1. HABERLER

  2. KADIN

  3. GELİNİN ETEĞİNDEKİ TAŞLAR: KÜRT KAD
GELİNİN ETEĞİNDEKİ TAŞLAR: KÜRT KAD

GELİNİN ETEĞİNDEKİ TAŞLAR: KÜRT KAD

A+A-

Sermin ÇAKMAK

2. KARACADAĞ KÖYÜNDEKİ KADINLARIN EVLİLİKLE KURDUKLARI İLİŞKİ

2.1 Evliliğin ve Boşanmanın Anlamı

Kadınların evlilik sürecinin ve bu konudaki iradelerinin tartışıldığı bu yazıda kadınlar ve aile kurumu temelli bir zemine ihtiyaç duyması kaçınılmazdır. Bu nedenle sadece saha çalışmasının yapıldığı yerde değil genel olarak kadınların aile kurumu içerisinde konumlanışını tartışmak bu çalışma açısından anlamlı olacaktır.

Michele Barret kadınların ezilmesinin aile ile ilişkisini incelediği yazısına kadınların her zaman içine yerleştirildiği yerin tam olarak aile olduğunu ama bu kavramın genel geçer bir gönderme yaptığının düşünülmesinin sakıncalı olduğunu belirterek başlar. Bu durum, yazarın da belirttiği gibi aile kurumunun farklı toplumlara göre değişen bir birim olarak değil “doğal” olarak kabul edilmesi yanılgısını doğurur (Barret, 1995: 179). Oysaki toplumun bütün kurumları gibi aile de içinde bulunduğu toplumun yargıları tarafından şekillenmektedir. Bu bağlamda ailenin ve evliliğin Karacadağ köyündeki kadınlara ifade ettiği anlayabilmek için benzer toplumsal koşullarda yaşayan kadınlar hakkında yapılan kuramsal çalışmalarla birlikte Karacadağ’da yaşayan kadınların görüşlerine başvurmak anlamlı olacaktır.

Nükhet Sirman köy kadınlarının aile ve evlilikle kurdukları ilişkiyi incelediği yazısında evliliğin bu toplumlardaki bireyler için hem toplumsal hem de dini bir görev olduğunu, hiç evlenmemenin çocuk sahibi olmamak kadar büyük bir felaket olarak algılandığını belirtir. Görüşme yaptığımız kadınların yazarın tespitlerine benzer görüşler taşıdığını söylemek mümkün. Konuştuğumuz kadınlardan evlilik yapmamış olan yok, köyde hiç evlenmemiş kadın sayısı ise çok az. Bu konuyu sorduğumuz kadınların hemen hepsi onun için üzüldüklerini belirterek aynı kadını örnek verdiler. Büyük ihtimalle bahsi geçen kadının örnek verilmesinin sebebi hala yaşıyor olması ve yakın zamanda annesini kaybettiği için yalnız kalması, kadınların deyimiyle “perişan olması”. Bunun dışında evlenmemiş birkaç kadından daha örnek verdiler ama herhangi bir ayrıntıyı hatırlayamadılar. Nüfusu bu kadar büyük olan bir köyde hiç evlenmemiş kadın sayısının çok az olması kadınlar için evliliğin önemini veya mecburiyetini anlatması açısından önem taşımakla birlikte kadınların bu konu hakkındaki fikirleri de bu savı destekler nitelikte. Konuştuğumuz kadınlar genelde küçük yaşta evlenmiş ve fikirleri alınmamış olsa da bir gün evleneceklerini hep bildiklerini, evlenmemeyi asla düşünmediklerini belirttiler. Kendi kızlarının da mutlaka evlenmesi gerektiğini düşünen kadınlar sebep olarak ise genelde kendi ailelerini kurma, çocuk doğurma istediklerini ve zaten “normal” olanın bu olmasını gösterdiler.

