1. YAZARLAR

  2. Muhammed YILDIRIM

  3. Ekonomik Kriz, Asgarî Ücret, Seçim Yardımı
Muhammed YILDIRIM

Muhammed YILDIRIM

Yazarın Tüm Yazıları >

Ekonomik Kriz, Asgarî Ücret, Seçim Yardımı

A+A-

 

Bismillahirrahmanirrahim...

Önümüzdeki aylarda bizi çetin kış şartları ve de çetin bir seçim dönemi beklemektedir. "Serhat"da yaşayan biri olarak, kış ve seçim atmosferinin geçen yılın kışı gibi nisbeten daha yumuşak geçmesini temmeni ederim. Kışın ilk ayı olan Aralık'ta ise birçoğumuzun dikkatini çekmezse de milyonlarca insanı ilgilendiren bir konu daha var aslında.

Aralık ayında Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanacak...

İslami camiaların geneli, milyonlarca insanı ilgilendiren böylesi bir konuyu maalesef hakettiği ölçüde sahiplenip gerekli ihtimamı göstermediğini üzülerek belirtmek zorundayım.

Devletin resmi rakamlarına göre tam olarak söylersek; "Türkiye’de çalışanların yüzde 40.3’ü, bir başka deyişle 5.8 milyon kişi, asgari ücretle çalışıyor". Bunu da kılişe olan tanım üzerinden tam olarak açarsak, yani asgarî ücretle çalışan birinin ortalama 4 kişilik bir aile geçindirdiğini düşünürsek, yaklaşık 23 milyon kişiyi ilgilendiren bir konu. Yine Türkiye'de ücretli çalışanların yüzde 42.7’sinin de asgari ücretin iki katına kadar maaş aldığını belirtelim. Yani memurların durumunun da pek iç açıcı olmadığını söylemiş olalım. Bu iki grup dışında azınlık da olsa öylesi bir çalışan grup var ki, nasıl tanımlanır doğrusu bilemedim. Türkiye'de asgarî ücretin altında maaşla işçi çalıştırmak yasak. Yani devlet özel sektörde denetim yaparken asgarî ücretin altında maaşla işçi çalıştıran bir iş yerine cezai ışlem yapar. Hal böyle iken, aynı devlet okullarda "ücret karşılığı" adı altında ve sadece ders dönemlerinde olmak kaydıyla 900 tl maaşla öğretmen çalıştırmaktadır. Bu akıl almaz haksızlığı belirttikten sonra asıl konuya dönebiliriz.

Ekonomi ile ilgilenen tüm kurumların, sendikaların ortak çalışmasına göre Mayıs ayı itibariyle: "dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarının (açlık sınırı) 1714,35 TL, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarının ise (yoksulluk sınırı) 5584,20 TL" olduğu belirtilmektedir.

Bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise 2121,66 TL olarak hesaplandı.

Yani Turkiye'de 4 kişilik bir aile için açlık sınırı, 1714,35 lira, yoksulluk sınırı ise 5584,20 liradır.

Ve böylesi bir tablo karşısında müslümanların sözü malesef yok denecek kadar zayıftır.

Malumunuz üzere Türkiye bu yılın ikinci yarısında çok ağır bir ekonomik kriz yaşadı. Önceleri ekonomik krize, ekonomik kriz denilmemesi yönünde yarı tehditvari bir dille salık verildiyse de sonraki zamanlarda durum kabullenildi. Ama yeni bir isimlendirmeyle ekonomik kriz söylemi hemen taca atıldı. Kurtuluş mücadelesi gibi çok iddialı ve biraz hamasi bir isimlendirme seçildi. Ekonomik kriz döneminde çokça duyduğumuz üzere, bu kriz "dış mihrak" işi mi, yoksa yanlış ekonomi politikalar sebebiyle mi meydana geldiği halen de tartışılmaktadır. Kanaatim odur ki, iki iddianın da hatırı sayılır dercede doğruluk payı vardır.

Küresel ekonominin en küçük köylerde dahi pazar oluşturduğu, kapitalizmin tüm insanlara konformizmi olmazsa olmaz olarak kabullendirdiği bir zamanda, Türkiye gibi ekonomik olarak dışa bağımlı ülkelerde meydana gelen gelişmelerin küresel ekonomik güçlerden bağımsız olduğunu düşünmek pek de doğru olmaz. Bu durumda ülkedeki ekonomik kalkınmanın da küresel güçlerden bağımsız olmadığı gerçeğini söylemiş oluyoruz.

Ekonomik krizin baş gösterdiği dönemlerde ilk akla gelen, kemer sıkma politikalarıdır ve bu doğru bir yöntemdir. Ancak bunun Türkiye'de doğru yöntem izlenerek yapıldığı konusunda ciddi şüphelerim var. Hatta hiç şüphem yok ki, hamaset ve göz boyamadan öteye geçmeyen davranışlar sebebiyle doğruyu bulamak bir yana, yanlış üstüne yanlış yapılmaktadır.

Meclis giderleri, bakanlık giderleri belediyelerin hizmet dışındaki giderleri incelenirse ne dediğim anlaşılacaktır.

Olaya ciddiyetle yaklaşıp üretim ekonomisi için yollar aranması gerekirken, milliyetçi söylem ve hamaset dolu hareketler ana gündemi oluşturmaktadır.

Örnegin Türkiye'nin en "milliyetçi" partisi olduğunu iddia eden MHP'nin, hazineden aldığı yardımı TL olarak kasasında tutmak yerine, neden dolar yaptığı konuşulması gerekirken, kriz döneminde yüksek karla tl'ye çevrilmesi iyi bir şeymiş gibi gündem oluyor. MHP'nin 30 milyonu bir anda 70 milyon oluyor ve bu durum övgüyle karşılanıyor.

Türkiye'deki Dolar rezervinin yüzde 94'lük kısmını elinde tutanların genel nüfusun, yüzde 6'sına denk geldiğini ve bu sınıfın olan biteni sessizce izlerken, elli/yüz Dolar bozan yurdum insanının ekonomi haberlerinde birinci sırada görülmesi hamaset dışında bir kavramla nasıl izah edilir bilemedim doğrusu.

Doğal kaynakları olmayan(!), üretim ekonimisinin devlet marifetiyle peyder pey yok edildiği ve "dervişce" yaşamı gündem dahi etmeyen yönetimlerin böylesi durumlarda sıkıntı yaşaması doğal olanıdır. Ama elinizde "dış mihrak" diye bir değnek varsa o zaman başka.!!!

Tabii bir de sivri bi zekânın ürünü olan "enflasyonla mücadele etiketi" var. Bir çok iş yerinde rastladığımız bu etiketler sözüm ona krizle mücadeleye katkıda bulunmak amacıyla ekstıra yüzde 10/20 indirim demek. Ama aslında bunun "ekstıra" bir sahtekarlık olduğunu bizzat bu etiketi iş yerlerine asanlar söylemektedir. Ekonomik krizin baş gösterdiği ilk zamanlarda, dövizdeki yükselişi sebeb olarak gösterip tüm ürünlerde yüzde 100 zam yapan, ama döviz düşüşe geçmesine rağmen hiç bir zammı geri almayan giyim ve gıdadaki  firmaların hükümetin isteğiyle yaptığı bu sahtekarlığın sebebi ise hayli ilginç. Yıl başında çalışana daha az enflasyon farkı ödemek için böylesi bir yol bulunmuş ve onlar da bunun gönüllü taşeronluğunu yapmaktadırlar.

Çalışana böylesi bir zihniyetle yaklaşan iktidarın ve diğer partilerin seçim hazırlıklarına bakmakta yarar var. "Sadece mecliste grubu olan partilere" hazineden 772 milyon TL seçim yardımı yapıldı. Milletvekilli sayısına göre aralarında dağıtılacak bu para. Acaba ekonomik krizle mücadeleye katkıda bulunmak için, bu paranın hazineye iadesini düşünürler mi? Sanmam. Hatta bunun gündem olmasından dahi rahatsız olacaklarına eminim. Peki bu parayı nasıl kullanacaklar? Muhtemelen geçen seçimlerden farklı birşey olmayacak. Bu paranın bir kısmını "dövize" çevirerek kasalarında tutacaklardır. Diğer kısmını ise görüntü kirliliğinden başka bir şeye yarmayan, parti amblemlerinin basılı olduğu poşetlere ödeyip şehirlerin her tarafına asacaklar.

Ve tabii ki, gece gündüz herkesi rahatsız eden müzikli seçim arabalarının kira ve yakıt giderleri var...

Peygamberimiz Veda Hutbesi'nde şöyle buyurur:

"Cahiliye döneminin faizli alışverişleri kaldırılmıştır. Yüce Allah, kaldırılan ilk faizin, Abbas b. Abdilmuttalib'inki olmasını emretmiştir.

Kıyamet gününe kadar cahiliye döneminde var olan kan davaları kaldırılmıştır, cahiliye döneminden kaldıracağımız ilk kan davası, Amir (İyâs) b. Rebîa b. el-Hâris b. Abdülmuttalib'in kan davasıdır". Efendimiz bi işe karar verdiğinde önce kendinden ve akrabalarından başlardı. Islami, insani, erdemli ve adil olan bu yöntemdir.

Bizde ise durum sanki fıkrada anlatıldığı gibidir. Devlet bir gün geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olması için 500 TL maaşla, bir bekçi işe almaya karar verir. Bir süre sonra düşünülür; peki talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak? Bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere, 750'şer TL maaşla, iki kişi işe alınır. Bir süre sonra ''işleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz'' diye düşünülerek, 1.000'er TL maaşla, iki denetmen işe alınır, biri denetim yapar diğeri raporları yazar. Bir süre sonra'' bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek '' diye tartışılır ve 1.500'er TL maaşla, bir mali müşavir, bir katip, bir de istatikçi işe alınır. Bir süre sonra peki bunlardan kim sorumlu olacak diye düşünülür ve 5.000 TL maaşlı bir müdür ve 3.000'er TL maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır. Bir süre sonra, ülkede ekonomik kriz çıkar ve bütçedeki masrafları kısmak için bekçi işten çıkartılır...

 

Ekonomik krizlerin de vahşi kapitalizmin bir projesi olduğu tezine katılıyorum. Ve bundan kurtulmak için esaslı, adaletli yollar aramak gerekir. En tepeden başlayarak yöneticilerin örenlik oluşturması gerekir.

Çare; haftanın 6 günü 12 saat ve 1600 tl ücret alan birilerini "işsiz bırakmakla" terbiye etmek ve bu kötü ücrete çalışmaya mecbur etmek değildir.

Peygamberimiz: " işçiye hakkını (tam olarak) alın teri kurumadan verin" diye buyurmaktadır.

Asıl çözüm; zamanımıza, ruhumuza, bedenimize hükmeden vahşi kapitalizmden kurtulmak, Faizin ana kaynaklardan biri olduğu tüketim ekonomisi yerine, helal temiz üretim ekonomisi için yol ve yöntem arayışından geçtiğine inanıyorum.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.