orduların yanısıra savaşacak paramiliter güçlerin başlatacağı direniş hareketleri için toprağın altına silahlar gömüldü, kaçış rotaları hazırlandı. Askeri eğitim alan Gladio milisleri, barış zamanı oluşturdukları gizli hücreler sayesinde, bir savaş halinde, düşman tarafından kontrol edilen topraklarda sabotaj ve suikastler gibi faaliyetleri yürütebilecekti. Gladio'nun temel ayağı askerlerdi. Ancak sivillerin desteği olmadan, he-deflenen yapılanma oluşturulamazdı. Bazı ülke-lerde Gladio o kadar büyüdü ki, tüm devlet düzenine hükmedecek kadar güçlendi.

GLADIO'NUN ANAYURDU İTALYA

Türkiye'de ne zaman Gladio gündeme gelse akla ilk gelen ülke İtalya olur. Son bir hafa içinde yaşadıklarımız gene İtalya'da yaşananlara benzetildi. Yaşananlara bakılırsa bu haksız bir benzetme değil. O halde şimdi Gladio'nun İtalya hikayesine bakabiliriz.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ABD yönetimi, İtalya'da Mussolini'nin faşist yönetimine karşı beraber savaştıkları komünist direnişçilere karşı tavır aldılar. İtalya'daki Amerikalı resmi görevliler, daha önce savaşmakta oldukları aşırı sağ ve faşist kökenlilerle işbirliğine gittiler. 1949'da NATO'nun kurulması, İtalya'nın kurucu üyeler arasında yer almasıyla beraber Hıristiyan Demokratlar (Democrazia Cristiana -DC) bünyesinde filizlen-meye başlayan Gladio yapılanması, giderek resmi hale geldi. İtalyan Savunma Bakanlığı'na bağlı olan Silahlı Kuvvetler İstihbarat Servisi (Servizio Informazioni Forze Armate -SIFAR) General Giovanni Carlo yönetiminde, Gladio'yu teşkilatlandırmaya başladı.

Carlo'nun ardından SIFAR Başkanı olan General Giovanni De Lorenzo, Gladio üyelerinin eğitileceği bir kamp kurdu. Sardunya Adası'nda yüksek duvarlarla çevrelenen, kendine ait ufak bir limanı olan, denizaltı eğitimi verilen, uçak ile helikopter pistleri ve yeraltı sığınakları bulunan bu okula Sabotajcıların Eğitim Merkezi (Centro Adestramento Guastatori) adı verildi. Burada, 'Gladyatörlere' askeri ve ideolojik eğitim ve-rilmesinin yanı sıra özellikle patlayıcı eğitimleri veriliyordu. 1990'larda Gladio'yu ortaya çıkaran soruşturmalar sırasında sorgulanan bir Gladio eğitmeni, 'Gladyatörler'in adaya gizlice camları karartılmış uçaklarla getirildiklerini anlattı.

TANSİYON STRATEJİSİ

İtalya'da Gladio'nun kendini hissettirdiği döneme damgasını vuran, “tansiyon stratejisi” (strategia della tensione) oldu. Buna göre, ülke genelinde kamuoyunu etkilemek için aslı olmayan bilgiler yayılacak ve terör eylemleri yapılacaktı. Bunlardan doğan korku/nefret hisleri ve sürekli propaganda yoluyla kamuoyu yönlendirilecekti. Gladio konusunda araştırmacı Daniele Ganser, “Bu taktik, bombalamaların gerçekleştirilmesi ve bu tip eylemlerin başkalarına atfedilmesini öngörür. 'Tansiyon' kavramıyla, duygusal tansiyon, korkuların yaratılması kastedilmektedir. 'Strateji' sözcüğüyleyse, kitlelerin belli bir gruba karşı korkusunun beslenmesi ifade ediliyor” diyor. 1963'teki seçim sonuçlarından rahasız olan Gladio, bu stretejinin ilk adımı olarak “Piano Solo” adını verdiği darbe planını devreye soktu.

 

Propaganda Due (P2): Masonik Kuklacılar

P2 adıyla anılan bir Mason Locası olan Propaganda Due, 1976-1981 arası faaliyet gösteren yasadışı bir gruptur. 1976'ya kadar yasal bir Mason Locası olan P2, Mussolini'nin kara gömleklilileriden olan faşist kökenli banker Licio Gelli'nin başına geçmesiyle yasal kaydı silindi ve loca, 'derin faaliyetlere' daldı. 1970'lerde eski İtalyan asilzadelerinin bir zamanlar üyesi olduğu P2'yi yeniden aktive edip, ABD ve Hıristiyan Demokratlar'dan da gizli olarak bir 'çekim' merkezi haline getirdi. Mali konularda araştırmalar yapılırken polis, Gelli'nin villasını bastı ve burada yaklaşık 1000 isimden oluşan P2 üye listesi bulundu. Bu listeye göre P2 üyeleri arasında bakanlar, parlamenterler, askerler, istihbaratçılar, akademisyenler, yargıçlar, avukatlar, gazeteciler, televizyoncular ve işadamları bulunuyordu. Listede adı olan isimlerden birisi de bugün İtalya Başbakanı olan Silvio Berlusconi'ydi.

Gelli'nin evinde yapılan aramalarda bulunun belgeler arasında, “Demokratik Yeniden Doğum Planı” adlı bir 'darbe' projesi de bulundu. Gelli'nin amacı, İtalya'yı P2'ye sadık ve otoriter bir düzeni savunan yeni bir demokratik eksene oturtmaktı. Bu amaçla, P2 kendi ekonomik ve siyasi elitini yaratacak ve adım adım kamuoyunu ele geçirecekti. İtalya'yı kana bulayan bir sürü olayda P2'nin kilit rol aldığı öne sürüldü. Bunların arasında Başbakan Aldo Moro'nun öldürülmesi ve 1980 Bolonya Katliamı da vardı. P2'nin Gladio yapısı içinde olduğu söylense de, bazı gazeteci üyelerinin ABD'yi İtalya'daki tüm yasadışı hareketlerden sorumlu tutan haberler yaptıkları gözleniyordu. Örneğin ülkenin önde gelen araştırmacı gazetecilerinden Carmine Pecorelli, eski Başbakan Aldo Moro suikastini CIA'nın işaretiyle Gladio'nun işlediğini yazmıştı. Pecorelli 1979 yılında bir suikaste kurban gitti.

 

Postmodern darbe 'Piano Solo'

General De Lorenzo, askeri istihbarat örgütü başkanı Renzo Rocca tarafından kumanda edilen Gladio birimlerinin gerçekleştirdiği eylemlerle 'tansiyonu' yükseltti. Gladio hücreleri, Hıristiyan Demokratlar'ın parti merkezlerini ve bazı yerel gazeteleri bombalamaya başladı ve bunların, komünist ve sosyalistler tarafından gerçekleştirildiği iddia edildi. Bu eylemlerin hedefi hükümetti. Ancak başarılı olamadılar. Bunun üzerine, İtalya'da 1995'te yayınlanan Senato Raporu'nda belirtildiği üzere, De Lorenzo, 1964'te “Gladyatörlerin, kendi işareti üzerine radyo ve televizyon kaynaklarının da arasında bulunduğu tüm önemli haberleşme merkezleri, sol partilerin merkezleri, sol görüşteki gazetelerin bürolarını işgal etmesine yönelik” bir plan yaptı. Gladio'nun gizli askerlerini acımasız ve kararlı davranmaları yolunda da uyaran De Lorenzo, darbe ertesinde Sardunya'daki gizli Gladio merkezinde hapsedilecek bini aşkın sol görüşlü kimseyi de listeledi. Bunun yanısıra, İtalya'nın önde gelen yüzbinlerce insanı hakkında dosyalar tutulmaya başlandı. Hemen her siyasetçi, önemli işadamı ve 'medyatik' tüm şahsiyetler izleniyordu. Başbakanlık ise sürekli dinleniyordu. Aynı yılın Haziran ayında, De Lorenzo, İtalyan polis güçleri Carabieneri'nin 150 kuruluş yıldönümü vesilesiyle, Roma'da tanklarla boy gösterisi yaptı. Kendisi de Gladio'nun kurucularından olan Başbakan Aldo Moro, kendisini alaşağı etmeye çalışan De Lorenzo ile gizlice buluştu. Bu buluşmada Moro, tansiyonun düşürülmesi karşılığında kabinedeki sert sosyalistleri daha ılımlı isimlerle değiştirmeye razı oldu. Bu sayede, Gladyatörler sessiz sedasız tekrar yeraltına çekildi. Bu operasyon yıllar sonra İtalya'nın postmodern darbesi olan 'Piano Solo' adıyla tarihe geçecekti.

