1. YAZARLAR

  2. Hatice Kübra BAYTAP

  3. GELENEKSEL ALGILARLA SAVAŞ!
Hatice Kübra BAYTAP

Hatice Kübra BAYTAP

Yazarın Tüm Yazıları >

GELENEKSEL ALGILARLA SAVAŞ!

A+A-

 

 

Geleneksel algıdan oluşan saygı anlayışını çocuklarımıza aşılarken gerçekte saygıyı yerine ulaştırmış oluyor muyuz?

Ya da, bu algıyla yetiştirdiğimiz çocuklarımızı ne tür bir sürece sürüklediğimizin farkında mıyız?

Süreç ve akabinde gelişebilecek sonuçların detayına inilmeden çok da dikkate alınacak bir husus muş gibi de gelmiyor açıkçası.

Kardeşlik terimi üzerinden geleneksel saygıyı değerlendirmeye alırken, dikkatleri manevi kardeşlik üzerine toplamak istiyorum.

Psikolojik, Ruhsal, Zihinsel hatta Fiziki yönüyle değerlendirmeler yapmaya çalışırken, saçma, abartı ve ya lüzumsuz bir konu olduğunu düşünenler de olabilir elbet. Konu bir Pedagog, Psikiyatrist, Psikolog tarafından ele alınacak olsaydı yine bu algı oluşur muydu? Belki, ama yüzdelerin çok daha altında oluşacaktır. Dikkate alınacak bu noktayı göz önünde bulundurarak ben de burada sertifikamı konuşturduğumun altını çizerken hepsinden önemlisi, hiç bir eğitim ve bilginin tecrübenin önüne geçemeyeceğini vurgulamak isterim.

Evet;

Bir muhatabı kardeşlik kategorisine yüklememiz için öncelikle kardeşlik terimini kavramış olmamız gerekir. Bunun içinde Felsefi, Edebiyatı ve Kültürel bilgileri bir kenarda tutup, kardeşlik terimi üzerinden bazı ayetleri not alalım;

''Hani siz düşmanlar idiniz. O,kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız.

Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık. Belki akıl erdirirsiniz. ( Al-i İmran / 103 / 118 )

Cehenneme giren her ümmet kendi din kardeşine lanet eder.

Şeytanın kardeşlerine gelince, onlar öbürlerini sapıklığa sürüklerler, sonra da yakalarını bırakmazlar. ( Araf / 38 / 202 )

Eğer tövbe ederler, namazı kılarlar, zekatı verirlerse dinde kardeşleriniz olurlar.

Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürden hoşlanıyorlarsa, onları dost edinmeyiniz. ( Tövbe / 11 / 23 ) ''

Konumuza ilişkin yukarıdaki ayetlerin ''ama şu tarihte, falan durum için inmiş''gibi bir takım sığınmacı savunmalara yönelik de söyleyebileceklerim; Değil mi ki tüm ayetler geçmiş tarihte ve farklı durumlarda inmiş, o zaman hiç biri bu günü bağlamaz, şayet bu durumda donmuş, pasif bir kitap olduğunu kabul etmemiz gerekir ki, haşa!

Sürekliliği gözetmiş, aktif ve tüm çağ ve nesillere hitap eden öncül bir rehber olduğunu hatırlamakta yarar var. Konuyla ilgili not aldığım örnekler aslında gayet açık ve belirleyici olduğundan ayetleri deşmeyeceğim burada.

Asıl konumuz olan nesilden nesile aktardığımız geleneksel algıdan süregelen çocuklarımıza aşıladığımız saygı anlayışının ne gibi sonuçlara yol açtığını halk lisanı ile biraz da dolaylı yoldan anlatmaya çalışıyım.

Gerek Pedagog, Psikiyatrist, Psikolog görüşmelerinde ve gerekse de kursiyer sürecinde çocuklarımızın gelişim ve yetişme çağında yabancılarla diyaloğun sakıncaları onaylanırken, bir türlü hayata geçiremediğimiz mesafeyi saygı çerçevesinde yürütmeye devam ediyoruz.

Artık klasikleşmiş ''çocuk eğitimi'' ibaresinin neredeyse bayatlamış aynı sözlerle dile getirmek yerine bir an önce fiiliyata dökülmesi gerektiğini, her ne kadar sıradan basit bilindik konular olarak algılansa da bunun altını her fırsatta çizmemiz gerekir.

Gündemden düşmek bilmeyen, her gün yeni benzer hikâyeler arasında yer almak istemeyiz öyle değil mi?

