1. YAZARLAR

  2. Ferhat KENTEL

  3. IŞİD’in arkasında kim var?
Ferhat KENTEL

Ferhat KENTEL

Serbestiyet
Yazarın Tüm Yazıları >

IŞİD’in arkasında kim var?

A+A-

IŞİD adlı “şey”, gösterdiği “askeri performans” ve işlediği cinayetlerle bir anda gündemimize girdi. Bu adamlar belli ki pis bir iş yaptıklarının farkında oldukları için veya gizem mizem gibi bir şeyler yaratmak gibi bir dertleri olduğu için ya da yarın öbür gün yakayı ele verirlerse hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam edebilmek için yüzlerini örtüyorlar.
 
Bu “esrarengiz imajının” yanısıra, kuşkusuz IŞİD, insan kaynağı bakımından Ortadoğu’nun sosyolojisi içinden beslenen bir örgüt ve başarıları Şii-Sünni kitleleri arasındaki gerilimin gelmiş olduğu “kıvam”dan bağımsız değil.
 
Ancak memleketimizde Türk usulü klasik bir yaklaşımla, kendi iç hesaplarımıza binaen, birileri bu “sosyolojik gerçekliğin” işlemiş olduğu cinayetlerin aslında “normal” olduğunu, en azından “anlaşılabileceğini” anlatmaya ve dolayısıyla meşrulaştırmaya başlıyor.
 
Taraftarlığın aymazlığa dönüştüğü bir atmosfer içinde “kim en çok şiddet uyguladı” yarışına giriyor birileri. “IŞİD mi, Esad mı? Irak’ı işgal eden Amerikalılar mı? Sünniler mi, Şiiler mi?” Sonunda olay “Ermeni soykırımı oldu” diyenlere karşı “Ama beyazlar da Kızılderilileri öldürdü” muhabbetine dönüşmeye başlıyor.
 
Sanki biri diğerinin günahını hafifletebilirmiş gibi... Sanki cinayete “cinayet” dersek günaha girermişiz gibi...
 
Bu tür durumlar için ilginç bir savunma aracı var. Eğer bizim cepheye yakın bir takım insanlar gerçekten hiç savunamayacağımız bir haltı yedilerse, anında bunların aslında tam da bir komplonun parçası olduğunu ilan ve kabul ediveriyoruz.
 
Tabii “komplo” ve “komplo teorisi” üretimi konusunda atalarımız Bizans ve Osmanlı’dan gelen, İttihat ve Terakki’yle gürbüzleşen, otoriter Kemalist cumhuriyetimizle olgunlaşan, darbeciliğimizle tavan yapan ve son olarak da Erdoğancılığımızla suyu çıkmış bir “yaratıcı” geleneğimiz var.
 
Bu komploculuğun en önemli özelliklerinden biri hep başkalarının komplo yaptığını düşünmektir. Bunun en bariz versiyonu “komplo var” diyenlerin en sağlam “komplo tezgahçıları” olmalarıdır.
 
Şimdi müebbete mahkum olan, ancak mahkeme süresince yattıkları yerden, yarı uykulu hallerde, kamera marifetiyle ifade veriyormuş gibi yapan general bozuntuları “memleketi bölüyorlar, anarşiye, kaosa sürüklüyorlar!” diye esip gürlerken, aslında kendileri kiralık katilleri ve bombacılarıyla darbe koşullarını “olgunlaştırıyorlardı”.
 
Daha da yakın (hatta şimdiki) zamanlarda Gezi’de “komplo var!” diye bağıranlar aslında bizzat komplolar tezgahlıyor; “camide içki!” ya da, Amerikan senaryolarından çıkma kurgularla “Kabataş’ta taciz edilen başörtülü bacı!” söylemlerini tepe tepe kullanıyorlardı.
 
Komploculuğun önemli vasıflarından biri de komplo teorisini doğrulayan vakaları alıp, düşmana vurmak için kullanılabilir kıvama getirmesidir. Cumhuriyet tornasında ruhları hastalanmış çeşitli çağdaş amca ve teyzelerin başörtülü kadınlara yaptığı tacizleri alıp, rakip görünümündeki bütün aktörlere yapıştırmak gibi mesela...
 
28 Şubatçıların yaptığı gibi mesela... “Oruç tutmayan öğrenciyi bıçakladılar!”; “mini etekli kadının bacaklarına kezzap döktüler!” gibi mesela...
 
“Geçenlerde sokakta gördüğüm çember sakallı adam çağdaş görünümlü kadına ‘cehennemde yanacaksınız!’ diye bağırdı; şeriat geliyor!” demek gibi mesela...
 
“Geçenlerde otobüste gördüğüm çağdaş, döpiyesli kadın sakallı, şalvarlı amcaya ‘boyu devrilesice!’ diye bağırdı; darbe geliyor!” demek gibi mesela...
 
Komplocu düşünce, her yerde komplo gördüğü için ve de düşmanı vurabilmek için her türlü malzemeyi kullanır; elinde yoksa, malzeme avına çıkar. Sosyolojisi zengin, sosyolojik düşüncesi fakir memleketimizin dört bir yanında araştırılıp bulunan (daha doğrusu “seçilen”) malzemelerle “teori” doğrulanmış olur.
 
Teori doğrulanır; bir kere daha düşmanlığımızı üretiriz; yeni IŞİD’lerimiz çıkar ve o zaman gene sorarız: “IŞİD’in arkasında kim var?”


 

Önceki ve Sonraki Yazılar