1. YAZARLAR

  2. Ferhat KENTEL

  3. Goller, Gazze, ölüm, hayat
Ferhat KENTEL

Ferhat KENTEL

Serbestiyet
Yazarın Tüm Yazıları >

Goller, Gazze, ölüm, hayat

A+A-

Bu yazıyı yazmaya oturduğum gece Almanya Brezilya’yı 7-1 yendi. Siz bu yazıyı okuyuncaya kadar herhalde şampiyon falan da belli olur.
 
Futbolla yatıp kalkan Brezilya’nın sokakları aylar boyunca, “dünya futbol kupası”na karşı mücadeleye sahne oldu. Brezilya’da insanlar kapitalizmin gösteriş, tüketim ve gözü paradan başka bir şey görmeyen zihniyetine karşı “önce insan!” diye seslerini yükselttiler. Ancak devlet futbolu tercih etti; haykıran insanların sesini duymak işine gelmedi. Önce dünya futbol ve kapitalist piyasası Brezilya halkını yendi.
 
Sonra da kapitalizmin kalelerinden Almanya’nın takımı, Brezilya devletinin –hele de şampiyon olsaydı- bu organizasyondan sağlayacağı prestiji, halkının afyonunu ve ekonomi politikalarının cilasını yok etti.
 
Dünyanın o ucundan bu ucuna, dev statlarla, dev havaalanlarıyla, çılgın projelerle; insanın tabiatla bütün bağlantılarını koparmaya doğru giden hastalıklı bir büyüme takıntısıyla ve bu takıntının görünmez kıldığı çıkarlarla beslenen, kibirli gökdelenlerden, 700 bin liralık saatlere uzanan sömürgen sınıfların ihtişam, gösteriş, büyüklük budalalıklarının en azından Brezilya’da çuvallayacağını görmek nasip olacak muhtemelen.
 
Yani, bu sonuç, aynı zamanda bugüne kadar sokaklarda direnen insanların haklı mücadelesinin belki de çok daha fazla görünür olmasını sağlayacak. Futbol zaferiyle sarhoş olamamış ve rüyadan uyanacak bir halk için Brezilya’nın futbolda yaşadığı hezimet hayırlara vesile olabilecek.
 
Öte yandan, tabii ki maçlar başlayınca biz dünya insanları Brezilya halkının “sosyal adalet” mücadelesini saygıyla karşılasak da, “ya pardon, şu maçlara bir bakayım” moduna hızla geçivermiştik. Şimdi de bu maçın golleri ve sürprizleri karşısında gene bizler trans haline geçtiğimizden, maçın oynandığı sırada İsrail devletinin, bitmez tükenmez bir terörle “İsrailleştiğini” ve Gazze’de öldürdüğü Filistinlileri, ve tabii ki küçücük çocukların ölüm çığlıklarını pek duyma fırsatı bulamadık.
 
Ne korkunç değil mi? Biz burada TV’lerin başında “gol!” diye heyecanlanırken, aynı anda, aynı saniyede Gazze’de uyuyan, iftar yapan, annesinin babasının iftarına, sahuruna eşlik eden bir çocuğun, bir çocuğun daha, sonra gene bir çocuğun daha narin bedenleri kanlar içinde kaldı; ruhları bu korkunç ve alçakça adaletsiz dünyayı terketti.
 
Yaşadığınız bölge neresi bilemem ama Halepçe’ler, Hama’lar, Şırnak’lar, Lice’ler ise çok yabancı değilsinizdir bu vahşete... Bir anda köyünüzün üzerinde beliren uçaklardan, helikopterlerden ya da kendisini görmediğiniz, uzaktaki bir takım insan icadı, süper teknolojik makinalardan ölümün nasıl geldiğine şahit olmuşunuzdur.
 
Eğer böylesine bir vahşete şahit olmadıysanız, hayal etmeye çalışın. Çocuğunuzu düşünün; elinizden hiçbir şey gelmeden, onun sizi bırakıp gittiğini ve çaresizliğinizi düşünün...
 
Ne kadar “korkunç” değil mi? “Korkunç” kelimesi ne kadar yetersiz değil mi?
 
Ya da Diyarbakır’da mesleği “polis” olan üç “sapığın” 6-10 yaşlarındaki üç çocuğa üç yıl boyunca tecavüz etmelerini hangi kelimelerle “yeterli” bir biçimde dile getirebiliriz?
 
Bu olaylardan hangisi “bizim” olayımız? Hangilerini görmeyi, duymayı tercih ediyoruz? Çıkarlarımız ya da takıntılarımız hangilerini görmemizi engelliyor?
 
Atatürk’ten boşalmakta olan “kutsallık” ihtiyacımızı doldurmaya soyunan “büyük reis” adayımız, Atatürk’ün izinden yürüyerek, önce “Samsun’a ayak bastıktan” sonra, Erzurum kongresiyle devam eden güzergahında “biz” ve “düşmanlar” dilinin en nadide örneklerini veriyor. Onun simetrik karşıtı ulusalcı-milliyetçi koalisyonu da Erdoğan’a karşı çıkmak için, giderek acıklı bir hale gelen kutsal ittifaklar peşinde koşuyor.
 
Ve biz necip Türk milletinin farklı bileşenleri sadece kendi “biz”lerine o kadar çok bağlı ki, “ötekilerin” çocukları ve onların ölümleri ve hayatları için bırakın “yeterli” kelimeyi; “tek” bir kelimesi bile yok.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar