Kanlı Ramazan
Askerin en iyi bildiği iş nedir?
Adam öldürmek.
En iyi askeri yönetim nasıl olur?
En fazla adam öldürmekle olur.
Örnek: Mısır ve Suriye.
Eskilerden: Saddam ve Kaddafi.
Arap rejimlerinde baskın kimlik, zulüm, ilkellik ve barbarlıktır. Mübarek Ramazan ayının son on gününe girilirken - ki, Ehl-i Sünnet ve Şia kaynaklarına göre kadir gecesinin ramazan ayının son on gününün içinde olması kuvvetle muhtemeldir - gasp edilmiş halk iradesinin iadesi için barışçıl gösteri yapan Müslüman halkın üzerine ateş edilerek 200 kişinin şehid edilmesi ve binlercesinin yaralanması, başka neyle izah edilebilir?
Abbasilerden sonra Araplar İslam öncesi yaşama hatta daha da kötüsüne dönmüş bir görüntü veriyorlar. Çünkü cahil insanın elinde modern silah olunca, cinayetin çapı da dehşet verici sınırlara ulaşıyor. Askeri darbe ile gelen Saddam'ın kendi halkına karşı modern silahlarla işlediği cinayetler, beşer tarihine kara lekeler halinde işlenmiştir.
Yine askeri bir darbe ile iktidarı ele geçiren Esed hanedanının kendi halkına karşı irtikab ettiği fecaatler iki yılı aşkındır devam etmektedir. Esed rejimi kadar seffak (kan akıtıcı), zalim, barbar, vahşi bir rejimin kaç tane örneği var beşer tarihinde?
Hakeza askeri darbe ile yönetimi ele geçiren Kaddafi'nin Libya'da işlediği cinayetler.
Cezayir'de FİS'e karşı yapılan askeri darbenin yol açtığı kıyımlarda unutulmadı.
Hepsi Arap ülkesi ve hepsinde askeri darbe ve arkasından kan, zulüm ve katliam. Arabistan ve diğer şeyhlik yönetimleri de sözü edilenlerden farklı değildir. Oralarda da halk, haklarının iadesi için meydanlara çıksa, aynı akıbeti paylaşmaktan kurtulamayacaktır.
Bütün bunlar, Arap rejimlerinin ve belirli ölçüde de Arap toplumlarının, takvim tarihi itibariyle 2013'te yaşıyor olmalarına karşın zihniyet ve icraat bakımından tarih öncesi cahiliye döneminin zihniyetini taşıyor olmalarındandır. Bir farkla ki, ellerinde modern silahlar vardır. Belirli ölçüde Arap toplumları dememin nedeni, bu cinayeti işleyenlerin de aynı toplumun bağrından çıkan insanlar olmasıdır. Adeviye Meydanında yüzlerce insan öldürülüp binlercesi yaralanırken Tahrir Meydanında sevinç gösterileri yapanlar vardı. Suriye'de ve Irak'ta o korkunç cinayetleri işleyenler, Araplardan başkası değildi, değildir. Irak'ta camilere, üstelik ramazan ayında bedenine bomba bağlayarak saldıranlar, Amerikalı değil, Arapların kendisidir. Bunlar başka kavimlere mensup insanlar değildir. O toplumların bağrından çıkmış insanlardır.
Sahi Amerika, Kanada, Avustralya ve Avrupa ülkeleri kendi halklarına karşı bu türden cinayetler işliyor mu? Batılılar diğer halklara karşı barbardır ama en azından kendi halklarına karşı barbarlık yapmıyorlar. Doğu devletlerinin çoğu özellikle de Arap rejimleri, başka halklara karşı koyun ama kendi halklarına karşı yırtıcı hayvanlardan daha aşağı bir derekede seyrediyorlar. Bu, üzücü bir gerçektir.
Mübarek ramazan ayında oruçlu insanları katletmek, doktorların müdahalesine mani olmak, ambulansları engellemek, camilere sığınmış kadın ve çocukları katletmek için camiyi kuşatmak başka nasıl yorumlanabilir?
Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, ordu ekonomide önemli pay sahibi ise ve siyaset üzerinde vesayet oluşturmuşsa, o ülke darbelerden kurtulamaz. Mısır'da olan budur. Ekonomi ordunun elinde ve siyaset ordunun vesayeti altında. Bu güç ve vesayet kırılmadan on kez seçim yapılsa ve seçimle gelen muktedir olmak istese, darbeyle indirilecektir. Mısır'da artık seçim çözüm olmaktan çıkmıştır. İhvan'ın haklı olarak yeni seçimi kabul etmemesi de bundandır. Özgür seçimin üzerinden bir yıl geçmedi ki, darbe oldu. Sorun vesayet sorunudur. Yeni seçimle askerin vesayetini kabul edecek birinin seçilmesi hedefleniyor. Dolayısıyla yeni seçim çözüm olmayacaktır. Çözüm, askerin siyasetten ve ekonomiden tasfiyesidir. İhvan bu yüzden direniyor ve uzlaşmaya yanaşmıyor. Sonuna kadar da haklıdır. Direnişin dışındaki tüm yollar, teslimiyete çıkar.
Direnişin devamı darbecileri en riskli yolu denemeye zorladı. Zira meydanların itiraz edenlerle dolup taşması, darbenin gayri meşruluğunun delilleri hükmündeydi. Darbeciler bu delilleri yok etmek, karartmak istedi ama delilleri yok etmek isterken arkalarında kendilerini ele veren kan izleri bıraktılar. İki yüz ölü, binlerce yaralı bıraktılar. Bu deliller, ileride onların yargılanmasında masaya yatırılacaktır.
Darbecilerin yaşadığı meşruiyet korkusu, onları kan akıtmaya itti. Korku kan akıtmaya, kan akıtılması da daha büyük korkulara yol açar. Korku ve kan, birbirini besleyerek çığ gibi büyüyebilir. Bu interaktif ilişkinin yakın ve uzak tarihte çok örnekleri vardır. Yakın örneği, seffak Esed'tir. Eski örnekleri Saddam ve Rıza Şah'tır.
Daha çok kan akmaması için İhvan'ın darbecilerin şartlarını kabul etmesi gerekir diyenler var. Seksen yıllık engellemeler baskılar, idamlar ve işkencelerden sonra seçimle iktidara gelen İhvan, hangi esasa göre bu dayatmacı şartları kabul etsin? Neden ve niçin kabul etsin? Daha çok kan akmaması için saldırganların ve gaspçıların mı geri adım atması gerekir yoksa haklı konumda olan İhvan'ın mı?
Darbeciler, bu katliamla İhvan'ı silah kullanmaya tahrik ve teşvik ediyor, zorluyor. Çünkü böylece İhvan'ı terörize edecek ve yeni bir Suriye örneği oluşturacaklar. Bu tahrike dayanmak doğrusu kolay değil. Eğer bu katliamlar devam ederse, İhvan'ın kontrolü kaybetme ihtimali de vardır. Suriye'de olduğu gibi aylarca barışçıl göstericilerin toplu kıyımdan geçirildiğini düşünün. Böyle bir kıyıma karşı herkes barışçıl gösteride kitleler halinde ölmeye ne kadar seyirci kalabilir? Zor bir iş. Çünkü Arap rejimleri barbardır. Suriye'de eğer halk silaha baş vurmasaydı, hiç kuşkusuz seffak Esed rejimi hiç tereddütsüz barışçıl gösteri yapan kitleleri yüz binlere varan rakamlarda öldürmeye devam edecekti. Bu tür rejimler, barışçıl göstericilere silahlı direnişçi muamelesi yapmaktan çekinmez, çekinmiyor.
İhvan sözcüsü Ahmet Arif, "Bizler barışçıl gösterilerden taviz vermeden, geri adım atmadan istediklerimizi alana kadar yolumuza devam edeceğiz" diyor. Umarız öyle olur. Öyle olması için karşılık vermeden yüz binlerce şehidi göze almaları gerekir. Gerçi karşılık verseler de sonuç aynı olacak. Elbette ki karşılık vermeden yüz binlerin öldürülmesi tarihi bir olay olur ve bu defa gerçek bir devrime yol açar ama silahsız insanların her gün katledilmesi karşısında herkesi kontrol etmek ne kadar mümkün olur?
Suriye örneği, Mısır'da potansiyel bir tehlikeye işaret ediyor. İnşallah ikinci bir fecaat orada yaşanmaz.
Bu mübarek ay dua ayıdır ama insan, Mısır'ın darbeci rejimine ve o rejime destek verenlere beddua etmekten kendini alamıyor.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.