Bunun için bizim gibi orta ve büyük nesiller olarak bazı alışkanlıklarımızı değiştirmek pek mümkün olmasa da, çağın gelişmesiyle risklerin de arttığını düşünerek, hiç değilse çocuklarımıza biraz daha farklı, kültürün çok dışına çıkmadan yine yeni davranış biçimlerini oluşturmamız mümkün.

Velhasıl, daha kestirmeden gitmeye çalışacak olursam...

Hayatımız boyunca istemeden de olsa muhatap olmak durumunda kaldığımız yabancılarla diyaloğumuz sırasında mesafeyi kariyer belirliyor adeta.

İnsanlara mesleki sınıflandırmalar dayatmak yerine neden ayetlerde yer alan vasıfları dikkate almıyoruz?

Muhatapla diyaloğa geçiş esnasında şayet resmi bir mesleğe sahipse ''Hanımefendi, Beyefendi'' oluyor.Daha çok halkla iç içe iletişimi sık olan çalışanlaraysa ''Abi, Abla,Amca,Teyze,Kardeş'' şeklinde hitap etmeyi tercih ediyoruz.Burada aradaki mesafenin sıklaştığına tanıklık ediyoruz.Hiç tanımadığımız bir yabancıya,örneğin;''Ahmet bey,Ayşe hanım''demek yerine direk Abi, Abla v.s kullandığımız zaman aradaki uçurumları kaldırıp daha sıcak ve samimi bir hava oluşturup farkında olmadan yakınlık zarf etmiş oluyoruz.Akil insanların kime nerde ne şekilde hitap etmesi gerektiğini bilmesi gibi Akil olmayan henüz küçük ve gelişim çağında olan bireylerin arasından uçurumların kaldırılması beraberinde riskli bir sürecinde başlamasına yol açacaktır.Hatta gerektiğinde ebeveynlerin de mesafeyi korumaları gerektiğini vurgularken artık çocuklarımızın hitap terimlerini de değiştirmemiz gerekir.

Yok;neymiş efendim;kendinden büyüklere Abi, Abla demesini terbiyeden sayıp yedi göbek yabancıya aynı göbektenmiş gibi geleneksel kültürden doğan saygı anlayışını küçücük bir çocuğun kavrayamayacağı samimi bir sürece hapsetmiş oluyoruz.Çok fazla lafı dolamaya ihtiyaç duymadan kısa bir örneklendirmeyle ne kastettiğim kolaylıkla anlaşılacaktır.

Örnek: 11 yaşında bir kız çocuğunun 25 yaşında bir delikanlıya ''abi'' terimiyle hitap etmesinin akabinde ''bana abi diyecek kadar yaşlı mı görüyorsun, daha resmi bir ortamda olsaydık yine abi dermiydin?'' şeklinde gelişen diyaloğun altında bir çok anlam çıkartılabilir.Bir okur,bir gözlemci en önemlisi bir anne olarak manayı cımbızla da çekmeye gerek duymadan direk kavradığımız anlam Taciz'dir.Bu tür diyalogların bir sürecin başlangıcı olarak değerlendirilmesi elzemdir.Diyaloğun nereye varacağını ve ya sonucunu minik bireylerin her zaman kestirmesi mümkün olmayacaktır.Dolayısıyla,çocuklarımıza terbiye bünyesinde saygı niteliğini aşılarken kimlerin kardeşten sayılıp sayılmayacağını,manevi kardeşliğin ne anlama geldiğini,din kardeşliğinde ne gibi vasıflara sahip olması gerektiğini Kur'an rehberliğinde harita çizmemiz gerekir.Unutmayalım ki Şeytan da bir melektir.Melek postunda görünen Şeytanların evlatlarımız etrafında dolaşmalarına karşın tedbir amaçlı kim olursa olsun resmi bir dille hitap etmelerini sağlayarak riskleri daha az'a indirebileceğimizi düşünüyorum.

Şöyle ki; göbekten hitabın ne kadar sıcak ve samimi bir yakınlık oluşumunda etken bir araç olduğunu,bu aracın direksiyonunda sarhoş ve ya ehliyet kullanamaz raporu olan bir sürücünün kime ve ya nereye çarpacağını kestiremediğimiz gibi henüz olmayan bir kazanın belgesi olarak değerlendirelim.Diğer yandan tercih edilen resmi hitabın,etrafında her an saldırmaya hazır bekleyen hamle ve darbelere karşı bir kalkan olarak değerlendirelim.

