1. YAZARLAR

  2. Zeki Savaş

  3. HDP, AK Parti ve Din Adamlarına Çağrı
Zeki Savaş

Zeki Savaş

Yazarın Tüm Yazıları >

HDP, AK Parti ve Din Adamlarına Çağrı

A+A-

     HDP'nin, Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılacağı ve din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılacağını kendi seçim bildirgesinde ilan etmesi üzerine HDP ile AK Parti arasında din ve diyanet üzerinden bir tartışma yaşandı ve muhtemelen de bu tartışma devam edecek.

     Din-devlet ilişkileri, din-diyanet meselesi, felsefi temelleri olan, siyaseti ve sosyolojiyi ilgilendiren, Batıda ayrı Doğuda ayrı tarihi arka planları olan  derin ve temel meselelerden biridir.

     Cumhuriyetin teşkiliyle birlikte bin küsur yıllık tarihi bağlamından kopartılan din-devlet ilişkilerinin bu seçim vesilesiyle gündeme gelmesi çok hayırlı olmuş ama meselenin ele alınış tarzı sorunun mahiyeti ve ciddiyetiyle hiç de uyumlu olmamıştır.

     Konu gündeme gelmişken bunun esastan tartışılması gerekir ve bu vesileyle HDP ve AK Partiyi konunun önemine yakışır bir tartışmaya davet ediyorum.

İlk tartışılması gereken konu, felsefi temeldeki din-devlet ilişkileridir.

     Laik devletin dini kontrol etme yetkisi var mıdır yok mudur? Laik devletin dini koruma yükümlülüğü var mıdır yok mudur?

     Türkiye Cumhuriyeti laikse, tıpkı laikliğin felsefi anlamı gereği laik devletin dini kontrol altına alma, onu yönetme hakkı yoktur. Yine laiklik felsefesi gereği devlet doksan küsur yıldır yetkisi ve hakkı olmayan bir alana müdahale etmiş, o alanı kontrol altına almış ve dini kendi siyasi amaçları doğrultusunda yönetmiştir.

     3 Mart 1924 yılında Meclis’te kabul edilen Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’nin yerine, başbakanlığa bağlı din işlerini tedvir amaçlı Diyanet Teşkilatı’nın kurulmasını öngören kanun  ve konuyla ilgili tartışmalar mevcuttur. Hakeza 633 sayılı Diyanet Teşkilatı Kanunu’nun laiklikle bağdaşmadığı gerekçesiyle Birlik Partisi tarafından açılan iptal davasıyla ilgili Anayasa Mahkemesi’nin verdiği gerekçeli karar da öyle. Bunlar üzerinden tartışalım ve laik devletin nasıl dini ve dini kurumlarla oynadığını görelim.

     Laik olan Cumhuriyet, dine ve diyanete devletin lehine, dinin aleyhine olacak şekilde esastan ve temelden dört ana müdahalede bulunmuştur:

     1-Şer’iye ve Evkaf Vekaletini lağvedip Diyanet teşkilatını kurmak.

     2-Tevhid-i Tedrisat yasasıyla bağımsız dini eğitim kurumları olan medreseleri kapatmak.

     3-Camileri devlete bağlamak.

     4-Tamamen dinden kaynaklanan ve dini imkan olan  ve de camiler, medreseler ve bil umum dini işler ve hizmetlerin maddi finansmanının sağlayan 26 bin vakfı devletin denetimine almak.

     Laik devlet, hakkı ve yetkisi olmadığı halde bin küsur yıllık tarihi geleneği olan dini sistemi alt üst etti.

