HÂKİMİYET VE UZLAŞI
Bu yazıyı kaleme alma sebebim Fıtrat adlı web sayfasında yazan Muhammed Zahirin HEDEFE GİDEN YOL
(1) yazısına yaptığım yoruma eleştiri getiren bir kardeşime cevap mahiyetindedir. Yazılanlar üzerinde fazla düşünmeden yapılan yorumları okuyunca şaşırıyorum. Peygamberi laikliğin kurucusu yapmaya çalıştığımı ve yazdıklarımın kopya düşünceler olduğunu söyleyen kerimi adlı kardeşime cevabımı izninizle burada ele almak istiyorum. Kerimi kardeş bana orijinal fikirler yaz diye uyarıda bulunmuş, diğer yandan referans olarak da doksanlı yılların başında yazılan Molla Mansur GÜZELSOYun makalesini örnek veriyor. Söz konusu makale, Ali BULAÇ tarafından 1992 yılında Birikim Dergisinin 38-39. sayılarında iki bölüm halinde hazırlanan makalelere reddiye şeklinde kaleme alınmış ve siyasi anlamda farklı görüşler arasında hakimiyet tezini destekleyen bir çalışma. Son derece özenle seçilmiş farklı kaynaklardan yararlanılarak kaleme alınmış ilmi bir makale. Ömrünü ilme ve mücadeleye adamış aydın ve âlim bir insanın emeğinin ürünü.(Allah kendisinden razı olsun) Ama içerisinde yer alan her düşünceyi birebir kabul edip hayatta uygulamak ve tartışılmaz bir başucu kaynağı olarak sürekli güncelliğine vurgu yapmak, kaynak olarak göstermek sadece iddia sahibini bağlar.
Medine Vesikası Muhammed Hamidullah tarafından ilk İslâm Devleti'nin Anayasası ve aynı zamanda yeryüzünde bir devletin şekillendirdiği ilk yazılı anayasa olarak kabul edilmektedir. Bu vesikanın başlangıç hükümlerine bakıldığı zaman, Müslümanların diğer topluluklar üzerinde hâkimiyet kurma düşüncelerinin olmadığı, Medineli müşriklerin ( yani o zamanki seküler ve laik kesim) ve Yahudilerin de en az Müslümanlar kadar korundukları ve gözetildikleri, kendilerinin yönetimde söz sahibi olduklarını görmekteyiz. Hâkimiyet veya ideoloji temelinde olmadığını tamamen katılımcı ve çoğulcu yönetime vurgu yaptığı gün gibi aşikârdır. Kavramları günün şartlarına göre kullanabilirsek sanırım problem yaşamamış oluruz. İslamın ilk dönemlerinde bazı kesimler için müşrik denilirdi şimdi ise seküler tabiri kullanılır. Firavunların yerini zamanla krallar, tiranlar, bankerler veya başkaları almış durumda. Dolayısıyla seküler düşüncenin toplumsal mutabakatta söz sahibi olmasının yadırganacak ve korkulacak bir yanını göremiyorum. Çünkü medine vesikasının üç tarafından biri olan müşriklerin varlığı yadsınamaz. Hicri 9. yıla kadar Medineli müşrikler güven içerisinde yaşamlarına devam etmişlerdir. Tevbe Süresi 4. ayette Allah(c.c.) onların durumunu şöyle açıklamaktadır; Antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size karşı bir eksiklik sergilemeyen ve aleyhinize başka birine yardım etmeyenler müstesnadır. Artık, onlara verdiğiniz sözü belirlenen süreye kadar tam bir şekilde koruyun. Şu bir gerçek ki Allah, sakınanları sever...
