1. YAZARLAR

  2. Kutbeddin Nurlubaş

  3. Çoklukta Birlik (Kesrette Vahdet) Esma-i H&uuml
Kutbeddin Nurlubaş

Kutbeddin Nurlubaş

Yazarın Tüm Yazıları >

Çoklukta Birlik (Kesrette Vahdet) Esma-i H&uuml

A+A-
 Eşyayı, varlığı ve kâinatı iman ile izah etmek demek, Allah’ı, Esma-i Hüsna ile tanımak demektir. Çünkü yalnız Allah ismini kullanıp, Esma-i Hüsnayı nazara alınmadığı zaman Allah inancı eşyadan, varlıktan ve kâinattan soyut ve kopuk bir şekilde algılanır. Hâlbuki “En güzel isimler(Esma-i Hüsna) Allah'ındır; siz Ona bu isimlerle dua edin…” (A’raf ,180) demekle, O’na bu isimlerle dua edip çağırmamızı ister. Demek ki bu isimlerle tanıyacağız, bu isimlerle iman edeceğiz ve bu isimlerle ondan yardım talep edeceğiz. Bu isimlerle sıkıntıdan kurtulmaya çalışacağız. Ve bu isimlerle kalbi, ruhi, şahsi, ailevi ve içtimai (toplumsal) hastalıklarımıza şifa arayacağız.
 
Çünkü İnsan bütün isimleri üzerinde gösteriyor ve bütün isimlerin iç içe geçip nakışladığı “Ahsen’i Takvim”  olan en güzel yaratıktır. O halde insan, bütün isimlerine(Esma-i Hüsna) müracaat etmelidir. Nasıl ki, bir insan, hem telefona ihtiyacı olsun, hem elektrik aboneliği gereksin, hem eğitim alma durumu olsun, hem koruma ihtiyacı çıksın vs. Bütün bu ihtiyaçların karşılanması ve rahatsız edici olaylardan korunması için böyle bir insanın bütün bunları karşılayacak daire ve merkezlere müracaat etmesi gerekir.
 
Aynen bu örnek gibi, bütün Allahın isimlerini kendisinde gösteren ve bütün isimlerin dairelerine muhtaç olan insan, bütün isimlerle Allah’ı tanıyıp yalvarmalı istek ve taleplerini dile getirmelidir.
 
Peki, Esma-i Hüsna, Rububiyet, yani mevcudat denilen varlıkları, yaratıkları, eşyayı ve kâinatı sevk ve idare etmekliğin neresinde duruyor? Yani Allah ve kâinat ilişkisinde Esma-i Hüsna hangi mertebededir anlamaya çalışalım.
 
Nasıl ki bir yazar veya mimar, bir mükemmel kitap ve sanatlı bir saray gibi binayı yapsa, bu durum düzenli yazma ve mükemmel bina etme fiillerine ve eylemlerine işaret eder. Mükemmel fiil olan yazma ve yapma fiilleri onları ortaya koyan ve fiziğe çıkaran Yazar ve Mimar gibi isimler ve namlara işaret eder. Bu mükemmel unvanlar olan yazar ve mimar isimleri ise, mükemmel yazarlık ve mimarlık vasıflarına yani sıfatlarına işaret eder. Mükemmel yazarlık ve mimarlık sıfatları ise mükemmel bir kabiliyetteki bir ruha ve zata işaret eder.
 
Aynen bu örnek gibi, her bir yaratık gibi bir insan üzerinde düşünürsek, bir insanın mükemmel ve sanatlı oluşu mükemmel ve sanatlı Allahın (Zahir:Açık ismi) fiillerini, icraatlarını ve tecellilerini gösterir. Bu mükemmel ve sanatlı fiiller, kaynakları olan mükemmel Esma-i Hünsayı gösterir. Esma-i Hünsa da çıktıkları yer olan İlahi Sıfatları gösterir. İlahi Sıfatlar da mahiyetini bilmediğimiz ve algılamakta kapasitemizin aciz olduğu, (Batın:Gizli) olan Cenabı Allahın zatını gösterir.
 
Gördüğünüz gibi gözümüzle gördüğümüz, eşyadan Allaha doğru gidersek hiyerarşi şöyledir: Yaratıklar, Yaratıkları ortaya koyan fiiller, fiilleri yapan isimler, isimlere kaynaklık yapan sıfatlar ve sıfatlara merkezlik yapan Cenabı Allahın kutsal zatıdır. Yukarıdan başlarsak, Allahın Kutsal zatı, sıfatlar, İsimler, fiiller ve bunlarla ortaya çıkan yaratıklardır.
 