     Laik devletin dine ve dini sisteme müdahalesinin yol açtığı temel zararlar şunlardır:

     a-Medreseleri kapatarak dinde derinleşme imkanını yok etti.

     b-Dinde derinleşmiş müçtehid fakihler yetişmediği için dini otoriteler kalmadı ve dini sahipsiz bıraktı.

     c-Alim ve hocaları ya açlığa mahkum veya devlete mahkum hale getirerek din adamlarının istiklalini yok etti.

     d-Camileri devlete bağlayarak ve buralara dini bilgiden yoksun imam-hatip mezunlarını atayarak dini sunumun yeri olan camilerde dini sunumun içini boşalttı, dini sunumu sığlaştırdı.

     e-Vakıflara el koyarak Müslüman bireylerin ve sivil girişimlerin bağımsız ve özgürce dini eğitim ve faaliyet yapmak için lazım olan maddi finansmanları kuruttu.

     g-Bütün bunlar sonucunda kadim sistemi yerle bir ederek devlete bağlı, devletin kontrolünde güdümlü bir din anlayışını ve sistemi ikame etti.

     HDP ve AK Partiye çağrıda bulunuyorum: Önce bunları tartışın. Din-devlet ilişkilerini tartışın. Devletin, dini nasıl evire çevire kullandığını tartışın. Sonra da bu yıkımın, bu yanlışın yerine doğru olanın nasıl ikame edileceğini tartışın.

     HDP'nin seçim bildirgesinde söyledikleri doğru ama yerine neyi koyacağı kısmını projelendirmemiş ve çok genel cümlelerle doldurmaya çalışmış. Yani kaldırmak istediğinin yerine neyi koyacağı üzerinde hazırlık yapmamış. Bildirgede geçen ifadeler şöyle:

     "Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılarak, devletin din ve inanç alanından elini çekmesi sağlanacak, din ve inanç işleri topluma, inanç sahiplerine bırakılacak. İnanç topluluklarının örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılacak, kendi inançlarını istedikleri  gibi yaşayabilecekleri koşullar yaratılacak. Diyanet işleri çalışanlarının özlük hakları korunacak."

     Devletin dinden elini çekmesi, inanç sahiplerinin örgütlenme özgürlüklerinin önündeki engellerin kaldırılması, inançlarını yaşayabilecekleri koşulların oluşturulması şeklindeki yaklaşımlar doğrudur ve şahsen yıllardır din-devlet ilişkilerinde bunları savunuyorum. Din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılmasında da şaşırılacak bir şey yok. Dinde zorlama olmadığı, istemeyene zorla dinin anlatılamayacağı, bedihiyattandır. Her Müslüman bunu bilir. Önce dinini öğrenmek isteyenlere gerekli imkanlar verilsin. Öğrenmek istemeyenler öğrenmesin.

     HDP'nin eksiği veya yanlışı, çok ciddi olan bu konuda alternatifini mübhem bırakmasıdır.

     Yukarıda işaret edildiği gibi Cumhuriyet, din-devlet ilişkilerine müdahaleyle dindarların ve dinin elindeki tüm imkanları aldı ve yerine kendine bağlı yeni bir kurum geliştirdi. Siz dini ve dindarların imkanlarını geri vermeden Diyaneti de kaldırırsanız büyük bir kaos oluşur. İnanç sahipleri hangi imkanlarla örgütlensin ve dinini yaşasın? Hangi imkanlarla dinini korusun? Bütün mal varlığı elinden alınmış, dini bilgisi sığlaştırılmış, fakihleri yok edilmiş inanç sahiplerini özgür bıraksan ne olur?

     Diyanetin kaldırılmasından önce yasal ve anayasal değişikliklerle gasp edilen hakların geri verilmesi lazım. HDP deseydi ki, Tevhid-i Tedrisat yasasını kaldıracağız. Dini eğitimin devletten bağımsız özgür olmasını sağlayacağız. Din alimlerinin medreselerde yetişmesini anayasal garanti altına alacağız. Bütün vakıf mallarını camilere ve medreselere iade edeceğiz ve tedricen de Diyaneti kaldıracağız, hem toplumda büyük bir karşılık bulurdu hem de AK Parti bu konuyu seçim malzemesi haline getiremezdi.

     Hayat boşluk kabul etmez. Bir şeyi yıkmadan önce onun yerine ikame edeceğiniz şeyi hazırlamanız gerekir. Aksi halde o boşluğu başka bir şey doldurur. Diyanetin yerini alacak sistemin önünü açmadan, onu anayasal garanti altına almadan, gerekli imkanları sağlamadan Diyaneti kaldırmak ikinci bir yıkım olur. Diyanet kaldırılmalı ama koşulları hazırlanarak.