2.2 Evlilik Ritüelleri

Saha çalışmasının yapıldığı Karacadağ köyünde kadınların evlilik sürecinde yaşadıkları benzer hikayelere bakmak, onların gelenek haline gelmiş bu evlilik ritüelleri hakkındaki fikirlerini öğrenmek bize Germaine Tillion’un işaret ettiği “gülünç canavarca ya da sadece tuhaf” görünebilen örflerin ardında yatan mantığı anlamamıza yardımcı olacaktır (2006: 39). Bu bağlamda uzun bir süreç olan evliliğin her aşamasını teker teker ele almak bu çalışma kapsamında anlamlı olacaktır.

 

2.2.1 Evliliğe Karar Verme ve Kız İsteme Süreci

Bu çalışma kapsamında görüştüğümüz kadınların hepsi 20 yaşından önce evlendiklerini ama evlenmeden 3–4 yıl önce nişanlandıklarını belirttiler. Yani şu an 60 yaş üzeri olan kadınlar genelde 12–13 yaşlarında nişanlanmış, 16–17 yaşlarında evlenmişler. 45–60 yaş arası olanlarda ise evlilik yaşı biraz daha yükselmiş ve nişanlılık süresi görece kısalmış, genelde 15–16 yaşında nişanlanmış 18–19 yaşında evlenmişler. Görüşülen kadınların tamamı evlilik öncesinde kendilerine fikirlerinin sorulmadığını ama o kişiyle evleneceklerinde haberdar olduklarını belirttiler. Kadınlar genellikle evlenecekleri haberini kendi tabirleriyle “ordan buradan”, yani komşu kadınlardan ve arkadaşlarından öğrendiklerini, annelerinin bile kendileriyle ne fikir sormak ne de haber vermek amaçlı bir konuşma yapmadığını anlattılar. Görüştüğümüz kadınların dört tanesi ise zaten o erkekle evleneceğini baştan beri bildiğini belirtti. Bu durum katı bir beşik kertmesi âdeti olarak değil, babaların birbirine verdiği söz olarak gerçekleşmekte, beşik kertmesinin ritüelleri uygulanmamakta ve zorunlu bir evlilik şartı güdülmemekte ama babaların verdikleri sözden döndükleri de nadiren görülmekte. Evlilik kararında evlenecek kızın fikri istisnasız olarak sorulmazken erkeklerin fikirlerinin sorulduğu da pek söylenemez. Evliliğe karar veren genel olarak babalar, nadiren anneler olmakta. Görüşülen kadınlara kendi evliliklerinde karar verme haklarının olmaması durumuna dair düşüncelerini sorduğumuzda babalarının kararına “tabi ki” karşı çıkamayacaklarını ama zaten çok küçük oldukları için her hangi bir karar da alamayacaklarını belirttiler:

“beni istemeye geldiklerinde sokakta tek taş oynuyorum, istemeye geldiklerini anlamadım bile nerden anlıyım, eve girip misafirlerin getirdiği tatlıyı yemeye başladım, annem dizlerini dövüp bana gözüyle dışarı çık dedi. Sonra yanıma gelip kızdı “kör olasıca seni kocaya verdik bi de gelmiş görücülerin yanında tatlısını yiyor”. O zaman öğrendim evleneceğimi, 12 yaşındaydım anlamadım bile…” ( Görüşmeci III, 67)

Konuştuğumuz kadınlardan kendisini istemeye geldiklerini anlamayan sadece sözlerini aktardığımız görüşmeci değil. Kız isteme sırasında damadın gelmemesi, görücülerin genelde akraba yani eve giren çıkan insanlar olması ve en önemlisi kızların evleneceklerini düşünmeyecek kadar küçük olması nedeniyle çoğu kadın kendisini istemeye geldiklerini misafirler gittikten sonra anladığını söyledi.

