1. YAZARLAR

  2. Zülfikar Furkan

  3. DERİN GÜÇLERİN TASFİYESİ
Zülfikar Furkan

Zülfikar Furkan

Yazarın Tüm Yazıları >

DERİN GÜÇLERİN TASFİYESİ

A+A-

Türk siyasi yaşamında dönüm noktası olabilecek son gelişmelere baktığımız zaman ortaya ürkütücü bir tablonun çıktığını görmekteyiz. Legal  güçlerin devreden çıkarak tamamen gayri resmi oluşumların topluma ve siyasete yön verdiğini  anlamaktayız. Bu tür örgütlenmelerin devlet yönetiminde etkin ve yetkin oldukları aşağıdaki satırlardan daha net bir şekilde anlaşılmaktadır.

“Ekonomik güçleri ile ülkeyi sömürdüler siyaseti onlar belirledi ve askeri darbeleri organize edip tetiklediler, bu çarka çomak sokanlar veya kendi istekleri dışında yazan kalemlerin kalemlerini teker teker kırdılar. İş adamı, gazeteci, akademisyen, vb.. hepsi saygın aydın Kemalist ve laik önderler gibi görünerek bu örgütler için çalıştılar.

Bu örgütlerin yönetimine gelirsek; örgütlerde hiçbir zaman bir asker başkan olamaz, sadece üye olarak bulunur, emekli olan bütün üst düzey askerler hemen bir holdinge danışman veya strateji uzmanı olarak işe başlar (Korkmaz Yiğit’in danışmanı Güven Erkaya ,Cavit Çağlar ve Hayyam Garipoğlu nun  danışmanı Teoman Koman liste uzayıp gidiyor..). Türkiye’nin başına gelmiş en büyük rezillikleri yapan Çevik Bir bu hiyerarşiyi bozarak başkanlığa aday oldu, 28 şubat için üstün performans ile çalıştı, Ankara Sincan da tankları yürüttü,  bu ortamın oluşması için radikal dinci gruplar maddi olarak desteklenmeliydi, gerekli finansman kaynaklarını saygın holding patronlarımız Koç,Sabancı,Doğuş,Şahenk,Karamehmet’ler tarafından karşılandı.28 şubat’ın laik devletteki din olgusunu temizlemekle hiçbir ilgisi yoktur. 28 şubat kararları, medyanın yanlış yönlendirmesi ile halka yeşil İslamcı sermaye olarak tanıtılan Anadolu sermayesini bitirip yerine sebataycı ve mason sermayesini yerleştirme operasyonudur. Ülkemizde kendileri için gerektiğinde tetikçilik yapan ancak daha sonra bu örgütlere ters düşen, Uğur Mumcu,Ahmet Taner Kışlalı,Hablemitoğlu  gibi birçok kalemin, kalemini kırmışlardır. Bütün saygın holding patronları; kendi adamları olan Güneri Civaoğlu,Emin Çölaşan,Ertuğrul Özkök, Fatih Altaylı’dan başkasına demeç vermez. akit ve  vakit vb .. gazetelerde diğer beyin yıkama kimliksizleştirme araçlarıdır.1980 sonrasında ülkücüleri, Mit mafya olarak kullanmaya başladı. Bu Mit için doğru bir oluşumdu, hiçbir fikri ayrılığı oluşmayacak grupla çalışmak Mit’i memnun etmekte idi. Örgüt için tehlike oluşturan Hiram Abbas, Cem Ersever, Mehmet Eymür ortadan kaldırılacak ve yerlerine Mehmet Ağar ve Şenkal Atasagun getirilecek. Şenkal Atasagun göreve gelmesiyle ilk işi Çeçen Lider Dudayev’i ortadan kaldırmak oldu, bunu da dönemin başbakanı Erbakan sayesinde başardı. Erbakan tarafından Dudayev’e bir uydu telefonu hediye edildi (telefon Amerikan Nec marka). Bununla Amerikalılar tarafından yeri belirlenen Çeçen Komutan Dudayev Ruslara satıldı…

