1. YAZARLAR

  2. Zeki Savaş

  3. İnteraktif İlişki ve Özgürlükler
Zeki Savaş

Zeki Savaş

Yazarın Tüm Yazıları >

İnteraktif İlişki ve Özgürlükler

A+A-

     Türkiye'nin bidayesinde (1925 ile 1950 arası) yani tam çeyrek asır, dayak yemeyen hiçbir köylünün kalmadığı, herkesin ama herkesin özgürlüğünün kısıtlandığı, istibdad-i kamil diye tavsif edilebilecek bir dönem var.

     Özgürlük ve özgürlük alanlarının genişletilmesi talebi de doğal olarak bu istibdad ile birlikte gelişmeye başladı. Özgürlüklerin kazanımı yönünde sağcısından solcusuna, İslamcısından komünistine kadar geniş bir yelpazede silahlı, silahsız her türlü yöntem denendi.

     Cumhuriyet tarihi, aynı zamanda dayatma ile özgürlük çatışmasının tarihidir.

     Hangi mücadele yönteminin daha etkili olduğu, hangi dönemlerde kazanım elde edildiği sorusunu yönelterek yakın tarihe baktığımız zaman, özgürlüğe ilişkin kazanımların, toplumun ekseriyetini oluşturan özgürlük yanlılarıyla iktidarların zihniyet olarak birbirlerine yaklaştığı dönemlerde elde edildiğini görüyoruz. Menderes öncülüğündeki Demokrat Parti, Özal liderliğindeki ANAP ve Tayyip Erdoğan önderliğindeki AK Parti iktidarları döneminde özgürlük alanları nisbeten gelişme imkanı bulmuştur. Doğal olarak sonraki adımlar öncekilere göre daha ileri bir adım olmuştur.

     Özgürlük alanlarının genişletilmesine matuf anayasal, yasal ve yapısal değişimlerin adı geçen iktidarlar zamanında gerçekleşmiş olması, toplum ile iktidar arasındaki interaktif ilişkilerin önemine işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle, tabandan gelen talepler, bu talepleri karşılamaya yakın iktidarları iş başına getirdiği zaman olumlu adımlar atılabiliyor, gasp edilmiş haklar parçalı da olsa sahibine teslim edilebiliyor. Toplumsal talep, kendisine yakın iktidarı getiriyor; iktidar da toplumsal talepleri arttırarak besliyor. Verimli interaktif ilişki de burada tezahür ediyor.

     Demokratikleşme ve özgürleşme yönündeki mücadeleler her türlü yöntemle kesintisiz devam etmesine rağmen sadece adı geçen üç iktidar döneminde kısmen netice vermesi, dikkat çekici ve düşündürücüdür. Bu tecrübeler, özgürlük mücadelelerinin netice vermesi için toplumsal talep ile bu talebe yatkın iktidarların olması gibi iki şartın bir araya gelmesinin gerekliliğine işaret ediyor. İki şarttan biri eksik olduğunda, sonuç alınamıyor.

     On yıldır ağır aksak da olsa, tecrübe ettiğimiz değişim ve elde edilen kazanımlar, sadece toplumsal talebin veya sadece iktidarın çabasının sonucu değildir. İnteraktif olan ikili bir ilişkinin sonucudur. Hem toplum hem de iktidar, bu ilişkinin önemini bilirse, özgürlük alanlarının açılmasını sağlayan süreci ilerletebilirler.

     Burada dikkat çeken bir diğer nokta, söyleminde özgürlüklere ağırlık veren sol partilerin cumhuriyet tarihinde değişim ve reforma öncülük edememesi, buna mukabil retoriğinde özgürlüklerin daha az yer aldığı sağcı ve muhafazakar partilerin özgürlükçü değişimlere öncülük etmiş olmasıdır. Bizdeki solcular söylemde özgürlükçü, eylemde statükocu bir özelliğe daha yakın durmaktadırlar.

