1. YAZARLAR

  2. Zeki Savaş

  3. Gazze Ceza Evinde İsyan
Zeki Savaş

Zeki Savaş

Yazarın Tüm Yazıları >

Gazze Ceza Evinde İsyan

A+A-

 

 

 

 

13 milyon Filistinliden 8 milyon 746 bini (%67) mülteci konumuna düşürülürken Gazze, açık ceza evi olmaya, içindeki iki milyon Filistinli de mahkum olmaya mahkum edilmiştir.

 

Amerika, Filistinde mahbus ve mahkum hayatı yaşamaya mecbur edilmiş Filistinlileri ve Filistin meselesini tamamen gündemden çıkarmak için bir süredir gizli planlar yürütmektedir. Amerika elçiliğinin Kudüs’e taşınması, buz dağı mahiyetindeki bu gizli çaba ve planların görünen kısmıydı.

 

Filistinliler, Amerika’nın bu hamlesine yani Filistini bitirme hamlesine karşılık inisiyatifi ele alarak Gazze’yi açık ceza evi haline getiren sınırları kaldırma, işgal edilmiş topraklarını geri alma, Batı Şeria ile birleşme ve Kudüs’e ilerleme amaçlarına matuf olarak dönüş yürüyüşülerini başlattılar.

 

Evlerinin içine dikenli tellerle döşenmiş sınırları zorlamaya yönelmenin faturasının ağır olacağını biliyordu Filistinliler. Yetmiş yıllık mukavemetlerinde edindikleri deneyimlerle geliştirdikleri yeni ve başarılı staratejilerinin de kuvvetli şiddete maruz kalacağını öngörüyorlardı. Ne var ki, Filistinliler için mukavemetten, hem de silahsız elleriyle, bedenleriyle mukavemetten başka bir yol bırakılmamış onlara. Sulh ve silah yolu onlar için kapalı. Zira Siyonist rejimin sözlüğünde sulh diye bir kavram yok. Öte yandan da Filistinlilerin silaha ulaşma imkanı yok. Tek silahları canlarıdır. Canlarını feda ede ede mukavemet ediyorlar.

 

Filistinli gençler, Gazze’yi kuşatan dikenli telleri kesip Kudüs’e doğru yürümek istiyorlar. Filistinlilerin silahsız yürüyüşünü durdurmak için Siyonist rejime ait helikopterler havadan göz yaşartıcı bombalar, yakıcı ve yanıcı bombalar atıyor, buldozerler kanallar açıyor, tankerler o kanallara su dolduruyor, cani askerler  gerçek mermilerle ateş ediyor, savaş uçakları da Gazze’de İzeddin Kassam Tugaylarına ait olduğunu iddia ettiği yerleri bombalıyordu. Tam bir savaş meydanı... Ama savaşın bir tarafı tepeden tırnağa ağır ve hafif silahlar ve de en yüksek teknoloji ile donatılmışken savaşın öbür tarafındakilerin elinde bulunan tek silah, haklı davaları ve canları idi. Dünya, böylesine adaletsiz bir savaş görmedi.

 

Siyonistler bu olayları, ‘savaş, savaştır; bu olaylar, savaşın doğasındanrdır’ (A’la guerre comme a’la guerre) diye tanımlıyorlar. Öyleyse siz Siyonistler de birgün bu doğanın kurbanları olmaktan kurtulamayacaksınız. Birgün gelecek, bu işlediğiniz cinayetlerin bedelini ödeyeceksiniz; hem de çok ağır bir şekilde ödeyeceksiniz.

 

Filistinliler, canlarını feda ederken kendileriyle aynı dini ve dili paylaşan Suud rejimi yüz milyarlarca Dolarlık silahı İslam ülkelerine karşı kullanmak için alıyor, Siyonist rejimle iş birliği yapıyor ve Filistinliler için ‘mutu ev sellimu’ ‘ölünüz ya da teslim olunuz’ deme çirkinliğini, çirkefliğini, dinsizliğini ve milliyetsizliğini gösterebiliyor.

 

Filistin meselesine karşı onlarca Arap ülkesinin zilletvari sessizliğine karşılık Türkiye ve İran’ın Filistin’e sahip çıkması, Arapların İslam dünyasındaki mevcut ve gelecekteki rollerine dair düşündürücüdür.

 

Türkiye’nin Filistin ile ilgili duyarlılığı, ulusal ve uluslar arası arenada yaptığı girişimleri ve üst perdeden dillendirdiği söylemi çok yerinde ve önemli bir gelişmedir ama dış politikasındaki sorgulanabilir bir yaklaşımı, ‘terörist’ devlet olarak tanımladığı İsrailin pervasızlığını kolaylaştırmaktadır.

 

Siyonist rejimin kurucusu ve koruyucusu olan Amerika ve İngiltere bu habis rejim için koruyucu bariyer siyaseti izlediler. Bu siyaset, İsraile komşu İslam ülkelerini ya Batıya koşulsuz bağımlı hale getirmek veya iç savaş çıkararak bu ülkeleri İsraile karşı savaşamayacak hale getirmek idi.

Bariyer ülkeler Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan idi. Mısır ve Ürdün’ü Batıya ram ettiler. Lübnan’ı iç savaşla devlet olmaktan çıkardılar. Geriye bir Suriye kalmıştı, onu da viran ettiler. Türkiye, Suriyenin iç savaşına müdahil olmakla bilerek veya bilmeyerek Amerika ve İngilterinin bariyer siyasetine katkı sundu.

 

Türkiye’nin israil’e karşı geliştirdiği söylemin gereği, bariyer siyasetinin aksine hareket etmektir. Türkiye, İsrail ile komşu olan dört ülkede çıkarılmak istenen iç savaşlara şiddetle karşı çıkmalıydı. Bu ülkelerle ilişkilerini geliştirip Batıya ram olmalarını azaltmaya, onları İsrail karşıtı bir siyasete teşvik etmeliydi. Zira adı geçen bu dört ülke Siyonist rejim karışıtı ciddi bir politika izlemedikçe İslam ülkeleri ne Filistinlilerin yardımına koşabilir ne de Siyonist rejime zarar verebilir. Filistinlilere ilaç göndermek için dahi İsrail’den izin almak zorunda kalır.

 

Umarım Türkiye, Filistinlilerin hatırı için de olsa dış politikasındaki bu yanlışı ve yanılgıyı düzeltir.

Filistin ve Kudüs meselesi, Trump’ın seçilmesiyle birlikte daha zor bir döneme girdi. Çünkü Amerika’nın ve özellikle Trump yönetimindeki Amerika’nın dünyaya bakışı istikbari ve ifsadidir. Amerika’nın BM kararlarını, BM Güvenlik Konseyi kararlarını yok sayması, istikbarinin; Siyonist rejim eliyle silahsız Filistinlileri öldürtmesi, ifsadinin delillerindendir.

 

Gazze ceza evine hapsedilmiş Filistinli müslümanlar, Amerika’nın istikbarine ve ifsadine karşı isyan etti, kıyam bayrağı açtı.

Darısı dünya müslümanlarının başına.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.