1. YAZARLAR

  2. Zülfikar Furkan

  3. KALABALIKLAR İÇERİSİNDE DÜŞÜNEN İNSAN OLARAK KALABİLMEK
Zülfikar Furkan

Zülfikar Furkan

Yazarın Tüm Yazıları >

KALABALIKLAR İÇERİSİNDE DÜŞÜNEN İNSAN OLARAK KALABİLMEK

A+A-

 

İnsanlık tarihi boyunca toplumun çoğunluğunu etkileyen birçok siyasi ya da sosyal olay yaşandı. Bireyler ise bu etkiye maruz kaldığı dönemlerde ortak tepkilerine uygun davranışlar sergilemişleredir. Önce bireylere, ardından topluma sirayet eden bu toplumsal olay, iktidar değişikliği ya da bir salgının dünyaya yayılması olabilir. Sosyologların ve psikologların incelemelerine göre, birbirinden oldukça farklı olduğu zannedilen bu olaylar aslında kitlelerde aynı tepkimeye yol açıyor: Panik ve telaş.

Salgın hastalıklarla, siyasi ya da sosyal reformlarla kitlelerin nasıl başa çıktığını orta çağlardan bu yana yaşanan tecrübelerle incelemek mümkün. Son zamanlarda dünyayı etkisi altına alan Coronavirüs salgını, bu durumu bizzat gözlemleyebileceğimiz bir diğer olay olarak da zihinlerimize kazındı. İşte tam da salgının ülkemize ve dünyaya yayıldığı bu süreçte, bilgilenmemizin oldukça faydalı olacağı alan, kitle psikolojisidir. Çünkü artan bilgi kirliliği ya da endişe hali bireylerin zihnine bir salgın hastalık gibi hücum ediyor ve bireylerden ortak tepkiler yükseliyor.

Öncelikle Coronavirüs’ün insanlığı etkisi altına alan ve toplu ölümlere neden olan, ne ilk hastalık olduğunu ne de araştırmalara dayanarak son hastalık olacağını bilmemiz gerekiyor. Ortaçağ Avrupa’sında büyük yıkıma yol açan veba salgınında, nüfusunun üçte birinin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Dünya, I. Dünya Savaşı yıllarında da benzer şeyler yaşadı. Bu dönemde dünyayı sarsan tifüs, kolera ve ekonomik yetersizlikler birbiri ardına toplumları etkilemiştir. İnsanların büyük çoğunluğu bazı dönemlerde ekonominin çöküşü ile sağlıklı beslenememiş ve birçok hastalık nedeniyle vefat etmiş, ya da insan eliyle ortaya çıkan salgınlar topluma bulaşmış ve felaketlere yol açmıştır. Bu gerçeklere rağmen bu durumu idrak edemeyen milyonlarca insan yaşadığı korku, panik ve heyecanla istenilen rolü oynamaya zorlanmaktadır.

Son yıllarda ortaya çıkan ekonomik kriz ve salgın hastalıklar tüm insanlığı tekrar yok etme aşamasına getirmiş durumda. Bu ölümcül duruma rağmen krizi fırsata çevirme alışkanlığı ve vahşi kapitalizme aşık azınlık sınıf, kazanmak, daha çok kazanmak amacıyla kitle iletişim araçları ve diğer medya organları aracılığıyla istedikleri olumlu ya da olumsuz iklimi rahatlıkla kitlelere ulaştırmaktadır. Burada, kitle içerisinde yaşayan bireyin kendisi olarak bu duruma karşı durması veya muhakeme oluşturması zorlaşmaktadır. Kitlelere verilmek istenen mesaj elden ele dolaştırılarak tüm toplumu kuşatacak seviyeye getirilir. En ilkeli ve inançlı bireyler bile toplum içerisinde yalnız kalma korkusu, dışlanma, tecrit edilme, sahip olduğu mal ve imkânları yitirme, aç kalma, yarını görememe, sevdiklerini kaybetme ve diğer değişik korkularla verilen her direktifi kayıtsız şartsız yerine getirmeye başlar. Bireysel ilke, inanç, ideal vb. elde edilmiş tüm birikim yerle yeksan edilerek yediden yetmişe herkes verilen emri kayıtsız şartsız yerine getirme yarışı içerisine girmekte. birey olma vasfını kaybederek kalabalıklar içerisinde sürüklenmeye mahkûm olmaktadır. Zamanla şahsiyet yitirilerek istenilen her emri yerine getiren düşünemeyen,, akledemeyen ve sorgulamayan kalabalıklar, sürü haline getirilir.

