1. YAZARLAR

  2. Cihan AKTAŞ

  3. Kabataş körleşmesi
Cihan AKTAŞ

Cihan AKTAŞ

Yazarın Tüm Yazıları >

Kabataş körleşmesi

A+A-

Bir kadın tacize uğradığında niye susmayı tercih eder? ZD’nin başına gelenlerin tartışılma biçimi bu soruya cevaplar sunmaya devam ediyor. Özlem Yağız Facebook sayfasında Kabataş tacizine inanmayanların bu konudaki şüphelerini nasıl saldırgan bir dille ortaya koyduğunu özetlemiş; okurken yüzünüz kızarıyor.

Radikal’in ZD’nin uğradığını dile getirdiği tacizi sunma biçimi bir fikir verebilir. Kanıtlanması kolay olmayan iddianın işte böyle taciz kurbanının iffetini hedef alan yorumlara açılarak neredeyse bir ömür boyu sürecek bir baskı oluşturması işten değildir. Tacize maruz kalan kadınlar bunu bilir ve susarlar, çoğu kez de birbirlerine susmayı telkin ederler.

Yaprak Zihnioğlu’nun Serbestiyet’teki ilk yazısının başlığı bir hayli açıklayıcı: “Tacizin belgesi kadınların yüzünde yazılıdır”

ZD’nin yaşadığı tacizin bu denli konuşulması kendi talepiyle gerçekleşmiş değil.  Nitekim yaşadığını beyana mecbur kaldığı taciz büyük bir siyasal tartışmanın odağına yerleştirdi ZD’yi. Hükümetin  yaklaşımlarını savunan gazeteci ve yazarlar aylardır, onun yaşadıklarını ayrıntılarıyla sunarak Gezi olaylarının –camiye ayakkabıyla girildiği ve içki içtiği iddialarıyla birlikte- nasıl da bir komplonun/komploların eseri olduğu  görüşlerini  ispatlamaya çalışıyor. Gezi’den itibaren benzeri konularda kuşku biriktirmiş ve mağdur edilmiş kimi kesimler ise hükümet muhaliflerinin de katılımıyla bu tacizin asla gerçekleşmediği ya da anlatıldığı şekliyle vuku bulmadığını savunuyor.

 Kabataş tacizi, mütedeyyin kesimle laik kesim arasında en az on yıldan beri süren birbirini anlamaya dönük söyleşiler hiç gerçekleşmemiş gibi,  bir kutuplaşma üzerinden var ya da yok sayılıyor.

Kimileri,  bir şekilde Başbakan’a yakın olmasının kuşkusuyla ZD’nin uğradığını beyan ettiği tacizi sorgu sual altına almayı bir hak veya vazife sayıyor. Çokları, “bizim uğradığımız tacizleri niye görmedi Başbakan!” diyerek, Kabataş tacizinin bir yalan veya önemsiz bir “başa gelen” olduğunu düşünmeyi yeğliyor. Kabataş tacizi, uzun yıllar boyunca örnekler üzerinden sürdürülen tartışmayla güçlükle asgari bir uzlaşma sağlanılan “kadının beyanı esastır” tespitinin yıpratılmasına sebep oldu.  Bunun ceremesini de taciz mağduru ve kendini savunma, saklama konusunda güçsüz mustazaf kadınlar çekecek.  

***

“Sizce Kabataş’ta ne oldu?” Orada değilsem, nasıl bilebilirim? Madem ki “görsel destekli saldırılar” zamanındayız, bir de haktan hakikatten söz ediyorsak, önümüze sürülen her sahne konusunda işimize geldiği gibi inanmak yerine kılı kırk yarmamız gerekmez mi… Elias  Canetti’nin “Körleşme”sinde tasvir ettiği “dünyasız kafa”ları ile “kafasız dünya”ları, her inanç ve ideolojiden insanı tehdit ediyor.

Körleşme,  gerçek anlamda yaşananlar ile insan muhayyilesinin kurduğu dünya arasındaki sınırı, kendine düşman kesilmiş dış dünya ile kendi eseri, sığındığı âlem arasındaki farkın sebep olduğu göz kamaşması veya algı karmaşasını ustalıkla kurcalayan bir başyapıt.

Feyza Akınerdem’in Twitter’da dile getirdiği gibi: “Kabataş'ı çok gerçekdışı bir hikaye bulmanın, başını örten kadınlara karşı şiddeti ve nefreti hiç görmemiş olmakla ilgili bir tarafı var.”

