1. YAZARLAR

  2. Cevdet IŞIK

  3. İMÂNLA OLUŞAN İMKÂN
Cevdet IŞIK

Cevdet IŞIK

Yazarın Tüm Yazıları >

İMÂNLA OLUŞAN İMKÂN

A+A-

 

Suyun içine attığımız bir taş, suyla temas ettiği noktadan başlamak üzere haleler oluşturur. Suya atılan taş suya ne kadar şiddetli etkide bulunursa, oluşan halelerin yayılma alanı da o kadar artacaktır. Atılan taşın özellikleri (sahip olduğu öznel yapı) de oluşan haleler üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Tabii ki suyun bulunduğu yer ile sahip olduğu yoğunluk ve derinlik de bu hususta önemlidir.

Su, taş ve hale metaforunda sözünü etmediğimiz çok önemli bir unsur daha vardır ki, o da taşı alıp suya atma iradesini gösteren insandır. Bu insanın bulunduğu konumla beraber, sahip olduğu akıl ve irade, eylemsel dinamizm için birer imkân anlamına gelmektedir. Her imkânda içkin olan bir eylemsellik mesajı vardır. İnsan bu mesajı sahip olduğu ilgi, alaka, değer, kültür ve yetenek gibi öznel özellikler çerçevesinde kullanmaya çalışır.

Her insanın öznel yapısına uygun olarak yapacağı iş ve eylemlerin, yararlanma bakımından herkese açık olduğu ama bağlayıcılık bakımından ise herhangi bir hükme sahip olmadığı kabul edilmelidir. Bu durum teoride, bütün din ve dünya görüşleri için geçerli bir durumdur. Fakat pratiğe baktığımızda, neredeyse bütün bir insanlık tarihi, din ve dünya görüşlerinin dayatmasına sahne olmuş gibidir. Bu dayatma durumu dinsel ilkelerden kaynaklanmıyor. Dinsel ilkeleri bilerek veya bilmeyerek yanlış anlama ve yorumlamadan kaynaklanıyor. Böylece her dinin çizmiş olduğu sınırlar, mensupları tarafından asli yapıları dışına çıkartılıyor. Dolayısıyla dinin bu asli yapılarını bozma girişimleri büyük bir sapmanın, büyük bir kopmanın miladı oluyor.

Din veya dünya görüşlerinden inhiraf etmenin başlıca iki sebebini söylemek mümkündür. Bir tanesi, kişinin yeni değerler çerçevesinde farklı fikir ve düşünceleri benimsemesidir. Bu durum, normal karşılanması gereken doğal bir insani yönelimden başka bir şey değildir. Bugün ve bu şartlarda benimsediğimiz bir şeyi yarın değiştirebiliriz. İkincisi ise sahip olduğu din veya dünya görüşünün temel ilkelerini değiştirerek veya reforma tabi tutarak inhiraf etmektir. Bugün Hıristiyanlık ve Yahudilik olarak adlandırılan dinler bu sınıftandır.

İslam dinine gelince; İslam, kaynak bakımından bu güne kadar özgünlüğünü muhafaza etmiş tek dindir. Fakat müslüman halklar bakımından aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Bugün ‘ben müslümanım’ diyen insanların, Kur’an’la uyumlu bir hayat sürmeleri gerekirken, mikro ve makro anlamda seküler amaç ve hedefler doğrultusunda bir hayatı sürdürmekte olduklarını üzülerek görmekteyiz. Bunun en temel sebebi, Müslümanların şahsiyet ve yaşamının esasını oluşturması gereken imanla ilgili, varlığından söz etmenin mümkün olmadığı bilgi ve bilinç yoksunluğudur.

İmanla oluşan imkân derken sadece bir seçenekle ifade edilecek bir imkândan söz etmiyoruz. İmanla birlikte insanın muhatap olduğu sayısız imkânın insanın karşısında oluştuğunu belirtmekte fayda vardır. Burada insan öznelliğinin muhatap olduğu son derece mükemmel bir durumdan söz ediyoruz: Bir özne olarak Allah ile bir özne olarak insanın muhatap olması. Tabi aslında burada Allah ile insan, bir ihtimal üzere karşılaşmış değildir. Aksine şanı yüce olan Allah, belki merhametinin de bir gereği olarak, vahiy indirmek suretiyle insana tenezzül buyurmuştur. Bundan daha büyük bir şeref olabilir mi?