 

Rosa dei Venti (Rüzgar Gülü)

Tora Tora Darbe Girişimi'nin tüm sorumlusu ilan edilen ve yıllarca tutuklu kalan Amos Spiazzi İtalya'da Gladio'nun içindeki gizli başka bir yapılanmanın var olduğunu söyledi: Rosa dei Venti (Rüzgar Gülü). Bu örgüt, NATO'ya bağlı gizli ordulardan farklı bir yapıydı. Rüzgar Gülü'nün üyeleri, Gladio'nun diğer üyelerinin aksine, ABD ve NATO'ya sempati duymayan “aşırı milliyetçi” ve “ulusalcı”lardan oluşuyordu. Dışarıdan bakıldığında gündelik yaşamda şüpheleri kesinlikle üzerlerine çekmeyecek hayatlar süren bu kişilerin, ulusal çıkar olarak gördükleri hedefler uğruna herşeyi yapabilecek, herşeyi göze alabilecek derecede fanatik ve sadık karakterde olmasına özen gösteriliyordu. Rüzgar Gülü'nün üyeleri, askerler arasından özel olarak seçiliyordu. Emekli olduktan sonra da örgütle ilişkileri sürüyor ve her türlü operasyana hazır bekliyorlardı.

İtalya'da tasfiye askeri arşive girilerek başladı

Son günlerde yaşadıklarımız için İtalya benzetmesi çok haksız sayılmaz. Bugüne kadar, yaşanan olayların benzerliği öne çıktı. Bundan sonrada sivil savcıların Kozmik Oda'ya girişiyle benzerlik kurulabilir. Çünkü İtalya'da Gladio'yu bitiren süreç Savcı Felice Casson'un askeri arşive girişi ve bulduğu belge ile başladı.


KARANLIK ORDU GLADİO -2 / MURAT AKSOY
İtalya Gladio ile hesaplaşmaya 1960'ların sonunda başladı. Ancak ilk girişim başarısız oldu. BBC'nin 1991'de yayınladığı “Gladio Operasyonu” belgeselinde Tora Tora darbe girişiminde aktif rol alan Albay Amos Spiazzi şunları söylüyordu; “1974'te tutuklandım ve kendimi utanç verici bir durumda buldum. Savcı beni ısrarla sorguluyordu. Bana göre, söz konusu olan ulusal güvenlikti. Ben ve üstlerim, bu savcı ile aynı sistemdendik. O halde, savcıya bazı şeyleri söylemem mümkün müydü? Hayır, çünkü askeri gizlilik buna engeldi”.

Soruşturmayı yapan savcı Giovanni Tamburino, eline geçirdiği ipuçlardan bir yeraltı ordusunun varlığını anladı. Bu belgeler, 1965-77 yıllarında faaliyet gösteren Savunma İstihbaratı Teşkilatı (Servizio Informazioni Difesa-SID) içerisinde bir “derin yapı” olduğunu ortaya koyuyordu. Savcı Tamburino, 1974'te SID'in başında bulunan eski NATO Güvenlik Bürosu Şefi Vito Miceli'nin tutuklanmasını isteyince ortalık karıştı. Spiazzi'nin bildiklerini açıklamak için Miceli'den izin istemesi ve Miceli'nin mahkemenin önünde 'sus' işareti yapmasından sonra yeniden sorgulanan Miceli, devlete hizmet ettiğini ve sadece üstlerinin emirlerini yerine getirdiğini söyledi. Miceli, 1978'de suçsuz bulunarak serbest bırakıldı. Tora Tora darbe girişimine karışmakla suçlanan, diğer 145 zanlıdan yalnız 46'sı hüküm giydi ancak hepsi de temyizde beraat etti. Vito Miceli, neo-faşist İtalyan Sosyal Hareketi - Ulusal Sağ (Movimento Sociale Italiano-Destra Nazionale) adayı olarak senatör seçilmesi gibi örnekler, Gladyatörlerin tasfiyesinin söz konusu olmadığını gösterdi. Belki bu dava başka türlü sonuçlansa İtalya kanlı bir dönemi önleyecekti ama olmadı.

İTALYA'NIN KURŞUN YILLARI

İtalya tarihinde Kurşun Yılları (Anni di piombo) olarak anılan şiddet döneminin tek hedefi vardı: Kominist Parti'yi iktidardan uzak tutmak. 1969'da Milano'daki Ulusal Ziraat Bankası merkezinin de bulunduğu Fontana Meydanı'nda gerçekleşen patlamada 17 kişi öldü, 88 kişi yaralandı. Aynı gün, Roma ve Milano'da üç bomba daha patladı, bir bomba da patlamadan ele geçirildi. Fontana Meydanı olayı, “tansiyon stratejisi”nin ilk adımıydı. Hedef, halkın korkutulması ve yönlendirilmesiydi. Bu strateji çerçevesinde İtalya'da 1968-1984 döneminde 140 eylem gerçekleşti. Fontana Meydanı bombalaması, anarşist görüşteki işçi Giuseppe Pinelli ve anarşist, dansçı ve yazar Pietro Valpreda'nın üzerine yıkıldı. Pinelli, gözlatında tutulduğu karakolun penceresinden 'düşüp' ölmesi, yazar Dario Fo'nun “Bir Anarşist'in Kaza Sonucu Ölümü” adlı tiyatro oyununa ilham verdi. Valpreda ise, üç yıl mahkemeye çıkmayı bekleyerek tutuklu kaldı ve toplam 16 yılını hapiste geçirdi. Sonunda suçsuz bulunarak serbest bırakıldı. Eylemi gerçekleştiren gerçek failler, Yeni Düzen (Ordine Nuovo) isimli neo-faşist bir örgütün elemanlarıydı. 1972'de suçlanan üç örgüt üyesinin davası yıllarca sürdü. 1979'da mahkumiyet kararları verildiyse de, sadece birkaç yıl hapis yatıp çıktılar. Sonradan çok önemli ifadeler veren örgüt üyesi Vincenzo Vinciguerra, bu bombalamanın, askerlerin sıkıyönetim ilan etmesine yol açacak olayları tetiklemek amacıyla düzenlendiğini belirtti.

1972'de ilk siyasi cinayet olarak anılan polis Luigi Calabresi'nin öldürülmesiyle kanlı olaylar artmaya başladı. 1972'de Peteano'da bir bombalamada üç polis öldürüldü. 1972'de İçişleri Bakanı Mariano Rumor'a karşı bombalı saldırı düzenlendi. 1974'te Italicus treni bombalandı ve 12 kişi öldü, 105 kişi yaralandı. Gene aynı yıl Brescia kentindeki Loggia Meydanı'nda çöp bidonuna konan bombanın patlamasıyla 8 kişi öldü, 90 kişi yaralandı. İtalya tarihine damgasını vuran eylemse, 2 Ağustos 1980'deki Bolonya Katliamı oldu. 85 kişi öldü, 200 kişi yaralandı. Yıllarca süren davada, 1995'te İtalyan Anayasa Mahkemesi, neo-faşist teröristlerle beraber, soruşturmaya engel olmaya çalışmaktan karanlık mason P2'nin Başkanı Licio Gelli ve bazı gizli servis üyelerini de suçlu buldu.

