1. YAZARLAR

  2. Zülfikar Furkan

  3. Hayatı Anlamlı Kılmak
Zülfikar Furkan

Zülfikar Furkan

Yazarın Tüm Yazıları >

Hayatı Anlamlı Kılmak

A+A-
Hayat nasıl anlamlı kılınır. Hedefler ve idealler doğrultusunda çaba sarfetmek mi, yoksa aklına geleni yapmak mı? Hayata anlam kazandıran sadece yaratıcının emrettiği şekilde yaşamaktır. Bizi yoktan var eden, çamurdan şekil veren ve kendi ruhundan üfleyen yüce yaratıcının bizden istediklerini yerine getirmekle hayat anlamlı hale gelir. Yeryüzündeki amacı sadece halifelik olan insan bu amacı doğrultusunda yaşayarak anlamlı bir hayat ve ömür sürdürebilir. Yeryüzünde bireysel, ahlaki, içtimai, iktisadi ve idari açıdan en verimli hayat şeklini inşa edebilir. Halifeliğin gereklerini unutan ve onlara sırt çeviren kişi ve toplumların yaşamları çile ve sıkıntılarla çevrili hale gelir. Çırpındıkça batarlar. Kendi ürettikleri fikirlerin paradoksları içerisinde günden güne eriyip yok olurlar. Bireysel açıdan psikolojik ve biyolojik rahatsızlıklar, ahlaki yozlaşma ve çöküntü, sosyal alanda meydana gelen çalkantılar ve kaos, ekonomik krizler ve iktidar çatışmaları bu tür toplumların belli başlı özellikleri olarak sıralanabilir.
 
İnşa eri olarak yeryüzüne gönderilen insanın görevi, bozgunculuk çıkartmak olmayıp, bozgunculuğun önüne geçmektir. Kabil’in büyük bir hırs, kıskançlık ve öfkeyle başlattığı ilk zulüm harekâtı günden güne güçlenerek ve yayılarak günümüzdeki seviyesine ulaşmıştır. Gelişen durum iki kutuplu bir anlayıştır. Bir yanda bozgunculuğun ve zulmün temsilcileri olan taife, diğer tarafta hak ve adaletin temsilcileri olan inşa ekibi yer almaktadır.
 
Hak yolunu terk edip diğer basit hedeflerin peşine düşen, isyan eden ve inanan bir avuç insanla dalga geçen grupların uğradığı hazin sonu hepimiz bilmekteyiz. Ad, Semud, Medyen, Lut Kavmi ve diğerleri hep aynı hatayı yapmadılar mı, hepsinin sonu benzer şekilde olmadı mı?   
 
O halde tarihi gerçekleri görerek hareket etmeliyiz. Tarih her dönemde tekerrür eder. Tarihi gerçekler her asırda benzer şekilde tecelli eder. Yaşadığımız coğrafya da inanan insanlara karşı geliştirilen politikalar, öne sürülen iddialar geçmiştekilerle benzer özellik taşımaktadır.
 
Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir ” (3/186) Her dönemde benzer sıkıntılar etrafımızı sarabilir.
 
Nefsince de, sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber candan sabret Sen dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan gözlerini ayırma Kalbini, bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin kötü arzusuna uymuş ve işi hep aşırılık olan kimseye uyma (18/ 28) 
 
Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz Müjdele o sabredenleri! (2/155)   
 
Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır) İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır (2/177) 
 
Müslümanın yapması gereken; hayatını tamamen yaratıcının istediği şekil üzerinde ikame etmektir. Yaşadığı dönemin sorunlarına çözüm üreten, kınayıcının kınamasından, zorbaların tehditlerinden çekinmeden hak üzere kalmak ve icraat yapmaktır. Yaşadığımız coğrafyanın en önemli sorunu olan Kürtlerin varlık sorununa birinci derecede müdahil olmak ve çözüm üretmek birinci derecede görevimiz olmalıdır.
 
Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?(4/75) 
 
Ayeti kerimede bahsedilen mazlum ve mustazaf tanımı özgürlükleri, dilleri ve haysiyetleri ellerinden alınmış Ortadoğu coğrafyasının en kadim ve kalabalık ulusu olan Kürtlerin yaşadıklarına birebir uymaktadır. Yeryüzünün hiçbir coğrafyasında bu kadar kalabalık bir ulusun dört farklı parçaya bölünerek başka ulusların insafına bırakıldığına şahit olmamışız. Bir yandan Arapların, diğer yandan Farslılar ve Türklerin egemenliği altında yaşayıp onlara bağlı yaşamaktan daha zül ne olabilir. İslam literatüründe adalet ve özgürlük temel insan haklarının başında yer alırken, Biz Kürtlerin düştüğü durumdan daha kötü ne olabilir. İlk çağlardan beri yaşadığı coğrafyanın asıl sahipleri olan Kürtlerin daha sonra buraları ele geçiren diğer uluslara bağlı olmaları ve esaret içerisinde yaşamaları neyle açıklanabilir. Bilgiden yoksun, düşünemeyen ve ekonomik açıdan en alt seviyede yer almalarını sistematik bir şekilde örgütleyen, dillerini yok sayıp, yaşadıkları yerlerin özgün isimlerini bayağı isimlerle değiştiren, bir zihniyetle karşı karşıya kalma talihsizliğini yaşayan yine biz Kürtler olduk. Birbirimizle anadilde konuşmayı unuttuk, atalarımızın önemli coğrafik ve sosyolojik olaylar sonucu verdikleri köy, belde, ilçe ve il isimlerini unutur olduk. Tarih boyunca bilinen ve kullanılan Kürdistan ismini telaffuz etmekten korkar olduk. Alternatif geliştirilemediği için bize verilenlere razı olmak zorunda kaldık. Öncü olarak çıkanlara kayıtsız şartsız boyun eğdik.
 