Konuştuğumuz kadınların anlattıkları genelde kız isteme sırasında erkek tarafının getirdiği tatlının yenildiği, bir yüzük ( bu yüzük gelinin takması için değil, damadın annesinin yüzüğü)   veya bir eşarp yani bir “nişan” bırakıldığı, damadın getirilmediği ve gelinin de istemeye gelenlerin yanına çıkmadığı yönünde. Bu kız isteme sonrasında nişan töreni veya benzeri bir uygulama olmamakta ve yüzük takılmamakta ama erkek ve kız nişanlı kabul edilmekte. Konuştuğumuz kadınların istenme törenleri genelde böyle olmuş ama istisnalar da var:

“beni istemeye bile gelmediler, zaten baştan belliydi bizim evleneceğimiz kayınbabam hep kızını alacağım diyordu, bütün köy de biliyordu onun için ne kayınbabamlar ne de köyden başka birisi beni istemeye geldi. İşte bir gün kahvede babama demiş artık büyüdüler evlendirelim diye…” ( Görüşmeci IV, 64)

Sonuç olarak konuştuğumuz kadınların hiç birinin evlilik öncesinde kararları sorulmamış ama bu gönüllü olmadıkları anlamına da gelmiyor. Kendi ifadeleriyle “ordan buradan” duydukları veya “baştan beri” bildikleri için kendilerini bu duruma hazırlamış olduklarını belirttiler. Hatta bazı kadınlar kendisinin de zaten müstakbel kocasını sevdiğini söyledi:

Ben zaten istiyordum, çok aşıktım, onun pek gönlü yoktu ama (gülüyor). Gizli gizli öpücük atıyordum düğünlerde, bir de ayna tutuyordum hep yüzüne. (Görüşmeci V, 61)

Kız isteme töreninden düğüne kadar her hangi bir tören yapılmaksızın kız ve erkek nişanlı kabul ediliyor ve bu süre kimi zaman 4 yıla kadar uzuyor. Nişanlılık süresinin bu kadar uzun olmasının en önemli sebebi evlenecek kızın küçük olması, bu noktada kız annesinin belli bir yaptırımı olduğu söylenebilir. Konuştuğumuz kadınlardan çok uzun süre nişanlı kalanlara sebebini sorduğumuzda annelerinin kendileri çok küçük olduğu için izin vermediklerini söylediler. Diğer bir sebep ise erkek tarafının düğün masraflarını karşılamakta zorlanması ve bunun için daha verimli ürün alabilecekleri bir seneyi beklemesi.

2.2.2. Nişanlılık

Kız isteme töreninin hemen sonrasında nişanlı kabul edilen genç kızdan Tillion’un “gülünç canavarca ya da sadece tuhaf gelebilecek” olarak nitelendirdiği (2006: 39)bazı davranışlar bekleniyor. Bu davranışların en uzun zamandır devam edeni- konuştuğumuz bütün yaş grubundaki kadınlar benzer şeyler söylediler- erkek tarafının bütün erkeklerinden ve yaşlı kadınlarından gizlenme. Köyün kullanılan mekanlarının kısıtlı olduğu ve erkek tarafının akrabalarının çoğu zaman genç kızın kendi akrabaları olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu durum kimi zaman trajik kimi zaman da komik bir boyut alabiliyor:

Çeşmeye gittim su getirmeye kayınbabam imam, o da abdest almaya gelmiş, e benim de saklanmam lazım, hemen çeşmenin arkasına geçtim, kayınbabam çeşmenin arkasına doğru gelince ben tekrar önüne geçtim böyle böyle 3 tur attık çeşmenin etrafında (gülüyor) (Görüşmeci II, 47)

Konuştuğumuz kadınların bir kısmı annesinin, büyük yengesinin veya komşu kadınların bu gizlenme konusunda kendisini tembihlediğini söyledi. Ama böyle davranmaları gerektiğini doğduklarından beri bildiklerini ve zaten erkek tarafının erkeklerinin karşısına çıkmaktan çok utanacaklarını belirttiler. Görüştüğümüz kadınlardan görece genç olanlar bu durumu o zaman da saçma bulduklarını ve direnmeye çalıştıklarını da eklediler:

“Ankara’dan kaynım gelmiş, bize de geldi tabi dayısının evi, evde 7 çocuk var, en büyük benim. Annem zaten perişan yemek indirilecek, sofra hazırlanacak neymiş ben görünmeyecekmişim. Olur mu öyle saçmalık! Çıktım hoş geldiniz dedim yaptım işleri. Sonrasında görümcem geldi “Ali size gelmiş yanına çıkmışsın” dedi aman dediyse dedi kendi bilir” (Görüşmeci 1, 48)