VE TEMİZLİK BAŞLIYOR

İtalya'da Gladio'yu çökerten soruşturmalar savcı Felice Casson'un Verona'da bir çöplükte bulunan askeri kaynaklı C-4 bombalarını araştırmasıyla başladı. 1972'de Peteano Köyü'nde patlayan bir bombanın üç jandarmanın ölümüne neden olduğu olayı Casson, 1984'te yeniden araştırmaya başladı. Casson, adli soruşturmanın eksik yapıldığını, Marco Morin isimli bir emniyet görevlisi patlayıcı uzmanının yalan ifade verdiği ve kullanılan bombanın sadece askerlerde bulunduğunu ortaya koydu. Casson, delilleri takip ederek eylemin taşeronu Yeni Düzen adlı neo-faşist örgütün üyesi Vincenzo Vinciguerra'ya ulaştı. Vinciguerra yakalandı ve konuşmayı kabul etti.

Anlattığına göre, patlama askeri istihbarat tarafından planlanmış ve kendisinin olayı organize edip düzenlemesinin ertesinde, kaçabilmesi için neredeyse tüm İtalyan devleti seferber olmuştu. Saldırıların atfedildiği Kızl Tugaylar gibi sol örgütler, üniversite öğrencilerinin kurduğu, askeri eğitimi olmayan ve aslında ses getirecek eylemler gerçekleştirme potansiyeli olmayan gruplardı. Zaten, 1970'in sonuna kadar hemen hepsi üyeleri ele geçirilmişti.

ARŞİVLERE GİRMEK KOLAY OLMADI

Devletin birebir destek verdiği faşist terör örgütlerinin üyelerinden biri, “Evet beni kullandılar. En üst düzeyden başlayan bir emir-komuta zinciri içinde piyon olarak kullanıldığımı biliyordum. Ama ben de bu arada ülkeyi sarsan eylemler yaparak kendi savaşımı gerçekleştirdim” demişti.

1990 yazında İtalyan savcı Felice Casson, askeri gizli istihbarat servisi olan Askeri Güvenlik İstihbarat Servisi'nin (Servizio Informazioni Sicurezza Militare- SISMI) arşivlerinde araştırma yaparken Gladio'nun varlığını ve hâlâ faal olduğunu, resmi yazışmalarla doğrulayan belgelere ulaştı. SISMI, daha önce, Savunma İstihbaratı Servisi (Servizio Informazione Difesa-SID) ve Silahlı Kuvvetler İstihbarat Servisi (Servizio Informazioni Forze Armate - SIFAR) adlarıyla faaliyet göstermişti.

Casson'un binbir güçlükle ve uzun yıllar mücadele vererek girebildiği askeri arşivlerde bulduğu belgelerden biri, 1 Haziran 1959 tarihliydi. “SIFAR Özel Kuvvetleri ve Gladio Operasyonu” başlıklı bu belge, 'çok gizli' ibaresi taşıyordu. Belgede, İtalyan Savunma Bakanlığı, Gladio'nun ne olduğunu, ne konularda faaliyet gösterdiğini açıklıyordu. Belgenin en ilgi çeken yanı, olası bir Sovyet işgalinin yanısıra, İtalyan Kominist Partisi'nin iktidara gelmesinin engellenmesi ve gücünün kısıtlanmasını da Gladio'nun görevlerinden biri olarak saymasıydı. “Ulusun içerisinde bulunduğu olağanüstü koşullar” nedeniyle Gladio'nun görevlerini, SIFAR içindeki R Ofisi'nin SAD bölümünün kendisine verdiği talimatlarla gerçekleştirecekti. Görevleri gerçekleştirmek için kullanılacak yöntemlerse, gayrinizami savaş ve gizli operasyonlardı.

Casson'un yapması gereken, İtalyan Senatosu'nu belgelerin varlığından haberdar etmekti. O dönemde Senatör Libero Gaultieri başkanlığındaki özel bir araştırma komitesi İtalya'daki terör olaylarını araştırıyordu. Bu komite, 2 Ağustos 1990'da, Başbakan Giulio Andreotti'ye 60 gün içerisinde askeri istihbarat teşkilatı içerisinde yer alan, “paralel ve esrarengiz” bir yapıya sahip olan, ülkedeki siyasete sürekli müdahale eden bir örgütün varlığından parlamentoyu biligilendirmesini istedi.

İTALYA MECLİSİ'NDE GLADİO TARTIŞMALARI

Ertesi gün Başbakan Andreotti, Senato önünde Komisyon'a ve Casson'a araştırmalarında her türlü yardımı yapacağı sözünü verdi. Savunma Bakanlığı'ndan 'gizli ordu' konusunda ayrıntılı bir rapor hazırlamalarını talep ettiğini de belirtti. 24 Ekim 1990'da, Savunma Bakanlığı'nın 10 sayfalık raporu hazırdı. “Sözde Paralel SID: Gladio Vakası” adlı bir raporu Senato'ya sunan Andreotti, bu esnada Soğuk Savaş boyunca İtalya'da Gladio adlı bir gizli ordunun aktif olduğunu ve bu ordunun hâlâ görevli sayıldığını açıkladı. Andreotti bu esnada, Gladio'nun tüm Avrupa ülkelerinde faaliyet gösterdiğini ve göstermekte olduğunu, NATO'nun da bu yapılanmaların komutasını elinde bulundurduğunu da ifşa etti. Andreotti, Gladio'nun faaliyet ettiği ülkelerin hükümet başkanlarının Soğuk Savaş boyunca bu gizli ordunun varlığından haberdar olduğunun altını da çizdi.

Sosyalistler'den eski başbakan Bettino Craxi, Gladio'nun varlığından kesinlikle haberi olmadığını söyleyerek Andreotti'yi yalanladı. Ancak, başbakanlığı döneminde Gladio'ya ilişkin bir belgeyi imzaladığı ortaya çıkınca bunun doğru olmadığı anlaşıldı. O zaman Senato Başkanı olan eski başbakan, Cumhuriyetçi Parti'den Giovvani Spadolini, bu konuda hiçbir şey “hatırlamadığını” ifade etti.

Andreotti'nin sözlerini doğrulayan tek eski başbakan, dönemin Cumhurbaşkanı Francesco Cossiga oldu. Cossiga, Gladio'nun eskiden bir üyesi olduğunu, bundan da gurur ve mutluluk duyduğunu sözlerine ekledi. Bu açıklama üzerine, Cossiga'nın dokunulmazlığının kaldırılarak “vatana hıyanetten” yargılanması çağrısında bulunuldu. Senato'ya ifade vermeyi reddeden Cossiga, sonunda 1992'de, döneminin bitmesine üç ay kala istifa etti.

 

 

SONUÇSUZ KALAN BİR DARBE GİRİŞİMİ: TORA TORA

1968'de sol partiler yeniden başarı kazanınca 1970'te Tora Tora adıyla yeni bir darbe planı yürürlüğe kondu. Bu plana göre, siyasetçilerin önemli bir kısmı bir anda tutuklanacak ve Savunma Bakanlığı işgal edilecekti. İşçi sınıfının yoğun ve siyasi olarak güçlü olduğu yerlerde olası tepkileri bastırmak için hazırlıklar da yapıldı. Ancak, darbenin gerçekleştirileceği saatlerde, 8 Aralık 1970'te plan son anda durduruldu. Öyle ki, ellerinden kelepçelerle radyo-televizyon merkezlerine yürütülen askeri mangalara zor ulaşıldı ve “dur” emri verilebildi. 1990'larda ifadesi alınan İtalyan mafya patronlarından bazıları, darbeden son anda vazgeçilmesinin nedenini Sovyetler'in plandan haberdar olmasını ileri sürdü. Gladio yapılanmasıyla ilgili soruları cevaplamak zorunda kalan üst düzey yetkililer, suçu hep ABD ve NATO'nun üzerine attı. “Onlar emretti, biz yaptık” deyip işin içinden çıktılar. Ancak, ABD'nin bazı görevlilerin Gladio'yu desteklemesine rağmen, bazı Demokrat ve hatta Cumhuriyetçi senatörlerle, gazeteciler ve bazı siviller, bu tarz operasyonları sert biçimde sorguladı ve eleştirdi. 1975-76 döneminde CIA ve FBI'in yasadışı faaliyetlerini araştıran Demokrat Partili Otis Pike'ın başkanlığını yaptığı komite, Gladio'ya uzanan bazı ipuçlarına ulaştı. Örneğin, Roma Büyükelçisi Graham Martin kanalıyla İtalya'nın Hıristiyan Demokratlar Partisi'ne rüşvetler, bağışlar ve başka kanallarla milyon dolarları bulan para aktarımı yapılmıştı. 1963-1970 arası iki kez darbe girişimi atlatan İtalya, 1970'lerden sonra ise sürekli suikastler, bombalamalar yani Kurşun Yıllar'ı yaşayacaktı.

 

Aldo Moro'nun öldürülmesi

1978'de eski başbakan, Hristiyan Demokrat Partisi (DC) eski lideri Aldo Moro Roma'da kaçırıldı. O zamana kadar, aşırı solcu Kızıl Tugaylar (Brigate Ross) örgütünün birçok üyesi ve tüm liderleri yakalanmıştı. Moro'yu kaçıranların İkinci Kızıl Tugaylar olduğu açıklandı. Moro'nun cesedi, 55 gün sonra bir arabada bulundu. Moro'nun hedef seçilmesi çok ilginçtir. Çünkü, Moro eski bir Gladio kurucusu olmaktan, solun da saygı duyduğu, ılımlı ve demokrasi yanlısı bir siyasetçiye dönüşmüştü. Yani Gladiocular arasında bir kopuşu, insanların değişip farklılaşabileceğini simgeliyordu. İkincisi, Moro'yu öldürerek Kızıl Tugaylar, en büyük cezayı Komünist Parti'ye verdiler. Bu parti'nin oyları düştü ve bir daha iktidara gelemediler. Bu nedenle Kızıl Tugaylar'a, bazı Komünist Partililer “Hata yapan yoldaşlar” demiştir. 1979'da Kızıl Tugaylar'ın fikir babası olmakla suçlanan ve örgütle bağlantısı kanıtlanamayan Marksist filozof Antonio Negri, 1979'da Moro cinayeti ile tutuklandı. Ancak, bir yıl sonra beraat etti. Buna rağmen Negri, yıllarca hapiste kaldı.

 

Toplumsal tepkiler Gladio'yu bitirdi

İtalya'da siyasi fırtınanın patlak verdiği 24 Ekim 1990 günü, NATO'nun Belçika'daki merkezinde Gladio'nun varlığı teyit edilebilen son toplantısı yapıldı. Ekim 1990'da Senato'da açıklanan rapor kısa bir süre sonra basına sızdı. La Stampa gazetesi, rapor hakkında “siyasi kavgada bir alet olarak kullanılmak üzere gizli bir ordu kurulması ve bu ordunun yıllarca perde arkasından bir savaş yürütmesine göz yumulması hiçbir mantıkla açıklanamaz” yorumunu yapmıştı. Aynı günlerde, Komünist Parti tarafından Roma'nın merkezinde düzenlenen bir yürüyüş düzenlenmiş ve yürüyüşe katılan yüzbinlerce insan “Gerçeği Talep Ediyoruz” sloganını kullanmıştı.

Gerçeğin ne olduğunu öğrenmek için sonraki aylarda bir yandan savcılar ve senatörler, bir yandan da gazeteciler müthiş hummalı bir çalışma yürüttü. Il Gazzettino muhabirlerinin, bir istihbarat üzerine bir kilisenin bahçesinde kazı yapmaya başlaması ve burada saklı silahlar bulması gibi çarpıcı olaylar da yaşandı. Bu arada, İtalyan askeri gizli servisinin başında olan Amiral Fulvio Martini, binbir bahane ile Senato'nun talep ettiği belgeleri teslim etmiyor, soruşturmanın aksaması için elinden geleni ardına koymuyordu. Buna rağmen, Senato Komisyonu 1994'e kadar elinden geldiğince delil topladı. Sonunda 370 sayfalık bir raporu kamuoyuna sundular. Raporda, ülkenin yaklaşık 40 yıldır “bir cephe gibi” yaşadığı söyleniyordu. Komisyon, “40 yıllık bu dönemi şekillendiren gerilimin elbette sosyal ve dolayısıyla iç kaynakları vardır. Ne var ki, bu tip gerilimlerin bu kadar uzun süreli olarak yaşanması ve bu denli trajik boyutlara taşınması, gerçeklerin ortaya çıkmasının defaatle engellenmesi, eğer iç siyasi düzene istenildiği gibi yön verilmesi için bazı yerli ve yabancı mihraklar tarafından bu denli büyük çaba gösterilmeseydi mümkün olamazdı” diyordu. Ancak Komisyon, bu iç ve dış mihrakların kimler olduğunu ve hangi olayların arkasında olduğunu detaylandırmıyordu. Komitedeki sosyalist ve komünist senatörlerle, sağcılar farklı tavırlar alıyor ve bu nedenle gerçekler gene karanlıkta kalıyordu. 1995'te sosyalist Giovanni Pelegrini başkanlığında yeni bir Senato Araştırma Komisyon kuruldu. Bu Komisyon Haziran 2000'e kadar çalışmaya devam etti. Bu tarihte 326 sayfalık yeni bir rapor Senato'ya sunuldu. Bu son raporda, “Gladio'nun, CIA, İtalyan askeri gizli servisi ve İtalyan sağcı teröristlerle beraber “iç düşmanlara” karşı savaş yürütüldüğü kaydediliyordu. Komite, İtalyan tarihine damga vuran katliamlar, bombalamalar, suikastler, askeri manevralar, İtalya devletinin içerisindeki isimler tarafından, kimi zaman Amerikan istihbaratı bağlantılı bazı adamların desteğiyle veya bilgisi dahilinde gerçekleştirimiştir” diyerek faaliyetlerini noktaladı.

NATO'nun merkezi olan Belçika'da, Gladio resmi olarak 1948'de kuruldu, 1990'da İtalya'daki yapılanma ortaya çıkarılınca bu ülkedeki yapılar tasfiye edildi. Belçika'da Gladio 1951-1990 arasında görev yaptı. 1990 sonrasında ciddi bir parlamento soruşturması gerçekleşti. Belçika'yı bu soruşturma sırasanda farklı kılan pek çok önemli devlet arşivinin kaynaklarının araştırmacılara açılmasıydı. Ancak esas bilgilerin olduğu NATO'nun arşivi henüz açılmış değil. Açıldığında büyük fotoğrafı göreceğiz.

