1. YAZARLAR

  2. Zülfikar Furkan

  3. EMANETİ SAHİBİNE TESLİM ETMEK (İNFÂK)
Zülfikar Furkan

Zülfikar Furkan

Yazarın Tüm Yazıları >

EMANETİ SAHİBİNE TESLİM ETMEK (İNFÂK)

A+A-

 

 

Sözlükte "bitirmek, yok etmek; yoksul düşmek; malı veya parayı elden çıkarmak" anlamlarına gelen infâk, dinî bir terim olarak, Allah'ın hoşnutluğunu kazanma amacıyla kişinin kendi servetinden harcamada bulunması, ihtiyaç sahiplerine aynî ve nakdî yardım etmesi demektir. Bu yönüyle infâk, hem farz olan zekâtı hem de gönüllü olarak yapılan her çeşit hayrı içerir. İnsanın sahip olduğu servetin gerçek sahibi Allah'tır. O'nun emanet olarak verdiği bu servetten başkalarına vermek gerekir.

Kur’an, iman ve namazdan sonra üçüncü olarak infağı sayar. Allah insanları mallarıyla ve canlarıyla sınamaktadır. Mal sınavını geçemeyenler, can sınavına girmeye hak kazanamayacaklardır. Tıpkı Kâbil gibi. O, mal sınavını veremedi ve kaybetti.Nifağa, zulme ve cinayete bulaştı. Dünyasını da ahiretini de ebediyen kaybetti. Elinde avucunda ne varsa zayi etti. Habil ise mal sınavını verince can sınavına girdi ve onu da kazanarak şehadet mertebesine yükseldi. İnsanlık tarihi boyunca fedakârlığın, cömertliğin ve adanmışlığın sembolü oldu. Onuruyla yaşayıp cesaretiyle ölenlere en büyük örnekliği sergiledi.

            Birçok insan yalnızca kendi çalışması karşılığında para kazandığını, evine götürdüğü rızkı da sadece kendi gayretiyle elde ettiğini düşünür. Oysa “Ve orda sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız kimseler (varlıklar ve canlılar) için geçimlikler kıldık.” (Hicr Suresi, 20) ayetinde çok açıktır ki; rızık verici olan ve geçimlikler kılan Rabbimiz’dir; insan niyet ederek, çaba göstererek sebep kılınmaktadır. Ve “kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Bakara Suresi,  3) ayetiyle de bildirildiği gibi mümin yine O’na ait olan şeyden infak etmektedir.

Kur’an ahlakını bilmeyen kimseler, kendi yanlış infâk anlayışlarına göre mallarından çok azını ihtiyaç sahiplerine verirler ve bu önemli ibadeti yerine getirmiş olmanın rahatlığını yaşarlar. Oysa yaptıkları yalnızca vicdanlarını rahatlatmaktır. Kur’an'da bildirilen infâk kavramı tamamen farklıdır. Kuran'a göre "... Ve sana neyi infâk edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz." (Bakara Suresi, 219) ayetindeki ‘ihtiyaçtan artakalan’, infâk etmedeki ölçüdür.

İnsanın nefsi kıskançlık, bencillik gibi çeşitli kötü ahlak özelliklerine eğilimli bir yapıda yaratılmıştır. Nefsini eğitmeyen kişi, bu bencilce duygular nedeniyle her zaman, herkesten çok kendisini düşünür, her şeyin en iyisini, en mükemmelini kendisi için ister. Her şeyi herkesten daha iyi yapabileceğine kendisini inandırır. En akıllı, en yetenekli, en zeki olarak kendisini görmek ister. Sahip olduğu her şeyin kendisinde var olan kabiliyet ve zekâ sayesinde gerçekleştiği vehmine kapılır. Gözleri bunun dışında bir şeyi göremez, kulakları işitemez, duyguları da anlayamaz bir duruma gelebilir. Bu duygular kişinin tüm ahlakına hâkim olabilir. Onu kör, sağır ve dilsiz bir duruma sokabilir. Kullarına karşı iyiliği çok olan Rabbimiz, inanan insanların imanlarını güçlendirmek ve bu nefsani zayıflıklardan kurtulabilmeleri için fedakârlık yaparak sevdikleri şeylerden vazgeçmelerini ister:

Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (Ali-imran Suresi, 92)

            İnanmış birisinin malı ve canı üzerinde hesap yapması düşünülemez. İyi ve rahat dönemlerde mücahit kesilip zor ve meşakkatli dönemde ise ortalıktan sıvışmak, Kur’anın çizdiği Mü’minlerin özellikleriyle taban tabana zıt hasletlerdir.