Sonuçta, kadınların erkek tarafının erkeklerinden ve yaşlı kadınların gizlenmesi adeti farklı yaş grubundaki kadınlar tarafından farklı algılanmakta. 60 yaş üzeri olan kadınlar bu durumu daha normal karşılarken ve zaten o erkeklerden utandıkları için gizlenmeyi tercih edeceklerini belirtirken 45–60 yaş arasında olan grup bu adetin hayatlarını zorlaştırdığını ve anlamsız olduğunu düşünmekte. Görece kısa zamanda gerçekleşen bu değişim, köyün toplumsal yaşamındaki değişimle de paralellik göstermekte:

Eskisi gibi değildi ki benim kocam da kayınbiraderlerim de hep Ankara’da okuyordu, onlar da istemiyordu zaten saklanmamı. Ben sadece kayınbabamdan saklandım, o da çok yaşlıydı onun için. ( Görüşmeci I, 48)

Nişanlılık sürecinin gelin olacak genç kız açısından bir kapatılmışlık ve gizlenme hali olarak yorumlanabilir, çünkü erkek tarafının erkeklerinden saklanması onlarla karşılaşma ihtimalinin olduğu yerlerden de geri çekilmesi anlamına geliyor. Bu süreç boyunca nişanlı çiftlerin birbirleriyle başkalarının yanında konuşmaları hoş karşılanmıyor ama bütün bu gizlenme özenine rağmen bazı geceler damat gelin evine geliyor ve geceyi gelin ve damat aynı odada geçiriyor. Adı dergîstî (nişanlılığa gitmek – nişanlısını görmeye gitmek) olan bu adet bütün bu saklanma süreci içinde çelişkili olsa da çok yaygın. Konuştuğumuz kadınlardan kocası nişanlılığa gelmeyen yok. Sadece gelme sıklığı değişiyor eğer damat kız evinin birinci dereceden akrabasıysa ve ilişkiler samimiyse (bazı durumlarda damat zaten o evde büyümüş oluyor, örneğin kendi ailesi yaylada yaşıyorsa köydeki ilkokula gidebilmek için sonradan evleneceği kızın evinde kalmış olabiliyor) damat birkaç gecede bir geliyor. Böyle olmadığı durumlarda damadın çok sık gelmesi hoş görülmüyor.

Konuştuğumuz kadınların anlattıklarına göre damadın o gece geleceği önceden bir arkadaşı tarafından gelinin annesine haber veriliyor ve anne onaylarsa herkes uyuduktan sonra damadı eve alıyor. Gece boyunca damat ve gelin birlikte oturuyorlar ve sabah damat kimseye görünmeden çıkıyor. Kapalı bir toplumda böyle bir uygulamaya izin verilmesi ve devam ettirilmesi ilginç görülmekle birlikte tutarlı, çünkü nişanlı olmak evlilikle eş görülüyor ve nişanlısından ayrılan kız yarı-dul kabul ediliyor.

Görüşmecilerin anlattıklarına göre nişanlılık sürecinin sonunda erkek tarafı kız evine düğünle ilgili ayrıntıları konuşmak ve evliliğin iktisadi kısmı diyebileceğimiz qaling, xalat ve senet için pazarlık yapmak üzere bir kez daha geliyor.

2.2.3. Evlenmenin iktisadi boyutu

Kuran, Nisa suresinde kız çocuklarının evlenme sırasında kocalarından belli bir para almasını öngörmüştür : "Kadınlara mehirlerini cömertçe verin, eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey bağışlarlarsa onu afiyetle yiyin." (en-Nisâ, 4/4). “Mehir” adı altında erkek tarafının kız tarafına verdiği para farklı biçimler alabilmektedir.