 Karşı kampta sayılan kadınları hedef alan cinsel içerikli kurgular tarafgirliğin nasıl da bayağılaşmaya ve insaftan yoksunlaşmaya açık olduğunun bir göstergesi. Taciz kurbanını başörtülü-başörtüsüz diye ayırmak zaten çok yakışıksız, çirkin. Tacizin siyasi baskı mizanseni olarak kullanılması ise endişe verici.

Ne tuhaf: Şimdilerde taciz iddialarında hemen her zaman “kadının beyanı esastır” diye düşünmüş kimi kesimler kuşku ve suçlama hali yansıtırken, tersine, hiç de kadınının beyanını esas almaya meyilli gözükmeyenler, tersi bir yaklaşımı savunabiliyor.   Başbakan Erdoğan “Benim başörtülü bacım…” diye gündemine aldığı için kimileri ZD’nin beyanını dilediği gibi yorumlama hakkına sahip olabilir sanki!  Ne insaf var ne adalet, ne bir bebeğin uğramış olması mümkün hırpalanması önemli görünüyor ne de genç bir kadının önünde uzanan hayatındaki silinmeyecek izler. Varsa yoksa kendi tartışmasız doğrularımızın kanıtlarını acilen yakalayıp haklılık hanemize kaydetmeye sevk eden tarafgirliğimizin dökümleri!  Yanılgı hiç ummadığımız bir yerde yakalar bizi oysa. Her taciz vakası biriciktir, yaşayanla ilgilidir. Abartılı ifadelerin ise o yaşanan anlardaki dehşetle ilgisi var.

***

Kutuplaştırma siyasetini sevmediğimi bin defa yazdığım halde kimi okuyucular bana hangi sebeple, “orada taciz yok ama 7 can gitti!” diye yazıyor acaba? Gezi olayları sırasında polis şiddetini kınadığım için yirmi yıllık gazeteci arkadaşımdan “Gezicilerden ödül mü bekliyorsun!” sorusunu duyan ben değilmişim gibi!

Herkesin tek tek seçilmiş resimler üzerinden kendi acısının gerçekliğine gömüldüğü bu girdaptan nasıl kurtulacağız? Medya/sosyal medya bu denli faal, yine de çoğunluk kendi gerçeğinin fanatiği. Birkaç gün önce Dünya Bülteni sitesinde  izlediğim  Youtube'a yüklenmiş "Bir kez daha düşün" başlıklı bir video, önyargının nasıl da görüşü yanıltabileceğini ortaya koyuyor. Avrupa’nın bir ülkesinde küçük çocuğuyla sokakta ilerleyen bir kadın hemen yakınlarında medyanın yaydığı “terörist Müslüman” imajına sahip görünen bir adamı gördüğünde korkuya kapılıyor.  Gözüne ilişen polisler korkusunu güçlendiriyor. Oysa polisin peşinde olduğu, kalabalıklarda kaybolması mümkün “normal” görüntüye sahip herhangi biridir.

http://www.dunyabulteni.net/gunun-haberleri/289695/muslumanlara-karsi-onyarginin-geldigi-nokta-video

Kabataş tacizinde gerçekte ne olduğu sorusuna cevap aramak yerine,   önyargı birikimi üzerinden politik durum tahkimine yoğunlaşıyor zihinler.  Üste bir şey koymayla kimse ilgilenmiyor. Kabataş tacizinde olayın kendisi yok artık, çeşitlenen tarafların seçilmiş malzemelerle kendi bakış açılarını muhkemleştirmeye çalıştığı "olaylar" var.  “ZD”  dediğinizde, karşı kamptan tacize uğramış bir isim çıkarılıyor karşınıza ya da bir Gezi kurbanı. Ben elbette Başbakan Erdoğan'ın ve hükümet üyelerinin ZD ile olduğu kadar Berkin Elvan gibi Gezi eylemleri kurbanlarıyla ve eylemlerde evladını yitirmiş yaslı ailelerle ilgilenmesini isterdim. 

Canetti’nin  “Körleşme” ile kurcaladığı seçilmiş gerçekliklerin güdümlü dünyaları ufkumuzu kapatmaya devam ediyor. Vahim bir durumu eleştirdiğinizde diğerini görmemekle sizi suçlamış olan keşke bütün acı sahneleri hakkaniyetli bir şekilde görmenin örnekliğini sunabilse…  Herkes diğerinin yaşadığı tacizi tam zamanında fark edebilse, kendi başımıza gelenin ifadesinde daha güvenli olurduk kuşkusuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.