1. YAZARLAR

  2. M. Latif YILDIZ

  3. İMC TV’de söylediklerim
M. Latif YILDIZ

M. Latif YILDIZ

sorgu / yuksekovahaber
Yazarın Tüm Yazıları >

İMC TV’de söylediklerim

A+A-

Dostum Ayhan Bilgen (eski MAZLMDER Genel Başkanı) Ankara’da olduğum bir gün İMC TV’de yaptığı “Ankara Söyleşileri” programına çıkmamı istedi. Bir grup arkadaşla ile 2 haftada bir yapılan geleneksel memleket meselesi toplantılarının yapılacağı gün toplantıdan birkaç saat önce bant yayın için İMC Ankara stüdyosuna gittik.

Konu yerel ve yaygın (ulusal) medyanın dünü bu günü. Medya’nın Kürd ve diğer sorunlara yaklaşımı. Hawar Hasankeyf’in Çığlığı isimli kitabımın konularını kapsıyordu. Takdir edersiniz ki Yalnız Medya ve Kürd meselesini ele almak için 4-5 saatin bile az kalacağı gerçeğine karşılık söz konusu bölümler için süre 30 – 35 dakika olunca programda okyanusta damla görüşler sunabildim.

Anlayacağınız yarım saatlik kısıtlı süreçte ifade etmeye çalıştıklarımı büyük bir aksilik olmazsa 17 Temmuz 2012 Salı günü saat 14.30 da (yarın) yayınlanacak. Belki 15 dakika önce veya 15 dakika sonra da olabilir. TV yayınlarının akışındaki durumu takdir edersiniz.

İşte o program için kafama koyup da süre kısıtlılığı nedeniyle söyleyemediklerimi köşemde paylaşacağım.  Mesela vahim, vahim olduğu kadar insanların vicdanlarını kanatan Türkiye’nin siyasi tarihini ele almak için Cumhuriyetin ilanına yolculuk gerekiyordu. Yapamadım.

xxx

Mesela Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Fırkasını ( şimdiki CHP’sini ) 1931 seçimlerine hazırlarken dilimize kazandırdığı “Yurtta Sulh, Cihan’da Sulh” veciz sözün söylendiği günden itibaren Yıldıray Oğur’un ifadesiyle nasıl “Yurtta sus, Cihanda Susa” dönüştüğünü anlatacaktım.

xxx

Mesela Van depremini üç beş cümleyle geçtim. “Oh olsun, beter olsun” diyen ırkçı, şoven söyleme Türk medyasının duyarsızlığını söyledim amma; o günlerde ülkenin tamamında süren kara kışta depremzedelerin kışı yazlık çadırda geçirdikleri için soğuktan ve çıkan yangınlar sonucu kaç çocuğun öldüğünü söyleme fırsatım olmadı. Medya’nın ise deprem günleri çöken binaların altında kalanları kurtaran köpeklere gösterdiği ilgiyi depremzedelerden esirgediğini haykıramadım.

xxx

Mesela Roboski’de ( Uludere’de) devletin uçaklarında atılan bombalar ile 34 Kürd çocuk ve genç parçalanarak öldürüldü. Başbakan, İçişleri Bakanı ve hükümetin tavrı ve tutumu belli. Ya TBMM araştırma komisyonunun yaptığına ne demeli. Sözü verdikleri halde raporu hazırlamadan tatile girdiler. Komisyon üyelerinin bir birini suçlayan sözlerini kamuoyu ile paylaşamadım.

Allahtan yarım saatte olsa konuşma fırsatı bulduğum İMC TV’nin yakında Roboski katliamı ile ilgili bu ülkenin siyasi ve medya utancı ve pişkinliğini belgesel niteliğinde ele alan bir program hazırladığını öğrendim de yüreğime bir nebze olsun su serpildi.

xxx

“Hawar Hasankeyf’in Çığlığı” ile ilgili ne 12 bin yıllık medeniyetten, ne tarihin 80 yıllık baraja feda edildiğini. Ne tarih boyu farklı insan, millet, ses, dil, renk, kültürün sulara gömüleceği.

Ne Türk, Kürd, Süryani, Ermeni, Keldani, Asuri, Nasturi, Yahudi medeniyetleri içinde barındıran çok sesli, çok dilli, çok dinli tarihin son kalıntılarını sulara boğacaklarını. Ne de Nuh tufanının yok edemediğini biz nasıl yok edeceğizin aptallığını, cahilliğin de anlatamadım.

Yine, Ilısu Barajı’nın yalnız tarih ve medeniyet değil; kıvrımları ile 100 kilometreyi bulan vadi ve kalyonlarda on bin yıllarca yaşayan ve sadece bu coğrafyaya ait olan, dünyada bir başka benzerleri olmayan bazı hayvan nesli ve bitki türlerinin yanı sıra; bölgenin ekolojik dengesini de yok edeceklerini söyleme fırsatım da olmadı.

