1. YAZARLAR

  2. Yavuz Yılmaz

  3. İSLAM DÜNYASINDA DEĞİŞİM VE MODERNLEŞME
Yavuz Yılmaz

Yavuz Yılmaz

Analiz
Yazarın Tüm Yazıları >

İSLAM DÜNYASINDA DEĞİŞİM VE MODERNLEŞME

A+A-

           

İslam dünyasında Modernleşmenin nasıl bir seyir izlediği sosyolojinin en önemli sorun alanlarından biridir. Batı Modernleşmesinin kökenlerinin neler olduğu, nasıl bir seyir izlediği ve ne gibi sonuçlar doğurduğu üzerine çok sayıda bilimsel araştırma yapılmıştır. Oysa aynı süreçlerin İslam dünyasında nasıl bir seyir izlediği üzerine yeteri kadar araştırma yapılmamıştır. Bir diğer önemli bir sorunda Modernleşmenin tek bir doğrultuda mı gerçekleştiği sorunudur. Eğer Batı dışı modernleşme süreçleri varsa, nasıl bir seyir izlediği de incelenmelidir.

Sosyolog Kadir Canatan’ın kaleme aldığı “Müslüman Dünyada Toplumsal Değişme” adlı çalışma, İslam ve Batı dünyasındaki Modernleşme süreçlerini analiz ediyor.

Kuşkusuz değişim dediğimiz süreç önü alınamaz bir süreçtir. Bu konuda kadim Yunan düşüncesinden beri sayısız teori ortaya atılmıştır. İbn Haldun’dan beri değişimi anlamaya çalışan çok sayıda model ortaya konmuştur.

                 Toplumsal değişmeyi anlatan modeller;

1-Organizmacı modeller,

2- Evrimci modeller,

3- Diyalektik modeller ( Kadir Canatan, Müslüman Dünyada Toplumsal Değişme, Mana yayınları) olmak üzere üçe ayrılır.

Organizmacı modellerin kökenleri İbn Haldun’a kadar geri götürülen determinist modellerdir. Evrimci modeller ise 18 ve 19.yüzyıla ait sürekli iyiye doğru gelişimi esas alan modellerdir. Darwinci anlayıştan beslenen bu modellerin en belirgin örneği Auguste Comte’un “Üç Hal Kanunu” adlı kavramsallaştırmasıdır. Diyalektik yöntemin en önemli örneği ise Karl Marks’ın “Diyalektik Materyalizmi”dir.

Medeniyet ve şehirleşme arasında kaçınılmaz bir ilişki vardır. Çünkü şehirleşen toplumlar ancak medenileşme seviyesine ulaşabilmişlerdir. İslam medeniyetinin doğuşuna temel oluşturan Mekke, bu bakımdan merkezi bir rol oynamıştır. “Kur’an Mekke’yi ‘Şehirlerin Anası’ olarak tanımlaması kanaatimizce iki şeye işaret edebilir. Bir Mekke, şehirlerin ilki, başlangıcı ve çekirdeğidir. İki; Mekke, metropol( anakent) hükmünde bir şehirdir. Her iki anlamlandırma da Mekke’nin eşsiz konumuna uygun düşüyor. Çünkü ilk ev olarak Kabe’nin orada kurulmuş olması, mantıken bunun çevresinde bir yerleşim yeri kurulduğuna da işaret eder.”(Kadir Canatan, Müslüman Dünyada Toplumsal Değişme)

Kuşkusuz şehir ve kent kavramını birbirinden ayırarak analiz etmek gerekir.  Geleneksel şehirlerin dini bir arka planı vardır. “Bu husus, geleneksel şehir ile modern-seküler kent’i birbirinden ayıran en önemli noktadır. Geleneksel şehir, yerleşim plan ve çizelgelerinde mabedin merkezde olduğu dini bir kimlik taşırken, modern kent; her türü metafizik duyuş ve düşünüşü dışlayan tümüyle özerk, seküler –dünyevi bir mekandan başka bir şey değildir.”( Kadir Canatan, Müslüman Dünyada Toplumsal Değişme)

Medeniyetin geliştiği, Ortadoğu’da şehirler, dini bir karakter gösterir. Şehirleşme niçin zorunlu hale gelmiştir?” sorusunu analiz eden İslam düşünürü İbn Haldun konuyu şöyle analiz ediyor: “…devletin şehirleşmeyi teşvik etmesinin ve varolan şehirleri ele geçirmek istemesinin bazı temel nedenleri vardır. Bunlardan ilki savunma gereksinimidir. Devlet, kendini yıkacak güçlere karşı savunma yapabilmek için emniyetli bir merkez seçer. Bu emniyetli merkezler çoğu kez kalelerle korunmuş şehirlerdir. İkinci neden, sosyal yaşamın eksikliklerini gidermek ve bayındırlığı geliştirmektir. Çünkü yerleşik yaşam, göçebe yaşamından farklı bir temel gerektirmektedir. “( Kadir Canatan, Müslüman Dünyada Toplumsal Değişme)

Kuşkusuz İbn Haldun, İslam toplumlarının göçebelikten yerleşik hayata geçmeleriyle ve bunun sonucunda kurdukları şehirlerin büyük bir dönüşüm gerçekleştirdiklerine işaret eder.

