1. YAZARLAR

  2. M. Latif YILDIZ

  3. Gerçeklerle yüzleşmenin zamanı
M. Latif YILDIZ

M. Latif YILDIZ

sorgu / yuksekovahaber
Yazarın Tüm Yazıları >

Gerçeklerle yüzleşmenin zamanı

A+A-

Türkiye öyle bir çıkmazın içine girdi ki sağlıklı düşünenler bütün çıplaklığıyla görüyor. Ancak edep, ahlak, insanlık, erdem, doğruluk, tarafsızlık ilkelerini yerle bir eden bazı medya organları yüzünden pompalanan yanlış haber, yorum, makale, siyasi söylemler sonucu gerçekler yerine yalanlar yüzünden halk ne olup bittiğini bilmiyor. “Bu çağda mı? Bu teknolojide mi?” Evet bu çağda ve gelişen teknolojiye rağmen bilgi çarpıtması yaşıyoruz.

Salt hendek meselesi üzerinden öylesine bilgiler çarpıtılıyor, yalan haberlerin bir değil yüzlercesi gazete manşetleri, TV bültenleri, siyaset arenasında sergileniyor ki insanım diyenin aklını oynatacak insafsız yayınlar yüzünden gazeteler okunmaz TV’ler izlenmez hâle geldi.

Kürd meselesi öylesine araçsallaştırıldı ki inanılmaz gizli siyasi, koalisyon, anlaşmalar yapılıyor. Ülkenin tek bilirkişisi dışında, bakanların, vekillerin bile olup bitenlerden haberleri olmuyor. Siyasi gelecek için kurnazca planlar Osmanlı tarihinde olanlara rahmet okutuyor.

Kürdler, Irak’ta başlayan özgürleşme sürecine Rojava ile yeni bir halka ekleyince muktedirleri tedirgin etti. Tüm coğrafyayı kapsayacak yeni gelişmeyi öngörmeyen Erdoğan ve AKP kurmayları 7 Haziran’da HDP’nin yüzde 13,5 oy almasıyla paniğe kapıldılar. HDP parti amblemi ile seçime gidince Saray’ı ve iktidarı Kürd sancısı tuttu. 7 Haziran sonuçları üzerine üçüncü boyutun AKP içinden çıkabileceği endişesiyle “Kürd” gerçeğiyle yüzleşmek yerine seçime gidildi. AKP’nin Kürd planı olmadığı için savaş çizgisine geçmeyi tercih etti.

Önce “FETÖ” aldattı iddiası üzerinden askerle mutabakat sağlanarak işe başlandı. Yeni konseptte Kürd sorunu 1990’larda olduğu gibi “terör” sorunu idi, o yüzden askerî güç ile yok edilmeliydi. Sözkonusu “Kürd”, “terör”, “ayrılma”, “bölünme” olunca halkı ve medyayı var olan havuza katmak zor olmadığı gibi topyekûn savaş açmak çok daha kolay olacaktı.

Bugünlerde Kürd meselesinde Türkiye önemli bir dönüm noktasındadır. 7 Haziran seçimleri öncesi büyük bir siyasi destek eksikliği içine giren iktidar “bizden- bizden olmayan” çizgileri öne çıkartarak sivil ölümleri kale almaz savaşı başlattı. Ayşe Öğretmen Beyaz Show’da “Barış olsun, çocuklar ölmesin”; Akademisyenler “Bu suça ortak olmayacağız” dedikleri için linç kampanyası ile küçük çocukların ölümünde bile etnik kökeni sorgulayacak hastalıklı bir toplum yaratıldı.

Toplumda saygı duyulan aydın, gazeteci, yazar, sanatçı, politikacıları eleştiri yapamaz hâle getirildiler. Binlerce akademisyen “barış” dedikleri için “aydın müsveddeleri, güruh” sözleri kesmemiş olacak ki Sultanahmet Camii’nin çıkışında çok daha sert, hattâ hakarete varan açıklamalarla savcı ve rektörleri göreve çağırdı. Çağrıdan görev çıkartan savcılar, YÖK ve rektörler anında soruşturmalara, görevden almalara başladılar.