1948'de Avrupa'daki Gladio örgütleri arasında iletişimi sağlayacak bir yapı olan Batı Birliği Gizli Komitesi (Western Union Clandestine Committee - WUCC) kuruldu. Bu Komite'de, Belçika, İngiltere, Fransa, Hollanda ve Lüksemburg bulunuyordu. ABD ise bu Komite'ye ancak 1958'de girdi. Bu durum, Gladio örgütlenmesinin ilk döneminde İngiltere'nin daha etkin olduğunu göstermektedir. İngiltere'nin temel felsefesi, NATO'nun “dış düşmanlar tarafından desteklenen iç düşmanlarla da” mücadele etmesi gerektiği idi. 1958'de NATO bünyesinde Fransa'da kurulan Müttefik Gizli Komitesi (Allied Clandestine Committee -ACC) Gladio konusunda ABD'ye daha önemli bir rol veriyordu. 1968'de Fransa'nın NATO'dan çıkmasıyla, ACC de Belçika'ya taşındı.

1940'LARDA BAŞLAYAN GELENEK

Belçika'da 1990'larda başlayan soruşturmada yetkililer, diğer Avrupa ülkeleriyle kendileri arasındaki önemli bir farkı sürekli dile getirdiler. 1940'da Nazi işgalinin başlamasından sonra, İngiltere ile ilişki kuran Belçika yönetimi, iki yıl içinde bir direniş hareketi oluşturdu. İşte bu yapı İkinci Dünya Savaşı sonrasında büyük oranda varlığını sürdürdü ve komünizim tehlikesine karşı yeniden yapılandı. Bu direnişçiler, daha çok hükümet ve monarşi sempatizanı kişiler arasından seçilmişti.

Belçika'da Gladio S.D.R.A VIII ve S.T.C/Mob. adlı iki yapıdan oluşmaktadır. Bunlardan ilki, Service de Documentation, de Renseignments et d'action VIII, Belçika askeri istihbarat servisinin içinde faaliyet göstermekte ve Savunma Bakanlığı'na bağlı çalışmaktadır. S.D.R.A VIII mensupları, tamamen askeri personelden oluşmaktadır. Özel eğitimli bu askerler, olası bir Sovyetler işgali durumunda Belçika hükümetini ülke dışına kaçıracak ve direniş hareketini başlatacaktı. Gayrinizami harp, paraşütle atlama, sabotajlar gerçekleştirme, dövüşme, dalgıçlık, donanma eğitimi gibi konularda uzmanlıkları olan asker-Gladyatörler, her an savaşa hazır durumdadırlar.

Gladio'nun ikinci ayağı S.T.C/Mob., SectieTraining, Communicatie en Documentatie ismini taşıyordu. Staatsveiligheid yani Devlet Güvenlik Teşkilatı ise, sivil kanadı oluşturuyordu. Bu birim, Adalet Bakanlığı'na bağlıdır. Görevi, olası bir işgal halinde düşmanla ilgili istihbarat toplamak ve askeri birliklerin yapacağı eylemleri kolaylaştırmak için bilgi biriktirmek, organizasyon yapmak gibi faaliyetlerde bulunmaktır. Özellikle radyo kullanmak (ve teknik geliştikçe diğer iletişim yöntemleri) üzerine eğitim görüyorlardı. Sivil bi-rimin üyeleri, sıradan, 'normal' insanlardan, hatta bir istihbarat raporunun belirttiğine göre “sakin hatta biraz saf karakterdeki aile babalarından” seçiliyordu. “Güçlü dini inanışlara sahip olmak”, komünizm karşıtlığına doğal bir zemin oluşturacağı gerekçesiyle sivillerin seçilmesinde tercih edilen bir özellikti. Gladyatörler, ideal olarak eşlerini bile sırlarından haberdar etmiyor, çift kimlikli bir yaşam sürüyorlardı.

ESAS OLAN GİZLİLİK

S.D.R.A. VIII, askeri istihbarat teşkilatının arasında çeşitli birimlerin içine gizlenmiş bir yapıydı. Bu nedenle ordu içinde çalışanların, hatta savunma bakanlarının bile, kendilerinden gizlenirse bilemeyeceği, bir şekilde üzeri örtülüydü. Gladio soruşturmaları yapılan diğer ülkelerde de bu yapı aynıydı. S.T.C./Mob. ise hücrelerden oluşuyordu. Her hücre birbirinden habersiz, sadece kendi kumandanına hesap verir biçimde işliyordu. Buradaki görevliler, gerektiğinde kendileri de başkalarını 'işe alabilecek' şekilde inisiyatif sahibi yetiştiriliyordu.

AEG-TELEFUNKEN'DEN ÖZEL SİSTEM

Tarihçi Daniele Ganser'e göre, ACC'nin talimatıyla, Gladio için AEG-Telefunken iletişimde kıvraklık sağlayacak çok gelişmiş sistemler geliştirdi. Van Ussel'e göre, bu vericiler 1980'lerde 2000'lerde piyasada bulunabilecek donanıma sahipti.

Son derece düzenli bir yapıdaki Belçika Gladiosu, sadece tetikte bekliyor gözükse de bir takım karanlık olaylara da karıştı. 1945'te Belçikalı komünistlerin karizmatik lideri Julian Lahaut'un esir düştüğü kamplardan dönüşü, halk arasında heyecan yarattı. Lahaut, Belçika Kralı Leopold III ve ardından tahta çıkan Baudouin I'e karşı yoğun muhalefet yürüttü. 1950'de Lahaut, evinin önünde vurularak öldürüldü. O zamanlar Gladio'nun temeli sayılacak yapının faaliyette olduğu biliniyordu.

1973'te Belçika sivil istihbarat teşkilatı, “bazı finansal gruplar ve aşırı sağcı örgütlerin” darbe gerçekleştirme hazırlığında olduğunu öğrendi. Daha sonraları Gençlik Cephesi ve Westland Nasyonal Sosyalist Düzeni adlı aşırı sağ milis ve Neo-Nazi örgütlerin başına geçen isimlerin, Genç Avrupa adlı pan-Avrupacı bir yapılanmanın ortak gerçekleştirmeye çalıştığı bu darbede, Gladio'dan Belçikalı kişilerin de yer aldığı öne sürüldü. Ama bu iddia kanıtlanamadı. Brabant Katilleri veya Nijvel Çetesi olarak anılan bir örgütün de Gladio ile ilgili olduğu öne sürüldü. Örgüt, Brabant yöresinde 1982-85 arası gerçekleşen ve 28 ölümle sonuçlanan bir şiddet zincirinin failiydi. Askeri silahlarla ve büyük bir askeri yetenekle, dükkanlar, lokantalar, silah depoları ve süpermarketleri soyan bu grup, ellerine düşenleri işkenceyle öldürüyordu. Biri uzun boylu, biri yaşlı iki kişi ve bir de öldürme görevine üstlenen 'cellat'tan oluşan üç kişilik lider ekibin yanında her seferinde kimliği değişen bir grup silahlı adam oluyordu. Şimdiye değin saldırganların hiçbiri bulunamadı, kimlikleri tesbit edilemedi.

 

GÖÇMENLERE KARŞI DA KULLANILDI

1996'da Belçika'nın Le Soir gazetesi, bir yıl öncesinin tarihini taşıyan son derece gizli bir belgeyi ifşa etti. Toprağın Askeri Savunması Planının Temeli (Plan de Base de la Défense Militaire du Territoire) başlıklı belge, ülkede bulunan göçmenlere karşı askeri tedbir alınmasını öngörüyordu. Belgede şu değerlendirme yer alıyordu: “Birçok göçmen grubu büyük mahalleler oluşturuyor. Eğer bu gruplar, Belçika siyasetiyle ciddi bir çatışmaya tutuşabilecek güce ulaşırlarsa, kendi kaygılarını hissettirecek veya Belçika'nın politikalarına karşı çıkacak pozisyona gelebilirler. Bu durumun Belçika için açık bir tehdit oluşturduğunu düşünüyoruz. Fakat bu, gizli bir karakteri olan daimi bir tehdittir”. Commandement Territorial Interforces adlı bir askeri istihbarat birimi kurulması ve üyelerinin hemen harekete geçirilmesi emri de belgede bulunan bir bilgiydi. Bu birimin çalışma yöntemi ise şöyleydi: “Sivil toplum kuruluşlarına sızarak, kendilerine yandaş toplamak.” Yandaşlar, “göçmen topluluklarının tehlike arzettiğine” inanan kimseler arasından seçilecekti. Savunma Bakanlığı, ortaya çıkan bu belgeyi “sadece ordu ve bakanlık içi bir çalışma belgesi olduğunu ve öneri olarak kaleme alındığını” öne sürerek reddetti.