     HDP'nin söyleminin yeterli karşılık bulmamasının bir diğer önemli nedeni de felsefi temelde din ile olan ilişkileridir, sahada din karşıtlığını içeren davranış biçimleridir. HDP'nin temsil ettiği sosyalist düşünce, felsefesi olarak din ile çatışmalıdır ve dine karşıdır. HDP, siyasette bazı açılımlarla bunu aşmaya çalışıyor ama taşıdığı felsefe ile siyaset arasında çelişkiler yaşıyor. Çünkü temsil ettiği düşünce ile temsil etmeye çalıştığı halkın ana gövdesinin inancı arasında zıtlık vardır. Bu sebeple din ve diyanet adına söyledikleri kuşkuyla karşılandığı gibi, rakipleri tarafından da siyasi bir malzemeye dönüştürülerek din karşıtı bir mecraya çekiliyor.

     AK Partiye gelince. AK Parti'nin 12 yıllık icraatlarında en önemli adımlarından biri din ve dindarlar üzerindeki baskıyı kaldırması, özgürlük alanlarının önünü açması ve baş örtüsü zulmüne son vermesi oldu. Bunlar takdire şayan uygulamalardır ve herkes de bunun hakkını veriyor ama AK Parti bu iyileştirmeleri iktidarın  gücünü kullanarak, yönetmelikleri değiştirerek yaptı. Açtığı özgürlük alanlarını anayasal garanti altına alamadı. Yarın başka bir parti gelsin, kısa sürede eskiye dönebilir. Çünkü eskiye dönüşü engelleyen anayasal bir adım atılmadı. AK Parti, din devlet ilişkilerine esastan dokunmadı veya dokunamadı. Bir kez olsun tevhid-i tedrisat yasasını tartışmadı. Vakıf mallarını tartışmaya açmadı. Camilerin devlete bağlı olmasının anlamını konuşmadı. Sadece baskıyı kaldırdı. Ak Partinin yaptığı iyileştirmeler, kendisiyle kaimdir. Yani kendisi iktidarda olduğu sürece uygulanabilirdir. İktidar değişirse, yapılan iyileştirilmelerin korunacağına dair bir garanti yoktur.

     HDP'nin gündeme getirdiği konular ise, esasa ilişkindir ve  yıllardır biz bunları alternatiflerini ortaya koyarak savunuyoruz. HDP, AK Parti veya herhangi bir parti, din devlet ilişkilerini esastan tartışmaya açsa ve yukarıda sıraladığımız hakların iadesini savunsa, biz o partiyle bu konularda tam bir savunma içinde oluruz.

     Dini düşünceye yakınlığı itibariyle, savunduğu değerler itibariyle, aidiyetini güçlendirmek istediği medeniyet itibariyle, temsil ettiği sosyolojik tabanın dini değerleri itibariyle Ak Partinin din devlet ilişkilerini esastan tartışmaya açması gerekir di. Açmadı veya açamadı diyelim. HDP bu konuyu açtığı zaman, AK Partiye yakışan, bu konuyu siyasete malzeme etmek ve oya devşirmeye çalışmak yerine bu tartışmayı fırsat bilerek konunun esastan üzerine gitmekti. Bundan kaçındılar ve BDP, Diyaneti kaldırmak istiyor diye propagandaya yöneldiler. Bu yaklaşım, ister istemez AK Partiyi, devlet dinini savunma çizgisinde bir konuma oturttu veya o konumu güçlendirdi.

     İslam, devlet dinine karşıdır. 'Din devleti' olabilir ama 'devlet dini' olamaz. Din, devleti yönlendirebilir ama devlet, dini yönlendiremez. Ya ikisi birbirinden bağımsız olacak veya illa ki biri diğerini yönlendirecekse din, devleti yönlendirir, devlet, dini yönlendiremez. İlla ki biri diğerini kullanacaksa, din, devleti bir araç olarak kullanır; devlet, dini bir araç olarak kullanamaz. Kimin kimi yönlendirmesi konuları çok su götüreceğinden ötürü en iyisi din ve devletin birbirinden tam bağımsız olmalarıdır.

