1. YAZARLAR

  2. Yavuz Yılmaz

  3. Hermenötik Üzerine
Yavuz Yılmaz

Yavuz Yılmaz

Analiz
Yazarın Tüm Yazıları >

Hermenötik Üzerine

A+A-

     Hermenötik, herhangi bir tarih kesitinde üretilen bir metnin doğru anlamını bulmak üzere yapılan çabaların sonucu olarak ortaya çıkan bir yöntem arayışıdır. Tarih, edebiyat, ahlak ve din bu anlam arayışı çabalarının başında gelen alanlardır. Bir anlamda tarihsel olaylar, edebiyat metinleri, dini metinlerin yorumları hermenötiğin belkemiğini oluşturur.

     Metne muhatap olan kimsenin, metnin gerçekten neyi anlatmaya çalıştığını anlama çabası olarak da tanımlanabilir hermenötik. Bu durumda yazan, anlayan ve aracı metin arasında bir faaliyet alanıyla karşı karşıyayız demektir. Söz konusu olan anlama çabası ise, ilk hermenötik çalışmaların dini metinler merkezinde yapılmasında şaşırtıcı bir taraf yok. Çünkü Allah’tan insana ulaşan metinlerin neyi anlattığı konusu, insanın yerküredeki yaşamı için en anlamlı referans kabul edilmiştir.

     “Yazarın niyeti nedir?” sorusuyla ortaya çıkan anlama çabası, dini metinler söz konusu olduğunda “Allah bize ne dedi?” ya da “Ne demek istedi?” sorularına bırakır. Bu sorulara verilecek cevap, dinin mesajını doğru kavramak bakımından hayati önem taşımaktadır.

     İslam alimlerinin insanları Kur'an'a yaklaştırsınlar diye yazdığı ve bir anlama yorumbilimsel bir çaba olan aracı metinlerin, dinin anlaşılmasının önünde engel haline gelmeleri hayatın en büyük çelişkilerinden biridir.

     Eğer insan yanılgıya açıksa, hiçbir insanın bir metne yaptığı yorum mutlaklaştırılamaz demektir. Özellikle dini metinler yanılgının olmadığı ve ontolojik düzlemi insanla aynı olmayan bir varlıktan gelir. Bu durumda yanılgıya açık ve tarihsel olan hiçbir insanın yorumu, konumu ve bilgisi ne olursa olsun metnin tek doğru yorumu olarak görülemez ve mutlaklaştırılamaz. Çünkü hiçbir insanın düşüncesi geleceği ve gelecekte ortaya çıkacak sorunları kuşatamaz. Bu yüzden bir anlamda her yorum eksiktir. Yorumu mutlaklaştırmak, onu metinle eşitlemek demektir ki, yorumu yapanın konumuyla ilgili teolojik bir soruna da gebedir bu yaklaşım tarzı. Hz. Peygamberin, Hıristiyanları eleştirirken dile getirdiği din adamlarını ilahlar edindiler eleştirisi bununla ilgilidir.

     "Hermenötik üzerinde düşünen herkesin merakı, bazı hermenötik yazarlarının dediği gibi" Hakikaten yazar ile okur arasında kapanması imkansız bir vadi mi var?” sorusunun cevabıyla yakında ilgilidir. Eğer yazar ile okur arasında kapanması imkansız bir mesafe var ise metni anlama çabasının ne anlamı var? sorusu da ilk soruyu izleyecektir.

     Hermenötiğin en önemli sorunlarından biri de yanlış anlama sorunudur. Yanlış anlama sorunu üzerinden, metnin hiç tasvip etmediği bir yoruma gerçek diye saplanıp kalmak mümkündür. Ömrünü yanlış bir dini yorumun doğruluğu üzerine kuran ve bu yorum için hayatını ortaya koyan insandan daha bedbaht kim olabilir? Hariciler ve onu izleyenlerin durumu budur.

     İslam dünyasında hermenötik çalışmaların karşılığı tefsir ilmidir. Aslına bakılırsa Hz. Peygamberin en yakın dava arkadaşlarının veya İslam inancını paylaşmayan diğer din mensuplarının sorduğu sorulara verdiği cevaplar bir yorumlama faaliyetidir.