Erdoğan ve AKP’nin aldığı şehir ablukaları kararı sonucu sivil halk, çocuk ve yaşlıların ölümü toplumu olmadığı kadar politikleştirdi. 7 Haziran sonrası hükümet kuruyormuş gibi yaparken MGK’da savaş konsepti kararı alanlar; MHP ile yaptıkları gizli görüşmeler sonucu “devlet mi, parti mi” tercihi önlerine konarak CHP + MHP koalisyonunun önünü kesmişlerdi.

Sonunda Ağustos ayında yapılan değişikliklerle orduya sağlam kaya gibi yaslanılarak yüz yıllık “ortak tehdit” üzerinden plan gergef gibi işledi. 1 Kasım seçimlerinde arzu ettikleri yüzde 49,5 oya ulaşınca MHP, AKP’ye altın tepsi içinde iktidarla birlikte savaşı sunmuş oldu.

Seçim sürecinde Kürd planı, hendek kazma ve “özerklik” stratejisinden haberdar olan devlet ve AKP bilinçli olarak şehirlerdeki yapılanmalara göz yumarak tuzağını kurdu. Ancak AKP hükümetini yanıltan tek şey hendek savaşlarının bu kadar şiddetli, yıkıcı, uzun süreceği; örgütün bu kadar büyük direnç göstereceğini hesaplamamış olmasıydı.

Direncin yükselmesi, sivil ölümlerin artması, sokağa çıkma yasaklarının önce hafta sonra aylara yayılması; dış odaklı Suriye ve Irak güvenlik kaygılarının Kürdler lehine dönmesi devletin güvenlik bürokrasisinin uyguladığı politikaları kaygılandırmaya başladı.

Diyarbakır Sur, Cizre, Silopi ve diğer ilçelerde operasyonların sonlandırmak istedikçe ağır askerî operasyonlara dönüşmesi; dünya medyası, AB ve Birleşmiş Milletler nezdinde, hak ihlalleri yetmiyormuş gibi devletin, kendi ülkesinde kendi şehirlerini tank, top ve de ağır askerî operasyonlarla vuran ülke konumuna girmesi duyarlı milyonları tedirgin etmeye başladı.

Erdoğan ve AKP bu politikaları ile içte Kürd’e; dışta dünyaya bir “Kürd” politikaları olmadığı imajını pekiştirmiş oldu. Irak ve Suriye’den sonra Türkiye’yi de kapsayacak “Kürdler” özgürleşiyor kaygısı ile başlayan operasyonlar sonrası AKP, Kürd coğrafyasında kendisine oy veren Kürdlerin de nezdinde siyaseten intihar etmiş oldu.

Zira aylarca nüfusları yüzbinlerin üzerinde sayısız ilçede güvenlik askere ve savaşa havale edildi, tank, topla şehirler yakıldı, yıkıldı. Siviller, çocuklar ölüyor, cenazeler günlerce sokaklarda, haftalarca morglarda kalıyor. Sağlık ve eğitim hizmetleri yapılamıyor. Bunlar olurken İçişleri Bakanı Ala “Güneydoğu’da gereken yapılıyor”, Başbakan da 80 milyonun gözünün içine baka baka “Güvenlik güçlerinin sebep olduğu bir tek sivil ölüm yok” diyordu.

Oysa “hendek” süreci içinde “Çağdaş” ve “Taraf’ta” dile getirdiğim “O genç insanlarla konuşun, diyalog kurun” söylemime destek veren duyarlı aydınların da sesine itibar edilseydi “hendek” üzerinden bu kadar kan akmaz, bu kadar sivil, bu kadar asker, polis, bu kadar genç de ölmezdi. Ne tarihî Sur, (tabii rant planı yoksa) ne de Cizre ve diğer şehirlerimiz yakılıp, yıkılırdı.