Yine Ilısu barajı sonucu “Hawar” kitabında yazdığım gibi göçe zorlanan yöre halkı metropollerin varoşlarında; devletin plansız, programsız tasarrufu sonucu işsizlik, mesleksizlik yüzünden suç örgütlerinin eline düşerek çoğunun yankesici, kapkaççı, gaspçı, tinerci yapılırken bir tek gazete, radyo, TV’nin bu trajediyi Kürd oldukları için ele almadığını da söyleyemedim.

xxx

Aslında o programda söylenecek o kadar çok şey vardı ki.

Mesela 3. yargı paketinde hayat boyu içerde kalmayı herkesten çok hak edenlerin nasıl dışarı çıkarıldıklarını; yıllar sonra da olsa devletin onlara nasıl sahip çıktığını; onların da devlete ve Başbakan’a teşekkür ettikten sonra “pişman değiliz” diyen katilleri dışarıya, Kürdleri içeriye gönderen yasaya imza koyan vekilleri Allah’a havale ediyorum diyemedim. Sayın Başbakan bir zamanlar “ katili af etme yetkisi maktulün varisine aittir” demişti. Başbakan 3. yargı paketi yasasını çıkartılırken acaba maktullerin varislerinden izin almış mıydı?

Dünya üzerinde miting yapacağı için şehirleri polis ve askerle ablukaya alan; Kürd gençlerini gaz bombalarına tutan; seçilmiş vekilleri miting yapacağız deyince dövdürtmek BDP’nin oylarını azaltır mı, arttırır mı? Başbakan bunlara rağmen “Ne mitingi?” diyor ve Türk egemen medyası bütün gün Diyarbakır’da OHAL yaşanırken manipüle ve provoke eden, Kürdlere düşmanlık çağrıştıran haberlerin dışında gerçekte neler olup bittiğini vermeyen bir tavır sergiliyor.

Ahmet Altan’ın “ AKP stadyumlarda Mussolini’yi hatırlatan il kongreleri yapma hakkına sahip, ama BDP Diyarbakır’da miting yapma hakkına sahip değil. Kürdlere hak tanımam zorbalığı. AKP’ye her şey serbest Kürdlere her şey yasak. Sen bu çatışmayı bitireceğine, meşru gösterilere izin vermiyorsun, gaz bombaları atıyorsun, milletvekili vuruyorsun, çoluk çocuğu polis arabasına tıkıyorsun. Bu haksızlığa isyan etmek için Kürd olmaya gerek yok” diyor. Daha ne desin?   

Mesela, Kürd vekillerin tahliye edilmemesine ve de esir askerleri ailelerine getiren Kürt vekillerinin hapse atılacak haberlerine aynı oranda sevinen medyanın çarpıklığını aktaramadım.

Örneğin aynı günlerde Kamu Personeli Seçme Sınavında (KPSS) BDP’li Önder “sorular 25 bine satıldı” diyordu. Bir başkası sorular çalındı diyordu. Başbakan ise “KPSS sınavı başarılı oldu” deyince kabak yine Kürdlerin başına patlıyordu. Medya manipüle edince göz altına alınan 34 kişiden 19’u tutuklandıktan birkaç sat sonra Beyaz Kalem Dershanesinin foyası ortaya çıkıyordu.

Mesela, Şıwan Perver, Kemal Burkay, gibi sevilen Kürdleri manşetlere, köşelere konuk edenler sonuç alamayınca kılıçla keser gibi o insanların sesini kıstılar. Şimdi Leyla Zana medyanın gündeminde. Geleneksel “böl yöntemi” tuzağına düşen Kürd aydınları Başbakan’a meydanlarda Leyla Zana’ya gaz vermeyi sağladılar. Dileriz Suriye gelişmeleri de dikkate alınarak Türk – Kürd uzlaşması barış getirir de Zana ve bazı aydınlar gerçeği herkesten önce görmüş olurlar.

Zira, Türk medyasında Kürdler söz konusu olduğunda öylesine çarpıcı yaklaşımları oluyor ki ayranı üflemek zorunda kalıyoruz. Örneğin Musa Anter’i (Ape Musa) infaz eden JİTEM timindeki Hamit Yıldırım’ı devletin istihbaratı ortaya çıkarmazken bir zamanlar çalıştığım Sabah gazetesinin muhabirleri Abdürrahman Ünlü ve Ferhat Şimşek bulup ortaya çıkardılar. Ama yaygın medyanın bu çok önemli haberi görmedi. O tamam da. Akit denilen gazete ise katil olduğu iddia edilen Hamid’in avukatlığını üstlenmiş iyi mi! Ve bu gazete Kürd coğrafyasında okuyucu buluyor.

Taşeronlaşan, kapital, güç ve iktidarın yanında bir medya var biliyorduk. AKP bununla yetinmiyor yeni anayasada son 10 yılda işlediği suçlarını ( sadece son 6 ayda Uludere, 3. yargı paketi, uçak olayı, Suriye politikası, TOKİ ve KPSS gibi) gizlemek için basına yeni sansürler getirmek istediğini (Cemil Çiçek inkar etse de) söyleyemedim. Nede olsa süre 30 - 35 dakikaydı.

ufkumuz.com

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.