İmanın gerektirdiği en önemli edimin, Allah ile ilişkiler ekseninde seyrettiğini söylemek mümkündür. Allah ile olan ilişkilerin, insanlar arasındaki ilişkilerden farklı olacağını söylemek bile abestir. İlişki bağlamında imanın belki de en temel esprisini, insanın varoluşsal gerçekliğini yaşarken, Allah’la bağlantılı olmasıdır. İman eden kişi bilir ki, Allah ile ilişki için herhangi bir prosedüre gerek yoktur. İnsan, istediği zaman ve istediği şekilde Allah ile bağ kurabilir, konuşabilir, arzu ve isteklerini dile getirebilir. Her ne kadar biz Allah’ı görmesek de Allah bizleri görmekte, işitmekte ve isteklerimize cevap vermektedir.

İman eden bir insan iki boyutlu bir ilişki içinde bulunur. Bir tarafıyla fizik dünyanın gerçekliklerini metafizik boyutla ilişkilendirirken, diğer tarafıyla da metafizik hakikatleri fizik gerçeklikle ilişkilendirmektedir. Bu bağla oluşacak bağlam içinde olan bir insanın, gerçekleşmesi mümkün olmayan seküler hayaller kurması mümkün olur mu? Hele hele her durumda sonu hezimet olacak çabalar içine girmesi beklenebilir mi?

İmanla birlikte oluşan imkândan söz ederken aslında niteliksel bir imkândan söz etmiş oluyoruz. Burada sözünü ettiğimiz imanın temel paydasını güven oluşturmaktadır. Çünkü burada insan Allah’ı görmemektedir. Fakat görmediği Allah’ı, görmenin temin edeceği bilmekten daha çok bilmektedir. Malumdur ki, bilmenin temelini bilgi oluşturur. İnsan, üzerinde yaşadığı bu dünyada, her şeyden daha çok ve yoğun olarak bilgi bombardımanı altındadır. Ne tarafa bakarsan bak, ne tarafa dönersen dön ve her ne ile muhatap olursan ol, bütün imaret ve emareler Allah’ı bilmeye, tanımaya götürmektedir.

Hiçbir tahrifata uğramadan günümüze kadar gelmiş olan ilahi vahiy, öncelikle fert olarak insana hitap ediyor. Hz. Peygamber, yirmi üç yıllık elçilik hayatında yaptığı tebliği öncelikle fert üzerinden sürdürmüştür. Nitelikli fertler için İbrahim (a.s) örnek gösterilmiş, onun tek kişilik bir ümmet olduğu vurgulanmıştır. Bununla İbrahim(a.s), nitelikli Müslümanın tabir caizse düşünsel ve eylemsel rol modeli olarak gösterilmiştir. Yine bir güzel örneklik olarak Hz. Peygamber’in zikredilmesi de fert bazında sahip olunması gereken niteliksel yapıya işaret etmektedir. Her Müslümanın birer özne olarak eylemselliğini oluşturmasının farz olduğu vurgulanmıştır. Aksi takdirde omuzlara yüklenmiş olan sorumluluğun ifa edilmesinin mümkün olmayacağı aşikârdır. Bütün bu ve buna benzer sorumluluk gerektiren durumlar üzerinden hassasiyet oluşturma imkânını iman sağlayacaktır.

İmanın hayattaki işlevselliğinin en önemli belirtisi Müslümanca bir öznel özerkliğe sahip olmaktır. Müslümanda şahsiyete dönüşmeyen imanın söylemsel bir ifadeden öteye geçmeyeceğinin fark edilmesi gerekir. Ancak şahsiyetli Müslüman fertlerle birlikte, şahsiyetli Müslüman toplum oluşturulabilir. O sebeptendir ki imanla oluşan imkân(lar)a sahip olmak için, imanı ve imanın gerektirdiklerini yeniden düşünmemiz gerekir. Bu anlamda acilen yapılması gereken ise her hal ve durumda taklidi kabullerin tasallutundan kurtulmak olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.