Bu konsey bir operasyon gerçekleştirecekse hemen bir suni gündem yaratılıp yapılacak işlerin üstü kapatılır, bankalar hortumlanırken yaratılan, YÖK, başörtüsü, şal gündemi ve Üzeyir Garih öldürüldüğünde yaratılan Pınar Konuşkan gündemleri gibi. Süleyman Demirel’in yiyeni Yahya Murat Demirel in bir türlü yurt dışına kaçamamasının sebebi bu banka hortumlama olaylarının bir kişiye ihale edilip sürekli medya tarafından şamar oğlanı olarak kullanılması gerekli idi, buda Murat Demirel oldu. Bu banka hortumlama olaylar gündeme gelme imkanı yoktu ancak Mossad’ın Türkiye'deki kasası olan Nesim Malki’nin öldürülmesinden sonra Mossad kaybolan 8 milyar dolarının peşine düşüp seri suikastlar işleyince kendi kendini vurdu  Alaaddin Çakıçı-Mesut Yılmaz-Güneş Taner-Korkmaz Yiğit bağlantıları ortaya çıktı.

Türkiye de ki kasaları olan Nesim Malki’nin ölmesinden sonra Mossad kaybolan parasını ülkemizde iş yapan  Yahudi Üzeyir Garih, İshak Alaton, Asil Nadir gibi birçok işadamından bunu tahsil etmeye karar verdi Üzeyir Garih maşayı tersten tutup Türk yetililerle konuşsrak kendi idam fermanını imzaladı. Üzeyir Garih zırhlı araçlar ile korumasız dolaşmayan sürekli tedbirli önemli bir işadamı ,o gün görüşmeye  giderken yanına korumasını almaması çok güvendiği biriyle gizli bir şey görüşeceğini akla getiriyor.Mezarlık ta ibda-c sempatizanı Yener Yermez tarafından direkt karaciğerin den ustaca bıçaklanarak öldürülmesi Kayseri otogarında Yener Yermez paket edilip polislere teslim edilmesi görgü tanıklığı yaparak”2 kişiydiler birisi ellerini tuttu diğeri bıçakladı ”açıklaması ile ortalığı bulandıran otoparkçı Ayhan Yılmaz’ arabasında vurularak öldürülmesi bunların arka plana alınıp Pınar Konuşkan ve arkadaşının açılarla dolu hayatının çuk diye gündeme yerleştirilmesiyle Mossad ve örgüt tam gövde gösterisinde bulundu

 

Büyük kulüp; Bütün bu işleri yapan, Nato üyesi ülkelerde Cia tarafından kurulmuş, Mossad’ın organize ettiği ERGENEKON isimli örgüttür. Topluluk çıkarları için sağ sol hiç fark etmez, “Tam Bağımsız” ve “Türkiye Türklerindir” puntalı gazeteleri ile Kemalizm ve laiklik ile oynayarak, Koç ve Sabancı gibi büyük holdinglerin çıkarlarını, Türkiye'nin çıkarlarından daha çok gözeten bir topluluktur. Bu örgütün ülkemizde ki kolu Büyük Kulüp tür. Aynı zamanda Hz. İsa’nın kan tasını koruyan sapık topluluk Tapınak Şövalyelerinin de yurt dışındaki yayın organı ile aynı ismi kullanıyorlar. Büyük Kulüp, Masonlar, Sebataycılar, Siyonistler, Evangelistler, Kuru Kafa ve Kemikler Tarikatı hepsi  Siyonizm Tapınağı Tarikatı altında toplanıyorlar. Bir zamanlar Deniz Kuvvetleri komutanlığını yürüten Güven Erkaya, 12 Eylül sonrası Başbakanlık yapmış olan Bülent Ulusu Büyük Kulüp başkanlığı yapmışlardır. Süleyman Seba Mit’ten emekli olmadan önce Mit İstanbul Bölge Müdürü idi, Alaaddin Çakıcı’nın kulübe kabulünü Süleyman Seba sağlamıştır. Alaaddin Çakıcı’nın biran önce yurt dışına kaçması gerekiyordu, çok şey biliyordu ve konuşursa Türkiye'de yer yerinden oynardı. Alaaddin Çakıçı devlet kontrolünde kaçırıldı ve Sinan Engin kendisine verilen talimatı uyguladı.

