1. YAZARLAR

  2. Kurtuluş TAYİZ

  3. İlk provokasyon
Kurtuluş TAYİZ

Kurtuluş TAYİZ

Akşam Gazetesi
Yazarın Tüm Yazıları >

İlk provokasyon

A+A-

 

Paris’teki suikast haberine hem Türk hem Kürt kamuoyunun ilk tepkisi “İmralı sürecinin baltalanmak istendiği” şeklinde oldu. Başbakan Erdoğan iki ihtimalden bahsetti; ya örgüt içi infazya da provokasyon girişimi. PKK’nın Avrupa sorumlusu Zübeyir Aydar, suikastı “Öcalan’ın başlattığı görüşmeleri baltalamaya dönük bir saldırı” olarak niteledi. Aydar’a göre suikast“derin güçlerin” işi. Kandil’den gelen açıklama da önemli; KCK, Sakine Cansız ve arkadaşlarının öldürülmesinden “Türk Gladyosu”nu sorumlu tutarak, amacın “Kürt sorununun demokratik çözümünü engellemek” olduğunu açıkladı.
 
 
Başbakan’dan tutalım da PKK’nın yöneticilerine, internet ve televizyon karşısında gelişmeleri izleyen bütün toplumun Paris’teki suikast ile İmralı’da başlatılan müzakereler arasında doğrudan bir bağ kurması önemli. Sanırım herkeste aynı endişe ve telaş var; barış görüşmeleri başladığında mutlaka, bu süreci sabote eden enteresan bir saldırı, suikast veya toplumsal bir olay meydana geliyor. Geçmişin acı tecrübeleri hâliyle böyle bir hassasiyet yaratmış. Gerçekte İmralı’yla bağlantılı bir suikast olabilir bu, yeni İmralı sürecini sabote etmeye yönelik ilk provokasyon da olabilir. Ama henüz böyle söylemek için erken.
 
Sakine Cansız’ın örgüt içi bir infaza kurban gitmiş olabileceğine dair görüş ve açıklamalar da dün gün boyunca büyük tartışmalara yol açtı. Sakine Cansız ve arkadaşlarını PKK öldürmüş olabilir mi?
 
Örgüt içi infazlar konusunda PKK’nın sabıkası hayli kabarık. Ama şu âna kadar örgüt tarihinde böyle bir suikast gerçekleştirilmiş de değil. Şöyle ki; daha önce iç infaza kurban giden üst düzey örgüt yöneticilerinin çoğu örgütten ya ayrılmıştı ya da örgüt tarafından tutuklanmıştı. Avrupa’da örgütün daha önce hedefi olan isimlerin çoğu örgütten ayrılmış kişilerden oluşuyordu. Örgüt bugüne kadar üst düzey bir yöneticisini ya da çok popüler bir çalışanını öldürüp, aynı saat içerisinde de onun için kendi kurumlarını ayaklandırmadı.
 
PKK suikastına hedef olan örgüt içindeki isimlerin çoğu önce dışlanmış, sonra da örgütün gazabına uğramıştır.
 
Örgüt içinde gizli-saklı onlarca önemli isim infaz edilmiştir. Ancak o isimler Avrupa’nın göbeğinde değil, genellikle dağda ya da görece gözlerden uzak şehirlerde vurulmuştur.
 
Sakine Cansız gibi örgütün tabanı tarafından bilinen, tanınan ve çok sevilen bir kadının, Avrupa’nın göbeğinde öldürülmesi, örgüt açısından göze alınması çok zor bir suikast gibi geliyor bana.
 
Peki, bu PKK için bir “ilk” olamaz mı?
 
Sakine Cansız’ın örgütün hedefi olması için “tehlike” arz etmesi gerekiyor. Böyle bir durum var mı?
 
Edindiğim bilgilere göre yok. Sakine Cansız örgüt için her zaman “aykırı” bir isim olmuş. Öcalan’a başkaldırabilecek kadar cesur, örgütün şimdiki liderlerini ciddiye almayacak kadar kendinden emin biri. İmralı’da başlayan müzakerelere, Öcalan’a karşı çıkabilecek bir potansiyel taşıyor. Ayrı bir örgütlenmeye, oluşuma, parti kurmaya gidebilecek kadar birikimli biri.
 
Farz edelim ki İmralı’da başlayan müzakerelerde Öcalan-devlet anlaştı, Kandil Öcalan’a boyun eğdi, Sakine Cansız ise bu duruma isyan ederek ayrı bir örgüt kurma girişimi başlattı. Böyle olsa bile Kandil’in bu kişiyi etkisizleştirmesi için katletmesi, ortadan kaldırması gerekmiyor. Zira Sakine Cansız kendisiyle birlikte örgütten yüzlerce kişiyi götürse bile bu, örgüt için önemli bir “güç kaybı” yaratmaz;PKK, iç iktidarı “nicelikle” sağlamıyor, “nitelikle” sağlıyor. PKK yöneticileri örgüte en fazla Öcalan’ı sahiplendikleri zamanlarda hâkim olabilmişlerdir; Öcalan’dan uzaklaştıkları zamanlarda ise örgüt içi iktidarları sarsılmıştır.
 
Tersinden akıl yürüterek; Kandil’in Öcalan’a karşı çıktığını varsayıp Sakine Cansız’ın da İmralı’yı desteklediğini düşünelim. Bu nedenle Kandil’e ters düşmüş olsun; bu durumda bile Kandil zaten örgüte hâkim olduğundan, Sakine ve iki arkadaşını böyle aciliyetle, Paris’in göbeğinde ortadan kaldırmaya gerek duymaz.
 
Sakine Cansız’ı “etkisizleştirmek” için böyle bir suikasta kanımca ihtiyaçları yok. “Önderimize karşı çıkıyor” diye propaganda yapmaları sanırım o kişiyi “tehlike” olmaktan çabucak çıkarmaya yetebilecek bir yöntem.
 
Sakine Cansız ve arkadaşlarının PKK tarafından öldürülmelerini açıklayacak yeterlilikte bir neden şimdilik görünmüyor. Sakine Cansız’ın örgüt içinde iktidar olma iddiası da bugüne kadar olmamış.
 
Bu olayın aydınlanması için Paris’teki soruşturmanın sonuçlarını beklemek gerekiyor. Ancak bu acı suikast, Abdullah Öcalan’ın İmralı’da geçen hafta görüştüğü Ahmet Türk’e söylediği şu sözün ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi: “Barış için kaybedecek tek bir saniyemiz bile yok!”
 
 
Önceki ve Sonraki Yazılar