Sürü ya da kitle kelimeleri sosyal bilimlerde, özellikle sosyal psikolojik analizlerde, sıkça kullanılan kelimeler arasında yer almaktadır. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre, “kitle” insan topluluğu anlamına gelmektedir. “Kalabalık” ise, çok sayıda insanın bir araya gelmesiyle oluşan insan topluluğu demektir. “Kitleler” bir araya gelerek “kalabalığı” oluşturmaktadırlar. Sürü ise, yönlendirilebilen insan topluluğu anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, sürü ya da kitle kelimeleri, bir tutam insandan oluşan gruplaşmayı ifade etmektedir. Sürü ya da kitle kavramları, benzer ya da aynı amaç için bir araya gelmiş, hatta örgütlenmiş insan topluluğunu ifade etmek için kullanılmaktadır.

 

“Bir kitleye bağlı bulunan bireyin durumu hemen hemen uyutulan bu kimsenin durumuna benzer. Artık hareketleri bilinçli değildir. Bu kimsede, uyutulan şahısta olduğu gibi, bazı melekeler yıkılmış olduğu halde, diğerleri son derecede harekete geçirilmiştir. Yapılacak bir telkinin etkisi o kimseyi karşı konulamaz bir coşkunlukla bazı işlere sürükleyebilir. Kitlelerdeki coşkunluk, uyutulan kimsedekinden daha fazladır, çünkü ‘telkin bütün bireyler için aynı olduğundan birbiri üzerine karşılıklı etkiler coşkunluğu arttırır. Bir kitlenin, telkine karşı direnecek derecede güçlü kişiliğe malik fertleri, sayıca pek azdır ve genel akım onları sürükler. Olsa olsa bu güçlü kişilikler başka bir telkin ile bir çevirme, bir yönlendirme hareketinde bulunabilirler. Güzel bir kelime, tam yerinde uyandırılan bir etki, bir hayal, bazı defa kitleleri vahşice ve kanlı fiillerden geri çevirir…

Bu özellikleri taşıyan insan artık kendisi değildir, iradesi kendisine rehber olmaktan çıkmış bir robot haline gelmiştir. Bu durumda bir kitleye bağlı olması yüzünden insan, uygarlık merdiveninden birçok basamak aşağı iner. Yalnız bulunduğu zaman terbiyeli, aydın bir kimse iken, kitle halinde ise içgüdüleriyle hareket eden bir yaratık, bir vahşi olmuştur. Artık ilkel bir adamın davranışına, şiddetine, merhametsizliğine, heyecanlarına ve kahramanlıklarına sahiptir. Kelimelerle, tasvirlerle kolay etkilenmek, en açık çıkarlarını ayakaltına alabilecek hareketlere sürüklenebilmek yönleriyle de, kitleye bağlı olan bireyler ilkel insanlara yaklaşırlar. Kitle içindeki birey, rüzgârın istediği gibi kaldırdığı kum taneleri arasında, bir tek kum tanesi gibidir...

Kitle halinde bulunan kimse yalnız yaptığı işler açısından benliğinden ayrılmaz. Bütün kişiliğini kaybetmezden önce, bu kimsenin düşünceleri, duyguları, cimriyi cömerde, inkârcıyı inanana, namusluyu namussuza, korkağı kahramana çevirecek derecede değişmeye uğramıştır. Meşhur 4 Ağustos 1789 gecesi sırasında ve bir heyecan anında bütün haklarından vazgeçtiklerine dair asiller tarafından verilen oylar, eğer onlardan ayrı ayrı istenmiş olsaydı, hiç birisi tarafından kabul edilmeyecekti. Bu gözlemlerden çıkan sonuçlara göre, kitle münferit insanların aşağısındadırlar. Fakat duygular ve bu duyguların davet ettiği hareketler bakımından kitleler durum ve şartlara göre ya daha iyi veya daha fena olurlar. Her şey onlara yapılan telkinlerin çeşidi ve tarzına bağlıdır. Gerçek olarak kalabalıklar çoğu defa cinayet işlerler, fakat çoğu zaman da kahraman olurlar. Bir inancın veya bir düşüncenin zaferi için kolayca canlarını fedaya kadar gidebilirler, şan ve şeref için heyecana getirilirler ve 93 te Haçlı seferlerinde olduğu gibi insanlar vatan topraklarını savunmak veya bir ilahın mezarını tekrar ele geçirmek için, ekmeksiz ve silahsız olarak bile harekete getirilebilir, savaşa sürüklenebilirler. Elbette bu kahramanlıklar biraz bilinçsizdir, fakat tarih böyle kahramanlıklarla yapılır. Eğer ulusların alacak hesabına yalnız soğukkanlılıkla düşünülmüş büyük işler konulmak gerekseydi, dünya tarihinin kaydedildiği yıllıklar, bu büyük işlerden pek az şey kaydederdi…”

