1. YAZARLAR

  2. Cafer SOLGUN

  3. İktidara ‘mecbur ve mahkûm’ olmak...
Cafer SOLGUN

Cafer SOLGUN

Yazarın Tüm Yazıları >

İktidara ‘mecbur ve mahkûm’ olmak...

A+A-

17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasına karşı Başbakan Erdoğan ve hükümetin takındığı tutum, neresinden bakılsa, bir “iktidara mecbur ve mahkûm” olma pratiğidir. Bu, iktidara gelmiş bir siyasi partinin iktidarını korumak istemesinden ibaret bir hâl değil ama. Öyle olsa, bunu tabii ki normal karşılamak gerekirdi. Başarılıysan, seçmenlere güven veriyorsan kalırsın, aksi durumda gidersin. AK Parti’nin bu süreçte çok net bir şekilde açığa çıkan gerçeği, iyiden iyiye alıştıkları iktidar olma hâline kendilerini “mecbur ve mahkûm” gören bir anlayışla hareket etmesidir. Kabul edilebilir ölçülerden farklı bir iktidar tutkusu bu.

Peki, bunun temelinde ne var? Asıl soru ve sorun da bu zaten.

Memlekete daha fazla hizmet etmek için” veya “hizmetlerimiz yarım kaldı, onları tamamlamak için” mi? Yoksa “iktidar”, dolayısıyla devlet eliyle oluşturdukları düzenin devam edip gitmesi için mi?

17 Aralık olayına gösterilen ölçüsüz tepki, sadece “kul hakkı” duyarlılığının laf ü güzaf olduğunun açığa çıkması ile izah edilemez. Bir de krizden “fırsat” devşirme gayreti var. Ve o “fırsat”, devlete “derinlemesine” intibak etme hedef ve çabasının hızlandırılmasından başka bir şey değil.

Başbakan Erdoğan’ın “17 Aralık darbe girişimi çökmüştür” dediği gün, son derece enteresan bir şekilde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün internet yasasını onaylaması, bu açıdan hayli “manidar” bir dönüm noktası oldu.

Gül’ün yasayı onaylaması “enteresan” bir şekilde oldu, çünkü Sayın Cumhurbaşkanı bu yasada “sıkıntılı” hususlar olduğunu herkes gibi görmüştü, biliyordu. Hükümetten o “sıkıntılı” hususları düzeltmesini istedi ve bunu yasayı onaylayarak yaptı. Yani “yanlış” olanı, “doğru” olmadığını bile bile onayladı.

Belli ki Cumhurbaşkanı Gül, iktidar partisinin yargı üzerinde açık ve ağır bir vesayet oluşturacağı yasayı da onaylayacak. Böylece Cumhurbaşkanı Gül’e ilişkin öteden beri yürütülen spekülasyonlar nihayete ermiş oldu. Sayın Gül, iktidar partisinin devletleşme hamlesine engel olmayacak...

İktidar partisinin Cemaat’i tasfiye operasyonunun sebeb-i hikmeti, Erdoğan’ın “devletleşme” hamlesiyle anlaşılır olmaktadır. 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının bu süreci “hızlandıran” bir etkisi oldu. Yani bütün bunlar 17 Aralık oldu diye yaşanmış ve yaşanıyor değil. “Devletleşmek” hamlesinin bir stratejik gerekçesi olmalıydı ki “milli irade” Erdoğan’ın arkasında durmaya devam etsindi. Tabii ki o “gerekçe” mağduriyet üreten bir bağlama oturtulmalıydı. “Darbe girişimi” söylemi, bunun için geliştirildi...

Düne kadar övgülere mazhar olan bir yapının bir anda denebilecek bir süratle “çete”, “gizli örgüt”, “paralel devlet” vb. olduğunun keşfedilmesinin (!) izahını “saflık” ve “iyi niyet” sözcükleriyle yapmak ise, aklı başında hiç kimseyi ikna etmiş değil doğal olarak. Cemaat de kendi açısından bu tasfiye ve itibarsızlaştırma kampanyasına karşı “amma da safmışız, bizim cansiperane desteklediğimiz parti mi bu?” muhasebesi yapıyordur herhalde.

İktidara “mahkûm ve mecbur” olma anlayışı ve bu anlayışın yön verdiği uygulamalar, “çerez” kabilinden kullanılan laflar (“Çözüm Süreci’ni sabote etmek istediler” gibi) bir yana, Türkiye’nin demokratikleşmesinin temel sorunu hâline gelmiştir.

Geri çekilmiş inkâr ideolojisi ve “derin devlet” zihniyetinin bir “mazi” olduğunu düşünmüyorum. Ama bu zihniyeti bir “mazi” hâline getirmek de artık bu iktidar anlayışını aşmakla ilgili bir sorundur.

Önceki ve Sonraki Yazılar