Zülfikar Furkan

Zülfikar Furkan

Yazarın Tüm Yazıları >

EVET, HAYIR,

A+A-

12 Eylül’e kısa bir süre kala bu yazıyı kaleme almamım gayesi, toplumda var olan kafa karışıklığını giderme veya kafaları daha karıştırma değildir. Asla böyle bir gayem yoktur, olamaz da. Yaratıcının en güzel bir şekilde yarattığı insanın bildiklerini özgürce, cesurca paylaşması gerektiğini belirten Cuma Suresi 5. ayet ; Kendilerine Tevrat öğretildiği halde, onun gereğini yapmayanların durumu, sırtına kitap yüklenen eşeğin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür. Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” hükmü ile Peygamberimizin(s.a.v.) “zalim sultanın karşısında hakkı haykırmanın en değerli amel” saydığı doğru bilgiyi her yerde ifade etme sorumluluğuyla hareket etmeye karar verdim. Bunun yanında T.C. Anayasasının 25.maddesinde yer alan düşünce ve kanaat bölümünün ifade ettiği; “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” İlkesi de seküler anlamda bu işin meşruiyetini açıklamaktadır.

9 Kasım 1982 tarih ve 17863 mükerrer (tekrar, yenilenen) sayılı resmi gazetede yayımlanan anayasanın meşruiyeti darbe ürünü olup olmamasına bağlı olmaksızın tartışılması gereken bir anayasadır. 12 Eylül anayasası darbe ürünü olduğu için mi; yoksa, ilahi mesajdan tamamen bağımsız, ilahi mesajı yadsıyan, Allahın hükmünün dışında hüküm olduğu için mi tartışılmalıyız. Bu konuda netleşirsek sanırım tercih konusunda kafa karışıklığının önüne geçmiş oluruz. Allah’ın nizamına boyun eğmiş Müslümanların Allah’ın hükmünden başka hüküm kabul etmeleri, onu tartışmaları, kafa yormaları ve taraftar olmaları zaten düşünülemez. Kur’an ı Kerim’in Maide suresinin 44 ve 45. ayetleri (“Gerçekten Tevrat'ı biz indirdik; bu kitap doğru yol kılavuzluğu ve ışık içerir. Gerek İslâm'a bağlı peygamberler ve gerekse Allah'a bağlı bilginler ile din adamları Allah'ın bu kitabının görevli koruyucuları ve doğruluğunun şahitleri sıfatı ile yahudiler arasında buna göre hüküm verirler. Buna göre insanlardan değil, benden korkunuz da ayetlerimi bir kaç para karşılığında satmayınız. Kim Allah'ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermez ise onlar kafirlerin ta kendileridir. Tevrat'ta, yahudilere yazılı olarak bildirdik ki, canın karşılığı can, gözün karşılığı göz, burnun karşılığı burun, kulağın karşılığı kulak, dişin karşılığı diştir ve yaralamalarda da karşılıklılık (kısas) ilkesi geçerlidir. Kim kısas hakkını bağışlarsa bu onun günahlarına kefaret olur. Allah'ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermeyenler ise zalimlerin ta kendileridirler.”) ni göz önünde bulundurduğumuz zaman durumun vahameti daha iyi anlaşılır. İnancımız gereği ilahi mesajdan tamamen ayrı, sırf seküler; insanın tamamen his, duygu, arzu ve istekleri doğrultusunda hazırlanmış olan her hükmü, kanunu ve yasayı reddetmemiz gerektiğini unutmamalıyız.

Demokratik anayasal modellerde hegemonya yarışına giren müstekbir güçlerin kendi hazırladıkları arenalarda tepinmelerini büyük bir iştahla izlemek, ve birbirlerinin boyunlarını vurma yarışına taraftar olmak bizleri onurlandırmadığı gibi inancımızı yaşama ve yayma konusunda da bize bir alan bırakmamaktadır. Kravatlı ve papyonlu sivil oligarşiye karşı, silahlı ve üniformalı güçlerin zaferi sayılan askeri cunta yönetimi her dönem gücünü ve sesini duyurmaya çalışacaktır. Silahlı kuvvetlerin gücünü ve meşruiyetini silahından almasına karşılık sivil bürokrasinin gücünü yasadan ve totemleştirilmiş kişi ve kurumlarda aldığını biliyoruz. İnanan bir insan için bu iki güç arasında bir fark bulunmamaktadır. Birinin zulmü daha az diye tercih sebebimiz olamaz. Bizden oldukları için kayıtsız şartsız hükümleri kabul edilemez. Hayat standartlarımızın yükselmiş olması, düşüncemizi ifade ediyor olmamız ve diğer yüzeysel ve basit özgürlüklerin göz boyacılığına kanıp aldanmamalıyız. Sağlıklı düşünebilmek için olayı tamamen İslami ölçüler çerçevesinde ve hükümler doğrultusunda yorumlamamız gerekir.

Yeni anayasa paketi sadece 12 Eylül cunta yönetimine karşı bir reddiye bir manifesto olduğu için kabul edilecek, meşruiyet kazanacak bir reform paketi olarak algılanmamalıdır. Meseleye sadece bu açıdan bakacak olursak nakıs bir bakış açısı olur. Olay bu bakış açısından çok daha deruni ve geniştir. Şu an referanduma sunulan pakette en göze çarpan belli başlı hususlar şunlardır.

Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değişiyor: Üyeler 12 yıl için seçilecek. Bir üye iki defa seçilemeyecek. Anayasa Mahkemesi 19 üyeden oluşacak.

Geçici 15. madde kaldırılıyor: 12 Eylül'e yargı yolu açılıyor...

HSYK’nın yapısı değiştiriliyor: 4 üye Köşk. 1 üye Anayasa Mahkemesi. 3 üye Yargıtay. 1 üye Danıştay. 7 üye adli. 21 asıl ve  19 yedek üyesi olacak.

YAŞ kararları yargı denetimine alınıyor: Askere sivil yargı yolu açılıyor.

Askere sivil yargı: Askere sivil yargı yolu açılıyor.

Memurlara yeni haklar: Memurlara toplu iş sözleşmesi ve sendika hakkı tanınıyor.

Sivile "sivil" mahkeme: Savaş hali haricinde siviller askeri mahkemede yargılanamayacak. Sadece bu maddeler bile her vatandaş gibi bizleri de fazlasıyla sevindirmekte ve umutlandırmaktadır.

İçerisinde bir sürü eksiklik barındıran ( Kürt sorunu ve Başörtüsü yasağı gibi) yenileme ve ilerleme adına yapıldığı varsayılan bu reform hareketini aklı başında olan her bireyin aslında desteklemesi gerekir. Evet cephesinde yer alanların mantığını bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman onlara hak vermemek elde değil. Diğer yandan Hayır cephesinin hararetli savunucuları olan HSYK, YARSAV, TÜSİAD, CHP, MHP gibi bu sistemden nemalanan, palazlanan, ırkçı, ve faşist diktalar için bu durum bir ölüm kalım meselesi haline gelmiş durumda. Vatan Millet Sakarya Edebiyatı yaparak, halkın ve milletin damarlarındaki kanı emen bu asalak ve sülük sınıf gerçek yüzlerinin deşifre olmasından endişe etmektedirler. Saf ve kandırılmış halk yığınlarını da arkalarına alarak demokrasi ve hukuk mücadelesi verdikleri yalanını uydurmaktalar. Asıl korktukları; totemlerinin yıkılması, anıtlarının saygınlığının kaybolması, saltanatlarının sona ermesi ve güçlerinin yitirilmesidir. Bunun yanında bu cepheyi destekleyen halk yığınlarının tercih sebeplerinin niye hayır olduklarının kendileri tarafından da bilinmedikleri, sadece efendilerine uydukları, onları bilinçsizce takip ettiklerini, sürüklendiklerini anlıyoruz. Kur’an bu durumu Ahzap suresinde şöyle açıklıyor;

"Allah kafirlere lanet etmiş ve onlar için çılgın bir ateş hazırlamıştır."

"Orada ebedi olarak kalacaklar kendilerini koruyacak ne bir dost, ne bir yardımcı bulamayacaklardır."

"Yüzleri ateşe çevrildiği gün: "Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke Peygambere itaat etseydik" derler."

"Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi yoldan saptırdılar" derler."

Rabbimiz! Onlara iki kat azab ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden kov "

Allah’ın hükümlerine iman etmiş bir müslümanın bu danışıklı dövüşte sağa sola savrulmadan, özgün, kararlı ve inançlı bir tutum sergileyebilmesi esastır. Bunun için de her şeyden evvel Allah’ın hükmü doğrultusunda ifadesini bulan ,Niye Allah yolunda ve `Ey rabbimiz, bizi şu zalimlerin yaşadığı beldeden çıkar, bize katından bir kurtarıcı, kendi katından bir destek gönder' diye yalvaran ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz.” ayetin ışığı ile meseleyi değerlendirmeliyiz. Kendi özgün duruşumuzu sergileyerek, Evet, Hayır, Boykot cephelerinin birinde yer alma mecburiyetini hissetmemeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.