1. YAZARLAR

  2. M. Latif YILDIZ

  3. Hedef Saptırmak
M. Latif YILDIZ

M. Latif YILDIZ

sorgu / yuksekovahaber
Yazarın Tüm Yazıları >

Hedef Saptırmak

A+A-

Bahar son hızıyla rengârenk çiçekler açarak doğaya huzur veriyor. Ne yazık 12 Eylül, 28Şubat, ölümler, acılar, operasyonlar, iddianameler, tutuklamalar ve Suriye meselesi baharın renk cümbüşünden, Nisan yağmurlarından keyif almamıza engel olan katı tutum sergiliyor.

Bulunduğumuz coğrafyada gündem o kadar hızlı değişiyor ki. Siyasetçisi, medyası, aydını, gazetecisi sözün özü 75 milyonu peşinde sürüklüyor.

İçte 12 Eylül’ün mimarları Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya üzerinden yargılama sürecini başlatmak. Akabinde 28Şubat ve Çevik Bir olayı sivil alanı genişletilmesi. Ama işin birde daraltılan başka sivil alanları görmemezlikten gelemeyiz. Bunlar yetmiyormuş gibi bir de Suriye meselesi ve İran nükleer olayı. Türkiye’nin gündeminde “hedef mi saptırılıyor?”

Sakın 12 Eylül ya da 28 Şubat meselesini küçümsediğimi sanmayın. Bana göre çok önemli ve de Türkiye tarihinde emsali olmayan önemli bir adım.

Amma, evet “Âmâ”sı var. 12 Eylül’ün ucube anayasası, kurumları ve ceza yasalarıyla ayakta. 10 yıldır iktidar olan AKP bunlara dokundu mu? Darbenin bürokratları, siyasetçileri, hukukçuları, YÖK ve benzeri kuruluşları yok sayarak yapılanlar yeterli mi?

Dikkat edin aynı günlerde KCK iddianameleri kabul edildi. Çünkü medya, toplum, 75 milyonun dikkati bilinçli olarak 12 Eylül, 28 Şubat darbeleri ve Suriye’ye yöneltildi.

Öyle günler yaşıyoruz ki bilinçli olarak gündemi saptırılıyor. Öğretmenler yerlerde sürükleniyor, gazla ve tazyikli suyla rencide etmek yetmiyormuş gibi onlar “güya öğretmen” deniliyor; İçişleri Bakanı “gaz tehlikeli değil” diyor. Halkın oyları ile seçilmiş BDP vekilleri için “Onlarla kaybedecek zamanımız yok.

Çünkü onlar iradesiz” denilebiliyor.

Tutuklu yüzlerce gazeteciye “Onlar zaten gazeteci değil”; Uludere’de 34 Kürd sivil öldürülüyor “askerin hatası yok” demek yetinilmiyor katliamı yapanlara teşekkür ediliyor. Meclis’e gelen ailelerine AKP grubunda küçük düşürülüyorlar.

Ahmet Türk’e yumruk atan polisi ortaya çıkarmak için kimse kılını kıpırdamıyor. Her fırsatta BDP’nin milyon oyla seçilmiş vekillerini döven polisler için “küstahça polisle kavga ediyor, emniyet güçleri de bir yere kadar dayanıyor, sonra kendini korumak için müdahale ediyor” diyerek polisin vekile karşı güç kullanmasını teşvik eden açıklamalar yapılıyor.

İktidarın tavrı, tutumu, duruşu bu olursa kimler neler yapmaz ki?

Bütün bunlar olurken “Kürd sorununda yeni dönem” ya da “BDP ile muhataplık” nasıl olacak? Medyanın önünde, grup toplantılarında BDP ve milletvekillerini her gün rencide eden, küçük düşüren, azarlayan dil kullanılırsa; BDP’ye sürekli “Başka yerden emir alıyor” dedikten sonra muhataplık, konuşalım, buluşalım, diyalog, yeni dönem nasıl olacak?

30 yıldır süren çatışma kiminle kimin arasında? Devlet - PKK arasında mı, yoksa AKP ile BDP arasında mı? Bir tarafta devlet yani hükümet, diğer tarafta PKK değil mi? Oslo’dan netice almayanlar hukuki açıdan sorgulanma başlayınca partisi kapanır diye haftasında yasa değiştirenler yeni bir şey sunuyormuş gibi BDP’ye “ PKK ile konuşmam, seninle konuşurum. Ama şartım var. PKK ile ilişkini keser, dışlar, mesafe koysan; benim yanımda dursan seninle konuşurum” diyeceksin.

Bu yeni bir şey mi? Devletin 30 yıldır Kürd siyasetçilerinin önüne koyduğu bir argüman olduğunu altı yaşındaki çocuk bile biliyor.

Olur ya diyelim ki BDP; AKP’nin bütün dediklerini yaptı ve anlaşmaya vardılar. Bu projenin sonuç getireceğine inanan bir tek Allah’ın kulu var mı? BDP Erdoğan ve AKP’nin çağrısına uyduğu gün tabanını kaybetmesi bir yana intihar etmesi demektir. Erdoğan BDP’nin intihar etmeyeceğini bildiği halde bunu niçin yaptığını doğrusu kimse anlayabilmiş değil.

DEMİRTAŞ NE DİYOR?

Bakınız Selahattin Demirtaş Neşe Düzel’e neler söylüyor:

“ Başbakan ‘müzakere’ dedi, biz hemen ‘hazırız’ dedik. Cevap gelmedi. Cevap yerine ‘ iradeleriyle karar vereceklerse, vermeyeceklerse ne konuşacağız’ dedi. Bu sözler aslında konuşmak istediğim ‘silah meselesi’ diyor. Kürt sorununu, ana dilde eğitim, yeni anayasa, anayasal vatandaşlık, yasal değişiklikleri konuşmak istemiyor.

Bizim koşulumuz müzakere şeffaf olmalı. Görüşmeler açıklanmalı ve hükümet güven veren somut adımlar atılmalı.Şu ana kadar ortam zehirlenmiş durumda. Yedi bin üyemiz, milletvekillerimiz ve belediye başkanlarımız tutuklu. Bir tarafta tutuklamalar, diğer tarafta ‘gel silah meselesi konuşalım’ derse müzakereye niyeti yok demektir.

‘Terörle müzakere etmem’ diyor, amaİmralı ve Oslo’da üç yıl görüştün. Hükümet siyaseti bizimle konuşmalı. Silah ve ateşkesi bizimle doğrudan görüşemez. O makamlar bize bağlı örgüt ve kurumlar değil. Ancak arabulucu rolünü oynayabiliriz. Bütün dertleri silah. Oysa Asıl mesele Kürt sorunu, PKK sorunu değil.

Şu ana kadar bizimle hiçbir temasları olmadı. Geçmişteki müzakereleri olmamış gibi davranamazlar. Silvan PKK’nin planladığı bir eylem değildi. Hükümet medya ve iletişim kanalları ile hileli ve psikolojik harp yaparak Silvan’ı kullandı. Zaten ‘süreci atlattık, Kürtlere her şeyi verdik’ dediler ve müzakere masasını hükümetin kendisi devirdi.

Talimatla bir barış planıönermiyoruz. BDP parti meclisinin hazırladığı barış planı var. Hükümetin varmışgibi ama hiç olmayan planları tartışılıyor. Hükümetin barış planı var mı?

Öz savunma gücü çarpıtılıyor. Sanki PKK’ ye bağlı öz savunma gücü kurulacak gibi ifade ettiler yok, öyle bir şey. Dünyanın her özerk bölgesinde yeril güvenlik birimleri yerel yönetime bağlıdır. New York’ta böyle, İstanbul, Antalya, Diyarbakır da böyle olsun deniyor.

Hükümetin bütün derdi ‘PKK teslim olacak mı,silah bırakacak mı?’ Hükümet ‘TRT 6, Kürtçe kurs ve üniversitede bölüm açtık. Terör çözülürse geriye sorun kalmadı’ diyor. Bu halkın ana dili seçmeli ders olamaz. Tek ulus ve tek dilden vazgeçilmiyor. Kürt yok; Kürt hep zararlıdır. İnkılâp tarihi kitabında Kürt iki yerde geçer. Zararlı cemiyetler sayılırken.

Bunlar bizim değil, Kürt halkının talebi. Türkiye’de Türklerin nesi varsa Kürtlerin de olmalı. Bu kadar açık ve net söylüyoruz. Küçük bazı haklar vererek bu sorun yatıştırılmaz. AKP sorunu görüyor ama çözüm iradesi olmadığı için silahın, savaş arkasına saklanarak gözden kaçırıyor. Kürtlerin talepleri netleştirdikçe AKP siyasal zemin yerine savaşa kayıyor.

Türkiye kendi kürdü ile barışmazsa bu sorun BDP’yi de Erdoğan’ı da aşar. Bu yüzden hükümet acil Kürt barış planı getirmeli. Biz Sinn Feinn değiliz, Erdoğan’da Tony Blair değil. Özerklik bir statüdür, statü de yönetim hakkıdır. Biz bu modeli öneriyoruz. Türkiye’de 18–20 özerk bölge oluşur. Federasyon daha çok toprağa, nüfusa, etnik kökene bağlıdır. Önerdiğimiz özerklik Kürtler nerede yaşıyorsa olabilir, etnik bir kimliğe dayalı model değildir.”

Demirtaşana fikir olarak ne mi söylüyor? Benim anladığım Kürd sorununu çözmek için Tony Blair ol. Yalnız Türkî’ye ve Ortadoğu’nun değil, Dünya’da tarihe geçen bir lider ol.

ufkumuz.com

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.