Durum bu kadar apaçık ortadayken insafsızca eleştiri sınırını zorlayanları tekrar tevekküle ve düşünmeye davet ediyorum .Şunu da unutmadan belirteyim ki, açığa çıkmayan bir konu kalmasın. Medine Vesikası, Müslüman ve Yahudileri tek tek ( kabile kabile) belirtir.. Müşriklere de ayrı bir maddede değinir. Bunların da en az Müslümanlar, Yahudiler kadar söz sahibi olduklarını ve yönetime direkt katıldıklarını, kısacası bir konsensüsün olduğunu müşahede etmekteyiz. Bu durum Kerimi kardeşin dediği gibi haşa Hz peygamberi ne laikliğin kurucusu yapmakta ne de seküler dünya görüşünün hakimiyetine yol açmaktadır. Asıl olması gereken şey; günümüz koşullarında özgürlüğü, bireysel ve kolektif anlamda herkes ve her kesim için isteyebilmektir. Özgürlükleri sadece kendimiz ve kendimiz gibi düşünenler için istemek bizi içinden çıkamayacağımız handikapların içerisine sürükler. Toplumsal uzlaşıda asıl gözetilmesi gereken konu, hâkimiyet yani totaliter düşüncenin etrafında güç gösterisinde bulunmanın yerine, farklılıkları uygun zeminde bir arada tutabilmek olmalıdır. Soyut devlet mekanizmasının fonksiyonu, insanların mutluluğu, özgürlüğü, onuru, düşüncesi ve ilkelerini muhafaza altına alma içindir. Bu mekanizmada kutsal ve dokunulmaz olan, düşüncesi, dini, ırkı, rengi, ideolojisi ve kıyafeti ne olursa sadece ve sadece insandır. Allah ( c.c.) biz kullarından bunu ister. Amaç soyut ve sembolik olan devlet egemenliğini ele geçirme olmayıp, insanların önüne engel olarak konulan, onursuzlaştırma, köleleştirme ve tek tipleştirmeye dur diyerek, herkesi olduğu gibi kabullenmek ve haklarını iade etme değil midir? Yüce Allahın aşağıdaki buyruğuna dikkat ederek meselelere çözüm getirebiliriz.
1. De ki: «Ey kâfirler,
2. "Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam.
3. "Siz de benim ibadet ettiğime tapanlar değilsiniz.
4. "Sizin ibadet ettiklerinize tapacak da değilim.
5. "Siz de benim İbadet ettiğime ibadet edecek değilsiniz."
6. "(Artık) sizin dininiz sizin olsun, benim dinîm de benim.
Siz istediğiniz gibi yaşayın. Biz tasvip etmesek de yaşantınıza ses çıkarmayız. Ama bu arada siz de bizim yaşantı tarzımıza, onurumuza, adaletimize ve düşüncemize müdahale etmeyin. Onu baskı altına almayın ve yasaklamayın. Hâkimiyet sizde veya bizde olsun, biz belirleriz siz uyarsınız denilmiyor. Sadece tahammül ve hoşgörü manzarası mevcuttur.
İslami modelin totaliter ve hoşgörüsüz olduğunu iddia edenler yanılıyorlardır. Eğer İslami normlarla yönetim tarzı gerçekleşse bile bu şekildeki İslami ilkeler sadece Müslümanları bağlar, diğer din veya ideoloji sahiplerini buna itaate zorlamak insafsızlık ve haksızlık olur. Savunulan düşünce ve ifade özgürlüğüne gölge düşüren bir uygulama olur.
Günümüz koşullarında İslami çevrelerin birbirine üstünlük elde etmek için giriştikleri mücadeleleri, özelde Türkiye coğrafyasında, genelde ise tüm dünya sathında üzülerek görmekteyiz. Hâkimiyet ve güç mücadelesi, hareketleri ve yapıları zamanla totaliter ve militer gruplar haline getirerek marjinalleşmelerine ve zamanla toplumların bünyesinden atılmalarına yol açar. Ama hâkimiyetten ziyade, düşünce ve ifade özgürlüğünü, gelişmeyi ve farklılıklara hoşgörüyü savunan gruplar ise zamanla toplumsal harekete ve kitlesel kabule doğru tekâmüle ererler. Bizler geçici olan bu dünya hayatında kendimiz ve herkes için sadece onuru, adaleti, ahlakı, sevgiyi, hoşgörüyü ve insanca yaşamayı arzulamaktayız.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.