2.2.3.1. Pere Şîr(Süt Parası, Başlık Parası)

Başlık, genelde erkeğin ve ailesinin kızla evlenebilmek hususunda rızalarını sağlamak amacıyla, kızın ailesine verdiği çoğu kez para veya ekonomik değeri olan maldır (Canoruç, 2005). Deniz Kandiyoti’ye göre başlık parası kadının üretime katkısının yüksek, evlilik üzerindeki denetiminse sınırlı olduğu durumlarda yaygın olarak kabul görmektedir. (2006: 25). Görüşme yaptığımız kadınlar kendilerine başlık parası verilmediğini, ama annelerine ve anneannelerine (yaklaşık 1930–1950 yılları arasında yapılan evliliklerde) kimi zaman nakit para olarak kimi zaman da değerli mallarla başlık parası ödendiğini belirttiler:

Bizim zamanımızda başlık parası yoktu, yani vardı da tek tük çok zengin olanlar veriyordu. Ama eskiden varmış benim annem ölene kadar söylerdi başlık olarak koçuyla birlikte 40 koyun vermişler. Teyzemin başlığı da at arabasıymış. (Görüşmeci,III, 67 )

2.2.3.2. Qaling

Konuştuğumuz kadınların hiçbirine süt parası olarak bilinen karşılıksız başlık parası verilmemiş ama qalingolarak adlandırdıkları bir ödeme yapılmış. Qaling erkek tarafının evlilik öncesi kız tarafına verdiği miktarı değişen, üzerinde pazarlıklar yapılan paranın adı ama süt parasından farklı olarak kız tarafının bu parayla evlenecek çiftin ihtiyaçlarını karşılaması bekleniyor. Yani Paul Stirling’in de belirttiği gibi bu fon geline özenle hazırlanmış bir çeyiz olarak geri geliyor ve bu uygulama giderek daha çok göze çarpan bir tüketim biçimini alıyor (Stirling, 1965: 90). Konuştuğumuz kadınlar bu qaling konusunun biraz karışık olduğunu, aslında kız tarafından bütün parayı yeni evlenecek çift için ev eşyası almasının beklendiğini ama çoğu zaman kız babasının paranın bir kısmına el koyduğunu ve mutlaka iki taraf arasında kavga çıktığını, köyde ise bu konunun mutlaka dedikodu malzemesi olduğunu anlattılar. Önemli bir diğer nokta ise erkek tarafının qaling adı altında verdiği parayla alınan çeyizin yanı sıra kız evinden ayrıca bir çeyiz daha hazırlaması bekleniyor. Bu çeyiz genellikle yoğun emekle üretilen dokuma halı, yastık, minder ve yün yatak takımlarından oluşuyor.

2.2.3.3 Xalat

Xal Kürtçede dayı anlamına gelmektedir.Xalat ise evlenecek kızın dayısının damadın babasından istediği para veya değerli maldır. Konuştuğumuz kadınlar xalat uygulamasının çok eskide kaldığını, uygulandığı dönemde ise erkek tarafını kızın dayısına genelde bir silah veya bir çift koyun hediye ettiğini belirtmişlerdir.

Görüşme yaptığımız kadınların hiç biri evlendiklerinde xalat veya süt parası almamışlar, qaling almadan evlenen ise yok. Qaling’ın miktarı her durumda değişmekte. Bu miktarı değiştiren etken genelde erkek tarafının maddi durumu değil, kız ve erkek ailelerinin denkliği ve yakın akraba evliliği yapılıp yapılmadığı:

Karacadağ köyünde yaşayan herkes Xalikan aşiretine mensup ama farklı soylardan gelmekte ve bu fark hala önem teşkil etmekte. Evlilik kararı alınırken kız ailesinin erkek ailesinden daha yüksek statü sahibi olduğu durumlarda verilen qaling da artmakta:

Ben evlendiğimde 40.000 lira qaling verdiler, köy bir ay konuştu bizi. O zaman işte 7000 lira 10.000 lira falan veriliyordu qaling. Benim kayınbabam Almanya’dan gelmişti kocam da tek oğluydu hem qaling’ım çoktu hem de düğünüm 5 gün sürdü. (Görüşmeci VI, 58)

