1. YAZARLAR

  2. Cevdet IŞIK

  3. DEPREMLE OLUŞAN HERCÜMERÇ
Cevdet IŞIK

Cevdet IŞIK

Yazarın Tüm Yazıları >

DEPREMLE OLUŞAN HERCÜMERÇ

A+A-

 

Bir kere öncelikle şunu belirteyim: Depremin kendisi bir felaket değildir. Ancak depremden sonra oluşan psiko-sosyal ve sosyo-ekonomik durumlar felaket olabilmektedir. Bu da herkes ve her durum için geçerli değil tabi. Diyelim ki Türkiye’de 6 Şubat’ta yaşadığımız depremler bir felaketle sonuçlanırken, aynı depremler Japonya’da bir felaketle sonuçlanmıyor. Bunun niçin böyle olduğunu ilgili kişiler televizyon ekranlarında dile getirerek tartışıyor da ne kadar faydalı olup olmadığı ise ne yazık ki tartışmalıdır.

Bilim ve teknoloji gelişmiş. Deprem faylarının dünyanın neresinde olduğunun ve depremin niçin olduğunun bilgisi ayan beyan ortada. Buna göre insanların neler yapması gerektiği de bilinen bir durumdur. Yani her şeyin açık seçik ve net olduğu bir konuda hiçbir şeyin görünmediği, bilinmediği bir ruh haliyle, bir vurdumduymazlıkla hareket etmek için herhangi bir mazeret söz konusu olmamalıdır. Bütün bunlara rağmen, bile isteye insanın kendisinin ölüm fermanını kendi elleriyle yazarcasına şehirler inşa etmesi ne anlama gelir? Hani görünen köy kılavuz istemiyor ya! Bu bile fayda etmiyor. Çünkü köy göründüğü halde, bizler farklı istikametlere gidiyoruz. Neden bu böyle olmaktadır? Bu tür soruları çoğaltmak mümkün. Mesele bu değil. Hali pür melalimizin anlaşılmayacak bir tarafı yok yani.

Karamsar tablolar çizmek için o kadar çok sebebimiz var ki, say say bitirmek mümkün değil. Hatta nerdeyse iyimser bir tablo için elimizde bir gerekçemiz kalmamış. Söz konusu depremlerle birlikte sosyal medyada dikkatimizi çeken çok mesaj oluyor. Onlardan bazıları ısrarla devletin büyüklüğüne halel getirilmemesi gerektiğini belirten mesajlar. Bizler nasıl bir devlet algısına sahibiz? Resmi rakamlara göre kırk bini geçmiş ölü sayısı var. (23.02.2023) Her tarafta feryat ve figan ayyuka çıkmış. Örneğin Adıyaman’da enkazlara üç gün sonra gidilmiş. Eksiklerin, yanlışların haddi hesabı yok. Ha bu arada çok ilginç bir şey daha söylemesem rahatsız olacağım. Adıyaman, depremden en çok etkilenen illerin başında geliyor. En kötü ihtimalle eğer ilk iki sırada Hatay ve Kahramanmaraş varsa üçüncü sırada Adıyaman var. Buna rağmen televizyon haberlerine baktığımızda sanki Adıyaman’da deprem olmamış gibi bir izlenim ediniyorsunuz. Bu nasıl bir şey anlamak mümkün değil. Mustafa İslamoğlu hocanın Pazar günü yaptığı deprem özel konulu Kur’an’ın Hayat Yolculuğu programında da Adıyaman’dan söz edilmedi. Bir televizyon kanalı ise Kâhta ilçesini göstererek Adıyaman’da hayatın normale döndüğünü haber yapıyor. Bunun önemli bir sorun olduğunu söylemiyorum. Fakat yine de bu durum benim dikkatimi çok çekmiştir. Neyse geçelim bunları.

Aslında Türkiye’nin bir yerinden söz etmek bütününden söz etmek gibidir. Onun için konumuz bakımından bir örtüşme söz konusu olduğu için, kendi tecrübemden yola çıkarak içinde bulunduğumuz vahim duruma gönderme yapmak istiyorum. Yaklaşık on beş sene önce Adıyaman’ın Ali Taşı Mahallesi’nde altı arkadaş anlaşarak birlikte ev yapalım dedik. Yapılması gereken her ne varsa, ilgili mimar ve mühendislerin refakatinde eksiksiz olarak yaptık. O zaman Ali Taşı Mahallesi’nde var olan yapıların yüzde doksanından fazlasının kaçak olduğu

söylenmişti. Çünkü verilen kat sayısından fazla katlar atılmış ve kaçak yollara tevessül edilmiş. Zamanla çıkarılan imar aflarıyla da sorunların üstü kapatılmış. Yaşadığımız bu depremlerle birlikte şimdilik Ali Taşı Mahallesi yerle bir olmuş vaziyette. Birçok arkadaşımız, komşumuz, insanımız ne yazık ki enkaz altında kalarak öldü. Rabbim ölenlere rahmet etsin! Yani şimdi değdi mi buna yapılan usulsüzlükler? Aynı şekilde burada bir “kader planı” var diyerek yapılan hatalar görmezden mi gelinmeli? Bütün bunlara evet demek mümkün olabilir mi? Önce bizim kendimizi değiştirmemiz gerekiyor. Biz kendimizi değiştirmeden hiçbir şey değişmeyecek.

Acılar normalde her insanın vicdanını harekete geçirir. Vicdan demek rahmet demek. Onun için acıları rahmet kapısını açan anahtarlara benzetirim. Böylece insanın fıtratıyla buluşması ve insanlığına dönmesi mümkün olur. Fakat bu durumun bir istisnası olarak bize özgü olsa gerek, sorumluluk sahipleri merhametten çok öfkeleriyle tezahür eder. Bunun nasıl bir şey olduğunu anlamak mümkün değildir. Biz ne yapıyoruz Allah aşkına? Normal şartlar altında sorumluluğu olanların gözyaşları içinde istifa etmesi gerekmez mi? Fakat bu elan bizde olmayan ve fakat olmasını temenni ettiğimiz bir erdemdir. İnsanın yaratılış amacı muktedir olarak esip gürlemek değildir. Zaten bunun insani ve İslami olarak herhangi bir meşruiyet gerekçesi de yoktur.

Hangi durumda olursa olsun insani ve İslami olanı dikkate almadığımız zaman ortaya çıkacak olanın izahını ancak hercümerç tabiriyle yapabiliriz. Her deprem bir hercümerç oluştur. Burada bir altüst oluş, bir kargaşa ve bir kaos söz konusudur. Doğada meydana gelen depremlerden başka bireysel ve toplumsal hayatlarda da depremler meydana gelir. Bireysel ve toplumsal depremler de yaptıkları tahribata göre farklı ölçülere sahiptir. Her açıdan en tahripkâr depremler, sosyo-psikolojik depremlerle doğadaki depremlerin çakışmasıyla oluşur. Şahsen benim kanaatim odur ki, yaşadığımız bu depremin de sadece doğadaki depremden ibaret olmadığı yönündedir. Buna ilaveten var olan sosyo-psikolojik deprem de normalin çok üstünde bir hercümerci beraberinde getirmiştir.

Depremle oluşan hercümerçten en az etkilenmek için, öncelikle merhameti öne almak gerekiyor. Oluşan acılardan rant sağlamanın önü alınmalıdır. Hele hele acıları araçsallaştırmaya asla tevessül edilmemelidir. Hesap sorulması gereken bütün kişi ve kurumların üstüne gidilmesinde tereddüt edilmemelidir. İktidar ve muhalefet ayrılığı akla bile getirilmemelidir. Her türlü siyasi ve ekonomik hesaptan kaçınılmalıdır. Bu zamanda insanca davranılmayacaksa ne zaman insanca davranılacak? Tabii ki burada sorumluluğun en büyüğü iktidara aittir. İyi kötü yapılan bütün eleştirilere ciddiyetle yaklaşılmalı ve gereken dersler çıkarılmalıdır. İnsanların ağızlarının paylarını vermek için hiçbir kimse “deftere” not alınmamalıdır. Kurumsal manada her kimin ne gibi suç ve kusuru varsa muhakkak hesap sorulmalıdır. Depremle oluşan vahdet ruhunu tahkim edici söylem ve eylemlere öncelik verilmelidir. Her şeyden önemlisi insanların yok olan adalet duygusunu oluşturacak yapısal değişikliklere gidilmelidir. Bu şekilde belki de dosdoğru bir yola girme imkânını elde eder ve depremle oluşan hercümerçten sağ ve salimen çıkmış oluruz.

Rabbim doğru yolda ve doğrularla birlikte olma iradesine sahip olmayı nasip etsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.