* Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir Hasbihale daha, selâmla.. - Musa Kanbak, Hasan Şekerci Kayseriden, Şaban Erikçi Manisadan, Aliye Mert Diyarbakırdan yazıyorlar: Ergenekon Dosyası üzerine, çok net yazmadınız.. Bir fiyasko olabileceği endişeniz mi var? İddianâmede Darbe Günlükleri yer almadı, bu nasıl olur? * SEç: Meşhur fıkradır, aslan, kurt ve tilki birliktedirler.. Bir geyik yakalamışlardır, bir kuzu, bir de hindi.. Aslan, kurda, Bunları âdilane şekilde paylaştır.. der.. Kurt, Haşmetmeab, der.. Geyik zât-ı devletlerinizindir. Kuzu, bendenizin.. Hindi de tilkinin.. Aslan bir pençe atar, kurdun suratı yara-bere içindedir ve sonra aynı taksimi tilkiden ister. Tilki der ki: Efendimiz, hindi sabah kahvaltınızda, geyik öğleyin, kuzu akşam yemeğinizde.. Lutûfkârlığınız dillere destan olduğuna göre.. Bize de bir kemik atarsınız elbette.. Aslan, Aferin der. Sen hangi hukuk fakültesinde okudun? Bu ne adâletli taksim böyle.. Tilki karşılık verir: Efendimiz, ben hukuk fakültesinde filan okumadım.. Yalnız kurdun halini görünce, oradan öğrendim, bu âdilâne paylaşım şeklini.. Şimdi gelelim, Ergenekon Dosyasına.. önce belirteyim ki; o Günlüklerin iddianameye girmesi, hukuken yanlış olur imiş.. çünkü, onlar doğru ise, yazan komutan o zaman muvazzaf idi, orduda idi ve o zaman da askerî savcılığın dâva açması gerekiyormuş.. Bu son iddianâmenin itibarına gelince.. Geçmişte ne iddianâmeler gördük, kan damlardı her yanından.. İstiklâl Mahkemelerinden söz etmiyorum.. Onlar hâlâ da büyük çapta gizli.. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 darbelerinden sonrasındaki nice iddianâmeler.. Hukuk adına ne cinayetler.. Refah, Fazîlet dâvaları da öyle.. Bu ülke bir de Susurluk Dâvası yaşadı.. Generaller, ifade vermeleri için davet edildikleri Meclise bile getirilemediler.. Birkaç kişi, sembolik olarak kurban seçildi, mesele kapatıldı.. Şemdinli İddianamesini hazırlayan savcının başına getirilenler ise ortada.. Kezâ, Van Ağır Ceza Mahkemesi hâkimleri, birilerinin iyi çocuklarını 39ar seneye mahkûm ettiği halde, Yargıtay, teröre karşı savaşan, terörist gibi yargılanamaz.. diye onları tahliye ettiren süreci başlatmadı mı? Ve o hâkimler de darmadağın edilmedi mi; HSYK eliyle.. Ergenekon İddianamesi için Dağ, fare doğurdu.. demiyorum. Buzdağının ucu gözüktü diyorum.. Oldukça da, derli-toplu.. Açık ifade, belge ve izinli teknik dinlemelere dayalı.. Baykal gibilerin, faso-fiso veya şaka diye sulandırmaya çalışmaları bu yüzden.. Daha önce dışarıya sızdırılan hazırlık soruşturması bilgilerinden çoğunun da doğru olduğu görülüyor. Ancak bunların sızdırılması kanunen suçsa da, Hürriyet yaptığında ele geçirdik gazeteciliği oluyor; başkaları yapınca sızdırma.. Ama bu iddianâmenin nereye varacağını kestirmek zor.. Şemdinli İddianâmesi de çok objektif idi, ama sonu ne oldu? Bir de AK Parti için hazırlanan iddianâmedeki subjektif, ındî ifadelere bakınca fark anlaşılır.. Bu yüzden, temkinli olmak gerekir.. Hakk temeline dayanmayan bir yargıdan bile, Hakk bir karar belki kazaen çıkabilir.. Ve bu hukuk, Hukuk Fakültelerinde değil, günlük pratikten öğreniliyor, zorbaların iradesine göre.. Ancak asıl üzerinde durulması gereken nokta, böylesine bir iddianâme kamuoyuna açıklanır ve internetlere aktarılırken, en çirkin, en galiz, en müstehcen sövgülerin de hiç kamufle edilmeden, iddianâmeye aynen konulmuş olması!.. Halbuki genelde, böyle sözler nokta nokta geçiştirilirdi.. Şimdi ise, insanın tek başınayken bile okumaya utandığı öylesine çirkin laflar ki; en kaba-saba güldürü filmlerinde bile olmayan.. Bu arındırma yapılmalıydı.. - Orhan Karakaş yazıyor: 22 Temmuz sayılı yazınızda, Mehmed âkif, Said Nursî veya Elmalılı Hamdi Efendiyi de İttihadçılara destek vermekle suçladınız. Bu konuyu, Antalyadaki bir konferansında tarihçi Prof. İ. Süreyya Sırmaya sorduğumuzda, o da, O gün onlar kandırılmıştı. Ben de olsam yanılabilirdim demişti.. Bir katkı olsun diye yazıyorum.. - R. Karagöz, Zonguldaktan yazıyor: Surûşla ilgili yazı, insan ilişkilerimizin nasıl olması gerektiği konusunda hepimiz için öğretici ve faydalı oldu.. - Elma (habervaktim.comda) yazıyor: Surûş öyle dedi, Şeriatî böyle dedi.. gibi bir konuyu yazmaya ne gerek vardı? Sapkın kişilerin sözlerinin ulaştırılmasında aracılık değil mi bu? * SEç: Kamuoyuna yansıyan bir konuda, birileri rahatsız olacak diye, bir şeylerin üstünü örtmeye âlet olmak, daha da tehlikeli değil midir? O kişiler kim oluyor? diyorsunuz.. Müslüman coğrafyasının pek çok yerinde okunan, konuşulan kimselerin tartışılmasından korkmamak, doğrularından ve yanlışlarından gerekenin alınması gerekiyor.. Bilgi, ışık gibidir.. Işığı yok saymak için gözümüzü kapamak, komik duruma düşürür bizi.. - Sami Alphan yazıyor: Geçen Hasbihalde bana Lübnandaki Semir Kuntarın serbest bırakılması üzerine verdiğiniz cevabı okudum.. Kuntar, birkaç polis, bir mühendis ve onun 4 yaşındaki kızını öldürmekle suçlanıyordu.. Kızı ben öldürmedim sözü de ikna edici değil.. Böylesi bir tedhiş, bana İsrail usûlü savaşın kötü bir taklidi gibi geliyor. Bu kişi şimdi Hizbullahın askerî faaliyetlerine nezaret edecekmiş.. Bir durzi olarak, İslâmî hassasiyetlere dikkat edecek mi? Ve, Hizbullah onun çocuk öldürmesini sineye çekip, Bizim kırmızı çizgimiz yok mu diyecektir? En azından, çocuğu kazaen öldürdüm.. gibi bir şey denilmesi gerekirdi bence.. Günlük faydalar için, İslâmî hassasiyetler fedâ edilmemeli.. - Mustafa Irmak yazıyor: Erbakanın cezalı durumuna düşmesine Cumhurbaşkanı Gülün bir son vermesi bu kadar mı zor? İstese, affedemez mi? * Bu husus çeşitli mahfillerde konuşuluyor.. Geçenlerde Numan Kurtulmuş Bey ile konuşuyordum, Cumhurbaşkanının, resen, bir taleb olmaksızın böyle bir tasarrufta bulunmasının kanûnen mümkün olmadığını söyledi.. Cumhurbaşkanı, ancak tıbbî gerekçeleri belgeli bir taleb olduğunda harekete geçebiliyormuş.. - Târık Yahyagil Tokattan ve Ali Baltacı yazıyor: Geçen hafta değindiğiniz gibi, laisizmin ilâhiyatçı amigosu, Allahla aldatmaktan yakınarak Allahla aldatmanın daniskasını sergilemeye devam ediyor.. Bu kişi, 21 Temmuz günü de, Müslüman mısınız, abd-i memlûk mu? (Yani, köle mi?) diye soruyordu.. Ve sonra da, yine Kurandan aldığı bu terimi getirip, resmî ideolojinin ikonuna bağlıyor ve kendisinin abd-i memlûk oluşu yetmiyormuş gibi, başkalarını da aynı abd-i memlûkluğa çağırıyor ve Allahdan başkasına kul olunamayacağına dair doğru bir sözü eğri bir murad için söyleyip, kulluğun müridlik adı altında sürdüğünü iddia ile, resmî ideoloji ikonuna kendi müridliğini de tekrarlıyordu.
|
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.