1. HABERLER

  2. DÜŞÜNCE - YORUM - ANALİZ

  3. Güney Kürdistan adım adım bağımsızlığa doğru yürüyor/Av.Abdulmenaf KIRAN
Güney Kürdistan adım adım bağımsızlığa doğru yürüyor/Av.Abdulmenaf KIRAN

Güney Kürdistan adım adım bağımsızlığa doğru yürüyor/Av.Abdulmenaf KIRAN

Kürtler, Ortadoğu’da yaşayan ve bir ülkesi olan 50 milyon nüfuslu bir halktır.

A+A-

Fransız devriminden sonra ulusların kendi kaderini tayin hakkı, hızlı bir şekilde dünya siyasetinin ana gündem maddesi haline geldi. Yaklaşık iki buçuk asırdan beri de gündemdeki yerini koruyor. Özetle aynı toprak parçası üzerinde yaşayan, ortak dil ve kültür özelliklerini taşıyan ve kendi idari ve siyasi sistemini kurmak isteyen halklar “ulus” ya da millet olarak tanımlanıyor.

Kürtler, Ortadoğu’da yaşayan ve bir ülkesi olan 50 milyon nüfuslu bir halktır. Kürtlerin ülkesi dört devlet sınırları içinde kaldı. Kürdistan; Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında bölüştürldü. Kürt halkı tarihin bilinen en eski zamanlarından beri bu coğrafyada yaşıyor. Öyle ki; bu coğrafyaya Kürtlerin yurdu anlamına gelen ‘Kürdistan’ ismi verilmiştir. Kürtlerin bugüne kadar kendi devletlerini kuramamış olmaları, tarihi bir haksızlık olduğu gibi insan hakları hukukuna da aykırıdır.

Irak devleti kurulurken, Kürtlerin özellikle dilsel ve kültürel hakları Anayasa’da güvence altına alınmıştı. Kürtler, Irak’ta siyasal haklarını elde etmek için sisteme karşı otonomi istemiyle mücadele başlattılar. Kürtlerin özerklik talebi Irak devleti tarafından da kabul gördü fakat özerk Kürdistan Bölgesi’nin coğrafi sınırları hep ihtilaf konusu olduğu için anlaşmazlık süregeldi. Özellikle Irak hükümetleri, Kerkük’ün Kürdistan Bölgesi içinde kalmasını kabul etmiyorlardı.

2003 yılından beri Güney Kürdistan, federe devlet olarak siyasal yaşamını sürdürüyor. Ne var ki, Irak’ta Sünni-Şii çatışması, merkezi hükümetin Irak Anayasası’na göre Kürdistan Federe devletine merkezi bütçeden vermesi gereken payı vermemesi, federal sistemi işlemez hale getirmiştir.

Kürtler ilelebet Irak’ın şiddet dolu, istikrarsız ve demokrasiyi içselleştirmemiş yapısına mahkum kalamazlar. Yeryüzünde nüfusu yüz binin altında olan pek çok devlet vardır. İsviçre 8 milyon nüfuslu 26 kantondan (23 federe devlet) oluşuyor. Şöyle bilinen birkaç devletin nüfusuna kabaca göz atarsak: Kıbrıs Cumhuriyeti 860 bin, İsrail 8 milyon, Bulgaristan 7.5 milyon, Filistin 4.4 milyon,Ürdün 6.5 milyon, Kuveyt 3.5 milyon,Katar 2.2 milyon, Bahreyin 1.3 milyon, Moğolistan ve Arnavutluk her biri üç milyon nüfuslu devletlerdir. Avrupa Birliği’nin kurucu ülkesi Lüksemburg’un nüfusu 550 binin altındadır. Üstelik yukarıda sayılan ülkelerdeki nüfusun hemen yarısı yabancı veya göçmen konumundadır.

Yaklaşık 7 milyon nüfusu ile Kürdistan Federe Devleti’nin bağımsızlığını ilan etmesi doğru ve haklı bir tutumdur. Kürdistan Federe Devleti bağımsızlığını ilan ederse, dünyada orta büyüklükte bir devlet olacaktır. Nüfus ve coğrafi alan olarak Bulgaristan, Ürdün, Norveç, İsrail, İsviçre gibi ülkeler büyüklüğünde olacaktır. Sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından yukarıda saydığımız ülkelerin hemen hepsinden zengin olacaktır. Kısacası kendi kendine yeter bir ülke profili arz ediyor.

Nitekim Sayın Mesud Barzani’nin 26 Şubat 2017 tarihli Türkiye ziyaretinde de Kürdistan bayrağı, Irak ve Türk bayraklarının yanında göndere çekilmiştir. Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti’nin de bağımsız Kürdistan ilanına hazır olduğunu gösteriyor.

Ziyaretin ardından gerek MHP lideri Bahçeli’nin gerekse Kemalist çevrelerce AKP hükümetinin aleyhine kampanya açıp, hakarete varan beyanlarda bulunulması, hem siyasi nezakete sığmaz, hem de en hafif değimiyle cahilce bir tutumdur. Kürtler, Türkiye nüfusunun üçte birini oluşturuyor. Her ulus, millet ya da halk gibi Kürt halkı arasında da duygusal bağlar mevcuttur. Türkiye siyasi çevreleri Kürtlerin hassasiyetlerini dikkate almalı, Kürtlerin talepleri makul karşılanmalır. Kurulacak bağımsız Kürdistan devleti kaygıyla değil, coşkuyla karşılanmalıdır.