En önemlisi Kürd halkında devlete karşı var olan kuşku mevcut strateji ile yerini soğuma ve uzaklaşmaya bırakmazdı. Erdoğan ve AKP hükümetinin bunları gördüğünü sanmıyorum. 1990’larda köylerinden zorla göç ettirilen Kürdler nefret, kin, intikamla büyürken; onları rehabilitasyona tabi tutmak yerine yeni nesli aynı yola sürükleyen AKP iktidarı 30 yıl daha hendeklerden sağ kalanların yarın karar alıcılarının yakasına yapışacaklarını anlayamadı.

Gerçeklerle yüzleşmeden “ben karar verdim, ben yaptım, ben uyguladım”, “tek adam” mantığı ile yüzyıllara yayılan Kürd meselesi ve yaşama hakkı sağlanamaz. Bugün izlenen kirli savaş politikasını siyasi hedeflerine alet edenler Türk ve Kürd toplumu arasında nesiller boyu sürebilecek bir nefret tohumunu ektiklerinin farkında bile değiller.

Hep yazarım yine yazacağım. Kürd meselesi bir demokrasi, insan hakları meselesidir. Kürd meselesi bir “eşitlik” ve “adalet” meselesidir. “Milliyetçilik”, “bayrak”, “vatan” üzerinden siyasetle sorun çözülmez. Suriye’de kaybettiği kırmızıçizgisini kendi sınırları içindeki Kürdler üzerinde savaşa dönüştürmek Kürd meselesini 30 yıl daha içinden çıkılmaz kılar.

AKP hükümeti yerine dışarıdan düşman olarak bilinen devletlerden özel siyasi bir ekip getirtilse bugün ülkemizde yaşanan atmosferi, savaşı, kini, nefreti, ayrıştırmayı bu kadar becerebileceğine imkân ve ihtimal yoktur. Türkiye Kürd’ünü kaybediyor. O yüzden çok daha büyük, kanlı savaşa dönüşmeden Erdoğan, AKP ve Davutoğlu doğruları görerek, gerçeklerle yüzleşerek Kürd meselesine adil, eşit zeminde çözüm aramalarının zamanıdır.

Roboski’nin ardından; IŞİD’in Diyarbakır, Reyhanlı, Ankara Gar ve İstanbul Sultanahmet ile sürdürdüğü katliamlarının acısını hafifletecek tek çare Kürd meselesine adil ve gerçekçi yaklaşılmasıdır. Kral çıplak diyen Ayşe öğretmeni, Beyaz Show’u, Akademisyenleri korkutarak, sindirerek; Kürd şehirlerini yakarak, yıkarak; sivilleri, çocukları, hamile kadınları, yaşlıları öldürerek, “tek adam” ve AKP iktidarı dayatılarak çözülmez. Ancak Kürd gerçeğiyle yüzleşerek terörün beli kırılır; Ortadoğu cehenneminden az zayiatla sıyrılınılır.

Bu arada Kürd siyasilere, HDP teşkilatlarına, belediye (henüz hapse girmemişlere) başkanlarına; Kürd halkına ve batıdaki insaflı, imanlı, vicdanlı insanlara çağrımdır. Yerelde çözüm için, silahı dışlayan demokratik yollar için gerekli ne varsa gündeme getirin. Uluslararası, AB, ABD ve Birleşmiş Milletler ağı kurun. Bağımsız insanları, sivil toplum örgütlerini, aydın, sanatçı, gazeteci, yazarları bütün coğrafya ve bütün ülkeye kan sıçramadan savaşın durması için ateşe su döken çaba ve çalışmaları yaygınlaştırmak için harekete geçirin. Eğer birlikte yaşamaya niyetimiz varsa bu ateşi söndürün, bu savaşı bitirin.

*Araştırmacı Gazeteci- Yazar

[email protected]


 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.