Manevi Cihazlama Teşkilatı; Protestan Tapınak Şövalyelerinden olan Amerikalı Frank Buchman tarafından 1929 da kuruldu. baba Bush ve oğul Bush un üyesi oldukları Evangelistler bu tarikatın alt kurumudur, bu tarikat Türkiye'de Fakirleri Koruma Derneği adı altında Beyoğlu’nda Asmalı Mescidi ile aynı sokakta faaliyet göstermektedir. Derneğin kurucusu 33. derecede mason olan Prof.Fahrettin Kerim Gökay’dır. Her yerinde masonluk işareti olan heykellerle dolu olan Göztepe’deki köşkü bu örgütün toplantı merkezidir, diğer toplantı yerleri ise İsmail  Ağar’ın Kadıköy’deki köşküdür, Mehmet Ağar’la bir akrabalık bağı yoktur, ancak Rıfat Zorlu’nun akrabasıdır, Ayasofyanın Ortodoks ibadetine açılmasını ve ruhban okulunun yeniden açılması hakkında görüş bildiren ilk kişidir. Hazım Atıf Kuyucak ise Türk masonlarını moon tarikatında temsil eder. Bu kulübün susurluk sırasında adı geçmişti ve başkanı gizlice gidip Türkiye’deki İtalyanların temiz eller operasyonunu yapan savcılar gibi temiz elleri başlatan Cengiz Engin ve Engin Baltacı’ya ifade vermişti.

Bu tarikat tamamen birbirine bağlı sayılmaz yani kendi aralarında da görüş ayrılıkları olabilir, tıpkı Cem Uzan da olduğu gibi, Özal, Koç, Sabancı, Karamehmet her birsi tek başlarına Uzanlar’a karşı başarılı olamadılar. Uzanlar’ın Nokia’ya yaptıkları falan pek önemli değildi, ama uluslararası bu örgüt, Amerikan Motorolaya atılan 3 milyar dolarlık kazığı affetmedi ve Koç-Sabancı ittifakını kurup Uzan ları bitirdiler.

3 kasım 1996 gecesi şarjor sesleri, makineli tabancalar, tevkif müzakereleri, susturucular, operasyonlar, sigaradan duman altı olmuş izbe odalar,yeşil pasaportlar,sahte kimlikler,sahte silah ruhsatları bir ülkeye adanan sevda şiirleri ile gecen bir ömür ansızın çıkagelen bir kamyon Efsane Ülkücü Abdullah Çatlı, Kocadağ ve Gonca Uz’a mezar olan Mercedes kazadan daha yarım saat bile geçmeden bütün haber bültenlerinde aracın markası modeli plakasına kadar Abdullah Çatlı’nın  kullandığı Mehmet Özbay adlı sahte kimlik nasıl öğrenildi.Anavatan Partisi Başkanı Mesut Yılmaz çoğunlu ülkücülerden oluşan kurmayları ile bu olayın üzerine nasıl gitti.MİT Kontr-Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür Abdullah Çatlı’nın asalaya karşı eylemlerde  kullanıldığını ancak Abdullah Çatlının daha sonra Emniyet ile çalıştığını  açıkladı.Mehmet Eymür MİT görevlisi Tarık Ümit’in Abdullah Çatlı tarafından sorgusunun sona ermesi için Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin ile görüşmesi devlet içerisinde ki kliklerin çatışmasıdır.Üç kafadar Dursun Karataş, Bülent Uluer, Paşa Güven dev-yol un İstanbul’da örgütlenmesi için çalıştılar ancak yapılan yanlış ASKİ bildirgesi ile örgütle olan ilişkilerini askıya aldılar.12 Eylül sonrası birçok örgüt yöneticileri yurt dışına kaçtı ancak 29 polisin elinden kaçan  ve Nihat Erim, Gün Sazak, Hiram Abbas, Hulusi Sayın, Kemal Kaycan, Özdemir Sabancı suikastlarını gerçekleştiren Dursun Karataş bu eylemleri savunduğu devrim adına mı yoksa ERGENEKON adına mı yaptı. Bu Dursun Karataş’ın yakalanması için polislerin harekete geçirilmesi ve polislerin elinden kaçması devlet içersindeki feodal güçlerin çatışmasındandır.Özdemir Sabancı suikastı da devlet içerisindeki tam olarak kontrol edilemeyen çekirdek kadro tarafından dhkp-c havale edilmiş halidir Sabancının kürt sorunu hakkında barış düşündüğünü açıklaması devlet tarafından sert bir şekilde uyarılmalarıyla sonuçlandı. Dursun Karataş İnterpol tarafından 174 ülkede 50 ayrı suçtan aranmasına rağmen bir türlü yakalanmaması 29 polisin baskınından kurtulması belli güçlerin göz yumması ve yönlendirmesiyle olur.Bu çekirdek kadronun her kesim içerisinden ideolojik fark gözetmeksizin kullandığı insanlar var kimi zaman devrim için yanıt tutuşan Dursun Karataş, Paşa Güven kimi zaman da kalbi vatan sevgisiyle dolu Abdullah Çatlı kullanabilen içerisinde asker emniyetçi profesör bulunan  tam bağımsızbulunduğu ülkede kontrol edilemeyen ancak  belli güçlerin kontrol edebildiği bir güçtür  rivayetlere göre Gladio Konsey Ergenekon ........”  ( Komplo teorileri 20/03/2005)

Yukarıdaki satırlar her ne kadar komplo teorisi şeklinde yazılmış olsa bile, günümüzde ortaya çıkan gerçekler ışığında incelendiğinde, bundan üç yıl önce kaleme alınan bu satırlardan durumun vehameti daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Türkiye ve Kürdistan coğrafyalarında MOSSAD ve CIA destekli bir cinayet ve sömürü şebekesi profili ile karşı karşıyayız. Çetenin çok büyük bir oluşum içerisinde yer aldığını, bünyesinde irili ufaklı onlarca silahlı ve sivil hücresel yapılanmaları da barındırdığını anlamaktayız. Durum içinden çıkılmaz bir hal almış durumda. Sivil toplum örgütlenmelerinin en tepesinde yer alan ATO ‘dan tutun da; silahlı mücadeleyi yol olarak benimsemiş ulusal bazda da meşruiyet kazanmış diğer örgütlenmelerde  de benzer şüpheler ortaya çıkmaktadır. Kime güveneceğimizi şaşırmış durumdayız. Siyasi partiler, sivil kuruluşlar, islami duyarlılığa sahip gözüken birey ve kurumlarda da bu tür oluşumların olma olasılığı gün yüzüne çıkmaktadır. Durum gerçekten ciddi. Siyasi iktidar bünyesine oturmuş ve kemikleşmiş bu yapıları temizlemekte kararlı gözüküyor. Siyaset, sivil ve asker üçgeninde sürpriz isimler deşifre edildi. Halkın en fazla teveccüh ettiği bu üç alandaki yetkin kişiler diskalifiye ediliyor. Bu dalganın ardından çok daha etkili operasyonların yapılacağı olasılığını da göz önünde bulundurmalıyız. Özellikle muhafazakar, sağcı ve İslami kimlikleriyle ön plana çıkmış kişi ve kurumlarda da benzer sürprizlerle karşılaşabiliriz. Her şey çok çabuk renk değiştirmekte ve anlam kazanmaktadır. Kamuoyu gelişmeleri sessizce izlemekte, ortaya çıkan gelişmeleri sindire sindire kabule zorlanmakta. Her yeni gelişme baştaki olağan dışılığı ortadan kaldırarak olayı sıradanlaştırmaktadır. Milletin canını, malını ve ırzını teslim ettiği, peygamber ocağı olarak bilinen koskoca Türk Ordusu, çete elemanı şüphesiyle gözaltına alınan kişilerin komutanlığında yönetiliyor bir müddet. Emekliye ayrılmış ordu komutanlarının ülkeyi sürükleyecekleri mecrayı düşününce durumun vahameti daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Toplum içerisinde kutuplaşmaya gitmek ve ülke kaynaklarının hoyratça tüketilmesi, sadece görünürde olan uygulamalarıdır.

Daha gün yüzüne çıkarılamayan onlarca uygulama ve vahşet kamuoyundan gizlenmektedir. Çetenin siyaset ayağını oluşturan kişiler net olarak ortaya çıkarılmalı. Bunların içerisinde halkın teveccühünü ve saygısını kazanmış liderler olsa bile bu oluşum sonuna kadar deşifre edilerek bitirilmelidir. Ancak bu şekilde gerçekler ortaya çıkmış olur.

“Başbakan Erdoğan’ın İtalya’da 90’lı yıllarda Gladio kontra terör örgütünün temizlendiği ‘Temiz Eller’ operasyonuna benzettiği Ergenekon soruşturması bir yönüyle de İtalya’da P2 mason locasının dahil olduğu Gladio ile benzerlikler taşıyor. 1981 yılında İtalya’da ortaya çıkan ve dünyayı sarsan skandalda Propaganda 2 (P2) mason locasının, ülke içindeki inanılmaz kontrol gücü ve yapmış olduğu kirli işler ortaya çıkarıldı.

P2 (Propaganda 2), 1966 senesinde İtalya Büyük Şark Locası’nın o zamanki üstad-ı azamı Giordino Gamberini’nin emriyle kurulmuştu. İsrail istihbarat örgütü MOSSAD ile bağlantıları da ortaya çıkan P2 mason locası, aynı zamanda NATO’nun kurduğu kontra-terör örgütü Gladio ile de ittifak halinde olduğu belgelendi. İtalya’da gerilim çıkararak, hükümetler değiştiren ve siyasi cinayetlerde parmağı olduğu ortaya çıkan P2 mason locasının üyeleri arasında devrin gizli servis sorumluları, polis müdürleri, hakimler, yargıçlar, savcılar, avukatlar, adli tıp görevlileri gibi ülkenin önde gelen insanları vardı. O dönemde P2 locası üstadı Licio Gelli, emrinde 142 milletvekili ve senatörün olduğunu açıklamıştı.”( www. gazeten.com 27 Mart 2008)

Türkiye de benzer oluşumlar içerisinde yer alan tüm kişi kurum ve kuruluşlar ortaya çıkarılmalı. 1993 yılında Uğur Mumcu öldürülürken, Adnan Kahveci ve Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis şüpheli kazalara kurban gittiler. Aynı dönemde Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Çankaya Köşkü bahçesinde kalp krizi geçirerek aramızdan ayrıldı. Süleyman Demirel’in Çankaya Köşküne çıkması ve Tansu Çiller’in Başbakanlık koltuğuna oturması hangi oluşumun devamı veya başlangıcıydı? O dönemde Kürt iş adamlarına yönelik faili meçhul cinayetler ve baskılar sorgulanmalıdır. Başörtüsü yasağının o dönemde yaygınlaştırılmasının arka planı, Abdullah Öcalan’ın Suriye den çıkarılması ve Hizbullah örgütü lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesi olayları arasındaki bağlar netleştirilerek kamuoyunun bilgisine sunulmalıdır.

Türkiye ye gerçek demokrasi ve şeffaf yönetimin getirilmesi için adımların daha kararlı ve cesur atılması gerekir. Sonuç ve işin ucu kime dokunacak olursa olsun kararlılıkla bu durum devam ettirilerek tüm kirli ilişkiler ve pazarlıklar gün yüzüne çıkarılmalıdır. Kişi ve kurumların takmış olduğu maskeler düşürülerek, akıttıkları timsah gözyaşları milletin bilgisine sunulmalıdır. İşin içerisinde yer alanlar sorgulanarak hak ettikleri cezaları almalıdırlar. Milletin kanını, alınterini, özgürlüğünü ve inancını sömüren tüm zalimlerin ve cellatların hesabı görülerek kamuoyunun vicdanı rahatlatılmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.