Hayat kitabımız olan Kur’an mal biriktirme, onu Allah Yolunda harcamama konusunda Karun örneğini bize sunmaktadır.

            “Kârûn, Mûsâ'nın kavminden idi. Onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki anahtarlarını güçlü, kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: “Şımarma! Bil ki Allah şımaranları sevmez.”

“Allah'ın sana verdiğinden âhiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana iyilik ettiği gibi, sen de iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama.

Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.”
            Kârûn, “Bu servet bana, ancak bendeki bir ilimden dolayı verilmiştir” demişti. Allah'ın ondan önce, ondan daha güçlü ve topladığı şey daha çok olan nice nesilleri yok ettiğini bilmez mi? Suçluların suçları kendilerinden sorulmaz.
            Kârûn, gösteriş içinde toplumun karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyenler, “Keşke Kârûn'a verildiği gibi bize de verilse; doğrusu o, büyük bir şans sahibidir” demişlerdi.
            Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: “Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın sevabı/nimeti daha iyidir. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.”
Nihayet biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Allah'a karşı ona yardım edebilecek yandaşları da yoktu; o, kendini kurtarabilecek kimselerden de değildi.
Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler, “Demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletiyor; dilediğine de daraltıyor. Şâyet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay! Demek ki inkârcılar iflah olmazmış!” demeye başladılar.(Kasas/ 76-82)

Yukarıdaki kıssada görüldüğü gibi Allah’ın verdiği malı elinde sıkı sıkıya tutup onu gereği gibi harcamayanlara örnek olarak Allah Karun örneğini veriyor. Zengin, malı “kenz” (hazine) haline getiren kişidir. Öyle ki servetini ne toplumda iş ve istihdam yaratmada (dolaylı infak) kullanır, ne de doğrudan infak eder. Özel mülkiyetinde tutar. İşte buna Kur’an “kenz” der ve şiddetle eleştirir. “Kenz”in ateş olduğunu; onunla sahibinin alnının, böğrünün ve sırtının dağlanacağını haber verir. (Tevbe; 34)

            Yukarıdaki kıssanın bize anlatılma hikmeti üzerinde düşünmemiz gerekir. Yani bize verilen sahip(!) olduğumuz malın esasında bize ait olmadığı, sadece belirli bir süre için emanetçi olduğumuz anlayışını zihinlerimize kazımalıyız. Mal ve mülkü bize veren gücün, elbet bir gün bizden geri alacağını aklımızdan çıkarmamalıyız.Varlıklı insanların lüks ve israfa dalmaları, kenz yapmaları; birikimlerini istihdam ve üretime yöneltmemeleri, belki de sayelerinde kazanç sağladıkları fakirleri düşünmemeleri, işsizlerin, yoksulların kendilerine kıskançlık ve kin duymalarına sebep olur. Bunun neticesi olarak da toplumlarda sosyal patlamalar, huzursuzluklar ve isyanlar olur.Elimizden hiçbir zaman çıkmayacakmış gibi dört elle sarılmak, biriktirmek, hırsla çoğaltmak, ona sahip olmayanları düşünmemek, onlardan kaçırmak gibi hasletlerin çöküşümüze yol açacağını unutmamalıyız.

            Elimizde olanı vermek, ihtiyaçtan arta kalanı bölüşmek, sağ elin verdiğini sol elin bilmemesi mantığı ile uyguladığımız zaman yeryüzünde Habil gibi olabiliriz. Bunun tersi ise Kabil olmak veya Karunlaşmak olarak okuyabiliriz.

Hayat kitabımız Kur’an bizim nasıl hareket edeceğimizi bize öğretmiştir. İnfak ile ilgili yol haritamız şu şekilde olmalıdır;

İnfak, şükürdür, yani Allah’ın lütfundan verdiği değerlerin karşılığının ödenmesidir. Ki bu görev ifa edilince Rabbimiz, eksiltmediğini artırdığını, artıracağını bildirmiştir.

De ki: “Şüphesiz ki Rabbim, kullarından dilediğine rızkı bolca da verir, kısar da. Siz hayır için ne harcarsanız, Allah onun yerini doldurur. O, rızk verenlerin en hayırlısıdır.”(Sebe/ 39)

Allah yolunda mallarını harcayanların durumu, kendisinden yedi başak çıkan ve her başakta yüz tane bulunan bir buğday tohumuna benzer. Allah dilediğine kat kat verir; Allah her şeyi kuşatandır; her şeyi bilendir(Bakara/261)

Allah insanların tümünü aynı akıl, zekâ, kabiliyet ve güçte yaratmamıştır. Bu nedenle insanların arasında mali yönden farklılıklar oluşur; bir kısım insanlar, zengin olabilirken bir kısmı da yoksul kalabilmektedir.

Allah, Kendi mülkünden fazlaca istifade etmiş kimseleri, imkânsız, ve çaresiz kalmış insanlara infaka memur etmiştir.

Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Biz onların dünya hayatındaki geçimliklerini taksim ettik ve bir kısmının diğerlerine iş gördürebilmesi için, bir kısmını bir kısmından derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha iyidir.(Zuhruf/32)

Onlar, Allah'ın rızkı dilediğine bol verdiğini, dilediğine ölçülü verdiğini görmezler mi? Bunda, şüphesiz inanan insanlar için dersler vardır!

Yakın akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da! Bu, Allah'ın rızasını kazanmak isteyenler için daha iyidir. Onlar kurtuluşa ereceklerdir.(Rum/ 37, 38)

                Ve Allah yolunda malınızı harcayın(infak edin), kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve iyileştirin-güzelleştirin. Şüphesiz Allah, iyileştirenleri-güzelleştirenleri sever. (Bakara/195)

Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil! Doğrusu siz, yetimi, üstün-saygın bir şekilde yetiştirmiyorsunuz. Yoksulun yiyeceği üzerine birbirinizi özendirmiyorsunuz. Oysa mirası yağmalarcasına öyle bir yiyişle yiyorsunuz ki! Malı öyle bir sevişle seviyorsunuz ki, yığmacasına! (Fecr/17–20)

Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça(İnfak etmedikce) asla “iyi adamlık” mertebesine eremezsiniz. Ve siz, her neyi bağışlarsanız kesinlikle Allah, onu en iyi bilendir. (Al-i Imrân/92)

Allah yolunda mallarını bağışlayan, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayan ve incitmeyen şu kimselerin mükâfatları Rablerinin yanındadır. Onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.(Bakara 262)

Kur’an’da takvâ sahiplerinin (Allahın koruması altına girenlerin) nitelikleri sayılırken infak edenler; “Allah yolunda harcayanlar/ başta yakınları olmak üzere insanların nafakalarını sağlayanlar”; gaipte inanan ve salâtı ikame edenden sonra üçüncü sırada yer almıştır.İnfak, imanın bir göstergesi sayılmış, münafıkların infaktan kaçındıkları defalarca vurgulanmıştır.

Ve sizden birinize ölüm gelip de, ‘Rabbim! Beni yakın bir süre sonuna kadar geciktirsen, ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam’ demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcamada bulunun. (Münafikun/9–11)

Rabbinizden bağışlanmaya, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcama yapan,öfkelerini yutan, insanları affeden, çirkin bir hayâsızlık işledikleri ya da kendi kendilerine haksızlık ettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyen, Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir?

Yaptıkları kötü şeylerde bile bile ısrar etmeyen, Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için hazırlanmış eni göklerle yer kadar olan cennete koşuşun. Ve Allah, iyilik, güzellik üretenleri sever.

İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde sonsuza dek kalacakları altından ırmaklar akan cennetlerdir. Yapıp edenlerin karşılığı/ödülü ne güzeldir! (Al-i Imrân/ 133–136)

Onlardan önce o yurda ve imana yerleşen kimseler de, kendilerine göç edenleri severler ve onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, onları kendilerine tercih ederler. Kim de nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.(Haşr/9, 10)

İnfak etmemek, Allah’ın malını gasp etmek demektir. Bunlar Rabbimizce hep kınanmıştır.

O gün, biriktirdikleri altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak: “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi, şimdi tadın şu biriktirmiş olduğunuz şeyleri!” (Tevbe/ 34, 35)

Mülkün Allah’a ait olduğuna, malın tamah edilecek, göz dikilecek bir şey olmayıp bir imtihan aracı, geçici bir süs olduğuna, çoğaltma yarışının dünyayı cehenneme çevireceğine inanan bir kimsenin infak etmesi hiç de zor değildir:

Sakın onlardan bazı kimselere verip de kendilerini onunla yararlandırdığımız şeylere; mal ve servete heveslenip gözlerini dikme. Onlar hakkında üzülme de… Sen kanatlarını müminler için indir. Ve: “Şüphesiz ben, apaçık bir uyarıcının ta kendisiyim” de. (Hıcr/ 88,89)

Ve kendilerini imtihan etmek için, basit dünya hayatının süsü olarak, onlardan kimi çiftleri kendileriyle yararlandırdığımız mal, mülk, evlat ve saltanata sakın gözlerini dikme/rağbetle bakma. Ve Rabbinin rızkı daha iyi ve daha süreklidir. (Ta Ha/ 131)

Servet ve çocuklar dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha iyi hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.(Kehf/46)

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.