     Dini anlamda ismet sıfatı onun yanılgıdan arınmış olduğunu gösterir ki, bu ona yorumlama faaliyetinde tartışmasız bir otorite olma özelliğini kazandırır. Ancak Hz. Peygamber dini konular ile doğrudan dini olmayan konular arasındaki ayırımı net yaparak çevresindekileri bilinçlendirir. Dini olmayan konularda bazen yanılır (hurma ağaçlarının aşılanması tartışması), bazen de müzakere yaparak karşı görüşü uygulamaya koyardı. Bu davranışlardaki amacı kuşkusuz dava arkadaşlarının hangi konularda kendisini izleyecekleri noktasında bilinçlendirmekti. Bu şekilde eğitilen dava arkadaşları da ona söylediği düşüncenin vahiy ürünümü yoksa kendi reyi mi olduğunu sorgulayıp kendi tavırlarını belirliyorlardı. Böylece Peygamberliğin ne anlama geldiği konusunda net bir belirlenim yapıyordu.

     Hz. Peygamberin Sünneti kuşkusuz bir yorumbilim faaliyetidir. Ana kaynak hakkında sorulan soruların pratik uygulamalarını gösterir. Ancak neyin Sünnet olduğu, Peygamberin bu davranışı hangi kimliği ile yaptığı konularına sonraki dönemlerde bir de uydurma hadisler konusu eklenince konu daha da sorunlu hale gelmiştir.

     Sahabe bilincinin Peygamber Muhammed ile insan Muhammed arasında yaptığı ayırım sonraki dönem silikleşmiş ve tamamen ortadan kalkmıştır. Bir konu müzakere edilirken, tartışılan konuda Peygamberin söylediği fikrin vahiy ürünü mü yoksa kendi reyi mi olduğunu söyleyen sahabe zihni, Peygamber Muhammed ile insan Muhammed arasındaki ayırımı net olarak yapmıştır.

     İlk yorumbilim çalışmalarının dini metinler üzerinde yapıldığı gerçeğini göz önüne alırsak, dini bir metnin bize ne söylediği merkezi bir soru haline gelir. Kuşkusuz bu çabanın bir tarafında yanılgıdan uzak, tarih ve zaman dışı Allah, diğer tarafında yanılgıya açık ve tarihsel olan insan, aralarında aracı olan kutsal metin bulunur. Burada girişilecek zihin çabası ayetlerin anlamlarının belirlenmesidir. Kuşkusuz bu da gelişigüzel bir çalışma ile belirlenemez. Tefsir ilmi bu faaliyetin ana parametrelerini ortaya koymak amacıyla yapılanmış bir ilim dalıdır. Bir ayetten anlam çıkarmaya çalışırken uyulacak ilkeler şunlardır:

     1- Ayeti oluşturan kelime ve cümlelerin dil ile olan ilişkisi.

     2- Ayeti oluşturan kelime ve cümlelerin ayetin bütünü ile ilişkisi.

     3- Ayetin, ayeti içeren pasaj ve komşu pasajlarla ilişkisi.

     4- Ayetin veya pasajın aynı konudaki diğer ayetler ve pasajlarla ilişkisi.

     5- Ayetin veya pasajın nüzul ortamıyla ilişkisi.

     6- Ayetin Allah Rasulü’nün örnekliği ile ilişkisi.

     7- Ayetin Kur’an vahyinin genel ilkeleri ve hedefleriyle ilişkisi.

     8- Ayetin insan, kainat ve olaylar kitabıyla ilişkisi. (Mustafa İslamoğlu, Kur’an’ı Anlamada Yöntem, Düşün yayınları,Kasım 2014)

     Kuşkusuz anlama faaliyetinin olduğu yerdeki en önemli sorunlardan biri de yanlış yorumlama ve anlama sorunudur. Nitekim erken dönem Haricilerin tutumları bu yanlış yorumun en çarpıcı örneklerinden biridir. Onlar toplumsal bir anlaşmazlıkta Hz. Ali’nin hakem tayinini kabul etmesini, Kur'an ortada iken mümkün görmüyor ve bu tayini onaylayanların dinden çıktığını savunuyorlardı. Dahası, kafir olduğuna inandıkları Hz. Ali ve taraftarlarını öldürmenin meşru olduğu sonucuna gidiyorlardı. Hariciler Kur’an’ı ölçü aldıklarını söyleyenlerin teröre baş vurabileceklerinin en önemli kanıtıdır.

     Özellikle Kur'an söz konusu olduğunda yorumlama faaliyetinde en büyük sorun parçacı mantığın esiri olmaktır. Bu durumda genel amaç gözden kaçırılır ve ayetleri bağlamından kopararak değerlendirme yanlışı ortaya çıkar. Kader konusunda ortaya çıkan tartışma böyle bir mantığın sonucudur. Oysa ilahi iradeyi öne çıkaran ayetler de, insan iradesini öne çıkaran ayetler de aynı kitabın içindedir. Konunun bütünlüğünü gözden kaçırmanın varacağı yer aynı eserin içinden birbiriyle uzlaşmaz sonuçlar üretmektir. Kur’an kendini içinde çelişki olmayan kitap olarak tanımlarken yorumlayıcılar birbirinin karşıtı olan hükümler çıkarmakta tereddüt etmemektedir.

     Ayetleri bağlamından kopararak kullanmanın en belirgin örneği Sıffin Savaşında Muaviye’nin ordusundaki askerlerin mızraklarının uçuna “Hüküm ancak Allah’ındır” ayetini takmalarıydı. Burada amaç Allah’ın hükmünün gerçekleşmesi uğruna çabalamak değil, ayeti bağlamından kopararak hasmını yenmek amacıyla araçsallaştırmaktı. Bu tavır, tarihsel anlamda siyasal,toplumsal ve mezhep savaşlarında Kur’an’ın araçsallaştırılmasının da önünü açmıştır.

     Son zamanlarda Cemaatin yaptığı din üzerinden kendi durumunu meşrulaştırmaya dönük araçsallaştırma da, doğrudan ayetler kullanıldığı gibi, daha da vahim bir şey yapılmakta, kişilerin gördükleri rüyalar kullanılmaktadır. Ali Ünal'ın Zaman Gazetesinde 14 ekim 2014 tarihli yazısı, bu yaklaşımın en güzel örneklerinden biridir. "Sâdık rüya, kıssaların en güzeli olan Hz. Yusuf kıssası ve sûresi'nin ana zeminini teşkil eder. hadis-i şerifte de, büyük müfessirimiz Elmalılı Hamdi Yazır'ın Şûra Sûresi'nin tefsirinde de zikrettiği gibi, “vahiy kesildi, ancak mübeşşirat (müjdeler) kaldı. mübeşşirat da mü'minin rüyasıdır.” buyrulur. fakir'e şahsen tanımadığım iki bacıdan zaman'la ilgili iki rüya intikal etti: biri şöyle: “Türkiye, her tarafından depremlerle sarsılıyor. fakat hizmet'teki abiler bir kenarda dua ediyorlar, onların hepsi zaman okuyucusuymuş.” diğeri de şöyle: “Türkiye'nin her tarafına semadan ateşler yağıyor. zaman gazetesi hizmet mensuplarının ellerinde şemsiye olmuş ve o şemsiyelerle ateşlerden korunuyorlar.” Bu anlatımda nasıl bir yorum faaliyetine gidildiği dehşet vericidir.

     Kur’an’ı parçacı anlamanın arkasında yatan gerekçeler; “1- Ayetlere hasmı vuracak kurşun muamelesi yapmak, 2- Bunun için ayetleri parçalamak, 3- Onun için de ayetleri bağlamından koparmak, 4- Hiçbir delil olmadan keyfi bağlamlar tedarik etmek” (Mustafa İslamoğlu, Kur’an’ı Anlama Yöntemi) gerekir. Günümüzdeki anlaşmazlıkların ve çatışmaların kökeninde aynı kitabın içinden yapılan farklı yorumlar yatmaktadır. Bu İslam tarihinin en büyük çelişkisidir. Ali Şeriati’nin deyimiyle yapılan maksatlı yorumlarla “dine karşı din” oluşturulmuştur. Dine karşı din kavramsallaştırması gerçek din ile, aynı kavramları kullanan ama yapılan semantik müdahale ile içerikleri değiştirilen din arasındaki çatışmayı anlatmaktadır.

     Bir anlamının da; "Varlığı bir araya getirerek aralarındaki bağı keşfetmek" olan Kur’an’ın, bağlamlarından ve bütünlüğünden koparılarak yapılan yorumları ile çatışmanın ve savaşın tarafı haline getirildiğini görmek ne kadar da hüzünlüdür.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.