     Felsefi anlamı itibariyle de laik devletin dini olamaz. Din devletten bağımsız olmalıdır. Yani mevcut durum laiklik açısından da savunulamaz.

     HDP ve AK Partiyi, din-devlet ilişkilerini ve Diyanet konusunu seçim polemiği olmaktan çıkarıp düzeyli ve esastan tartışmaya davet ediyorum. Bu konuların siyasete, seçime, oy devşirmeye alet edilecek şekilde tartışılması hem ahlaki değildir hem de dinine sahip çıkmak isteyen müminleri yaralayıcı bir mahiyettedir. Böylesine ciddi ve köklü bir mesele, kaldırdım, kaldırtmam gibi kısır seçim tartışmaları şeklinde olmamalıdır.

     Din-devlet ilişkileri tartışmaya açılmışken ilahiyat hocalarına, Diyanetteki ilahiyatçılara ve alimlere, medrese ulemasına ve dini düşünce temelinde faaliyet gösteren aydın ve hareket adamlarına da hem sormak istediklerim hem de bir çağrım vardır:

     Neden ve niçin yıllardır bu konuda konuşmazsınız? Hangi saikledir ki, bu konuları hiç gündeme getirmezsiniz? Bu devasa sorunu neden görmezlikten gelirsiniz? Hiç mi zihninizi meşgul etmez bu sorun? Din-devlet ilişkilerinde hiç mi sorun görmezsiniz?  633 sayılı Diyanet Teşkilatı Kanunu’nun laiklikle bağdaşmadığı gerekçesiyle Birlik Partisi tarafından açılan iptal davasıyla ilgili Anayasa Mahkemesi’nin verdiği gerekçeli karar, sizi hiç mi rahatsız etmez? Bu kararda “Diyanet İşleri Başkanlığı, dini bir teşkilat değil, Anayasanın 154. maddesinde saptandığı üzere genel idare içinde yer almış idari bir teşkilat durumundadır.(…) Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Anayasada yer almasının ve mensuplarının memur niteliğinde sayılmasının, (…) birçok tarihi nedenlerin, gerçeklerin ve ülke koşullarıyla ihtiyaçların doğurduğu bir zorunluluk sonucu olduğunda kuşku yoktur. (…) Dinin devletçe denetiminin yürütülmesi…" şeklindeki devletin dine yaklaşımı sizi hiç mi ilgilendirmez? 26 bin tane vakıf malının devletçe asli amacının dışında kullanılması hiç mi vicdanınızı sızlatmaz?  Yüzlerce medresenin harabeye dönüşmüş olmasından hiç mi üzüntü duymazsınız? Dinin otoritersiz kalması, müçtehidsiz kalması, fakihsiz kalması hiç mi umurunuzda değil?

     Bu sessizliğiniz korkudan mıdır, umutsuzluktan mıdır, duyarsızlıktan mıdır, çaresizlikten midir? Sessizliğiniz kahredicidir, farkında mısınız?.

     Siz dininize sahip çıkmazsınız. Dinin sorunlarını gündeme almazsınız. Din devlet ilişkilerini tartışmaya açmazsınız. Devleti bu konuda zorlamazsınız. Siz hiçbir şey yapmazsınız. Siz hiçbir şey yapmadığınız için dine en uzak gördükleriniz sizin gündeme getirmeniz gerekenleri gündeme getirince de rahatsız olursunuz. Bir lahza da olsa vicdanınıza müracaat ediniz. Bir kez de olsa bu derin sessizliğinizi sorgulayınız. Bir kez de olsa esastan bu konuları tartışma cesareti ve erdemini gösteriniz.

     Davetime icabet edip etmeyeceğinizi bilmiyorum ama umarım vicdanınızın sesine icabet edersiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum