1. YAZARLAR

  2. Cihan AKTAŞ

  3. Dağ Yolcusu
Cihan AKTAŞ

Cihan AKTAŞ

Yazarın Tüm Yazıları >

Dağ Yolcusu

A+A-

     Dağ, dinlerin ve mitolojinin gösterdiği büyük sığınak ya da zirve. Efsanelerde dağ, hem mefkure yolunda büyük engeldir, hem de yeni bir hayat bulmanın beşiği. Kuru hava, duru gökyüzü, parmaklara değen bulutlar; kemikleşmiş kabullerin tahakkümüne karşı koyma gücünü (veya dehayı) bahşeder kişiye.

     Masallarda dağ, yetim çocuğun Doğu'ya doğru yedi yıl kadar gittikten sonra ulaştığı, mutluluğa kavuşacağı zirvedir.  Dağın büyüklüğü ve yüksekliği yetişkin kişiliği imler, Jung'a göre. Dağ, yolculuğun ve tırmanışın hedefini temsil eder; bu nedenle de psikolojide "kendilik" anlamına gelir. Ataları ve peygamberleri çağrıştıran dağ, kendini tanımanın da mekânı.  

     Kimsenin benliğinin derinliklerinden yükselen -kurulu düzeni sarsacak ölçüde haklı- sesleri dinlemeye hazır olmadığını düşünüyorsun, oysa yüksek sesle haykırmadan da yapamayacaksın. Öyleyse dağlara çık, uzaklaş insanlardan ve seni anlayışla karşılayan o ıssızlıkta kelimelerini haykır!

     "Dağ Çağrısı" Sezai Karakoç'un duyuşunda dirilişe çağrıyla aynı şeydir. Hicret ya da yeniden doğuşun yolu dağdan (kendi içine doğru kaygılı bir yolculuktan) geçer. Zirvelere tırmanmaya yönlendiren henüz dile getirilemez tutkunun yanında, inzivaya çekilmeye götüren bir ızdırabı da yaşamış olmalısın.  

     Tur Dağı'nda Musa, Zeytin Dağı'nda İsa, Hira'da Muhammed! Dağ yolcusu, öz varlığına, âleme ve yaradılışa toplumun ve kültürün baskıların uzağında bakmayı murad eden kişidir. Güzel, iyi ve doğru sıfatları, bulutlara doğru yolculuğunu sürdüren, yine de ayakları toprağa basmakta olan kişinin gözlerinde yeni bir can bulacak. Orada moda üslupların, halkı tepkisiz kılmaya dönük söylemlerin, baskıcı siyasal ve sosyal düzenleri sürdürmeyi mümkün kılan yalanların, iki yüzlü ahlâki kabullerin bir geçerliliği yok. Hira dağının zirvesinden, girişi bir insan boyunda, tavanı elli metre yükseklikte, fakat içine girildiğinde bir insanın güçlükle uzanabileceği mağaranın ufkundan bakıldığında göze görünen gerçek, bu düzenin artık bu şekilde yürümeyeceğine dair bir iman olmalı.Öyle olur ki her birimizin hayat görüşü veya hayat tarzı, başka hayatları kendi gerçeklikleriyle anlama konusunda yüce dağlar misali yükselerek ufkumuzu kaplayabilir. İnsan olarak hakikate doğru sürdürdüğümüz yolculuğu toplumsal sorumluluklarımızın üzerinden değerli kılarız. Nerede durursak duralım, yüksek dağlar nedeniyle sadece bir yüzüyle tanıyoruz hayatı. Dağın öteki yüzünde neler var acaba?  "Dağın ötesinde başka insanlar var", diyor Ayşe Şasa, Bir Ruh Macerası'nda. Sesini duyurmakta zorlanan yaralı insanı görebilme ve onunla ilgili sorumluluk alabilme hassasiyetimizle insan olma yolunda ilerlemeyi hakediyoruz.

     Hira, Mekke'nin kuzeyinde, yaklaşık iki yüz metre yüksekliğinde, zirvesinde peygamberleri, zahitleri, tefekkür arayışı içindeki yolcuları ağırlamaya alışkın olan bir dağ. Zorlu bir yolu var, öyle ki kişinin bir koşuda zirveye ulaşması düşünülemez. Dağın zirvesinde kırk metreyi bulan genişlikte düz bir alan var ki, Rahnuma'nın anlatımıyla, burada gökyüzüne kendini daha yakın hissediyor insan ve zihin, yaratılışın hikmetleri üzerine düşünmeye daha açık hale geliyor.

     Muhammed (as) derin bakışlarıyla Mekke'nin iç yaşantısına nüfuz ederken, kendi içine doğru başlattığı yolculuğu şehrin dışına, Hira dağına tırmanarak tamamlamaya çalışıyor. Dağın zirvesinde ve mağaranın karanlığında güncel, ihtişamlı ve hayati önemde sayılan kelimeler kılık değiştiriyor. 

     O artık evli, toplumsal açıdan - aykırılığıyla ilgili bütün kayıtlara karşılık - muteber bir kişiliğe sahip, olgunluk çağına yaklaşan bir adamdır.  İçinde yaşadığı toplumun saygınlık açısından talep ettiği ölçülere sahip olsa da, bu ölçülerin sahiciliğiyle ilgili endişeleri yüzünden Ramazan ayında Mekke'ye sığamıyor ve içinde biriktirdiği kelimeleri dağ başında, bir mağarada haykırarak bulunması gereken konumun arayışını sürdürüyor. İbadet ediyor, tefekkürde bulunuyor, ruhuna ızdırap veren sorulara cevap arıyor. Düşünen insanın cennetten dünyaya düştü düşeli varlığının anlamı üzerine sorduğu sorulara dönüyor defalarca ve bu sorulara hem kısmi hem de evrensel cevaplar bulmaya çalışıyor. İçinde yaşadığı toplumda hurafelerle yüceltilen cehaleti, asabiyet hissiyle çoğaltılan kibri, sınıflar arasındaki uçurumu derinleştiren ekonomik kuralları sorguluyor. Kız çocuklarının daha bebekken ölümüne sebep olan, genç kızları ise en zahiri sebeplerle bir süreliğine değerli kılan cinsiyetçi bakış açısının sebeplerini çözümlemeye çalışıyor.

     Bir zamanlar çölde edindiği temel değerleri tamamlayan bir zirvesi var dağın.  Fakat bu zirve cahiliye döneminde soyla sopla övünmenin ifadesinin de kürsüsü olurdu. Hacc günlerinde bir erkek bir dağın üzerine çıkarak, "Ben filan oğlu filanım, şöyle yaptım, babam şöyle yaptı, dedem şöyle yaptı" diye kendisinin ve atalarının toplumda itibar gören fiillerini sayar döker, onlarla övünürdü. Muhammed (as) Hira'da vahiyle muhatap olmaya başladıktan sonra, Medine'ye hicretin ardından Allah-u Teala, "Hacc ibadetlerinizi bitirince, Cahiliyet devrinde hacdan sonra, toplanıp atalarınızı anarak övündüğünüz gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah'ı anın" (Bakara, 200) mealindeki ayet-i kerimeyi indirdi.

     Cahiliye toplumunda kendini kabullendirmek isteyen insan için kibirli çıkışların kürsüsü olan dağ, Muhammed (as) için yeryüzündeki varlığının hikmetleri üzerine düşünmeye çekildiği mekân.  

     SON PEYGAMBER

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.