Yaşadığımız sorunların en büyük sebebi olarak hamiliğimize soyunan kişi ve grupların karanlık yüzlerini fark edemememiz oldu. Bir zorbadan kurtulacağız derken daha farklı zorbaların kucağına düştüğümüzü fark edemiyoruz. Mazlumların asıl hamisi olması gereken İslami çevrelerin, cemaatlerin ve kanaat önderlerinin mevcut statükodan yana tavır sergileyerek asıl sorundan bihaber olmaları başlı başına yaşadıkları paradoksun bir ifadesidir.
 
Kürdistan coğrafyasında kürt ulusunun temsilcileri olduklarını iddia eden Marksist, Leninist, Şövenist harekâtın temel amacını iyi bilmek zorundayız. Ortadoğu coğrafyasında halkların kardeşliği sloganıyla yola çıkıp halklar arasında kin ve nefret tohumlarını atma gayretini tetikleyen unsurları görmek zorundayız. Sorun çözmektense sorunların çözümsüzlüğünden yana tavır sergileyen, CIA, MOSSAD, MİT üçgeninde karanlık senaryolara alet olan grupları iyi tahlil etmeliyiz. Sorunların çözümünü isteyen her kişiyi işbirlikçi, hain, ajan olarak dışlayan bu faşist ve pagan zihniyete alternatif üretmek zorundayız.   
 
Yeryüzünde Allahın halifesi durumunda olan inananların yaşadıkları tüm sorunlarda birinci derecede aktif rol almaları elzemdir. Yeryüzü iktidarını ele geçiren güçlere karşı durmak onların zulümlerini ve uygulamalarını durdurmak aslı görevimiz ise yaşadığımız bunca acıdan kendimize pay çıkarmalıyız. Zulüm işleyenlere alkış tutmak,( devlet güçleri veya muhalif güçler) onların safında yer alıp zulme ortak olmak gafletinden kurtulmamız lazım. Kürt sorunu çözecek tek alternatif olarak bir kişi veya grubu görmemek lazım. Hılful fıdul benzeri bir konsensüs ile yaşanılan zulümleri engelleyebiliriz. Çözümüm bir ayağı İmralı ise, diğer ayağı siyasi partiler, İslami gruplar, sivil toplum örgütleri ve akil insanlardır.
 
Elimizden çıkmasından korktuğumuz canımız, malımız, eşimiz, çocuğumuz, mevkimiz ve makamımız ise inancımızı gözden geçirmemiz gerekir. Yanlışa yanlış dediğimiz, zorbalara alkış tutmadığımız gün özgürlükleri elde ettiğimiz gündür. Kitleleri etkileyen ve yönlendirenler; Hayatın gayesini anlamamış, örnek teşkil edecek hiçbir davranışı ve eylemi olmayan, kültürden nasiplenmemiş bilgisiz ve cahil kişiler olduğu zaman oturup düşünmemiz gerekir. O gün hayatın anlamını yitirdiği, çaresizliğin ayyuka çıktığı ve hayatın anlamsızlaştığı gündür.         
Erdemliler ittifakına inanan her kesimden akil insanların bir araya gelerek teşekkül edecekleri yapıda çözüm önerilerini sıralamaları ile mevcut sıkıntılarımızdan kurtulabiliriz. Kısaca değinecek olursak;
1.      Kürtlerin haklarının anayasal garanti altına alınması, Kürt kimliğinin anayasada yer bulması.
2.      Kürtçenin hayatın her alanında meşru dil olarak kabul edilmesi.(Okullarda Kürt Dili ve Edebiyatı dersi, mahkemelerde Kürtçe savunma hakkı gibi)
3.      Kürdistan coğrafyasında dini hayatta Kürtçenin öne alınması, (Cuma vaazları ve hutbeler gibi)
4.      Sistematik asimilasyon sonucu değiştirilen yer isimlerinin asıllarıyla değiştirilmesi
5.      Ailelerin çocuklarına istedikleri isimleri seçmelerinin önünün açılması,
6.      Yerel yönetimlerin merkezi yönetimden bağımsız icraatlar yapabilmeleri (Bu ister demokratik özerklik, ister federasyon şeklinde olabilir.)
7.      Kürtlerin “kürt kimliklerini inkar etmeden” her türlü güvenlik, mülki, idari ve hizmet kollarında yükselebilmelerinin sağlanması,
 
Yukarıda bir kaçına değindiğimiz uygulamalar hayata geçirildiği zaman yıllardır kan ve gözyaşından başka şey görmeyen Kürt halkı bir nebze de olsa soluklanacaktır. Bunlardan sonra iktisadi, sosyal ve eğitim alanında yapılacak yatırımlarla yaşadığımız coğrafyada hak ettiğimiz yaşantıyı sürdürebiliriz. Bu uygulamalara da daha sonraki yazılarımızda değinmeye çalışacağız…
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum