1. YAZARLAR

  2. Cengiz ÇANDAR

  3. 'Devlet-Öcalan' ve İmralı-Kandil denklemi
Cengiz ÇANDAR

Cengiz ÇANDAR

Cengiz ÇANDAR
Yazarın Tüm Yazıları >

'Devlet-Öcalan' ve İmralı-Kandil denklemi

A+A-

 

Ne tür 'aşamalar'dan geçileceğini anlamak için Öcalan'ın AİHM'ye de verdiği 'Yol Haritası'ndaki 'Eylem Planı'na bakılabilir.
 
'Devlet’, Abdullah Öcalan ile Öcalan ise ‘devlet’ ile ilk kez görüşmüyor. Sayısız kez görüştüler. Bu kez, geçmişten farklı ne var ki ‘umut’ besleyelim?
 
Sütten ağzımız çok yanmış olduğu için ‘temkin’ ve ‘ihtiyat’ı elden bırakmayalım ama başlamak üzere olan ‘süreç’e niçin destek olalım? Bundan ‘hayırlı bir sonuç’ çıkar mı?
 
Bu seferkinin geçmiştekilerden farkı, Abdullah Öcalan’ı ‘merkez’e alarak başlamış olmasıdır. Ve geçmiştekiler gibi tümüyle ‘gizli’ yapılmayıp, ‘kamuoyu’ ile paylaşılarak, görece de olsa bir ‘şeffaflık’ kazanmış olmasıdır. Ayrıca, sadece ‘güvenlik bürokrasisi’nin rol üstlenmesiyle sınırlı kalmayıp, ‘siyaset kurumu’nun da işin içine girmiş olmasıdır. İki Kürt milletvekili Ahmet Türk ile Ayla Akat’ın İmralı’ya gitmiş olması bu olguyu ifade ediyor.
 
Bu ‘yeni’ unsurların en önemlisi, hiç kuşkusuz, birincisi yani ‘çözüm girişimi’nin ‘merkezi’ne Abdullah Öcalan’ı almış olması. Daha önce, kendisiyle yapılan gizli görüşmelerde Öcalan ya bir ‘enstrüman’ olarak kullanılarak, PKK’nın tasfiyesi amacıyla kullanılmak istendi (ve bu sonuç vermedi) ya da ‘Oslo süreci’nde olduğu gibi kendisinin de dahil edildiği bir süreç ile yol alınmak istendi.
 
Bu yönüyle Başbakan’ın bugün gelinen noktayı ‘Oslo’nun devamı’ gibi görmesi anlaşılabilir. ‘İmralı süreci’ diye şimdiden bazılarının etiketlediği bu seferkinin ‘Oslo’dan farkı, Öcalan’ın sürece dahil edilmesi değil, sürecin Öcalan üzerinden yürütülmesidir.
 
Bir bakıma, Öcalan’ın ‘sorunun tarafı’ olmaktan ‘çözümün parçası’na dönüştürülmesi girişimidir.
 
Doğru bir çıkış noktasıdır. Ancak, sorunun doğasından, aktör çeşitliliğinden, konjonktürün –iç ve dış- özelliklerinden ötürü yine de ‘ince buz üzerinde halay çekmek’ gibi olunduğundan ‘kırılgan’ bir süreçtir, provokasyonlara ve sabotajlara –iç ve dış- açıktır. Bütün olumsuzluklara olağanüstü bir duyarlılık ve direnç gerektirmektedir. Ve en önemlisi, ‘barış doğrultusu’nda –elbette eleştirel mesafeyi koruyarak- ‘yapıcı’ olmayı gerektirmektedir.
 
Örneğin, tam da bu nedenle Tayyip Erdoğan’ın dün Afrika gezisine çıkarken söyledikleri üzerinde durmamakta yarar vardır. Zira, dün söylediklerini öne çıkartırsanız, sürece ilişkin ‘yapıcı’ bir katkı üretmek zorlaşır.
 
Aynı şekilde, ikide bir, İmralı ile Kandil arasında çelişkinin varlığının altını kalın çizgilere çizmenin, henüz başlangıç aşamasındaki bir sürecin barışçıl sonuçlara doğru yol alabilmesine nasıl bir katkı sağlayacağını görebilmek mümkün değildir.
 
Ayrıca, ‘PKK’da iki başlılık’ denklemi kurmak gerçeğe de uymuyor. PKK’nın ‘tek başı’ var: Abdullah Öcalan. Bununla birlikte, Murat Karayılan’ın cuma günü yaptığı açıklamayı bazı meslektaşlarımız ‘İmralı’ya Kandil freni’ diye niteledi. Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan da “Karayılan, Öcalan’a racon kesiyor” yorumunda bulundu. Her ikisi de yanlış.
 
Karayılan’ın açıklamasının en can alıcı bölümlerinden biri şuydu: “Ahmet Türk ve Ayla Akat’ın İmralı’ya gidip görüşmüş olmaları elbette ki bu görüşme sürecine daha bir ciddiyet kazandırmıştır. Bu yeni bir boyuttur ve bunu önemsiyoruz. Bu girişimi dikkatle izlemek ve asla küçümsememek gerekir. Fakat bütün bunlar yeni bir çözüm sürecinin başladığı anlamına henüz gelmemektedir. Bu görüşme ve diyalogların Kürt sorununda bir çözüm sürecine dönüşüp dönüşmeyeceği ancak önümüzdeki günlerde anlaşılacaktır. Şimdilik bir istişare durumundan söz edilebilir.”
 