Bağımsız Kürt devleti, Türkiye için güvenlik tehdidi yaratmaz, tam tersine büyük fırsatlar da yaratacaktır.Türkiye enerji ihtiyacının %72’sini dışarıdan temin etmek durumundadır. Kurulacak bağımsız Kürdistan devleti, Türkiye’nin 150 yıllık petrol ve doğalgaz ihtiyacını karşılayacak rezervlere sahiptir.Türkiye bu ihtiyacını kendisine rakip olan İran ve Rusya gibi ülkelerden temin edeceğine, nüfusunun tamamı kendi yurttaşlarının soydaşlarından olan ( Kürtler,Türkmenler ve Araplar) kardeş bir devletten temin etmesi stratejik olarak da Türkiye’nin çıkarına olacaktır.

Öte yandan Türkiye’de yaşayan Kürtler arasında da gerek Güney Kürdistan’ın bağımsızlık yürüyüşü, gerekse Güney Kürdistan Federe Devleti’nin Türkiye ile siyasi ve diplomatik ilişkisi kafa karışıklığı yaratmaktadır. Aslında bu kafa karışıklığını yaratan Kemalist Türk sol düşünce ve anlayışının Kürdistan’daki yansımasıdır. Kemalist sol,  Kıbrıs’ta bir ilçe nüfusundan daha az nüfusa ve toprağa sahip olan Kıbrıs Türklerine bağımsızlığı meşru görüyor. Mesele Kürtlerin kendi devletini kurmaya gelince, Kürtleri ilkel milliyetçi olarak tanımlıyorlar. Herkese hak olan, Kürtlere kabahat olarak görülüyor. Bu tutum, anti-demokratik, şoven ve ırkçı bir tutumdur. Bu anlayışı üretip, yaymaya çalışan kesim pekala neye hizmet ettiğini biliyor. Tekçi zihniyet ve uygulamayı meşrulaştırmaya, Kürtlerin hak ve taleplerini manipüle ederek iktidarlarını korumak istiyorlar. Bunların tutumunu doğru ve meşru kabul etmemekle beraber, anlamak mümkündür.Asıl büyük paradoks, Kürt siyaseti adına Kürtlerin bağımsız devlet talebine karşı gelmektir.

Hayretler içinde izliyoruz ki, kimi Kürt siyasiler, Kürtleri, meşru ve haklı taleplerinden uzaklaştırmak için büyük bir gayretkeşlikle kafa karıştırıyorlar. Kah ‘Demokratik Cumhuriyet’, kah ‘Demokratik Konfedaralizm’ gibi içi boş ama büyük iddialar ya da özyönetim gibi siyasi literatürde tanımsız kavramlarla kafa bulandırıyorlar. Dünyanın her yerinde etnik ve ulusal sorunlar üç şekilde çözülüyor. Bunlar: Bağımsız devlet, otonom bölgeler ve federe devletler şeklindedir. Bu formülasyonlar insanlığın binlerce yılık deneyiminden edinilmiş ve yeryüzünde pek çok başarılı uygulamaları olan formülasyonlardır. Kürtleri esas amaçlarından saptırmak isteyen zihniyetin Kürtlere tavsiye ettiği, ‘Demokratik Cumhuriyet’, ‘Demokratik Konfedaralizm’ ya da ‘öz yönetim’in yer yüzünde tek bir örneği yoktur. Kürt siyasi zihniyetini zehirleyip, bulanıklaştırmaktan başka hiç bir işe yaramıyor.

Keza, Federe Kürt Devleti yetkililerinin devlet olma refleks ve gerekleri olarak gerek Türkiye Cumhuriyeti, gerekse hem komşu hem de komşu olmayan ülkelerle diplomatik ilişki kurması, ekonomik ve siyasi işbirlikleri yapması reel-politik gereğidir. Kürdistan devletinin komşularıyla iyi komşuluk içinde yaşama ihtiyacı vardır. Aksi halde izole olacak ve devlet olarak ayakta kalma imkanı kalmayacaktır. Bu tür ilişkileri ilgili ülkelerdeki Kürt nüfusun çıkarına aykırı ya da süregelen politikalarını onaylama olarak anlamak da yanlıştır. Bu meyanda Kürdistan Federe Devleti’nin Türkiye Cumhuriyeti ile olan ilişkileri,Türkiye’deki Kürtlerin hak mücadelesine zarar vermediği gibi, tam tersine Türkiye’deki anti Kürt havayı da Kürtler lehine çevirebilir. Belki de bu sıcak ilişkiler Türkiye’de bir Kürt reformunun da önünü açabilir.

Bağımsız Kürdistan çabasını destelemek de demokratik, hukuki ve insani bir tutumdur.Şimdiden selamlıyor ve heyecanla bekliyoruz.

Av.Abdulmenaf KIRAN-BAS GAZETESİ

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.