1. YAZARLAR

  2. Hasan Şerefoğlu

  3. İslam Toplumlarında Asabiyet Çıkmazı
Hasan Şerefoğlu

Hasan Şerefoğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

İslam Toplumlarında Asabiyet Çıkmazı

A+A-


                Doktrinde, Asabiyetçilik (ırkçılık); bir ırkın biyolojik ve yönetsel olarak, diğer ırklardan üstün olduğuna ve ötekileri yönetme hakkına sahip olduklarına kanaat getirilen değerler manzumesi olarak kabul edilse de, uygulamada kan bağının yanında çeşitli fikri, ideolojik, coğrafi, mezhebi ve dinsel baskı ve ayrıcalık ta asabiyetin yan şubelerini oluşturmaktadır.
 

İslam toplumları, asabiyet duygularından ötürü, günümüzde varlığını tehdit edecek boyutta derin krizlerle yüz yüzedir. İslam coğrafyasını dizayn eden o günkü emperyal güç, özelikle sınırları çizerken kavmi çatışmaları körükleyecek, milli duyguları yükseltecek, mezhepsel ayrışımı artıracak fikirsel alt yapıyı da oluşturmuştur. İslam coğrafyasının bu günkü içler acısı durumunun bundan kaynaklandığı bir gerçek.
 

Halbuki İslam, Arap toplumlarında İslam'la birlikte "kabile kardeşliği, hısım birlikteliği" kavramının yerine "din kardeşliği" kavramını yerleştirmiştir.
Bu konuda Kuran-ı Kerim’de yüce Rabbimiz söyle buyurmaktadır. "Allah'a ve ahiret gününe imanda sebat eden hiçbir kavmin Allah'a ve Resulüne muhalefet eden kimselerle velev ki onlar, bunların babaları, ya oğulları, ya biraderleri, yahut soy sopları olsunlar- dostlaştıklarını göremezsin." (Mücadele 22)

 

“Ey iman edenler, babalarınızı ve kardeşlerinizi eğer küfrü imana tercih etmişlerse dost edinmeyin! Sizden kim onları dost edinirse işte onlar, zalimlerin ta kendisidir.” (Tevbe 23)
Yine Hz Peygamber (a.s) "Bir kimsenin kavmine zulümde yardım etmesidir." şeklinde tanımladığı asabiyeti şiddetle men ederek "İnsanları bir asabiyet için toplanmağa çağıran, bir asabiyet için savaşan ve asabiyet uğrunda ölen bizden değildir. " buyurmuştur. (Ebu Davud, Edeb, 112)

 

Asabiyet duygusuna kapılanların İslam ve Allah nazarındaki durumlarını en güzel bir biçimde dile getiren ve Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Allah cahiliyetten kalma bir duygu olan babalar ve atalarla övünmeyi yasaklamıştır. Bu atalar ister mü'min ve muttakî, ister facir ve günahkar olsun fark etmez. Siz Adem'in neslindensiniz ve Adem de topraktan yaratılmıştır. Sizden kavimlerle övünen bir kimse olmasın (kavimlerinizle övünmeyesiniz). Atalarla övünenler Cehennem kömürlerinden bir kömürdürler. Onların bu hali Allah nazarında burnuyla pislik yuvarlayan pislik böceğinden daha kötüdür. " (Ebu Davud, Edeb, 112)
 

İmam Cafer Sadık’ın naklettiği bir başka hadiste "Hz Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Kimin kalbinde bir-hardal tanesi kadar olsun asabiyet (tarafgirlik, ırkçılık) varsa, Allah onu kıyamet günü cahiliye Araplarıyla bir arada haşr edecektir." (Kafi, C. 2., Kitabu 1-İman ve'1-Küfr, Babu'l-Asabiye)
 

Yine Cün deb İbnu Abdillah’tan nakl edilen bir hadiste, Resulullah (a.s) buyurdular ki: "Kim ummiyye (gayesi islam olmayan) bir bayrak altında bir asabiyete çağırırken veya bir asabiyete yardım ederken öldürülürce onun ölümü, cahiliye ölümü üzeredir." (Müslim, İmaret 57)
Bakınız melekler bile şeytanın kendilerinden olduğunu sanıyorlardı ama yaratılış bakımından şeytan onlardan farklıydı. Şeytan, yaratılışındaki farklılığı üstünlük sayarak asabiyetini açığa vurdu; "Beni ateşten yarattın, Âdem’i çamurdan…” dedi ve helak oldu. 

 

Ünlü İslam alimi, tarihçi ve sosyolog ibn Haldun'a göre asabiyet, "herkesin nesebine ve asabiyetine (aslına) bağlılığıdır. Allah'ın kullarının kalplerine yerleştirdiği, soyundan geldiklerine ve yakınlarına şefkat ve bağlılık tabiatlarında vardır. Bunun sayesinde dayanışma ve yardımlaşma olur demiştir.
Haldun’a göre iki tür asabiyet vardır: 
1)-Nesep, şecere (soy) asabiyeti 
2)-Sebep, kazanılan ve edinilen asabiyet. 
Birincisinde aynı soydan gelmek, kavmiyet ve kandaş olmak kaçınılmaz bir şart olduğu halde, sebep asabiyetinde böyle bir şart aranmaz. İbn Haldun'a göre nesep asabiyeti ilkel toplumlarda ve badevilerde yaygın iken, sebep asabiyeti daha çok hadari-medeni toplumlarda görülür. (Mukaddime I. 125)

 