     Sol ideoloji, kendini din karşıtı bir konuma oturttuğu için, halkın ana gövdesinin değerlerinden çok Kemalizme yakın durmayı yeğlemiştir. Bu sebeple halkçı ve özgürlükçü söylemleri ekseriyet tarafından inandırıcı bulunmamıştır.

     Tesettürün serbest bırakılmasına ilişkin Ekim 2008 yılında 410 milletvekilinin onayıyla gerçekleşen anayasal değişiklik solcu, halkçı ve özgürlükçü sıfatlarını taşıdığını iddia eden CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne itirazı üzerine iptal edilmişti. Aradan tam beş yıl geçtikten sonra bu kez 30 Eylül 2013'te açıklanan demokratik pakette idari değişiklikler ön görülerek tesettüre özgürlük sağlandı. İtiraz yine CHP'den. Bu kez de CHP'li bir milletvekili tesettüre ilişkin idari değişikliğin durdurulması için Danıştay'a itiraz etti.

     Müslüman bir ülkede halkın dini değerlerine karşı durmak, solun en büyük açmazıdır. Bu açmaz, onları başarısız kılıyor; başarısızlık da onları militarist ve baskıcı politikalara yöneltiyor. Bu zararlı kısır döngüden kurtulmaları için dini değerler karşısındaki tutumlarını gözden geçirmeleri gerekir.

     Tekrar ana temaya dönersek, toplum ile iktidar arasında sözünü ettiğimiz interaktif ilişkide toplum daima iktidar ve devletten birkaç adım öndedir. Doğal olan ve olması gereken de budur. Bu sebeple özgürlüklere doğru atılan her adım, yeni özgürlük taleplerine de zemin hazırlıyor. Özgürlük, daha çok özgürlüğü, demokratikleşme, daha çok demokratikleşme isteğini tetikliyor. Bu gerçeği göremeyenler veya anlayamayanlar, verilen sınırlı haklarla toplumun yetinmesini istiyor. Bazıları da tam bu sebeple, yani biraz verirsen daha çok isterler gerekçesiyle özgürlüklerin yolunu kapatmak istiyor.

     Kazandıkları özgürlüklerin tadını çıkaran mağdurların daha çok özgürlük istemesi, gasp edilmiş haklarından bir kısmını alanların geriye kalan haklarını da  talep etmesi, verilenle yetinmemesi toplumsal dinamizmin sonucudur, olması gereken pozitif bir durumdur. Gasp edilmiş, alıkonulmuş hakların tümü alınana kadar toplumsal talep, iktidarların açıklayacağı paketlerden çok daha ileride yer alır.

     30 Eylül'de açıklanan demokratikleşme paketinde yer alan bütün maddelerin olumlu ve güzel olmasına, bazı maddelerin karşı devrim niteliği taşımasına rağmen eleştirilmesinin bir nedeni de toplumun bu tür konularda devletten birkaç adım önde olmasındandır. Devlet, geciken geciktikçe de biriken hak ihlallerinin tümünü karşılamada toplumsal talebin hızına yetişemiyor. Toplumsal taleple açılan paket arasındaki fark, doğal olarak eleştiri konusu oluyor. Bu eleştiriler olmasa, özgürlükleri kazanma süreci donuklaşır, iktidarları verdikleriyle yetinmeye yöneltir.