Şimdi de, Esma-i Hünsanın eşyadaki tecelli ve yansımalarını anlamak için 32.Sözün 3. Mevkıfında geçen şu örneği anladığımız kadar takip edelim:  Bir ressam ve Heykeltıraş bir çiçek resmini ve insanın narin ve tatlı kısmından olan bir kadının heykelini yapsa, önce ana şekillerini ve sınırlarını belirlemeye çalışır. Burada düzenleyici ve ölçeklendirici isimler faaliyet gösterir. Bu faaliyeti harekete geçiren ise ilim, yani bilme ve hikmet, yani gayeli yapmak fiilleri eylemleridir ki, bunlarla yaprak ve püskül; göz ve kulak gibi parçalar ve organlar belirlenmeye başlar. İlim ve hikmetle yapan elbette ki Bilen ve Hikmetle yapan olması gerekir. Bu görünenler öyle sanatlı ve özenli yapılıyor ki sanatkâr ve özenle bakan ismiler gözükmeye başlar. Bu sanatlı yapılış ve özenli dikkat öyle bir dereceye varıyor ki, bir güzellik ve süsleme içinde yapılıyor ki güzelleştirici ve süslendirici isimler fark ediliyor. Bu güzellik ve süsleme öyle bir saydamlaşıyor ki sanki cisimleşmiş bir lütuf ve beden halini almış bir ikram olarak açığa çıkıyor. Bu fiillerin faili yani yapıcısı Lütufkâr ve ikram severdir. İşe bu ikram ve lütfu harekete geçiren de kendini tanıttırmak ve sevdirmek hakikatleridir ki, tanıtıcı ve sevdirici isimler bunları uygulamaya koyuyor. Bu tanıttırma ve sevdirmeyi harekete geçirende merhamet etme ve nimetlendirme isteğinden doğar ki o çiçeği bir mücevhere taktı ve o heykelin kucağını nimetlerle dolduruyor. Demek bunları da tahrik eden, acımak ve şefkat etme olarak gözüküyor. Bunları da açığa çıkmasına sebep olan o zattaki mükemmel cemal, yani güzellik ve güzel kemal, yani mükemmelliktir.
 
Aynen öylede, Allah, cenneti ve dünyayı, göğü ve yeri, bitkiler ve hayvanları, cinleri ve insanları, melekler ve ruhanileri, büyüklü ve küçüklü bütün eşyayı, Esma-i Hüsna olan güzel isimlerinin yansıması ile şekillerini sınırlıyor, düzenliyor ve belli bir ölçü veriyor. Onunla ölçülendirici, takdir edici Mukaddir ve düzenleyici Munazzim isimlerini okutturuyor.
Sonra ilim ve hikmet pergeliyle bir çiçek ise yaprak ve püskül; bir insan ise göz ve kulak gibi; İnsan türü ise, farklı renk, ırk, millet ve dillerle; cennet ise bağ, köşk ve hurilerle tasvir eder ki, onunla Alim ve Hakim ismini gösterir.
Bunlar öyle sanatlı ve özenle yapılır ki San’i ve Muhsin isimleri görünür. Bu sanatlı yapılan şeyler o kadar süslü ve parlak yapılır ki sanki cisimleşmiş birer lütuf ve bedenleşmiş birer ikramdırlar ki, Latif ve Kerim isimlerini nazara verir. Elbette ki bu ikram ve lütfu açığa çıkmasına sevk eden kendini tanıttırma ve sevdirmedir ki, Ma’ruf ve Vedud isimleridir. Sonra sanat eserlerini, nimetlendirme ve rahmet etme ile lezzetli meyveler ve sevimli neticeler gösterip, Münim ve Rahim isimlerini açığa çıkarır. Bunları da tahrik den acıma ve şefkat etme manalarını içeren Rahman ve Hennan isimleridir. Bunları da yansımaya sevk eden, Kemal ve Cemal sahibi zattaki sonsuz güzellik ve mükemmelliktir.
 
Celal sahibi sanatkâr olan Allah, bütün sanat eserleri ile çok Esma-i Hünsayı okutturuyor. Güya mısır sümbülünün gömlekleri ve gül goncasının yaprakları gibi iç içe ve kat kat perdelere sarıp, ayrı ayrı isimlerini yazdırıyor.
İşte cennet bir çiçektir. Huriler grubu bir çiçektir. Yeryüzü dahi bir çiçektir. Bahar da bir çiçektir. Gök de bir çiçektir, yıldızlar yaldızlı nakışlarıdır. Güneş de bir çiçektir, ışığındaki yedi renk o çiçeğin boyalarıdır. İnsanlık ta bir çiçektir farklı renkteki ırk, dil ve milletleri ile bir çiçektir.
“Huriler nev’i(türü) ve ruhanîler cemaati(topluluğu) ve melek cinsi ve cin taifesi(grubu) ve insan nev’i(türü), birer güzel şahıs hükmünde tasvir(resimlenmiş) ve tanzim(düzenlenmiş) ve icad edilmiştir.” (Said Nursi, 32.Söz 3.Mevkıf)
 