İslam’ın ilk dönemlerinde şehirleşmede dönüm nokrası Medine’nin kurulmasıdır. İslam’dan önce Yesrib adını taşıyan yerleşim bölgesinin Medine’ye dönüşmesinin hiç kuşkusuz sosyolojik sonuçları olmuştur. Medine’nin bir şehir olarak kurulmasının Hz. Peygamberin gerçekleştirdiği Hicret ve bunun sonucunda yerleşik halklarla kurduğu sosyal ve siyasal sistemin büyük katkısı olmuştur.

Hz. Peygamberin Medine’ye geldikten sonra oluşturduğu siyasal anlayışın çerçevesini çizen “Medine Vesikası” bir şehrin kuruluğundaki siyasal alt yapıya işaret eder.

İslam dünyasında Medine ile başlayan şehirleşme, 10. Yüzyılda büyük şehir merkezlerinin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Moğollarla başlayan çöküş döneminde birçok İslam şehri tahrip edilmiştir. İbn Haldun bu süreci sosyolojik anlamda şu şekilde analiz eder: “…bedevi toplulukların karşısında medeni toplumların durumu, evcil hayvanlar karşısında yırtıcı vahşi hayvanların durumuna benziyordu. Tarih boyunca göçebe topluluklar, yerleşik medeni topluluklara baş eğdirmişlerdir. Bu çöküşün peşinden yükselen Selçuklu ve Osmanlı tecrübesi, yeni bir dönemin kapılarını açmıştır.

 Şehirleşmenin ikinci büyük dönüşümü, modernleşme aşamasında olmuştur. İlk büyük dönüşümde etken rol oynayan Müslümanlar Modernleşme döneminin pasif aktörleri durumundadır.

Acaba Modernleşme ile Batılılaşma arasında nasıl bir ilişki vardır? Kadir Canatan bu ilişkiyi şöyle analiz ediyor: “Biz de Modernleşmenin Batılılaşmadan ayrılamayacağını, Modernleşen toplumların az ya da çok Batılılaşacağını düşünüyoruz. Bu anlamda Modernleşme ve Batılılaşmayı aynı madalyonun iki farklı yüzü olarak görebiliriz. Modernleşme batı kültür çerçevesinde gerçekleşmiştir ve onun renklerini taşımaktadır. Bize göre modernleşme eşsiz bir süreçtir, başka bir deyişle Batının izlediği yol ve yöntemler tekrarlanamaz. Modernleşme, ‘merkez’de gerçekleşen bir değişimi ifade ederken, Batılılaşma ‘çevre’de meydana gelen modernleşme süreçlerini ifade eder.”( Kadir Canatan, Müslüman Dünyada Toplumsal Değişme)

Batı dünyasında şehirlerin oluşumunda en önemli siyasal dönüşümü yaratan faktör sanayileşmedir. Sanayileşme bir yandan modern kentlerin oluşmasına yol acarken diğer yandan dikey yapılaşma ver gecekondulaşma gibi oluşsuz sonuçlara da yol açmaktadır. Dikey yapılaşma kentlerin geleneksel  görünümünü bozdukları bilinmektedir.

Toplumsal değişmenin üçüncü büyük dönüşümü ise Küreselleşmedir. Kuşkusuz küreselleşmenin ekonomik, sosyolojik ve kültürel sonuçları vardır. Ekonomik alanda hizmet sektörü öne çıkmaktadır; sosyo-politik anlamda ise küreselleşmenin en önemli göstergesi ulus-devletlerin sarsılmasıdır.

Tüm bu süreçleri izlerken gelişme, büyüme ve yozlaşma kavramlarını yeniden ele alıp değerlendirmek gerekir. İslam dünyasında yaşanan modernleşme deneyiminde nüfusun öneli bir bölümü büyük kentlerde birikmiş, gecekondulaşma artmış, yatay mimariden dikey mimariye geçilmiş, sosyal olarak kentlileşmeyen kitleler fiziksel olarak kentlileşmişler, melez yapılar oluşmuş, küreselleşme batıdan doğuya doğru kaymaya başlamıştır.

Batı dışı toplumlarda modernleşme süreçleri doğal bir seyir izlememiştir. Zoraki modernleşme, askeri ve sivil bürokratik elitler tarafından yukarıdan aşağıya gerçekleşmiştir. Bu durum sosyal olarak batı dışı toplumlarda devlet seçkinleri ile toplum arasında bir gerilimin oluşmasına yol açmıştır. Daryush Shayegan’ın deyimiyle Modernleşme süreçleri özellikle Batı dışı toplumlarda bir yaralı bilinç oluşturmuştur.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.