     Özgürlük alanlarını genişletmeye matuf hamlelerin eleştirilmesinin bir diğer nedeni de özgürlükler konusunun ortak paydaya alınmamasıdır. Herkes kendi zaviyesinden bakarsa, ancak kendine özgü bir değişim onu tatmin eder. Örneğin dini vecibeleri önemsemeyen birileri için, Müslüman bir toplumda belki on milyonları ilgilendiren tesettür konusuna sağlanan özgürlüğün bir önemi olmayacaktır. Hakeza dili ve etnik farklılıkları önemsemeyen biri için de andımızın kaldırılması, Kürtçe propaganda yapma imkanının sağlanması, değiştirilen isimlerin iadesi bir anlam ifade etmeyecektir. Özgürlükler konusuna bu türden parçacı yaklaşımlar doğru değildir. Özgürlüklerin genişletilmesi ve hakların iadesi konusunda atılan her adımı desteklemek ve yerini bulmamış hakların verilmesi için mücadeleye devam etmek, özgürlük yanlısı her kesimin ortak tavrı olmalı. Hepimiz hem kendimiz hem de başkaları için özgürlük istemeliyiz. Benim talebim karşılanmışsa bana yeter, başkasının hakkı beni ilgilendirmez demek ne kadar yanlışsa, benim talebim karşılanmadığı için başkasının talebinin karşılanmasının da benim için hiçbir anlam ve önemi yoktur demek bir o kadar yanlıştır. Sadece benim, bizim değil, herkesin özgürlüğü önemlidir. Dini özgürlükler, etnik özgürlükler, mezhebi özgürlükler ve azınlıkların özgürlüğü, bütün bunların hepsi önemlidir. Şiarımız, hakkı gasp edilen herkes için özgürlük olmalı. Elde edilen hakları sahiplenmeli, elde edilmemiş olanlar için mücadeleye devam demeliyiz.

     Bazıları geçmişe bakarak bugün kazanılanları öve öve bitiremiyor. Bazıları da geleceğe bakarak verilenleri yere yere bitiremiyor.

     Doğrusu, geçmişe bakınca kazanılanları övmemek, geleceğe bakınca da teslim edilmemiş haklardan ötürü eleştirmemek imkansızdır. Sadece geçmişe ve kazanılan haklara bakarak sevinmek de sadece geleceğe bakarak verilenleri görmemek de  isabetli bir yaklaşım değildir. Kazandıklarımızla sevinmemiz, elde edemediklerimiz için de mücadele etmemiz gerekmektedir.

     Tesettürün serbest olmasına sonuna kadar sevinmek hakkımızdır. Ama kahir çoğunluğu oluşturan Müslümanların dini eğitiminin önündeki Tevhid-i Tedrisat yasasının henüz tartışılmaya açılmamış olmasına, tekke ve zaviyeleri yasaklayan kanunun durmasına kızmak ve bu hakların da iadesini istemek, bu hakların verilmemesini eleştirmek de bir o kadar hakkımız ve görevimizdir.

     Mor Gabirel Manastırı arazisinin Manastır vakfına iadesini destekleyeceğiz ama devletin Müslümanlar tarafından kurulan vakıf mallarını yönetmesini de kabul etmeyecek, eleştirecek ve bu hakkın teslimi için de mücadele edeceğiz.

     Köy isimlerinin geri verilmesine, Kürdçe propaganda yapmanın serbest olmasına, Andımızın kaldırılmasına, özel okullarda Kürdçe eğitim imkanına sevineceğiz ama eşit koşullarda yaşamayı sağlayacak anayasal ve yasal değişimlerin sağlanması için mücadelemize devam edeceğiz.

     Özgürlükler alanını genişletmek ve alıkonulmuş hakların tümünü geri almak ince, uzun ve çetin bir süreçtir. Mağdur olan herkesi tatmin edecek bir değişimin bir merhalede yapılması ancak devrimlerle olabilir. Devrim süreci yerine değişim sürecini tecrübe ettiğimiz için özgürlük mücadelesi devam edecektir.

     Özgürlüklerin genişletilmesi yönündeki kazanımlarımızı lütuf olarak görmüyoruz. İktidar lütufta bulunmuyor, hakkı teslim ettiği için iyi bir iş yapmış oluyor, yapılması gerekeni yapıyor. Yapılmamış olanları da yapması için talepler dillendirilmeye, tahakkuku için çaba sarf edilmeye, ihkak-ı hak için yürünmeye devam edilecektir.


Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum