1. YAZARLAR

  2. Ali Bulaç

  3. İhtiramın şehri Kudüs
Ali Bulaç

Ali Bulaç

Yazarın Tüm Yazıları >

İhtiramın şehri Kudüs

A+A-

Bize göre varlık âleminin biricik gezegeni olan yerküremizin kalbi Mekke, medeniyet merkezi Medine, farklı din ve inanışların bir arada yaşayabileceği model Kudüs'tür.

Mekke ve Medine (Haremeyn) müşriklere ve gayrimüslimlere ebediyen haram kılınmıştır. Kudüs, her üç dinin bir arada bulunabileceği barış yurdudur (Daru's Selam). Barışın esası ihtiramdır. Hz. Peygamber (s.a.)'in “Sadece şu üç mescide ziyaret için yolculuk yapılır: Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ve benim mescidim (Medine'deki Mescid-i Nebevi).” (Buhari, Savm, 67) buyurmuş olması bir hikmete mebnidir.

Hz. Peygamber'in miraca çıkışı zaman ve tarih algısıyla yakından ilgilidir. Bu büyük mucize, peygamberlerin gösterdiği diğer mucizelerden farklı olarak inkârcıları ilzam etmek, iddialarını çürütüp onları aciz bırakmak üzere değil, Hz. Peygamber'e ve O'nun verdiği haberlere inanan bir avuç Müslüman'a kalemlerin göklerin melekutun da nihai kararları yazdığını bildirmek içindir. “Hüzün yılı”yla bir arada düşünüldüğünde, bunca acı ve ıstırap çekmeye değer, çünkü eninde sonunda ferec gelecektir, Mirac bunun müjdesi ve hem öteyi, hem müteali bizzat müşahede eden Hz. Peygamber'in getirdiği resimdir. Sözü edilen ayetler İbrahim aleyhisselama gösterilen “göklerin melekutu“ (6/En'am, 75) olacaktır. Zira Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya “yatay”, oradan göklere “dikey” olarak uzanan yolculuk, varlık âleminin Allah'ın hükümranlığı altında nasıl işlediğini ve İlahi sünnetlere göre varoluşunu sürdürdüğünü, her şeyin O'nun ilim, irade ve kudreti altında olduğunu göstermiş; böylece yüce Allah bir beşer olan Hz. Peygamber'e İlme'l yakin bildirilen Hakikat'in Ayna'l-yakin ve Hakka'l-yakin boyutlarına iştirakini sağlamıştır.

Genel kabul gören görüşe göre gece yürüyüşü Mekke'den Kudüs'e kadar sürmüş, oradan göğe yolculuk başlamıştır. “Burak'a bindim, Beyt-i Makdis'e vardım.” (Buhari, Bed'u'l halk, 6; Müslim, İman, 258)

Bu harikulade güzergâhın bize ima ettiği fikir şudur: İnsanın tarihsel yürüyüşü Mekke-Kudüs arası kısa mesafe kadar lineerdir, asıl yürüyüş arz'dan sema'ya doğru uruc şeklinde tecelli eder. İnsan sonsuza kadar düz düz satıh üzerinde çizgi takip ederek yürümez, yerden Allah'a doğru ve dikey olarak yürür, her ahlaki basamakta biraz daha yükselir, uruc eder. Modern Batı tarih anlayışı lineer çizginin sonsuza kadar uzanacağını varsayar ama mekân üzerinde bir noktadan yürüyüşe kalktığımızda 40 bin km yürüdüğümüzde yine başlangıç noktasına gelmiş olacağız. Demek ki gezegende sonsuza uzanan düz çizgi sanaldır. Değişmek istiyorsak boyut değiştirmek zorundayız ki, bu da ancak dikey olarak manevi ve ahlaki yürüyüşle olur. Üstelik aşağıdan yukarıya doğru değil de, düz çizgi üzerinde yürüyüşte ısrar edildiğinde, sonsuza kadar düz çizgi takip edilmez, bu sefer üzerinde bulunulan düzeyden aşağı doğru “düşüş” başlar, böylelikle insanın tarihi yukarıya doğru (dikey) olmaz, aşağı doğru (düşey) olur. Buna “belhum adall“ (7/A'raf, 179)'ın düşüşü olan Esfal-i safilin (95/Tin, 5) denir.

Sembolizm üzerinden üç kutsal şehri anlamlandırmak icap ederse, Mekke “ruh ve akıl”; Medine bu ruh ve aklın yönettiği ve dini mekâna geçirdiği “şehir-medeniyet”; Kudüs tarihte gerçekleşen ve kıyamete kadar gerçekleşmesi beklenen “ihtiram” evrenidir.

Müslümanlar üç büyük tarihi dönemde Kudüs'te farklı din gruplarının karşılıklı ihtiram içinde bir arada yaşayabileceklerinin örneğini koymuşlardır: Bunlardan ilki Hz. Ömer'in Kudüs'e biçtiği statü ve bunu hukuki bir metin olan bir fermanla temellendirmesi, ikincisi Haçlılardan aldıktan sonra Selahaddin Eyyubi'nin Kudüs'te tesis ettiği düzen, diğeri Osmanlıların geçen yüzyılın ilk çeyreğine kadar süren Kudüs barışıdır.

Kadim sokaklarında gezerken şunları düşündüm: Bugün Kudüs barış yurdu olmaktan uzak bir noktada bulunuyor. Kuds-i Şerif'i üç din müntesibinin karşılıklı ihtiram içinde ibadet edebilecekleri bir mekâna çevirmek imkânsız değilse de çok zor görünüyor. Bunun mümkün görünen iki yolu var: Ya üç dinin müntesiplerinin bir araya gelip karşılıklı diyalog kurmaları ve ihtiramın mekânını yeniden düzenlemeleri veya İttihad-ı İslam gerçekleştiğinde Müslümanların Medine Sözleşmesi ruhuna uygun Hz. Ömer, Selahaddin-i Eyyubi ve İttihatçılar öncesi Osmanlı tipi bir barışı tesis etmeleri.

Kudüs'ü ve yürekler acısı Filistin şehirlerini gezerken bu iki çözümden de ne kadar uzak olduğumuzu düşünüp hüzünlendim.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.