 

Egzersizler sömürgelerde

Belçika Gladiosu'nun bir üyesi olan 'Georges 923' yani gerçek adıyla Michel Van Ussel'a göre ACC, herkesin olası bir savaş sırasında yapacakları her şeyin eğitimini aldıkları yerdi. Gladio'nun yöneticileri, burada diğer ülkelerin ekipleriyle de buluşuyor ve ortaklık için temasta bulunuyorlardı. Herkes birbirlerini sadece kod isimleriyle tanıyorlardı. Ayrıca koordineli iletişimler için Gladio'nun faaliyet gösterdiği ülkelerde özel merkezler kurulmuştu. Gladyatör Van Ussel, yılda birkaç kez, çeşitli Avrupa ülkelerinde gerçekleşen askeri tatbikatlara katıldığını anlatıyor. Bu tip askeri egzersizler bazen de eski sömürge ülkelerinde (Kongo, Zaire gibi) yapılıyordu. Van Ussel'e göre, Gladyatörler Avrupa genelinde hiçbir engelle karşılaşmadan diledikleri gibi seyahat edebilmek yetkisine sahiptiler. Gladyatörler'e ait bilgilerin hepsi, gerçek kimlikleri ve haklarındaki tüm detaylar, Belçika istihbaratı tarafından fişleniyor ve bu bilgiler, tüm parmaklarının izleriyle beraber ABD ve İngiltere'deki istihbarat servislerine de yollanıyordu. Bu dosyalar sürekli güncelleniyordu. Van Ussel, ajanlığın gizli dünyasına girmesinin altında sadece ve sadece merakın yattığını söylüyor. Ona göre, tanıyabildiği diğer pek çok Gladyatör de aynı sebepten örgüte girmiş.

 

Fransa'nın atlattığı darbe girişimleri

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Fransa'da sol görüş oldukça kuvvetliydi. Bunun üzerine Fransa'nın sağcı çevrelerinden bir grup, 1946'da Mavi Plan adı verilen, komünizm karşıtı gizli bir ordu kurulması projesi için düğmeye bastı. 1947'de Sosyalistler'den İçişleri Bakanı Edouard Depreux, Fransa'da; “gizli, sağ bir ordunun kurulmakta olduğunu” açıkladı. Depreux, “1946 sonunda, karanlık bir direniş ordusu kurulmaya başlandığını öğrendik; üyeleri de aşırı sağcı eski direnişçiler, Vichy hükümeti yandaşları ve monarşistlerdir” dedi. Mavi Plan çerçevesinde, 1947 yılında bir darbe yapılması da planlanıyordu. İşadamı Earl Edme de Vulpian Fransa'nın kuzeyindeki Lamballe yakınlarındaki şatosu “Orman” darbe hazırlıklarının karargâhı görevini görüyordu. Şatoda yapılan aramada, ağır silâhlar ve operasyon planları bulundu. Darbeciler, yüksek düzeyde şok yaratacak terör eylemleri gerçekleştirip bunların suçunu solcuların üzerine atma hazırlıkları yaptıklarını ortaya koyuyordu. Sosyalistlere ve bazı istihbarat uzmanlarına göre darbeciler, 'kamuoyunun tepkisini çoğaltmak amacıyla de Gaulle'e suikast düzenleme planı bile yapılmıştı. Bu planların ifşa olması, Fransız Gladiosu'nu daha kurulmadan rafa kaldırılacak bir plan haline getirebilirdi.

RÜZGARLARIN GÜLÜ

Ancak, 1949'da NATO'nun merkezini Fransa'da kurması, Gladio'nun kalbinin burada olmasına neden oldu. Zaten 1947'de, daha darbe planlarının şoku kamuoyu tarafından yaşanırken, Rüzgarların Gülü (Rose des Vents) adlı bir yeni gizli ordu yapılanması projesi yürürlüğe konmuştu bile. Sosyalistlerin bu konuda çaresiz kalmasının nedeni, darbecilerin başarılı bir siyasi manevrayla, darbe haberlerinin Fransız Ordusu'nu yıpratmak için çıkarıldığı izlenimini yaymalarıydı. Fransız istihbaratının aslında kendileri de darbe planlarının içinde bulunan en üst düzey isimleri, olası bir Sovyet işgaline karşı hazırlık yapıldığını, birkaç radikal isminde haddini aştığını öne sürüp olayı kapattı.

SAVAŞ HİÇ BİTMEDİ

Sonraki yıllarda, Fransız Gladiosu, özellikle emniyet teşkilatında kadrolaşmak ve Barış ve Özgürlük adını taşıyan gizli birimler kurarak, kamuoyunda sosyalistlere karşı 'psikolojik savaş' yürütmekle uğraştı. Bu sivil gizli birimlerin amacı, olumsuz haberler yaymak, halkı sosyalistlere karşı gösteri düzenlemeye kışkırtmak ve yandaş kamuoyu yaratmaktı. Fransız siyasetçilerinin gözlerinden uzak merkezler kurulması da Rüzgarların Gülü'nün önem verdiği bir projeydi; bu amaçla Fas ve Senegal'de eğitim kampları kuruldu. Fransız sosyalistlerinin son derece teşkilatlı bu yıpratma savaşı karşısında ne kadar zayıf kaldığını göstermek için şu örneği vermek yeter; Fransız Gladiosu'nun en üst düzey isimlerinden François Grossouvre, 1981'de Sosyalist Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın danışmanı olmuştu. Grossouvre, İkinci Dünya Savaşı'nda faşistler arasında sivrilip, Vichy hükümetinin en ateşli destekçilerinden olmuştu. Rüzgarların Gülü, Fransa'da özellikle bir taban yaratıp halk arasında sıradan insanlara ulaşmaya büyük özen gösterdi. CIA ajanlarından birinin, “Ne kadar insanı taraflarına çektiklerini bilemiyoruz; bildiğimiz onbinlerce esnaf, çiftçi gibi insanın yandaş olarak Rüzgarların Gülü'nce etki altına alındığı” dediği biliniyor.

 

Danimarka 'dinci' ve 'milliyetçi'

Danimarka'daki Gladio biriminin adı Absalon idi. Bu isim, Ortaçağ'da yaşamış Dan kökenli bir din adamından alınmıştı. Bu din adamı, Ruslar'a karşı başarılı savaşlar vermekle tanınıyordu. Birim, Forsvarets Efterretningstjeneste yani askeri gizli servis içinde faaliyet gösteriyordu. 1990'da “Q” kod adlı bir Gladio üyesinin açıklamalarına göre, Absalon 1950'lerin başında kurulmuştu. Yüzde 95'i askerlerden oluşuyordu.

Üyeleri, özellikle en milliyetçi ve en dindar isimlerden oluşuyordu. Bazı 'güvenilir' siyasetçiler de, Absalon'un varlığından haberdar ediliyordu. Hücreler şeklinde örgütlenen Absalon, genelde olası bir istila için hazırlanıyor, arada da ülkedeki bazı sosyal gelişmelere müdahale ediyordu. Örneğin, Odense Üniversitesi'nde sol görüşteki bazı akademisyenlerin üst düzey görevlere gelmesini Absalon engellemişti. Bunun dışında, Doğu Avrupa ülkelerinde istihbarat toplanması da Absalon'un ilgi alanına giriyordu.

