1. YAZARLAR

  2. Oral Çalışlar

  3. Dindarlar ve Kürtler
Oral Çalışlar

Oral Çalışlar

Radikal
Yazarın Tüm Yazıları >

Dindarlar ve Kürtler

A+A-

Kemalist statükoya karşı yıllardır bir mücadele yürütülüyor. Dindarlar, Kürtler, solcuların bir kesimi ve kısmen de Aleviler (Alevilerin, Kemalist yönetimlerden acı çekmelerine rağmen Sünni temelli bir siyasi yönetim biçimini daha tehlikeli görmeleri nedeniyle kısmen ifadesini kullanma gereği duydum) ortak hareket ettiler. 

Dindarlar, otoriter ve militarist yönetime karşı mücadele içinde değişim geçirdiler. Ekonomik zenginleşmenin ve teknolojik gelişimin de etkisiyle özgürlükçü, insan haklarına saygılı bir yönelim dindar kesimde ağırlık kazandı. Bu, çevreyi oluşturan ve kimliğini ifade etmekte sıkıntı hisseden kesimlerin çoğunun onların mücadelesine sıcak bakmasını beraberinde getirdi. Hıristiyanların ve Yahudilerin de buna dahil olması, bir paradokstu. Müslüman olmayan kesimlerin İslami kökenli bir siyasi hareketi ‘cumhuriyetçi laikçi kesim’e tercih etmesi dikkat çekiciydi. 

Kemalist bürokrasiye karşı son yıllarda asıl mücadeleyi dindarlar yürüttü. Kürtlerin önemli bir kesimi de bu mücadelede küçümsenemeyecek bir rol oynadı. Kürtler dindar bir halk. Tabii, darbelerin en çok acısını çeken kitlelerden birini, belki de birincisini Kürtler oluşturuyor (Sol ise militarizmle mücadelede parçalandı ve önemli bir kesimi militarizmle yan yana durmayı tercih etti). 

12 Eylül referandumu 

12 Eylül 2010 referandumu, bir anlamda, ‘Kemalist yönetim biçimi’nin sonunun ilanıydı. ‘Vesayet rejimi’nin büyük ölçüde yenilgiye uğratılması, toplumun değişik kesimlerinde değişik beklentilere neden olan bir tarihsel kırılmaydı. Demokratik kazanımların devam edeceği, Türkiye’nin köklü sorunlarına farklı çözümler geliştirilebileceği, hatta ülkedeki ‘iktidar mantığı’nın değişebileceği yönünde beklentiler vardı. Belki bazı kesimler Türkiye’nin toplumsal gerçekliğiyle örtüşmeyen dozda ve hızda bir değişimi arzulasa da geniş bir kamuoyu esas olarak makul şeyler talep ediyordu. 

Kürtler, büyük beklenti içinde olan toplulukların başında geliyordu. Dindarıyla, laikiyle geniş Kürt kitlelerinin AK Parti iktidarından beklentileri büyüktü. Kürtçe yasağının kalkması, TRT Şeş’in yayına girmesi ve PKK’nın silahları bırakması konusunda bazı görüşmeler yapılarak müzakere yolunun açık tutulması dikkate değer gelişmelerdi. 

Newroz hayal kırıklığının zirvesi 

2012 Newroz’u sonrası manzara ise çok farklı. Bu yılki Newroz, her ne kadar esas olarak BDP ile hükümet arasındaki bir gerilimi yansıtıyor gibi görünse de geniş Kürt kitlelerinde de umutsuzluğu körükleyen sonuçlar doğurdu. 

Kürtler, iktidardan daha ileri adımlar bekliyordu. Dindarların Kürtleri daha iyi anlayabileceği fikrinin bölgede yaygın olması, bu beklentiyi güçlendirmişti. Şu an ise “Artık asker bahanesi kalmadı, hâlâ Başbakan neden kimlik konusunda adım atmıyor?” diye düşünen Kürtlerin sayısı hızla artıyor. 

Newroz dolayısıyla bir kez daha gördük ki hükümetin Kürt sorunu konusundaki tavrı, geleneksel milliyetçi-devletçi paradigmadan bağımsızlaşabilmiş değil. 12 Eylül referandumu, vesayet rejimini teknik anlamda tasfiye etti ama bu rejimden miras kalan paradigma aşılamadı. Sorunu ‘terörle mücadele’ye indirgeyen, hak ve özgürlükler konusunda atılacak adımları bu alandaki gelişmelere endeksleyen ‘erteleyici tutum’la vedalaşılamadı.
 
Hükümetin ‘yeni siyaseti’nin, iktidarı kaybeden ‘militarist kesim’den bazı yazarlar tarafından da desteklenmesi çarpıcı. Bu noktada, “AK Parti’nin Kürtler başta olmak üzere toplumdaki değişime özlem duyan kesimler açısından bir cazibe merkezi oluşturmuş olan yüzü silikleşiyor mu” sorusu birçoğumuzun aklından geçiyor. 

Fransız sinemacı Sacha Guitry’nin şöyle bir sözü var: “Hayal kırıklığına karşı da işe yarayan bir serum vardır ve onun adı kötümserliktir.”

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.