Her bir yaratığın en küçüğünden tutun, en büyüğüne kadar muhtaç olduğu isimleri Kur’anı Kerim, Haşir Suresinin sonunda ne kadar güzel sıralayıp bildirmiştir:
 
“O Allah ki Ondan başka ilah yoktur. O Görüneni de, görünmeyeni de bilen; Âlimdir. O Rahmândır, Rahîmdir; Besliyor, şefkat ediyor. O Allah ki Ondan başka ilah yoktur. O Meliktir; her şeyin egemenliği, idaresi Ona aittir. Kuddûstür; her türlü eksik ve çirkin sıfatlardan temiz ve münezzehtir. Ve her şeyi temiz tutuyor. Selâmdır; bütün esenlik de Ondan gelir. Mü'mindir; güven Ondan gelir, imanı O nasip eder. Müheymindir; görüp gözetir. Azizdir; kudreti her şeye üstündür. Cebbardır; iradesine asla karşı çıkılmaz. Mütekebbirdir; büyüklük Onun hakkıdır. Allah, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden uzaktır. O Allah ki, Hâlıktır; her şeyi O yaratır. Bâri'dir; yarattıklarını, her birine ve her haline lâyık düzende yaratır. Musavvirdir; yarattıklarına dilediği gibi şekiller verir. En güzel isimler(Esma-i Hüsna) Onundur.” (Haşir,22-24)
 
Ezeli Hikmet, yani Allahın insanlardan ulaşmalarını istediği hedef şudur;
Kâinata esas olan hikmet, düzen, adalet ve güzelliktir. Abeslik, düzensizlik, adaletsizlik ve çirkinlik bizzat veya sonuçları itibariyle küçüktür veya yoktur. İşte insan kendisi haricindeki diğer eşya ve varlıkların tabi ve bağlı olduğu hikmet ve düzene uymakla veya yetişmekle ezeli hikmete yaklaşmış olur. Çünkü diğer yaratıklar iradeleri olmadığı için kâinat çapında Hâkim olan Allahın iradesi olan Külli İradeye boyun eğmiş durumdadırlar ki, kâinatın düzeni devam ediyor. İnsanlar imtihana tabi tutulmaları sebebiyle bir seçim ve tercihe sahip kılındıkları için, Söz(Vahiy) veya Kelam yoluyla gelen iradeye uydukları zaman, bu kâinatta geçerli olan düzene de uyum göstermiş olurlar. “O ki, (bütün mevcudatın) tabiatını belirlemekte ve onu (hedefine doğru) yöneltmektedir.” (A'la,2)
 
Örnek verirsek; Bir canlı vücut içerisinde Allah bir hücreyi farklılaştırıp çoğaltarak farklı dokular, bu farklı dokular bir araya getirilerek farklı organlar, bu farklı organları bir araya getirerek sistemler ve bu sistemleri bir araya düzenle ve koordineli bir şekilde terkip ederek, vücut harikası nasıl ortaya çıkartılıp, Ruh vasıtasıyla yaşamı devam ettiriliyorsa, İnsanlık dünyası da farklı özellikteki eşlerle aileyi, ailelerle bir soyu,(Modern devletler, soyadı olmayan “soyadını”, soyu unutturmak için mi verdiler?) ve bu farklı soylarla bir kavmi, farklı kavimlerle bir milleti ve farklı milletlerle bir insanlık dünyasının koordinasyonu ve düzeninin sağlanması halinde, Büyük insanlık olan İslamiyet vasıtasıyla, (İnsanlıktan bütün peygamberlerin ortak dini olan İslamiyet’in etkisi çıkarılırsa, insanlık insanlığında kalmaz.) kâinattaki bu düzene göre hareket edilmiş olunur. İnsanların yaş ve meslek grubuna göre organizasyonu da buna dâhildir. Ve ezeli hikmet gerçekleşmiş olacaktır. Nitekim Eflatun’un(ö:MÖ 347) İdeal Devleti tesiriyle yazılan Müslüman filozof Farabi’nin(ö:950) Medenetül Fazılası(İdeal Devlet veya Şehir) da, canlı vücut organizasyonu örnek alınarak yazılmıştır.
 