Qaling konusunu konuştuğumuz diğer kadınların bir kısmı da yukarda sözlerini aktardığımız görüşmecinin qaling’ının çok fazla olduğunu ve köyde uzun süre konuşulduğunu söyledi. Ama qaling’ın bu kadar yüksek olmasının farklı sebepleri olduğunu belirttiler:

Bütün köy babasının dedikodusunu yapmıştı nasıl böyle bir –statüsü düşük- aileye kız verir diye. Kayınvalidesi bile gelininin babası için “li jor çîya av weduxwe, te jêr çîya jî rûtene” (suyunu dağın tepesinden içiyor, oturmaya dağın aşağısına geliyor) demişti. (Görüşmeci I, 48)

Qaling miktarını değiştiren diğer bir etken ise akrabalık derecesi. Genelde iki erkek kardeşin çocukları evlendiğinde verilen para miktarı düşüyor. Kimi zaman gelir kaynakları aynı olduğu için hiç para verilmiyor, az sayıda eşya alınıyor:

Bana qaling vermediler sayılır babamla amcam tarlaları birlikte sürüyorlardı kimin parasını kime vercekler. Zaten amcamlarla evlerimiz de aynı avluda, orda büyüdüm sayılır. Ama biraz eşya almışlardı… (Görüşmeci VII, 62)

Sonuç olarak konuştuğumuz kadınların hepsi değişen miktarda qaling almakla beraber bu uygulamayı iki taraf arasında genelde anlaşmazlık yarattığı için çok anlamlı bulmuyorlar onlara göre şimdiki uygulama daha doğru.  Yaklaşık 20–25 yıldır qaling verilmiyor ama erkek tarafı yeni evlenen çiftin ev eşyalarını almakla yükümlü. Evlenecek çiftin her ikisi de çalışıyor olsa da erkek tarafından ya bu eşyaları alması ya da düğünde fazladan takı takması bekleniyor.

   2.2.3.4. Senet(Çeyiz Senedi)

Karacadağ köyünde evliliğin iktisadi boyutu olarak ele alabileceğimiz diğer bir uygulama ise hala devam etmekte olan, evlenen çiftler arasında yapılan senet. Genelde senet, düğünde geline alınan eşyaların takılan takıların isimlerinin ve o günkü fiyatlarının yazılı olduğu ve boşanma durumunda damadın geline ödeyeceği nafakayı belirleyen bir anlaşma metni olarak işlev görmekte. Boşanma durumunda erkek tarafı senette yazılan eşyaların aynısını almak veya o günkü tarihe göre maddi tutarını karşılamak zorunda. Gelin senedini genelde evlenecek kızın babası ve erkek tarafından birkaç tane erkek imzalamakta. Kimi zaman ise sadece erkek tarafının imzaladığı senet genellikle kız tarafına verilen bir taahhüt olmakta. Görüştüğümüz kadınların hepsinin senedinin olduğunu ve yakın yıllara kadar bu senedi sakladıklarını belirttiler. 1980’li yıllara kadar çeyiz senedi tek taraflı yapılırken daha sonra iki taraflı yapılmaya başlanmış yani boşanmak isteyen tarafın diğer tarafa ödeme yapması esas alınmış. Görüştüğümüz kadınlardan biri kayınbiraderi avukat olduğu için ilk çift taraflı senedin kendi düğününde (1980) yapıldığını daha sonrasında ise bütün senetlerin böyle düzenlendiğini belirtti. Gelin senedi uygulaması hala devam etmekte ama köyde bu senedin hukuki bir boyuta taşındığı her hangi bir boşanma durumu olmamış. Gelin senedi hakkında fikirlerini sorduğumuz kadınlar hem kendilerinin senedi olduğunu hem de evlenen kızları için senet yaptıklarını ama boşanma durumunda paranın çok önemsiz olduğunu sadece adetten olduğu için böyle bir uygulamaya devam ettiklerini belirttiler.

Devam edecek

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.