İbn Haldun her ne kadar umran (medeniyet birleştiriciliği)kavramıyla, “tebliğ ve irşat faaliyetleri asabiyete dayanmadan tamamlanamaz. Hatta peygamberlerin başarıya ulaşmalarında da asabiyetin büyük bir rolü vardır. Zira toplumlarda ortaya çıkan sosyal değişmelere karşı tabii bir mukavemet ve muhalefet mevcut olduğundan peygamber bunu kıracak kadar asabiyet sahibi güçlü bir kabileden değilse, şüphesiz zor durumlarda kalacaktır. Nitekim Hz. Peygamber (a.s.): "Allah, bir peygamberi, sadece kavminin metin ve bahadır (şerefli ve güçlü) taifesinden gönderir" buyurmuştur. Bundan dolayıdır ki, peygamberler en şerefli kabilelerden gelmişlerdir…” fikrini savunsa da asabiyetin günümüzdeki fonksiyonu birliktelikten ziyade firaklaşmayı sağlayan farklı bir mecrada seyir etmektedir.
 

Yine ibn Haldun'a göre “İslam, asabiyetin zararından çok faydasını görmüştür. Asabiyet, grup hissi, hizip duygusu, cemaat dayanışması, belli grup üyelerini birbirine bağlayan manevi rabıta, birlik şuuru gibi şekillerde görülmesi halinde çok daha geniş uygulama alanları bulunabilmekte, milli topluluklara bağlı kalmamaktadır. Mesela, belirli din, mezhep ve ideolojilere bağlı olan fertler, asabiyet bağı ile birbirine bağlanarak, diğer din, mezhep ve ideoloji sahiplerine karşı birbiriyle bütünleşmiş bir toplum olarak ortaya çıkmakta, asabiyet şuuru ile varlıklarını devam ettirmektedirler. Bu sebeple asabiyeti, sadece kavmi tesanüt olarak değil, aynı zamanda ideoloji ve din tesanüdü(dayanışma, birliktelik) şeklinde görmek gerekir. Yoksa kavmiyetçilik ya da onun izlerini taşıma düşüncesi İslam'da kesinlikle yasaklanmıştı….”
 

Ama ibn Haldun’un sebep asabiyetinin yararları olarak ifade ettiği din, mezhep, ideoloji ve toprak birlikteliği, ölçüsü aşıldığında fırkalaşmayı sağlayarak, ötekileştirmeyi ortaya çıkarmıştır. Vatan kavramının kutsallaştırılması, mezhepçi tutumun derinleşmesi, düşünsel kamplaşmanın altında “sebep asabiyeti” duygusunun yattığı bir hakikat. 
İbn Haldun’un; asabiyetin, birlikteliklerin oluşmasına katkısına dair tezi elbette doğru bir yaklaşımdır. Lakin, oluşan bu birlikteliklerin daha sonra kendi dışındakileri ötekileştirip çatışma ortamı oluşturduğu su götürmez bir gerçektir. Örneğin Avrupa’da; ihtilal sonrası (1789 yılında Fransa’da gerçekleşen ihtilalin dünyamıza kazandırdığı yeni fikirlerden birisi de milliyetçilik akımıdır) sınır savaşların yanında Slav, Latin ve Cermen ırklarının ayrışımına tanık olmuştur.
Özellikle bu akımla birlikte genelde Avrupa’da, özelde de Ortadoğu’da asabiyete dayalı cereyanlar, o günkü sınır çizicilerinin teşvikiyle sıkça olmuş, Allah'ın nizamı ve İslâm kardeşliği unutularak asabiyete dayalı devletler kurulmuştur. Asabiyet, dinin bağlarını gevşetmiş, yerine aşiret, kabile, mezhep ve kavim temellerine dayanan devletler kurulmuştur. 

 

Osmanlı coğrafyasında boşalan yerlere milli devletler kuruldu; fakat farklı milliyete sahip halkları bizden olmadıkları için inkâr ettik. Örneğin “Dün Kürt yoktur; dağ Türkleri vardır”. asabiyesinden, bu gün Kürtlerin kendi dilleri, örf ve adetlerine ılımlı yaklaşıma gelmekle birlikte, hala Kürtleri tam manasıyla içimize sindirmiş değiliz. Bu ülkeyi ortak düşmana karşı birlikte savunduğumuzu ve kurduğumuzu gerçek manada kabullenmiş değiliz. Bu yüzden bu coğrafyada sürekli sorun yaşandı ve yaşanacağa benziyor.
İslam toplumlarını bir arada tutan tutkal ve onları birbirlerine bağlayan bağ İslam’dır. Dini hassasiyetler zayıflayıp; nitelikli birliğin unsuru olan akidevi bağ yok olmaya yüz tuttuğunda toplumun, sorunları ırki, mezhebi ve fikri kutuplaşmayla çözümlenmesi şöyle dursun var olan sorunların daha da derinleştirmiştir. O halde,  sorun tutkalın(ümmetin) zayıflama sorunudur.
İslam âlemini fırkalaştıran ırk, mezhep ve toplumsal sınıf taassubu Müslümanları bir felaketin girdabına doğru sürüklemektedir. Bu gidişi önce durdurmak ve daha sonra da tersine çevirmek üzere hal yolları aramak, İslam toplumunun varlığı açısından son derece hayati öneme haizdir. Bu minvalde yapılması gereken ilk icraat topluma kaos yaşatan, onu uçurumun kenarına sürükleyen asabiyet taassubunu doğru tespit etmek, ırkçılığı üreten saikleri İslami yöntemle yok etmektir. 
 Ve Selam…

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum