1. HABERLER

  2. YAŞAM

  3. Dua (I-II) / Ali Şeriati
Dua (I-II) / Ali Şeriati

Dua (I-II) / Ali Şeriati

A+A-

 

İlahî! Akli ve bilimsel olgunluğum anında bile beni taassuba düşürme! Duyarlılık ve aydınlık faziletinden mahrum kılma!

 

 

Ya Rabbi! Beni sürekli bilgili ve uyanık kıl ki, bir kimseyi yada bir düşünceyi olumlu, olumsuz- iyice tanımadan önce bir yargıya varmayayım.

 

Allahım! Egoizm, çekememezlik ve kıskançlıkla karışmış cehalet ve başıboşluğumu, düşmana savaş, dosta saldırı aracı yapma!

 

Rabbim! Benliğimin; şöhreti olmam istenen benliğin kurbanı durumunu bana verme!

 

Allahım! Benim ruhumda, «insanlık»ta ihtilafı, «düşünce»de ihtilaf ve «ilişki»lerdeki ihtilaf ile karıştır ki, bu üç temel şeyi birbirinden ayrı tanıma gücünü bulamayayım.

 

İlahî! Beni garaz, kin, kıskançlık nedeniyle zulmün oyuncağı yapma!

 

Ya Rabbi! Egoistliği benden uzaklaştır ve egoizmi kaldır ki, başkalarının egoistliğini görüp eziyet çekmeyeyim!

 

Allahım! Bana imanda «mutlak itaati» bağışla ki, dünyada «mutlak isyan» içinde olayım!

 

Rabbim! Bana «kavgacı ve inatçı» bir takvayı öğret ki, sorumluluğun çokluğu arasında kaybolmayayım. Beni «perhizkar, münzevî takvadan koru ki, tenhalık ve uzlet köşelerinde gizlenmeyeyim!

 

İlahî! Beni ideallerinin mutluluğuna çekme! Büyük ızdırapları, sonsuz gamları, ilginç tuhaflıkları benim ruhuma da tattır! Lezzetlerini hakir kullarına verirken benim canıma da aziz dertlerini bağışla!

 

Rabbim! Düşünce ve duygularımı düşük bir ortamda tutma ki, alçak açıkgözlüğe, bela getirici adiliklere ve insanlara azıcık benzeyen pisliklere yönelmeyeyim. «Aldanmış» büyükleri daha çok seven, «aldatılmış» küçüklere daha çok ilgi duyanlardan kıl!

 

Allahım! Beni insanlığın dört büyük zindanı olan «tabiat», «tarih», «toplum» ve «benlik»ten kurtar! Sen, ey yaratıcı! Beni yaratmışsın. -Benliğini, benliğimin yaratıcısı bilirim. Başka da değil- Öyleyse benliği çevreye, çevreyi de benliğe uyarlayabileyim, uygulayabileyim!

 

İlahî! Toplumumu «kitap, adalet ve demir -silah ve teknik-»den oluşan üç sağlam ve sağlıklı temel üzerinde kurmam; gönlümü, «hakikat, güzellik ve hayr»dan ibaret üç kaynaktan doyurabilmem için bana yardım et!

 

Ya Rabbî! «Rousseau»ya ilham ettiğin şu sözü asla aklımdan çıkarma: «Ben senin -halk- ve inancının düşmanı olsam da, senin ve' inancının özgürlüğü uğruna canımı fedaya hazırım.»

 

Rabbim! Dostoyevski'nin ağzından döktürdüğün şu delili, aydın . ve düşünürlerin gönlüne de ulaştır: «Eğer Allah yoksa her şey muhal dir. Dünya anlamsız, yaşam hedeften yoksun ve insan bomboş demek tir. Anlamdan yoksun insan, sorumluluktan da yoksundur.»

 

Allah'ım! Sevdiğin herkese öğret ki; aşk, yaşamaktan iyidir. Daha çok sevdiklerine de; sevmenin aşktan üstün olduğunu bildir!

 

İlahî! Beni bırakma!