 

ETA'nın düşmanı GAL

Bir İtalyan Gladio üyesinin, İspanya televizyonunda, 1966 yılında Kanarya Adaları'nda ABD askerleri tarafından İspanyollarla birlikte eğitim gördüklerini, bu eğitimden sonra benzer bir eğitimi merkezi ve Gladio şubesini İspanya'da kurduklarını, bu iş için de İspanya ordusundan yardım gördüklerini söyleyerek, İspanya'da Gladio'nun varlığını ilk kez duyurdu. Bask bölgesinin bağımsızlığı için mücadele veren terör örgütü ETA üyesi olduğu gerekçesiyle 1987 yılında Anti-Terör Kurtarma Grubu (GAL) tarafından Fransa'dan kaçırılan Basklı'nın ETA ile bir ilişkisinin olmadığı ortaya çıkmıştı. Bu olay üzerine açılan mahkeme ve yapılan araştırmalar sonucunda, 1983-1987 yılları arasında 23 kişinin ETA üyesi olduğu gerekçesiyle GAL tarafından kaçırılıp öldürüldüğü ortaya çıktı.

Bugünlerde sıkça konuştuğumuz Seferberlik Tetkik Kurulu, Sovyetler Birliği'nden gelebilecek komünizm tehlikesine karşı mücadele amacıyla 27 Eylül 1952'de Milli Savunma Yüksek Kurulu'nun 17/c Sayılı kararı ile kuruldu. Kurul, faaliyetlerini uzun süre Amerikan Askeri Yardım Kurumu JUSMAT (Joint US Military Mission for Aid to Turkey) binasında sürdürdü. Amerikalılar, daireye her yıl 1 milyon dolar yardım sağladı. Kurul, her yıl Amerika ile müşterek Özel Kuvvetler Tatbikatı düzenledi.

HİÇBİR ÜYE BİRBİRİNİ TANIMIYOR

STK'da dairenin lojistikten sorumlu komutanı olan emekli Binbaşı İsmail Tansu STK'nın kuruluş amacını şöyle anlatıyor: “Bize denildi ki, savaşta düşman (Rusya) Türkiye'yi işgal ederse, işgal ettiği yerlerde onların iflahını kesin. Gerilla hareketiyle onları yıpratın. Hazırlıklarımız hep bunun üstüneydi.” Silahlı Kuvvetler bünyesinde kurulan STK'nın üyeleri sivil hayattan seçiliyordu. Hücre tipi yapılanmaya giden teşkilatta, hiçbir üye diğerini tanımıyordu.

Güvenilirliğine inanılan üyeler, teşkilata 'gizli yeminle' alınıyordu. Binbaşı Tansu'nun anlattığına göre üyeler, askerlik hizmetini yapanların içinden, çoğunluğu ise yedek subaylar arasından seçiliyordu: “Yedek subayı, askerdeyken, daha hizmetteyken alıyoruz, eğitiyoruz ve diyoruz ki; senin memleketin şurası, ona göre bölge başkanımız var, onunla temas sağla. İleride kuracağın teşkilat için kendini hazırla. 50-60 kadar subay bulunuyordu. Ancak teşkilat subaylarla değil, onların yönlendirdiği sivil-gönüllü elemanlarla kuruluyordu.”

Kurulun ismi önce 1964'de Özel Harp Dairesi, 1994'de ise Özel Kuvvetler Komutanlığı oldu, ancak amacı hiç değişmedi: Özel Harp. Üç unsuru vardı bunun; 1. Gayri Nizami Harp, 2. Psikolojik Harp, 3. Ayaklanmalara Karşı Koyma (İstikrar Harekatı).

Bu kurumda uzun yıllar görev yapan, Kemal Yamak emekli olduktan sonra yazdığı anılarında; STK ve Özel Harp Dairesi için şu bilgileri veriyor: “Bu daire daha sonra resmen Özel Harp Daire Başkanlığı adını almış ve Genelkurmay İkinci Başkanı'na bağlı olarak hizmete devam etmişti. (...) Dairenin aktüel ve dinamik konusu Kıbrıs'tı.” Evet STK'nın 6-7 Eylül'den sonra önemli işlerinden birisi Kıbrıs olmuştu.

1957 yılında Kıbrıs Türklerini yok etmeyi amaçlayan EOKA'ya karşı, kısa adı TMT olan Türk Mukavemet Teşkilatı'nı kurdu. Ancak bu yapı da sonraki yıllarda dönüşerek aynı adla Kıbrıs'taki Ergenekon yapsının ana unsuru oldu. Ve Kıbrıs siyasetini de büyük ölçüde dizayn etti.

Genelkurmay eski Başkanı Semih Sancar, 6 Mart 1978'de Tercüman Gazetesi'ne yaptığı açıklamada kurumu şöyle tanımlıyor: “Bilindiği üzere, gayrinizami savaşın adı ge-rilla harbidir. Buna karşı aldığımız tedbir kontrgerilla harbidir. Bizde kontrgerilla diye bir kuruluş yoktur. Özel Harp Dairesi vardır.” Özel Harp Dairesi Başkanlığı yapan Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu 6-7 Eylül için şunları söylüyordu; “6-7 Eylül de bir Özel Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı.”

ÖHD'NİN YAPISI

Özel Harp Dairesi'nin yapısı 'muhteşem örgütlenme'lere tamamen uygun: 1. Eğitim öğretim grubu; ideolojik eğitim ve sabotaj, tahrip, sorgulama, psikolojik savaş vb. konularda eğitim vermektedir. 2. Özel birlik; 55-60 kişilik iyi eğitim görmüş subay ve astsubaylardan oluşan birliklerdir. 3. Özel Şube: Kıbrıs işleri ile ilgilenen özel daire. 4. Harekat, Planlama ve Koordinasyon işleri; Üçüncü Şube. 5. İdari Şube; Çeşitli Seferberlik Tetkik Kurulu şubeleriyle haberleşme ve kripto adası.

Özel Harp Dairesi, 1994 yılında Özel Kuvvetler Birliği olarak adını değiştirmesine rağmen Türkiye'nin son 50 yılında meydana gelen karanlık ve provokatif eylemlerin perde arkasında olduğu iddiasıyla birçok defa gündeme geldi. Ancak bununla ilgili somut delillere hiç ulaşılamadı. Bu yapının sonraki yıllarda da Doğan Öz'den Uğur Mumcu'ya, Çetin Emeç'e kadar bir çok suikastın arkasında olduğunu tahmin etmek güç değil. Ancak bu eylemlerin hiçbiri şimdilik aydınlatamadı.

 

Siyasi irade ve toplumsal destek şart

Türkiye 2009'un son bir haftasını Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a yönelik suikast şüphesiyle gözaltına alınan iki asker ve ardından sivil savcı ve hakimin bu askerlerin görev yeri olan Seferberlik Tetkik Kurulu'nda (STK) yaptıkları incelemeyi tartışarak geçirdi. 2010'un ilk günlerinde bu tartışmaya devam ediyoruz. Ediyoruz çünkü, STK, bugüne kadar hiçbir sivilin giremediği hatta 1970'lerin sonun kadar ülkeyi yönetenlerin bile bilmediği bir gizli yapıydı. Gladio, kontrgerilla, derin devlet gibi tanımlamalar yapılıyor bu yapı için. Kabul etmek gerekiyor ki, burası bu dizide kısaca aktarmaya çalıştığımız Gladio'nun Türkiye ayağı.

Şimdi Türkiye, burada başlayan soruşturmanın sonuçlarını bekliyor. Avrupa Parlamentosu'nda 1990 yılında alınan kararla birçok ülke bu yapıyı tasfiye etmeye çalıştı ve birçoğu da bunu başardı. Ancak Türkiye'de aradan geçen 20 yılda henüz böyle bir girişim söz konusu olmadı. Son haftalarda yaşadıklarımız aslında Türkiye için Galdio'yu tasfiye etmek için yakaladığı 3. şans.