Toplum ve kitle psikolojisi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Fransız sosyolog ve antropolog Gustave Le Bon’ un, Kitle Psikolojisi adlı eserinde yukarıdaki ifadeleri okurken toplum içerisinde kendi ilkeleri ile yaşamaya çalışan kişilerin kitleler ve iletişim araçları ile nasıl manipüle edildiklerini daha iyi anlama imkânı elde etmiş oluruz.

Bireyin tek başınayken sergileyemeyeceği davranışları kalabalıklar içerisindeyken çok rahat bir şekilde sergilemesi kitlenin cezbedici gücünde aramak gerekir. Gustave Le Bon, kalabalıklar içinde kişinin heyecan ve coşkularının gruba yayıldığına işaret ediyor. Bir kişi bir şey yaptığında, herkes aynısını yapmak eğilimindedir. Olağan durumlarda, yapılan şeyin diğerlerinin büyük çoğunluğu için kabul edilemez bile olsa bu böyledir.

Yaşanılan her türlü ekonomik, sosyal, siyasal ya da insan türünü yok etmeye dönük salgın hastalık, virüs, vb. ne olursa olsun her durumda bu şeylerin yaşamın doğal akışı içerisinde gerçekleşmiş ve gerçekleşen olağan şeyler olduğu gerçeğini akıldan çıkarmamamız gerekir. İçerisinde bulunduğumuz durum ne kadar kaotik olursa olsun, çözüme yönelik azmimizi hiçbir zaman kaybetmemek zorundayız. Kalabalıkların yüzeysel cezbedici gücü ve cazibesi bizi ilkelerimizden uzaklaştırmamalıdır.

Birilerine yaranmak veya egemenlerin gücü karşısında kendimizi koruma adına ilkelerimizden ve doğrularımızdan sapmadan Tevhit inancını hâkim kılmalıyız. Boyun eğilecek, umut bağlanacak, itaat edilecek tek güç olarak Allah’ı görmeden de bu handikaptan çıkmamız mümkün görünmüyor. Hayatın tekdüze bir süreçten ibaret olmadığını inişli çıkışlı bir yol olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Bizim gibi yaratılanlar ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar Allah’ın gücü yanında hiçbir şey ifade etmezler.

Yukarıda bahsettiğimiz tarihsel olaylar ile Kur’an Kıssaları bu konuda en iyi örnekler olarak önümüzde durmaktadır. Taştan yontulmuş olağanüstü mimari eserler ortaya çıkaran çağın öncü gücü Semud kavminin bir sarsıntı ile yerle bir olduğunu unutmamalıyız. Yine dünya hayatının hemen bütün nimetlerine sahip olan Âd kavminin yüksek tepelere, sonsuza kadar kalacaklarını düşündükleri köşkler ve yüksek binalar inşa ediyorlardı.

Bunu da bir ihtiyaçtan dolayı değil, sırf gösteriş ve debdebe duygusuyla yapıyorlardı. Zevk ve safa içinde iyice azgınlaşan Âd kavmi insanlara da baskı kurmaya, zulmetmeye başlamıştı. Maddi güç ve varlıklarını her şeyin üstünde gören Âd kavmi, “Bizden daha güçlü kim var?” diyerek yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamışlardı. Yokoluşları olağan bir tabiat olayı ile gerçekleşmiştir.

Bu hakikatler ışığında, kalabalıklar içerisinde düşünen bir insan olarak kalıp, inanç ve ilkelerimiz doğrultusunda gerçeğin temsilcileri olma yolunda mücadele etmekten geri durmamalıyız. İçerisinde bulunduğumuz şartlar ne olursa olsun eninde sonunda bitmeye mahkûmdur. Doğruluk yolunda tek başımıza kalsak da bunları öncelikle zihnimize sonra da yakın çevremize kavratmak zorundayız. Akıbet her zaman tevhid yolunda olanlarındır.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.