 

Çünkü; İslam'a olan imanım, Peygamber'e ve al'ine olan sevgim, beni, din kisvesi altında tutucu bir saldırgan ve gerici eylemlerle uyumlu bir kişi yapabilir.

 

Çünkü özgürlüğüm, halkın köleliğine neden olabilir.

 

Çünkü «dinim», bir «dinî görüntü» ardında gizlenebilir, gömülebilir.

 

Çünkü halk beni, taklid olunan biri, ya da taklitçi yapabilir.

 

Çünkü «hak bildiğim» şeyleri «kötü biliyorlar» diye gizleyebilirim.

 

Allahım! Senin Peygamberinin İslam'ı ile Ali'nin tavrı, «hayır» sözcüğüyle başlamıştır, bunu biliyorum.

 

Ey Muhammed'i gönderen! Beni, «her şeye evet»çi bir tavır takınanlardan eyleme!

 

Ey Yaratıcı Rabbim!

 

Sen insanoğluna keremi bağışlamışsın. Sen kendi özel emanetini insanoğlunun omuzlarına yüklemişsin. Sen bütün peygamberlerini, kitabı öğretmek ve adaleti gerçekleştirmek için göndermişsin. Sen kendine, peygamberlerine ve iman eden insanlara izzeti bağışlamışsın. Sana ve peygamberlerinin getirdiği mesaja inanıyoruz. Senden özgürlük, bilgi, uygarlık, adalet ve şeref istiyoruz. Bize bunları bağışla! Çünkü çok muhtacız ve her zamandan daha dertliyiz ve alçaklık, esaret ve cehaletin kurbanı olmuşuz.

 

Ey zayıf bırakılmışların Rabbi!

 

Sen yeryüzünün zavallılarını, mahkum ve zayıf yığınlarını ve hayattan yoksun bırakılanları – ki onlar, köle arayan azgınların; çağın karanlık zulmünün; kin ve nefret cehenneminin tarihteki kurbanlarının devamıdırlar ve her zamankinden daha çok zulme ve baskıya maruz kalmışlardır –insanların önderliğine eriştireceğini ve onları dünyaya varis kılacağını irade etmişsin. İşte şimdi zamanı gelmiştir. Yeryüzünün lanetlileri senin vaadini gözlemekte ve beklemektedir.

 

Ey gaybın bilicisi Allah’ım!


Şu çağımızda sana gerçekten tapanlar, yalnızca yeryüzünün mustaz’aflarıdır.


Ey Yüce Rabbim!

 

Sen tüm meleklerini Adem’e secde ettirensin. Şimdi insanoğlunun, idarecilerin ayağına kapanarak secde toprağına yüz sürdüğünü görmüyor musun? Onları bu çağın putlarına –ki hepsini kendimiz yapmışız – tapıcılıktan, onlara kulluktan kendi özgür kulluk ortamına çek ve kendilerine özgürlük bağışla!

 

Ey güçlü Rabbim!


Senin ayetlerine küfredenler, senin peygamberlerini yalanlayıp haksız yere öldürenler ve adalet, eşitlik istemek için ayaklanan kullarını öldürenler hâlâ yeryüzünde egemendirler. Müjdelediğin azabı onlara ulaştır!!

 

Ey Kadir olan Allah’ım!


Ailemize sorumluluk, halkımıza bilim, inananlarımıza aydınlık, aydınlarımıza iman, tutucularımıza anlayış, kavramışlarımıza tutuculuk, kadınlarımıza bilinç, erkeklerimize şeref, ihtiyarlarımıza bilgi, gençlerimize soyluluk, öğretmen ve üstadlarımıza, öğrencilerimize inanç, uyuyanlarımıza uyanıklık, uyanıklarımıza irade, tebliğlerimize gerçek, dindarlarımıza din, yazarlarımıza güvenirlik, sanatkarlarımıza dert, şairlerimize şuur, araştırıcılarımıza hedef, ümidsizlerimize ümit, zayıflarımıza güç, muhafazakarlarımıza hareket, ölümcül uykularda olanlarımıza hayat ve dirilik, körlerimize görme, suskunlarımıza feryat, müslümanlarımıza Kuran,Sünnet ve Ehl-i Beyt bilinci, tüm mezheplerimize birlik, kıskançlarımıza şifa, egoistlerimize sabır, halkımıza kendini bilme, tüm uluslardan kurulu milletimize samimiyet, basiret, feraset, cesaret, fedakarlık yeteneği, kurtuluşa layık oluş ve izzet bağışla!!