Kendi çapımda yaptığım araştırmalara göre de Türkiye dışında hiç bir Ülke'de kardeşlik terimiyle bir hitap biçimine rastlamadım. Müslüman ülkeler dahil hiç bir Ülke'de kendi aile bireyleri dışında yabancılara ''Abi,Abla v.s'' denilmemekte.Hatta bundan iki yıl önce Suriyeli bir arkadaşımızla kültürler üzerinden sohbet ederken ilk başta çok şaşırdıklarını,buradaki kültüre ayak uydurmak adına kendilerinin de bu şekilde hitap etmeye başladıklarını belirtmişti.

Demem o ki, bu saatten sonra çocuklarımızı terbiye ve saygı çerçevesinde yönlendirirken mutlaka ama mutlaka yabancılara karşı resmi bir dil kullanması ve mesafenin korunması bilincini aşılayalım,en küçükten itibaren.Tek isimle hitap hoş olmadığı gibi,Bey,Hanım eklentileri çocuğumuza ayrı bir saygınlık ve olgunluk kazandıracağı üzere mesleki sınıflandırma dayatmasından da uzak tutmuş oluruz.

Ve...

Bilinçli Müslümanlar olarak; cezbeden,şaşalı,göz boyayan,adeta vitrin mankenlerini andıran canlı objeler haline gelen,kimi zaman bir bayan olarak benim bile gözümü kaçıramadığım bazı görsel faktörleri eleştirirken hiç çekinmeden kendi çocuklarımızı allayıp pullayıp süsleyerek sokaklara salmaktan kendimizi alıkoymadığımız gibi eleştiri konusu dahi yapmıyoruz.Bayanların bile dikkatini çeken görsellerle donanırken etrafımız suç işlemeye eğilimli insanların hele ki daha önce de deneyimlemiş suçluların kucağına kendi elimizle itmiş olmuyor muyuz yavrularımızı?

Ayetleri bir kez daha hatırlatarak, din kardeşi olduğumuzu ifade etmenin yetersiz olduğunu,içeriğini deşerek ne tür vasıflar aramamız ve bulundurmamız gerektiğini bir an için aklımızdan ve gündemden düşürmemeliyiz.

Derinlemesine işlenmesi elzem bir konu olan güncel yaşamımızı olumsuz etkileyebilecek hadiseler karşısında evhamlı hallere bürünmeden kurtulmanın yollarını ararken en aza indirgenmesi düşüncesiyle öne sürdüğüm hitap konusu dışında bir alana daha değinerek sonlandırmış olayım inşallah.

 

Çoğu hayvanlarda renk körlüğü vardır. Renklere karşı harekete geçirmez onları,hayvansal içgüdülerini kullanırlar.Renklere karşı duyarlılık insanlarda daha çok yaygındır.Bizlere bahşedilen her rengin kendi içinde gizlediği bir enerji,pozitif,negatif dalgalar mevcuttur.Bu sebeple uzmanlar da hastalarıyla ilk diyaloglarında özellikle renkler üzerinde durur.Kimi zaman hastaya yansıtır kimi zaman da hastaya yansıtmadan değerlendirir.

2011 senesinde önümüze konulan istatistik belgelerine göre saldırıya maruz kalmış yahut kaçırılmış çocukların (yüzdesini hatırlayamadığım) bize ooo dedirten yüksek rakamlarda benzer renkler üzerlerinde bulunmaları idi.

Bir boğanın dikkatini çeker gibi diyecem fakat boğanın da dikkatini çeken asıl renk olmadığı, tahrik ve kışkırtılmasıdır ki, kırmızı renkte kullanılan kumaşın daha çok boğanın görüşünü engellemek saldırı anında üzerine fırlatmak amacıyla kullanılır.Anlayacağınız üzere bu örnekte de hayvanların değil insanların hayvanlardan daha vahşileştiklerini görüyoruz.Bir boğadan daha vahşi,atmaca gibi her an saldırıya hazır psikopatların renklerin etrafında dolaştıkları bilinir.Çocuklarınızı yalnız tek başına parka,markete,sokağa,oyun alanlarına gönderirken özellikle Kırmızı,Bordo,Turuncu,Pembe v.b canlı ve parlak renklerden kaçınılması gerekir.Halk tabiriyle ''al beni''li desen ve renkler tabire de uyum sağlayarak tehlikelere davetiye çıkarır.Elbette aile erbapları ile bir arada iken renk ve desenlerde sınır tanınmayabilir,ancak bir an daldığınızı düşünerek karar alınmasında yarar vardır.Yine de tüm dikkatlere rağmen bir takip sürecinin başlama ihtimalini de göz ardı etmemeliyiz.

Psikopatların en çok ilgi çeken yaş gruplarına gelince; 09 ila 14 yaş araları olan gruplardır. Özellikle bu yaş gruplarında olan çocuklarımıza koruyucu kanatlarımızı biraz daha geniş açmamız gerekiyor.

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.