Hangi AK Parti?
Dünya 1 Mayıs'ı nasıl kutladı, biz 1 Mayıs'ta neler yaşadık? Onlar 1 Mayıs'ı nasıl hisseti, biz 1 Mayıs'a ne anlam verdik?
1968 Gençlik Hareketi'nin 40. yılına girdiğimiz bu Mayıs ayında, 1 Mayıs'ı keşke bu tartışmalarla karşılayabilseydik.
Olmadı
Nedenler elbette tartışılabilir, fatura siyasi iktidar ile devlet aygıtı kadar sendikalara, sol örgütlere ve genel olarak zihniyetimize çıkarılabilir
Ne var ki bu tartışmanın bile gerisindeyiz
Önceki gün İstanbul'da Taksim Meydanı civarında ortaya çıkan utanç verici görüntüler, devlet terörü rüzgarı, her şeyin önünde ve önümüzde duruyor
Kimse tahrikten, yasalara uymamaktan, DİSK'in zorlayıcı politikalarından söz etmesin
Bu durumda tek sorumlu vardır:
O da yönetemeyen, yönetemedikçe cebir kullanan devlet ve iktidar anlayışıdır
1 Mayıs'tan 1 gün önce Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin yüzünde sert bir ifadeyle devlet kendisine meydan okutmaz diyordu
Özet aslında budur
Devlete meydan okunmaz
Peki, belki
Ama bu çağda devlet de topluma meydan okumaz
Meydan okumadan yönetir, demokrasiyle, ilkeyle, olmadı uzlaşmayla yol alır
Bunu yapamazsanız dün düştüğünüz hale düşersiniz
Copların, gaz bombalarının, insanları ezen güvenlikçi ayaklarının, kalp krizi geçiren insanların siyasi ve ahlaki sorumluluğunu taşırsınız
Ahmet Altan'ın Taraf Gazetesi'ndeki yazı başlığı yazısı kadar güçlüydü aslında: Bir Devlet Partisi
Siyaset yalnızca esastan oluşmaz, Taksim Meydanı'nda oluşabilecek bir provokasyonu engellemek için karar almaktan ibaret değildir siyaset.
Siyaset aynı zamanda bu kararı nasıl uyguladığınızı ifade eder. Kararı uygulama biçiminizdeki şiddet, korktuğunuz provokasyon şiddetini aşabilir bazen
1 Mayıs'ta Taksim'de de böyle olmuştur
Buradaki asıl sorun belki de zihniyet sorunudur.
Bu mudur demokrat ya da kendisinden demokratik hamle beklediğimiz AK Parti?
Kendisine yapılanı başkasına reva görme, bunu aynı o başkasının bulduğuna benzer garip bahanelerle doğrulama yolu, yol değildir
Biliyoruz ki AK Parti'nin varlığı, siyaset alanına, dolayısıyla demokratik alanın varlığına işaret eder. Ancak yine biliyoruz ki AK Parti'nin siyasi anlayışı bu varlığın ifade ettikleriyle bir çok noktada örtüşmez. Bu konuda Şemdinli hadisesinden 301'e ve 1 Mayıs'a kadar ortada delil çoktur
Bunun içindir bir süredir AK Parti'nin kendisini aşma gereğinden söz ediyoruz
Biliyoruz ki AK Parti demokratik refleksiyonla muhafazakar refleksler arasında bölünmüş ve git geller yaşayan bir siyasi partidir
Bunun için refleksiyon tarafının galebe çalmasını arzu ediyoruz
Ama ne yazık ki gidiş tersi istikamette
İflas eden ilkelerin bulunduğu kefe değil sadece AK Parti kendi faydasını dahi okumaktan uzak duruyor. Demokratik ittifak ve desteğe, demokratik hamlelere ve demokratik ortama en çok ihtiyacı olduğu bir anda önüne gelen tüm imkânları elinin tersiyle geri itiyor. Silik ve baş yasakçıya karşı uyumlu davranıyor.
Oysa bu filmi daha önce görmüşlerdi, sonunu biliyorlar
Şemdinli Savcısı Cemil Çiçek ve Adalet Bakanlığı'nın önemli katkılarıyla meslekten men edilmeseydi, bugün Türkiye'de savcılar darbeci generallere dava açma cesaretini gösteriyor olabilirlerdi, örneğin...
Türkiye'nin Şemdinli'nin pazarlıkçı ve silik AK Partisine değil, 28 Nisan 2007'nin demokratik meydan okumayı bilen AK Partisine ihtiyacı var..
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.