 

Ey Kabe’nin Rabbi!

 

Şu ömürleri boyunca, her sabah ve her akşam bütün dünyada senin evine yönelen, senin evine dönerek yaşayıp ölen, İbrahim’in evinin etrafını tavaf eden insanlar; cehalet ve şirkin kurbanı olmuş; Nemrud’un eziyet ve zulmünün bağlılıları durumuna düşmüştür, ve onu övmekte devam ediyorlar.

 

Ey güç, özgürlük, ve uyanıklığın peygamberi!


Senin evinde yangın çıkmış, kapını tutmuş; senin toprağını batıdan doğma bir sel basmış, senin ailen ise çoktandır illetin siyah örtüleri altında uyuya kalmış. Onların başında dur ve bağır:

 

– Kalk ve Uyar! Onları uyandır.

 

Ey Ali!

 

Allah’ın ve halkın insanı... Aşk ve kılıcın adamı!

Biz seni, iyice tanımayı unutmuşuz.. Seni iyi tanımayı aklımızdan çıkarmışlar. Ama senin sevgini, çağın zulmüne karşıt, vicdanlarımızın derinliklerinde, gönül perdelerimizin ardında yakıp durmak zorundayız. Sen, seni sevenlerin eğri yolda olmalarına nasıl razı olabilirsin? Sen, haksızlığın bir yahudi kadına yönelmesini bile kabul etmedin. Gel de şimdi müslümanların, boyunduruğunda yaşadığı kapkara zulmü gör! Gör, bak! Müslümanların başından geçenleri gör!

 

Ey güçlü kolların sahibi!


Bir darbe daha!...

 

Ve siz ikiniz; ey bacı, ey kardeş! Ey siz! “insan olma”ya anlam verdiniz. Özgürlüğe can; iman ve ümide iman ve ümid; ulu ve yüce ölümünüze “yaşam ve dirlik” kazandırdınız; bağışladınız.


Evet, iki beden ve ten, evet!


O dertli günden – ki hayal onu tasarlamaktan korkar, gönül onun derdiyle paramparça – bu yana, İslam ümmetinin gözyaşı kurumamıştır. Halkımız, asırlardır sizin gamınızı çekmekte, sizin için ağlamakta!.. Oysa aşk, salt gözyaşıyla söyleşme değil midir? Bir tarih boyunca İslam ulusu, sizin keder ve gamınızla inlemektedir. Bu aşktan dolayı, İslam ulusundan bazıları kırbaçlanmış, katliamlar görmüş, işkencelere uğramış; fakat hatırınızı aklından; yanan ateş gibi aşkınızı gönlünden çıkarmış değil! Her caninin kırbacı, sizin mührünüzün sırta kazılışıdır.

 

Ey Zeyneb!


Ey damaklarda, amaçlar için, Ali’nin dili!

Kendi halkına söyle!


Ey kadın!

 

Ey mertlere, cesurlara bu sıfatları öğreten!


Senin aşk ve derdini can ve gönüllerinde duyanlar sana muhtaçtırlar. Hem de her zamankinden çok... Bu eski ve yeni sömürünün, bozulmuş gelenek ve kurumların, modernist ilericilerin oyuncağı olanları; Bir şehrin başındaki güçlü feryadın gibi bir feryatla, Kasvet ve vahşet şehrini, -ki şehri onunla ezmiştin- bir sarayın temellerini, -saltanat ve cinayetin sarayını sallamış, titretmişsin!- karıştır, sinirlendir, canlandır! Tâ ki kendi kendilerine canlanıp sinirlenerek, etraflarını saran örümcek ağı perdelerini yırtıp parçalayabilsinler. Tâ ki bu kötü ve yıkıcı tufanın çağdaş biçimine karşın, durmayı öğrensinler!