Karayılan, daha sonra, “BDP’lilerle görüşmüş olması ve görüşebilmesi elbette ki çok önemli. Bu, siyasi yapının iknası ve çalışması için gereklidir. Ancak esas önemli olan silahlı güçlerdir. Bunun için bizim direkt ‘Önderlik’le diyalogda olmamız gerekiyor. Sadece yönetimle değil, geniş komutanlık kademesi ve savaşçı yapısının ikna edilmesi sorunu vardır” şeklinde konuştu.
 
‘İmralı’ya fren’ ya da ‘Öcalan’a racon kesmek’ten kastedilen bu sözleri olmalı. Ancak, arkasına 30 yıllık bir silahlı mücadeleyi almış bir silahlı harekete silah bıraktırmak –ki, İmralı’yla başlatılan müzakerelerin resmi gerekçesi bu- Ortadoğu’nun şu döneminde kolay iş değil. Karayılan, bir yandan ‘ikna gereği’nden söz ediyor ve bir yandan da kendilerini ‘ikna edebilecek’ tek kişinin Abdullah Öcalan olduğunu açıkça ima ediyor.
 
Kandil’siz silahsızlanma olmaz, bunu da Abdullah Öcalan’dan başka Kandil’e yaptırabilecek kimse yok. Bu ne ‘fren’ ne ‘racon’. Hayatın gerçekleri.
 
“Abdullah Öcalan-Örgüt (PKK-Kandil) ilişkisine dair şu hüküm doğru olacaktır: Abdullah Öcalan’dan bağımsız hareket edebilen bir örgüt (PKK ve ‘dağ’) dinamiği vardır ama Abdullah Öcalan’a rağmen hareket edebilecek bir örgüt dinamiği yoktur.” (Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır? Kürt Sorunu’nun Şiddetten Arındırılması, Tesev Yayınları, Haziran 2011, s.53)
 
Nitekim, Öcalan’ın Hakan Fidan’la ulaştığı ve Ahmet Türk ile Ayla Akat’a aktardığı mutabakat doğrultusunda, şubat ve mart aylarında ‘yarım kalan Oslo müzakereleri için tekrar masaya oturulacağı’ öne sürülüyor. Haberin altında güvenilir bir imza var: Çetiner Çetin. Haber, dünkü Yeni Şafak’ın manşetindeydi.
 
Habere göre muhtemelen Irak Kürdistanı’nda yürütülecek görüşmelerde “Kandil’in Sabri Ok’u görevlendirdiği öğrenildi” ifadesinin yanı sıra “MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın koordine edeceği 9 kişilik ekipten buraya MİT Müsteşar Yardımcısı başkanlığında bir ekibin katılacağı kaydedildi. Fidan’ın sadece İmralı görüşmelerinde bizzat yer alacağı vurgulandı. Kandil’in temsilcisi Sabri Ok ile MİT görüşmeleri şubat ayının sonunda başlayacak” bilgisi yer alıyor.
 
Haberde, ayrıca, ‘çeşitli aşamalardan oluşacak’ bir ‘yol haritası’ndan söz ediliyor. Haber, “Bu aşamalar, ana hatlarıyla örgütün sınır ötesine geçmesi, silah bırakması ve sosyal hayata katılması olarak sıralanıyor” diye devam ediyor.
 
Bu haberin altındaki imzanın güvenilir olmasının yanı sıra kaynağının da güvenilir olduğunu biliyorum. Bir ‘kopya’ daha vereyim: Nasıl bir ‘yol haritası’nın söz konusu olabileceğini ve ne tür ‘aşamalar’dan geçileceğini anlamak için Abdullah Öcalan’ın AİHM’ye de verilmiş olan 15 Ağustos 2009 tarihli ‘Yol Haritası’nın sonundaki ‘Eylem Planı’na bakılabilir.
 
O ‘Eylem Planı’nda ‘üç aşama’dan söz ediliyor. ‘Birinci Aşama’ başlığı altında şu satırlar yazılı:
 
“PKK’nın çatışmasızlık ortamını kalıcı olarak ilan etmesi. Bu aşamada tarafların provokasyonlara gelmemeye, güçleri üzerindeki kontrolü sıklaştırmaya, kamuoyunu hazırlamaya devam etmeleri gerekir.”
 
Başbakan’ın dünkü açıklamasını şimdi bir kez daha okuyup, değerlendirebilirsiniz.
 
‘PKK’nın sınır dışına çekilmesi’ konusu ‘ikinci aşama’da zikrediliyor. ‘Üçüncü aşama’ ise “PKK’nın Türkiye sınırları dahilinde faaliyet göstermesine gerek kalmayacak” olan ‘nihai çözüm’ aşamasını ifade ediyor.
 
Yarın, bu konuları işlemeye devam...
Önceki ve Sonraki Yazılar