Allahın, Esma-i Hüsna’sı ile nakışladığı bütün insanlık ırk, milliyet ve dilleriyle çeşitlendirip süslemiştir. Peki, kim bu Esma-i Hünsaya (Allahın Güzel İsimleri) muhalefet ediyor? Hiç kimsenin bu ontolojiye (varlığa) sun’i müdahaleye hakkı var mı? Kâinattaki birliktelik, görüldüğü gibi faklılıkların koordinasyonu ile gerçekleşmektedir.  Yoksa diğer şeyleri, bir şeye benzeterek olmamaktadır. Allah, bize kesrette(çoklukta) vahdeti( birliği) bulmamızı, hedef göstermiştir. Bazıları birliği, bu faklılığı ortadan kaldırarak ve benzetme yaparak(asimile) gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Kulağı, göze benzetmek gibi vücut organizasyonunu bozmaktır. Zaten kabile ve millet kavramları insan vücudu referans yapılarak adlandırılmıştır. Arapçada, kafa kemiklerin her birisine kabile denir. Bunların bitiştiği yere de şa’b(millet) denilmektedir.(H.Dini K.Dili) Gıdalara sun’i müdahale nasıl yanlış ise ve “Genetiği Değiştirilmiş Organizma”  GDO’ lu yapıp sağlığı bozuyorsa, milletlere de böyle suni müdahale, sosyal hayatı bozmaktadır. Ve Esma-i Hünsa yansımalarına muhalefettir. “… Onun isimleri hakkında doğru yoldan ayrılanları ise bırakın. Onlar yaptıklarının cezâsını göreceklerdir.”(A’raf,180)
 
 Ama inşallah bizim güzel isimlerle (Esma-i Hüsna), kâinattaki bu iç içe ve çeşitli yapıyı anlatıp, yaratıkları olduğu gibi kabul edip saygı gösterme çabamız bir sonraki ayetin anlamına girer. “Yarattıklarımız arasında (başkalarına) doğru yolu gösteren ve onun ışığında adaletle davranan insanlar da vardır.” (A’raf,181)
 
Fakat aksine bu varlığı yanlış okuyup değerlendirenleri ki, Esma-i Hüsna’nın yansımaları olan varlıklar, her biri bir ayettir, bir şahittir. Bakın nasıl tehdit edip akıbetlerini tasvir ediyor: “Âyetlerimizi inkâr edenlere gelince, biz onları, bilemeyecekleri yönlerden derece derece düşüşe yuvarlayacağız.” (A’raf,182)
İlginçtir dikkat ettiyseniz, bu üç ayet de ard arda gelmektedir.
 

Ey insan! Bütün ırklar, milletler ve dilleri, Allahın güzel isimleri olan Esma-i Hünsasının güzellikleri ve süslemeleri olarak gör. Bütün bunlara saygılı ol. Asimile yoluyla ortadan kaldırmaya çalışma ve görmezlikten gelerek inkâr etme. Veya ötekileştirerek düşmanlık yapma.(Amerika’daki zencilere bakıştan tutun, Avrupa ırkını, İslam dininden öte, diğer Asya ve Afrika insanlarından yüksek gören anlayışla ortaya çıkan ırkçı İslamofobi ve bizdeki de dâhil bütün resmi ulusçu icraatlara kadar.) Suçunun nereye varacağını bil, titre ve kendine gel. Âlemi büyük insan halinde yapan ve insani küçük âlem şeklinde düzenleyen bu kudrete karşı kendini ve grubunu putlaştırma, o büyük gücün azamet ve büyüklüğüne karşı aczini gör, secdeye kapan ve hakikat miracına çık. Bilmelisin ki sen bu yaratma tabakalarından birinde takılıp kalıyorsun. Hâlbuki şerefi nevi insan, feridi kevnu zaman ve bihakkın fahri kâinat olan Resul’i Ekrem peygamberimiz Hz.Muhammed (a.s.m), bütün bu varlık perde ve seviyelerinden geçerek en maksimum mertebeye çıkıp, miracını gerçekleştirdi. Çünkü miracın hakikati: Bütün isimlerin(Esma-i Hüsna) mertebelerinden geçerek en son noktada, Allahın Ehadiyeti ile yüz yüze gelmektir. Yani çokluktan birliği, kesretten vahdeti buldu. Böylece yaradılışın en yüksek gayesini ve en yüce neticesi olan Marifetullahı(Allahı Tanıma) gerçekleştirdi. Ve bu yolu kabiliyet ve kapasitesine göre herkese açık bıraktı.(bakınız, 31.Söz ve (1.) yazımız)  Sen de “İnsanı Kamil” olmak istiyorsan, eşyaya takılmadan, kendi benliğini, bir varlık grubunu ve tabiatı putlaştırmadan, eşyada yansıyan Esma-i Hüsna mertebelerinde ilerlemek için, haydi ileri…

UFKUMUZ.COM

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.