Bu korkunç ve tehlikeli makinayı, -ki bu onlardan, insanlardan- yeni oyuncaklar yapmak için, sonra yeni sömürü düzeni kurmak, modern uyutmalar için, başıboş günleri artırmak için, sermayedarların piyasaya sunduklarını ihtirasla yutabilmek için, burjuvazinin zevk verici yoğun hevesleri için, ruhsuz yeni soyluluğun daha ilginç görünümü olan yalnızlık, tecrid ve unutulmuşluğu için müreffeh toplumu hedefleyen bomboş bir yaşamla uğraşmak için yapılmıştır- kırıp parçalasınlar!!


Ve kendilerini eskinin saygın köleliğinden, yeninin saygın piyasasından – senin mesajının parıltılarıyla- kurtarsınlar!

 

Ey amaçta Ali’nin dili!

Ey Hüseyin’in mesajı gönül ve beyninde olan.


Ey Kerbela’dan gelerek şehitlerin mesajını, tüm cellat ve canilerin baskılarına rağmen tarihin kulağına ulaştıran!


Ey Zeyneb!

Bize söyle !

Başınızdan geçeni söyleme!


O kan kırmızısı çölde ne gördüğünü söyleme! Orada, cinayetlerin ulaştığı doruk noktasını da söyleme! O günün acısından sonra, Fırat’ın kenarında, Allah’ın insanı melekleri niçin secde ettirdiğini de söyleme! Ve Fırat sahilindeki gösteriyi ve durumu da söyleme!


Evet, Zeyneb!

Düşmanlarının ne yaptığını da , dostlarının tavrını da söyleme!

 

Evet, ey Hüseynî devrimin mesajı!

Biz biliyoruz, Biz, hepimiz, işitmişiz. Senin Kerbela ve şehidler mesajını dürüstçe ulaştırdığını biliyoruz. Sen kendi varlığında söz üreten bir şehidsin! Tıpkı damla damla kanıyla söz söyleyen şehid kardeşin gibisin sen.

 

Fakat söyle ey bacı!


De ki “ne yapalım?” Bir an bak ki biz ne çekiyoruz? Kulağını bir anlık bize ver ki, kendi isteklerimizi sana ulaştıralım.

 

Ey sevgili ve güçlü bacımız!


Ey kardeşinin emin ulağı! Kerbela’dan gelerek tarih süresince tüm nesillere şehidlerin mesajını ulaştıransın! Sen şehidliğin kıpkırmızı bahçelerinde yeni açılmış güllerin kokusunu can ve elbisesinde taşıyansın.


Ey Ali’nin kızı!


Ey esirler kervanının komutanı! Bizi de bu kafilenin izinde kendine ulaştır!

 

Ey Hüseyin!
Seninle ne söyleşelim? O korkunç, fırtınalı, girdaplı ve karanlık gecede yol lambasının ışığı! Ey kurtuluş gemisi! Ey her zamana yayılan, her nesle ulaşan, kıyama hazır her zeminde kanı hatırlanan, her elverişli tohumu toprağın altında açan ve yeşeren, her susuz çiçeği kanıyla, yaprak, hayat ve canlılığa kavuşturan!

 

Ey şehadetin büyük üstadı!


Bizim de bu karanlık ve ümidsiz gecemize bir şimşek çak! Bizim kurumuş, yarı ölü halimize bir damla kanını yay! Bizim bu soğuk ve donmuş kışımıza, o çöl kıyamındaki ateşinden bir kor bağışla! Ey aşıklarını “siyah ölümden” kurtarmak için “kırmızı ölümü” seçen! Sen, her damla kanınla halka hayat ve dirilik verirsin. Tarihi hareketlendirirsin. Çağın donuk, ölü bedenini ısıtırsın ve bu coşkuyla dirilik, aşk ve ünid saçarsın. İmanımızın, halkımızın, tarihimizin ve de zamanımızın bedeni; “sana ve senin kanına muhtaçtır.”

 

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.