1. YAZARLAR

  2. Ferhat KENTEL

  3. “Erdoğancılık”
Ferhat KENTEL

Ferhat KENTEL

Serbestiyet
Yazarın Tüm Yazıları >

“Erdoğancılık”

A+A-

Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğundan beri başarıdan başarıya koşuyor. Bütün bu süre boyunca hapse girmeler, partisini kapatma davaları, "Ergenekon"lar, "Balyoz"lar, bugün etrafında fır dönen jöleli aparaçiklerin de dahil olduğu kesimler tarafından kendisine ve partisine yönelik yıpratma kampanyaları ve daha başka türlü çeşitli badireler atlattı.

Bütün bu değişik fırsatlarda gösterdiği gibi Başbakan hep "tecrübeli, sağlam politikacı" olarak dikkat çekti. Ne yaparsa, nasıl etki yaratacağını biliyordu. "Hizmet etmek" üzere yola çıktığı zamanlardan bu yana, parti içi ve partiler arası pazarlıklarda çok tecrübe kazandı. "Siyaset" onun o kadar iyi bildiği bir meslek ki, rakiplerini bazen tam da bu hattan aşağılıyor, dalgasını geçiyor; "siyasetten anlamadıkları" için... Kendisi ya da etrafında dönen bazıları da mesela rakiplerini kastederek "Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda belli olmaz ters köşeye yatırırız" gibi ya da 23 Nisan Ermenilere taziye mesajı için "Erdoğan diasporaya gol attı" gibi futbol terimleriyle "siyasetten ne anladıklarını" gösteriyorlar.

Dolayısıyla, siyasete girdiğinden beri hep "yenen"; ailesi, çevresi ve kendisini tutan aparaçiklerle birlikte hep "kazanan" Erdoğan, son yerel seçimlerde çok daha net görüldüğü üzere, bugün AKP'yi gölgede bırakan ve onu neredeyse tek başına taşıyan bir karakter olarak belirginleşiyor.

Kuşkusuz, Erdoğan'ı Türkiye'deki gerçek bir toplumsal hareket olarak İslami hareketten, bu hareketin şimdiye kadar gelmiş en güçlü türevlerinden biri olan AKP'den, AKP'nin yarattığı yeni güç dengelerinden bağımsız düşünmek mümkün değil. Ancak zaman içinde AKP'nin tabanının orta sınıflaşması ve İslami hareketin yoğun kimlik özelliğini yitirmesiyle birlikte, farklı bileşenleri bir arada tutan şey, partinin ideolojisi değil; Erdoğan'ın bizzat kişiliği oldu.

Son seçimlerde de bunu net olarak gördük. Seçmenler bir yanda "Erdoğan'ı yedirmeyizciler", diğer yanda bütün kötülüklerin kaynağı olarak Erdoğan'ı görenler şeklinde bölündü.

Erdoğan'dan nefret edenler onu "diktatörlükle" özdeşleştirdiler. Öte yandan onun gücüne adeta tapan, onu eleştirmekten ve ondan fırça yemekten korkan parti içi kurmayları, danışmanları, seçim kampanyası yürüten reklamcıları Erdoğan'ın kişiliğini alabildiğine öne çıkardılar. Ve Erdoğan'ın buna uygun kişiliği hiçbir sorun çıkarmadı. Bütün mesajları Erdoğan verdi; bütün okları Erdoğan karşıladı. Erdoğan adeta savaş meydanında en önde savaşan, yaralar alan, ama yaralarını eliyle bastırıp düşmanla çala kılıç savaşmaya devam eden bir kahraman olarak inşa edildi.

Geçen yüzyılın gerilimlerini, travmalarını, bastırılmışlıklarını gırtlağına kadar yaşayan, şimdiye kadar Atatürk'le yatıp kalkmış toplumun büyük kesimi için, güven veren böylesine bir kahramanla özdeşleşmek; Atatürk için yanıp tutuşan ağlayan kitlelerin yaşadığı topraklarda Erdoğan için yanıp tutuşmak çok zor olmadı.

Erdoğan diktatör değil; faşist de değil; ama etrafında oluşmuş olan muhteşem bir "kutsallık", hatta memleketimiz topraklarında bol miktarda rastlanabileceği gibi "mehdilik" yakıştırmaları bile var.

Parti merkezinden dış halkalara doğru geçildikçe, organik aydınlar aracılığıyla da güçlendirilen, "bu kutsal kişi ne yaparsa doğru yapar" ya da "yaptığı her şeyin bir hikmeti vardır" gibi meşrulaştırıcı söylemlerle, Erdoğan bir "kişi kültü" olarak Türk siyasetinde 2. Atatürk konumuna yerleşti.

Dolayısıyla bir zamanlar "eskiyen" Osmanlı rejimini yıkma adına yeni totaliter travmatik Türkiye'yi kuran bir "devrimci hareket" ve o hareketi temsil eden kişi kültü olarak Atatürkçülük gibi, bugün artık, eskimiş "yeni Türkiye"yi yıkma iddiasında yeni bir kutsal siyasi akımımız var: "Erdoğancılık"...

Ama bu "yenilik" getirenlerin ortak yönünü unutmamak gerekiyor: ne Atatürk Osmanlı padişahlarından tam olarak kopmuş bir şahsiyet idi; ne de Erdoğan Atatürk'ten...

Ferhat Kentel

[email protected]

(BasNews) 

Önceki ve Sonraki Yazılar