Bu şanslardan birini 1997'de yaşadığımız Susurluk kazası ve ardından çıkan gerçeklerle yakaladık. O günleri hatırlarsak, hazırlanan iki önemli rapor bu yapıyı aslında neredeyse afişe etmişti. İş siyasi iradeye ve hukuka kalmıştı. Başaramadık. Gerek Kutlu Savaş'ın hazırladığı Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporu gerekse Meclis Araştırma Komisyonu Raporu'nda ortaya çıkan tespitler, bu yapının üzerine gidilmesini zorunlu kılıyordu ama o zaman bu fırsat kullanılmadı.

İkinci şans 2007'yılında başlayan Ergenekon Davası'dır. Dava devam ettiği için bu şansın kullanılıp kullanmayacağını henüz bilmiyoruz ama şunu da kabul etmek gerekiyor ki süre uzadıkça hesaplaşma zorlaşıyor. Oysa Ergenekon Davası'nın iddianamelerine baktığımızda karşımıza çıkan yapılanmalar, eylem biçimleri İtalya'nın 1960'lardan 1980'lere kadar yaşadığı döneme çok benziyor.

Ve şimdi elimize başka bir şans daha geçti. Sivil hakim ve savcının içeride ve dışarıda karşılaştığı her türlü zorluğa rağmen STK'da bir süre daha incelemelerde bulunacak olması bizi umutlandırıyor. Bu şansın kullanılması, yani Gladio'nun tasfiyesinin, Avrupa'daki örneklerinde gördüğümüz gibi iki temel koşulu var. Siyasi irade ve toplumsal destek. İkisinin aynı anda olmaması bu tür yapıları cesaretlendirip yeniden hayat bulmalarına zemin hazırlıyor.

 

Doğan Öz'ü kim vurdu?

1976'dan sonra yaşanan cinayetleri soruşturan Savcı Doğan Öz doğru iz üzerindeyken 1978'de öldürüldü. Son yıllarda yaşanan olaylarların kontrgerilla ile ilişkisinden şüphelenen Savcı Öz, bir rapor hazırlayarak, Başbakanı Bülent Ecevit'e sundu. Raporda, “Kontrgerilla Genelkurmay Harp Dairesi'ne bağlıdır. Kontrgerilla il ve ilçelerde seferberlik iş-lemini yürüten kurum olarak askerlik şubelerince yönetilmektedir. Bu konuda en çok aşamalı eğitimden geçen astsubaylar kullanılmaktadır. Sivil güvenlik güçleri içinde ise MİT elemanları ve Birinci Şube görevlileri kullanılmaktadır” bilgileri yer aldı. Raporunda Öz, artan şiddet olaylarıyla darbenin hedeflendiğini; “Sıkıyönetimi çağırma, seçimle, olmazsa darbeyle iktidar olma, demokratik yaşama biçimini yok ederek halkı sömürme seçeneği tek seçenek durumuna getirilme çalışmasıdır yapılan” sözleriyle ifade etti. Savcı Öz, raporu Bülent Ecevit'e sunmasından iki ay sonra 24 Mart 1978'da saldırıya uğradı.

 

Ecevit'in haberi yok

ABD'nin bu kuruma verdiği yıllık 1 milyon dolar kesintiye uğrayınca, Genelkurmay Başkanı Semih Sancar, Başbakan Bülent Ecevit'in onayıyla örtülü ödenekten para isteyince Başbakan Ecevit bu dairenin varlığını öğrendi. Başbakan'ın bile haberdar olmadığı bu örgütün siyasi denetimi tabii ki söz konusu değildi. Başbakan bu yapılanmanın bir kontrgerilla örgütlenmesi olduğunu açıkladı. Kenan Evren'den bu yapının resmileştilmesini istediyse de başarılı olmadı. Ve 1977'den itribaren adım adım 12 Eylül Darbesi'ne giden süreç başladı. 1 Mayıs 1977 katliamı, Çorum, Maraş olayları, Ecevit'e düzenlenen suikast girişimi...

 

Gladio siyasileri de kullandı

Gladio sadece 1970'lerde değil kurulduğu günden itibaren Türkiye'yi siyaseten yönlendirdi. 27 Mayıs Darbesi'ni bu yapıdan bağımsız düşünmek mümkün değil. O kadar ki, bu yapı sadece siyasete yön vermekle kalmadı, bizzat yapının üyesi olanları milletvekili yaparak yasamanın içine girdi. Bu kurumun çeştli kademelerinde görev yapmış Kemal Yamak “Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler” anı kitabında; “Özel Harp Daire Başkanlığı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde birbirini hiç tanımayan kaç milletvekilinin bulunduğunu ve bunun sadece kendi partisine ait bir durum olmadığını, birisi söyleyiverseydi ne olurdu?” Yamak, Özel Harpçi olarak eğitilenlerin nasıl ve neden seçildiklerini de şöyle açıklıyor: “Aslında onlar milletvekilliği dönemlerinde değil, daha genç yaşlarda bölgesinde güvenilir, saygın, sözü geçen ve gerektiğinde halkıyla bütünleşerek, milleti ve vatanı için yapılacak mücadelede önder olabilecek niteliklere sahip oldukları için seçilmişlerdi. Milletvekili oluşları da bu seçimin doğruluğunu göstermiyor muydu?” (s. 461-462)

 

Son verirken

Bu bölümde Türkiye'de Gladio'nun faaliyetlerinden örgütün varlığına ilişkin bazı ipuçları sunmaya çalıştık. Bütün bu beyan ve ikrarlara rağmen Genelkurmay Başkanlığı 16 Ocak 2006 yılında şu açıklamayı yaptı; “Türkiye'de Özel Harp Dairesi 27 Eylül 1952 tarihinde 17 Sayılı ve Milli Savunma Yüksek Kurulu (Başbakan ve ilgili Bakanların imzalarıyla) onaylı kararı ile kurulan bu teşkilatımızın, kurulduğu tarihten bugüne kadar söz konusu yazı ve yorumlarda bahsi geçen karanlık olaylarla hiçbir kurumsal ilişkisi olmamıştır.” Herhalde bugün böyle bir şeye inanmamızı kimse beklemiyor Evet Avrupa ülkelerinde de Gladio tam olarak bitmiş değil. Ama orada siyasi irade bu tür yapıları denetim altına aldı.

Bu dizde de sık sık ifade etmeye çalıştığımız gibi Türkiye 20 yıl öncesinin İtalyası'na çok benziyor. Sadece olayları ile değil. Hesaplaşmanın benzeşmesi için de yol açıldı. İtalyan Savcı Felice Casson 1972'de başlayan bir patlamanın sonrasında başlayan soruşturmanın ucunu askeri istihbaratın arşivine kadar getirdi ve uzun uğraşlardan sonra bu arşive girdi. Girdiği arşiv doğru bir izdi ve siyasi irade de onun arkasında olunca birçok olay aydınlandı. Türkiye de şu anda STK'nın arşivlerine girerek Felice Casson izinde büyük bir adım attı. Şimdi oradan çıkacak her ipucunu takip etmek zorundayız. Evet Türkiye Gladio benzeri yapılarla Ergenekon ile başlayan yüzleşme sürecini STK'nın arşivlerine girerek yeni bir aşamaya taşıdı. Bundan sonrasında iki aktöre çok önemli görev düşüyor. Siyasi iktidara ve topluma. Siyasi iktidar hukukun arkasında durmalı, toplum her gün daha fazla şeffaflık ve demokrasi talep etmelidir. Çünkü demokratikleşme ve sivilleşmenin yolu buradan geçiyor. BİTTİ

Murat Aksoy/Yenişafak

Etiketler : , , , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.